• Sonuç bulunamadı

ANTONIO GRAMSCI’DE ENTELEKTÜELĠN BĠR ELEġTĠRĠSĠ OLARAK PRAKSĠS FELSEFESĠ

2.3. ENTELEKTÜELLĠĞE DAĠR SINIFLANDIRMASI, GELENEKSEL VE ORGANĠK ENTELEKTÜELLER ORGANĠK ENTELEKTÜELLER

2.3.2. Organik Entelektüeller

Gramsci, ayrıntılı analizlerinin yer aldığı Hapishane Defterleri‟nde entelektüeli, temel bir toplumsal gruba “türdeşlik ve kendi öz işlerine dair farkındalık” kazandıran insanlar olarak tanımlamaktadır. Entelektüeller eğitimci, örgütçü ve liderdir. Bu entelektüeller toplumsal grupların içinden çıkar ve siyasetin içinde aktif olarak yer alan kişilerdir:

Örneğin işçiler gibi. Bu anlamda Gramsci organik entelektüeli tanımlamaya çalışır.

Gramsci‟nin organik entelektüeli özellikleri ve ortaya çıkış koşulları ile geleneksel entelektüelden farklılık sergiler. Geleneksel entelektüeller, eski toplumsal

formasyonlardan kalan ve kendilerini temel sınıflardan birine ya da diğerine bağlayabilen kişilerdir. Kendilerini hangi sınıfla özdeşleştirirler ise ona bağlı olarak devrimci ya da muhafazakâr bir işleve sahip olacaklardır (Forgcas, 2010, s. 503). Bu anlamda Gramsci organik entelektüelleri ayırırken ve temel özelliklerini belirlerken, öncelikle onları geleneksel entelektüellerin karşısına koyar ve buna bağlı olarak bir karşılaştırmada bulunur. Bu nedenle, organik entelektüeller geleneksel entelektüellerin çizgisinde değil, tersine, onun karşıtı konumundadırlar.

Gramsci organik entelektüelleri tanımlarken neden organik ifadesini kullandığını da iki gerekçe ile açıklar. Birincisi, organik entelektüeller kendilerini ortaya çıkaran sınıfsal oluşumlarla aynı gelişim süreçlerini ve tarihsel kronolojiyi paylaşanlardır. İkincisi ise bu entelektüellerin bağlantılı oldukları sınıflara türdeşlik ve sınıf bilinci kazanmalarıdır.

Entelektüellerin organiklik ölçütü ise, onların toplumsal konularına uygun olarak yerine getirdikleri işlevin niteliğine ve sınıflarla kurdukları ilişkinin doğasına göre belirlenecektir (Sassoon akt. Yetiş, 2009, s.7). Bu nedenle organik entelektüel, onun ortaya çıkış koşullarını hazırlayan kesim ile doğrudan bir organik birliktelik içindedir.

Dolayısıyla, Gramsci geleneksel entelektüellerin karşısında belirlediği organik entelektüelleri sınıfsal tartışmalar üzerinden ele alırken, gelişim formunu da sınıfsal bakış ile birlikte iki şekilde olduğunu açıklar (Gramsci, 1971, s. 5). Birincisi, ekonomik üretim alanı üzerinde ortaya çıkan her sosyal grup, kendisi ile birlikte bir ya da birden fazla, birbiriyle ilişkili organik entelektüelleri var edecektir. Bu entelektüeller kapitalist üretim sürecinde, sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve kültürel alanlarda bu sınıfın oluşturduğu kesimler olacaklardır (Gramsci, 1971, s. 5). Böylece Gramsci organik entelektüellinin, organikliğini ortaya çıkaran sınıf ile eş zamanlılık ilişkisi üzerinden izah eder ve ayrıca ona bir işlevsellik yükler. Organik entelektüel, ilişki içerisinde olduğu sınıf için her alanda “farkındalık ve benzerlik yaratıcısı” olarak önemli olacaktır.

Böylece sınıfın kendi öz bilincini açığa çıkaracak kapasiteye sahip bir entelektüeller kesimi doğacaktır.

Gramsci, entelektüelleri sınıflandırırken ve tartışırken aynı zamanda onların rolüne yönelik olarak da yeni bir anlayış getirmektedir. Bir girişimcinin, kendi işi ile ilgilenmesinin yanı sıra az çok ekonomik üretimine yakın alanlarda teknik bir becerisi

olmalıdır. Bu anlamda toplumun ve yürüttüğü işe karşı para yatırmış olan kişilerin güvenini, kendi mallarına karşı da alıcıların güvenini örgütleyebilmeleri önemlidir. Her yeni sınıfın, kendisiyle birlikte yarattığı ve gelişimi boyunca yetiştirdiği bu “organik”

entelektüeller, çoğu zaman birer “uzman” olarak, yeni sınıfın yarattığı toplumsal tipleri bazı yönleriyle temsil eden “uzmanlaşmış” kesimler olacaklardır (Gramsci, 1985, s.

