• Sonuç bulunamadı

ENTELEKTÜEL: KAVRAMSAL VE TARĠHSEL ARKA PLAN

1.2. ENTELEKTÜELĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ

1.2.2. Aydınlanma, Akıl ve Entelektüel

1.2.2.2. Dreyfus Olayı – Entelektüellerin ToplumsallaĢması

125)28. Sanat sanat için (l‟art pour l‟art) düşüncesi bir edebiyat akımı olarak kendisine Parnasizm‟de yer bulmuştur. Fransa‟da Romantik şiire bir tepki olarak ortaya çıkan bu edebiyat akımı, dönemin Fransa‟sındaki pozitif bilimlerde yaşanan gelişmelerden etkilenmiştir. Burada Romantizm akımından da söz etmek gereklidir. Romantizm, öbür anlamları dışında, bir de aydınlarla halk, ulus arasında özel bir ilişki, bir bağ anlamını almıştır; romantizm, geniş anlamıyla demokrasinin edebiyatta özel bir yansımasıdır.

Romantizim adını Fransız Devrimi‟nden alan bir hareket olarak bu hareketin duygusal ve edebi yanıdır (Gramsci, 1985, s. 96-97). Auguste Comte‟un Pozitivist felsefesi edebiyat üzerinde etki göstermiş, sanat ile bilimin birbirine yaklaşması gerekliliği söylenir olmuştur. Şairlerden oluşan akımın üyeleri, farklı dergiler etrafında toplanmış olsa bile en bilinen dergi L‟Art‟dır. Dergide yazan ve önemli ölçüde etkinliği olan Theophile Gautier “Sanat için sanat” fikrinin, sanatın yalnızca sanatı amaç edinmesi ve var olması görüşünün kesin ve güçlü bir savunucusudur. Onun derginin başında olduğu dönem derginin yayım hayatı içinde en parlak ve ihtişamlı dönemidir. L‟art pour l‟art düşüncesinin gelişme göstermesi Gautier‟in yönetimi ile eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir (Ann Roth, 1989, s. 38). Parnasyenler şiirin objektif ve ilmi olmasını iddia ederler, bu yüzden hissiyatı bir yana bırakıp, tabiatın, dış dünyanın güzelliklerini tasvir etmeye çalışmışlardır. Bu nedenle akımda nesnelerin dış görünüşü aktarılırken, kelimeler de seçilerek kullanılır (www.filozof.net).

Bohem dönemde entelektüele yüklenen entel ve halka dışarından bakan, suçlayan bakıştan sonra bugünkü kullanılan anlamı ile entelektüel terimi ancak 1898‟li yıllarda Dreyfus Davası ile yaşanan savunma sonucu ortaya çıkmıştır. Emile Zola‟nın kendilerine entelektüel diyenlerle birlikte yer aldığı Drefyus Olayı‟na tepki hareketi, entelektüelin tarihinin de bir başlangıcıdır. Davanın ayrıntılarına referans vermek bu nedenle önemlidir. Olayın meydana geliş şeklini Zola, kendi kitabında tarihsel kronolojisi ile birlikte nakleder. 1894‟de Fransız Haber Alma servisi, Alman askeri ateşesi Von Schwartzkoppen‟e bazı gizli askeri belgelerin gönderildiğini bildirir. Bunun üzerine açılan soruşturma ile Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus suçlu bulunur ve

28 Bu konuda detaylı bilgi için bkz.Pierre Bourdieu (1999) “Sanatın Kuralları” kitabına bakılabilir.

tutuklanarak Cherche-Midi cezaevine hapsedilir. Bu tutuklama sonrasında Fransız basınında suçlu ile ilgili yazılar çıkar, bir çeşit antisemitis ile Yahudi düşmanlığını körükleyici kampanya başlatılır. Dreyfus‟un davası görülürken izlenen yöntem ve mahkemede yapılan uygulamaların usulsüzlüğü ile sanığın savunma hakkının çiğnenmesine duyulan tepkiler, bazı gazetelerde ele alınır. Dreyfus‟un suçlu ilan edilip sonrasında rütbelerinin sökülmesi ile tepkiler artar. Devamında Emile Zola davayı eleştiren yazılar yayınlar. Bu yazılar Le Figaro gazetesinde yayınlanır ve bu karşılıklı işbirliğiyle başlatılan bir kampanyadır. Sonrasında Dreyfus‟un suçluluğu konusunda bazı kuşkular ortaya atılır ve yeniden yargılama talep edilir. Bu sürece bağlı olarak Dreyfus davası daha karışık ve bilinmezlerle dolu bir hal alır (Zola, 1984, s. 5-6-7).

Zola bu davanın getirdikleri ve toplumda yarattığı sorunlar hakkında derinlemesine araştırmalarda bulunurken yazılarında, davada yürütülen işlemlerin hataları ve sorunlu taraflarını öne çıkartarak irdelemiştir. Bu yazılarından en önemlisi “Suçluyorum”

başlıklı, L‟Aurore‟de yayınlanan ve Zola‟nın Cumhurbaşkanı Felix Faure‟a yazdığı açık mektubudur. Bu mektup üzerine mecliste Zola hakkında kovuşturma açılmasına karar verilir. Bundan sonra da sık sık davalarla gündeme gelen Zola, bu davaların bir kısmında beraat edilmiş olsa da sürgüne mahkûm edilir (Zola, 1984, s. 16-17-18).

Ancak yazar ölünceye kadar haklılığını savunmuş ve yapılan haksızlıklara karşı sesini duyurmaya çabalamıştır. Zola, bu dava ile ilgili yazdıklarını 1901‟de Gerçek Yürüyor isimli bir kitapta toplamış ve kitapta yer alan yazılarını hangi gerekçe ile kaleme aldığını şöyle açıklamıştır:

1894‟te Dreyfus olayı ortaya çıktığı zaman Roma‟daydım. Ve ancak 15 Aralıkta döndüm. Olay konusunda bilgi edinemediğim için gelişmelere uzun süre ilgisiz kaldım.

