• Sonuç bulunamadı

A. Paydaş Kavramı

2. İç Paydaşlar

İç paydaşlar sermayedarlar ve çalışanlardır. İşletmelerde önce iç paydaşların öneminin farkına varılmıştır.

493 ŞENKAL, a.g.e., s.63-65. 494

Nagehan Talat ARSLAN, “Kar Amaçsız Örgütler ve Stratejik Yönetim”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:28, No:2, Aralık 2004, s.154-157.

495 Tuncay GÜLOĞLU, “Amerika Birleşik Devletlerinde Üçüncü Sektör Organizasyonlarının Yoksullukla Mücadeledeki Rolü:The Salvation Army Örneği”, s. 277-283. Suat UĞUR, “Yoksullukla Mücadelede Sivil Tıplum Kuruluşlarının Artan Önemi”, s.285-289; Çanakkale Üniversitesi Onsekiz Mart Üniversitesi tarafından 9-10 Aralık 2006 tarihinde Çanakkale’de gerçekleştirilen Uluslararası Kongrede STK’lar yoksulluk (), eğitim, sağlık (s. 331-390), kadınlar, gençler (s. 391-430), kültür, sanat ve spor (s. 637-682) ile ilgili faaliyetleri bakımından detaylı olarak ele alınmıştır. Bkz. III. Uluslararası STK’lar Kongresi, STK-Özel Sektör-Devlet Etkileşimi, 9-10 Aralık 2006 Çanakkale.

a. Sermayedarlar (Ortaklar)

Paydaş olarak sermayedarları değerlendirebilmek için işletme tiplerinin dikkate alınması gerekir. İlgili konuda ele alındığı üzere, işletmeler kişi işletmeleri, sermaye işletmeleri ve kooperatifler olarak sınıflandırılmaktadır.

Kişi işletmeleri; tek kişi işletmesi, adi şirket, kollektif şirket ve komandit şirket türlerinden oluşmaktadır. Tek kişi işletmesinde işyerinin sahibinden başka bir kişi olmadığı için, sorumlu olunan bir başka sermayedar mevcut değildir. Adi şirketlerde en az iki ortak bulunması nedeniyle, özellikle kendisine temsil yetkisi verilen ortak diğerine karşı sorumluluk üstlenmektedir. Kolektif, komandit ve komandite şirketlerde de yönetici ortaklar veya profesyonel yöneticiler paydaş olarak nitelenen ortaklara karşı sorumluluk taşırlar.

Sermaye şirketleri; anonim şirket, limited şirket ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerden oluşur. İkiden fazla kişi tarafından kurulması gereken bu şirketlerde, ayrıca kendisine temsil yetkisi verilen ortak veya profesyonel yönetici diğer ortaklara (paydaşlara) karşı şirketi en iyi şekilde yönetmekle sorumludur.

Gerçek kişiler yanında dernekler ve kamu tüzel kişileri tarafından da kurulan kooperatifler dayanışma amacına sahip oldukları için, doğuştan sosyal karakter taşırlar. Bu nedenle ve ayrıca tüzel kişi olmaları sebebiyle, yöneticilere karşı ortakları paydaş niteliği taşımaktadır.

Paydaş olarak sermayedarlara karşı sorumluluk yasal düzeyde Türk Ticaret Kanununda şirket tiplerine göre düzenlenmiştir. Örneğin, Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin şirketin idaresinde dikkat ve basiretli davranmak zorundadırlar (TTK. md.320). 818 Sayılı ve 22.04.1926 tarihli Borçlar Kanunu, bu hususu “Şeriklerden her biri şirket işlerinde mutat vechile gösterdiği ikdam ve

ihtimamı sarf etmeğe mecburdur.” şeklinde ifade etmiştir. (md. 528). Ticaret Kanunu,

yönetim kurulu üyeleri dışında müdürlerinde ortaklara karşı sorumluluğunun özel bir hükümle düzenlemiştir. İlgili kurala göre, müdürler kendilerine verilen yönetim görevi nedeniyle ortaklara karşı yönetim kurulu üyesi gibi sorumlu olurlar (TTK. md.342).