21). Gramsci böylece organik entelektüelde bulunması gereken özelliklerden birisini tarif eder. Organik entelektüeller bu anlamda üretim tarzındaki dönüşüme bağlı olarak, sınıfın özel gereksinimlerine cevap vermek amacıyla ortaya çıkan entelektüellerdir.

Uzmanlaşmaları da sınıfın ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir (Gramsci, 1971, s. 6).

Gramsci‟de organik entelektüelin ikinci formu, eski entelektüellerin karşısında ve onunla arasında bir mesafe koyarak oluşmasıdır. Yeni tarihsel ve sosyolojik şartlar yeni bir üstyapı ve ona bağlı olarak da yeni bir entelektüel tipini ortaya çıkaracaktır (Gramsci, 1971, s. 6). Bu şartlarda geleneksel olarak kabul edilen eski tarihsel bloğun karşısında yeni tarihi bloğun temel sınıfı olarak organik entelektüeller doğacaktır.

Geleneksel entelektüellerin hâkim olduğu bir toplumsal yapı içerisinde organik entelektüel oluşacaktır. Gramsci bunu Marksist ideoloji içerisinden sosyalist devrimci sürecin gerçekleşmesi ile açıklamaya çalışır. Bu nedenle onun ısrarla üzerinde durduğu ve Hapishane Defterleri‟nde açıkladığı sosyalist devrimlerin oluşumu için köylü, işçi ve sıradan halkın entelektüellerinin, partinin organik entelektüelleri ile birlikte ittifak halinde olması gerekliliğidir. Organik entelektüeller, köylü, işçi ve sıradan halkın arasından seçilmiş olanlardan meydana gelir ve sıradan insanlardan çok üst bir hiyerarşide olamazlar. Sadece organik olarak adlandırılırlar çünkü sıradan halk ile ideolojik dayanışma ve pratik eylem anlamında müttefiktirler (Roberts, 2004, s. 368).

Bu anlamda organik entelektüeller, girişimci ve toplumda örgütleyici olan bir yapıda yeni sınıfların entelektüelleri olarak onlarla birlikte gelişir. Destekledikleri sınıfın hegemonyasını güçlendirmiş olurlar. Bu sınıflar arasında işçi sınıfı da olabilir (Hawley, 1980, s. 588). İşte bu ittifakın sağlanması ve eski tarihsel bloğun yıkılması aslında Gramsci düşüncesinde yeni tarihsel bloğun kurulması ve devrimin başlamasıdır.

Devrimci süreç ile birlikte, yeni oluşan her bir sınıf, sınıfsal gücünü artırmak ve geleneksel entelektüeli ideolojik olarak sindirerek ele geçirmek için etkili bir şekilde kendi organik entelektüelini yaratmaya çalışır (Santucci, 2011, s. 144). Bu süreç

oluşurken, eski tarihsel bloğun entelektüelleri, yeni tarihsel bloğun geleneksel entelektüelleri olacaklardır.

Organik entelektüeller ise, devrimci süreçteki ittifakları oluşturan sınıfların kendi içerisinden doğabileceği gibi, eski politik yapıdaki toplumu yöneten kesim olan geleneksel entelektüellerin yasal olarak veya zorla görevlerinden alınması ile de gerçekleşebilir. Geleneksel entelektüeller içerisinde örgütlü olmayanlar, yeni entelektüel kesim içerisinde daha kolay eriyebilirler. Özellikle önceki dönemin köy temelli kırsal entelektüelleri dağınık ve örgütsüzdür, bunların yeni toplumsal kesimlere dönüşmesi daha kolay olacaktır. Ancak daha katı kastlar halinde olan toplumsal tabakalardaki geleneksel entelektüellerin ise yeni durumda konum bulmaları güçtür. Bu tür geleneksel entelektüeller, eski tarihi bloğun sivil toplumunu yönetenlerdir (Bağla, 1977, s. 25).

Gramsci, tarihsel olarak ilerlemeci sınıfın entelektüellerinin, belirli koşullar altında, daha çekici bir konumda olmalarından ötürü, sonuçta diğer toplumsal grupları kendilerine bağımlı hale getireceklerini ifade eder. Dolayısıyla, ilerlemeci olan entelektüeller düşünsel olarak da etki altında bıraktığı bütün entelektüel kesimler arasında bir dayanışma sistemi kuracaktır (Gramsci, 1986, s. 17-18). Bu süreçte organik entelektüeller diğer kesimin entelektüellerini kolaylıkla kendi saflarına çekebileceklerdir. Bu durumda entelektüeller, eski tarihi blokta ve siyasal yapıda hangi sınıfın entelektüeli olmuş olursa olsunlar, yeni tarihi blokta hangi sınıfla işbirliği içinde olurlarsa o sınıfların organik entelektüeli durumuna geçebilirler. Yeni üretim ilişkilerinde eski üretim tarzına yakın olanlar ise geleneksel entelektüeller olarak kalacaktır.