1897‟de kampanyaya katılıp sonradan yayınlanan kanıtları ve belgeleri irdeleme olanağını bulunca, davaya büyük ilgi duymağa başladım. Topladığım bilgiler kesin ve sarsılmaz bir kanıya varmamı sağladı. İlk sayfalarda görüleceği gibi, böyle bir facia meslekten romancı olan beni harekete geçirmeye, coşturmaya yeterliydi. Sonradan acıma, inanç, gerçek ve adalet duygularım tutkuya dönüştü (Zola, 1984, s. 21).

Zola için olup bitenlere gerçekten duyarsız kalmak adalete ihanet etmek ile aynı anlam taşımaktadır. Onun bütün yazılarında gerçeğin ortaya çıkması için nasıl bir mücadele içinde olduğunu görmek mümkündür. Böylece Dreyfus Olayı, oluşumu ve aldığı yol itibarıyla kişisel bir dava olmaktan çıkmış, kendilerine daha sonra entelektüeller denilecek grup için toplumsal bir muhalefetin simgesi haline gelmiştir. Tarihçi Cristophe Charle Entelektüellerin Doğuşu: 1880-1890 adlı kitabında olayın etkisini şu

şekilde ifade eder: “Kuşkusuz Dreyfus Olayı sosyal, kültürel ve politik hayata kalıcı biçimini veren bir olay oldu. Toplumu yeniden biçimlendirme, kendilerini entelektüeller diye niteleyen topluluğun asıl amacı değildi. Ama çelişkili biçimde böyle bir sonuç ortaya çıktı” (Özcan, 2006, s. 44).

Yukarıda ifade edildiği gibi, entelektüel kavramının Dreyfus davasından önce de Fransa‟da kullanıldığı bilinmektedir. Ancak kavram bu olayla birlikte yeni bir boyut kazanarak bir neolojizm içermeye başlamaktadır. Dolayısıyla iktidara karşı gelenler, kültürel ve politik olarak bu duruşları ile öncü olanlar kavramın içini doldurmuşlardır.

Bu haliyle entelektüel kavramının kullanımına hiç kimse karşı çıkmamış, hatta kavramın kazandığı yeni anlam oldukça doğru bulunmuştur (Özcan, 2006, s. 46).

Dreyfus Olayının meydana gelişinin detaylarına baktığımızda, entelektüel kavramının anlaşılır hale gelişinde Emile Zola‟nın 1898‟de L‟Aurore‟de yayınlanan “İtham Ediyorum/Suçluyorum” başlıklı yazısından sonra, Zola‟yı destekleyen kişilerin

“Entelektüellerin Protestosu” başlığıyla yayınladıkları bildirgenin etkisi göz ardı edilemez. Bildirgeye imza atanlar, yazıya biz entelektüeller diye başlamışlar ve kendilerini bir sınıflandırmanın içine dâhil etmişlerdir. Bu düşünürlerden bazıları:

Anatole France, André Gide, Marcel Proust, Lévy-Bruhl gibi isimlerdir. İşte, ilk defa bu şekilde kendine yer bulan kavram, davadan sonra, daha teknik bir anlamı nitelemek için, yerleşik hiyerarşilere karşı evrensel değerler adına hareket edenleri ifade etmeye başlamıştır (Özcan, 2006, s. 47).

Dreyfus olayının entelektüel kavramına getirdiği yeni anlam ve kavram üzerine yapılan tartışmaların sadece doğrudan sözü edilen olaydan kaynaklanmadığını, aksine bir sürecin devamı olduğunu unutmamak gerekir. Öncesinde Avrupa‟da Rönesans ile başlayan değişim, Aydınlanma ile belli bir noktaya ulaşmıştır (Özcan, 2006, s. 48).

Dreyfus olayının yarattığı etki, düşüncenin ve sorgulamanın herhangi bir güç ya da tekelden kurtulmasının sonucudur. Düşüncenin tekelleşmesi sayesinde entelektüeller, halkın gözünde daha ulaşılır ve kendilerinden biri haline dönüşmüş, önceleri fildişi kulede görülen entelektüellerin, bir nevi elitizmden kurtulmalarının göstergesi olmuştur.

Böylece entelektüelin en önemli işlevlerinden biri olarak daha sonraki bölümlerde üzerinde duracağımız, entelektüelin, özünde, görünenin arkasındakini gösterme, sorgulama, eleştirel olma işlevleri ile bu şekilde bütünleşmiştir.

Emile Zola için ise bu davanın anlamı büyüktür. Her şeyden önce unutulmaması gereken bir davadır. Ona göre bu dava ile gericilerin maskesi düşmüş ve Cumhuriyetçiler ülkelerine sahip çıkmışlardır: Bugün Fransa gericilerin tuzağından kurtulmuş bulunuyorsa, bunu Dreyfus Davasına borçludur. (Baysan, 2002, s. 192). Aynı zamanda entelektüelin ilerici, düzenleyici, dönüştürücü olma vasıfları da bu olay sonucunda onunla bütünleşmiştir. Dreyfus olayı entelektüelin ortaya çıkmasını sağlamanın dışında entelektüeller arasında bir grup ruhu ve dayanışma sağlamış ve onları ilgilendirmeyen bir olaya müdahil olmalarından sonra, Dreyfus olayında haklı olmaları da onlara meşruiyet kazandırmıştır. Bu olaydan sonra entelektüeller tarih sahnesinden hiç inmeyeceklerdir.