Bu ikili oluşum modellemesi ile birlikte organik entelektüellerin hem egemen gücün hem de devrimci sınıfın organik entelektüeli olabileceğini söylemek mümkündür.

Dolyısıyla düzen içerisinde, organik entelektüeller, uzman, eğitimci, kültür işçileri ve örgütleyiciler olarak genel olarak iki gruba dâhil olacaklardır. Bunlar, kapitalist sisteme destek sağlayan, kapitalist sınıfla ilgili olanlar ve kapitalist sisteme karşı mücadele verenlerdir (Roberts, 2004, s. 368). Böylece organik entelektüeller sadece olağanüstü durumlarda devrimci süreçle birlikte ortaya çıkmazlar aynı zamanda ikna ediciler, örgütleyiciler olarak pratik hayatın içine de karışmış olabilirler.

Gramsci‟nin tartıştığı organik entelektüellin en önemli rolü bu bağlamda yeni tarihsel bloğun oluşumunda örgütleyici ve kurgulayıcı olmasıdır. Bu nedenle entelektüeller, politik mücadele ve toplumdaki sınıflar arasında iktidarın kurulmasında ideolojik yönlü tarihi bir öneme sahiptirler. Gramsci entelektüellerin “yeni tarihi blok” kurmak için işçi sınıfı ile kendi yarattığı organik entelektüeller arasında bir anlaşmanın kurulmasından yanadır. Bu yeni tarihi blok, geleneksel egemen sınıfların kurduğu iktidar bloğuna yani

“eski tarihi blok”a karşı bir konumdadır. Gramsci yaptığı analizde batılı toplumlarda eşit olarak bölünmüş temel sınıfların tek başına iktidara gelmesinin oldukça güç olduğunu ve ancak sınıfların kendi dışındaki diğer sınıflara karşı “hegemonya”

yaratmaları ile bunun mümkün olacağını ifade eder (Yetiş, 2009, s. 26). Her bir sınıf bu anlamda kendi çıkarlarına uyan sınıf ile müttefik kurmakta ve iktidara ancak bu şekilde gelebilmektedir. İşçi sınıfın organik entelektüeli bu anlamda bireycilikten kurtulmuş ve burjuvazinin değerlerini yıkarak, kendilerini bilimsel olarak kurtaracak dereceye gelmiş konumdadır.

Gramsci organik entelektüeller içerisinde işçi sınıfının organik entelektüellerinin, farklı olduğunu ifade eder. Onlar, entelektüel yeteneklerini eleştirel olarak geliştirebilme farkındalığına sahiplerdir. İşçi sınıfının kassal-sinirsel olarak sahip oldukları yeteneklerle sahip oldukları özellikleri, genel olarak toplumsal ve fiziksel dünyanın biçimlendirilmesinde son derece önemlidir. Organik entelektüelin, yeni entelektüel ve insan tipi olarak, sanayileşme sürecinde ortaya çıkardığı teknik eğitim temeli belirleyicidir. Teknik eğitim geliştikçe, kafa ile kol arasındaki keskin ayrım ortadan kalkacaktır. Bu bir tarihsel ilerleme olarak sonuçta tekniğin sadece uzmanlığa yaradığı bir konuma gelecektir. Yeni entelektüel tipi de bu nedenle sadece entelektüel yeteneklerinin ön plana çıkaran ama gerçek yaşamın belirli konumlarından sınırlı bir kişi olmayacaktır. Yeni entelektüel, gerçek yaşam süreçlerinde pratik olarak bulunacak, yeni tarihsel bloğun oluşturulmasında örgütleyicilik ve kuruculuk işlevlerini üstlenecektir (Gramsci, 1971, s. 9-10). Eylemci entelektüel olarak tariflenebilecek organik entelektüel Gramsci‟nin Hapishane Defterlerinde, belli bir örgüte hizmet eden ve bu örgütlenme üzerinden vasat olanların kendi kurtuluşlarının karmaşık görevini ifade eden “yeni bir tipolojiyi” gösterir. Gramsci‟nin entelektüele yüklediği bu rol, entelektüelin hoşuna gidebilecektir. Entelektüelin varlığı bağlı olduğu kesim için

vazgeçilmezdir. Gramsci‟nin organik entelektüele yüklediği, yaratıcı, örgütleyici ve sürekli ikna edici olma rolleri, entelektüellerin bir yerde tam da kendi olmak istedikleri bir konumdur. Ancak burada olması gereken entelektüel resmedilirken, entelektüelin bunu olabilme olasılığı büyük ölçüde yanıtsız bırakılmıştır. Oysa entelektüel araştırma alanının öncelikle kendisi olduğu eleştirel araştırmalarda reel bir entelektüeli ele almalıdır (Boer, 2010, s. 84-85).

Diğer bir ifade ile bu entelektüel kesim hegemonyanın yaratımında daha baskın bir hal almış olacaktır. İşçi sınıfının mevcut düzene meydan okuması ve bir başka sınıfın entelektüellerine bağımlı hale gelmeksizin hegemonik olması için de kendi organik entelektüelini yaratması şarttır (Forgcas, 2010, s. 374).

Gramsci bu tartışmasını İtalya‟daki tarihsel ve siyasal süreç ile birlikte değerlendirirken, burada ki toplumsal sınıfların kendi öz entelektüeller kesimini yaratacağını söylemiştir.

Her yeni sosyal sınıf ya da sosyal grup entelektüellerini yaratırken aynı zamanda sınıfın gelişmesinden onlar sorumludur. İşte işçi sınıfının kendi organik entelektüellini yaratmasının birinci yolu, burjuva entelektüellinin işçi kesiminin program ve öğretisine katılması ve onu özümseyerek, bütünleyici bir parçası haline dönüşmesi yolu yani ideolojik fetih yöntemidir. İkinci yol ise, entelektüelin doğrudan doğruya organik olarak bağlı olduğu kitle içinden gelmesi durumudur. Üçüncüsü ise, kitlenin içinden gelerek orada, aydınlık bir bilince sahip olabilmek ve diğer engellerden kurtularak belli bir homojenliğe kavuşmak ve böylece işçi sınıfının organik entelektüeli haline dönüşebilmektir (Bağla, 1977, s. 27).

Gramsci‟de organik entelektüellere hegemonyanın sağlanmasında örgütleyici bir rol verirken, onları bağlı oldukları sınıfın koşullarına göre üretim sürecinin değişik alanlarından devlet aygıtına ya da kültürel, entelektüel alanlara kadar geniş bir toplumsal uzamda etkinlik gösteren bir kategoride ele alır (Gramsci, 1971, s. 12). Bu geniş kategorinin özelliklerinin başında Gramsci‟nin düşüncesinde ayrılmaz olarak ön görülen, teori ile pratiği birleştirebilme zorunluluğudur. Organik entelektüellerin, altyapıyla üstyapı arasında yeni bir ilişki kuracak durumunda eski düşünme ve bilme biçimlerinin dışında, yaptıkları eylemler ile aktif bir konuma gelmek için, uzman olarak entelektüel varlıklarını politik bir varlıkla bütünleştirmeleri gereklidir. Bu anlamda

Gramsci sadece bunu söylemsel düzeyde ifade etmekle kalmaz kendiside eylemleri ile yerine getirir. Böylelikle Gramsci, teori pratik birliğinin ideolojik kavga ve kitlelerin doğrudan eğitilmesi ile yapılabileceğini kendi yaşamı ile de göstermiş olur. Organik entelektüellerin öne çıkan başka bir özelliği ise, üretim alanı ve sınıflarla arasındaki ilişkinin doğrudan değil, dolayımlı olduğudur. Yani organik entelektüeller görevlisi oldukları üstyapılarla ilişki kurarken başka aracılar gereklidir. Toplumsal sınıfların üretim dünyası ile arasındaki ilişki ise doğrudandır (Gramsci, 1971, s. 12).

Gramsci, İtalya‟nın konjoktürel şartlardan başlayarak yaptığı entelektüel tartışmasında, bugüne kadar yapıla gelen klasik entelektüel tasarımını değiştirmiştir. Platon‟un filozof kral anlayışından Hegel‟e kadar uzanan klasik çizgi, entelektüelin varoluşunun temelini aşkın, üst bir yerde konumlandırır. Bu mevki, sıradan insanlara uzak ve üst bir statüde olduğundan, ayrıcalıklıdır. Entelektüeller bu elitist yapıları ile özerk bir konumda olduklarından sorgulanmazlar (Yetiş, 2009, s. 2). Gramsci, yaptığı entelektüel tartışmasında, sınıflandırmada, bu klasik anlayışı sarsıcı yaklaşımlarda bulunmuştur. Bu yaklaşımları ile entelektüelleri üst bir sınıfın üyesi ya da kendi aralarında sınıf olarak görülmesini eleştirmiş ve onların toplumsal açıdan oynadıkları rolleri ile somut görünüme kavuşturmuştur. Gramsci böylece entelektüelin toplumdaki konumunu da tümden değiştiren bir yaklaşım getirmiştir. Entelektüellerin kesintisiz ve sınıf savaşımından uzakta bir kategori olarak görülemeyeceğini ifade ederek, entelektüelin egemen olma ve hegemonya yaratımı ile ilişkisinin önemini ortaya koymuştur.