Yöneticilerin ortaklara karşı sorumluluğu hisse senetlerinin değer kazanması sağlamak ve karlarını arttırmaktır. Sermaye sahipleri (hissedarlar) işletmenin faaliyetleri sonucu bir kar beklentisi içindedirler. Bu nedenle, onların haklarını korumak ve kar beklentilerini konusunda güven vermek gerekir. Tatmin edici gelir elde edemeyen sermaye sahipleri hisselerini geri çektiğinde, bu durum işletmenin varlığına son verebilir.496 Bu nedenle, birer emanetçi konumunda sayılan işletme

yöneticilerinin hissedarlar ile diğer paydaşlar arasındaki menfaat dengesini iyi oluşturmaları gerekmektedir.497

b. Çalışanlar

Bir paydaş olarak çalışanlara karşı sorumluluk, işçilerin işe yerleştirilmeleri ile başlamaktadır. İşverenler kişisel özellik ve becerilerini belirleyerek, bireylerin kendilerini geliştirebilecekleri ve tatmin olabilecekleri uygun bir işe yerleştirilmesini sağlamalıdırlar. İşe alma sırasında var olan sosyal sorumluluk, çalışma döneminde artarak sürmektedir.498 Çalışanların araç değil amaç olarak görülmesi gerekir. Ekonomik olduğu kadar sosyal sorumlulukları da olan işletmeler, çalışanlara sürekli ve istikrarlı bir iş, adil ve sürekli gelir ile mesleki gelişme ve yükselme, uygun çalışma koşulları sağlamalıdır. Uygun çalışma koşullarının sağlanmasında (işe alma sırasında olduğu gibi) özellikle çalışanlar arasında ayırım yapmama (cinsiyet ayrımcılığı, etnik ayrımcılık gibi) yükümü bulunmaktadır.499 Ayrıca, işletmelerden

çalışma hayatından dışlanmış olan kadınları, özürlüleri ve hükümlüleri çalıştırması beklenmektedir. Böylece, önemli bir istihdam sorunu, onların katkısı ile hafifletilmiş olacaktır.500

Uygun çalışma koşulları sağlanmasında olduğu gibi, kriz ortamında işten çıkarmalara mümkün olduğunca başvurmamak bir sosyal sorumluluk örneği olacaktır. Bu durumda işverenlerden beklenen maliyetleri düşürerek, kârlılıklarından belli bir oranda vazgeçmeleri ve böylelikle istihdam yapısını korumalarıdır.501

496

ÖZGENER, a.g.e., s.200. 497 KAĞNICIOĞLU, a.g.e., s.24-25. 498 İŞSEVEROĞLU, a.g.m., s.8.

499 Birgül ŞİMŞEK, “Yöneticilerin Çalışanlara Karşı Etik Sorumlulukları”, DEÜ Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, Cilt:1, Sayı:3, 1999, s.69-70.; KILINÇ, a.g.m., s.97. KILINÇ’ın yaptığı araştırmanın sonunca göre bir otelde çalışmış veya staj yapmış öğrencilerin görüşlerine göre işverenler doğrudan parayı ilgilendiren konularda etik sorumluluklarını geriye gibi yerine getirmemekte, ancak diğer konularda genelde sorumluluklarını yerine getirmektedir. Sorumluluğun yerine getirilmediği başlıca alanlar çalışma hakkına saygı gösterme, adil ücret, yönetime katılma ve sendikalaşma olarak belirlenmiştir. s.117,118.

500

ÖZGENER, a.g.e., s. 199. 501

Çalışanlar ile işletme arasındaki ilişkiler yönetim ideolojisinin konusunu oluşturmaktadır. Seçilen yönetim şekli demokratik veya despotik olabilir. İşletmede iyi bir çalışma ortamı oluşabilmesi katılımcı bir yönetim modelinin tercih edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Katılımcı yönetim modelinin sadece yönetim ile çalışanlar arasında değil, ayrıca yönetim ile sermaye sahipleri (hissedarlar, finansal çevreler) arasında da kurulması gerekmektedir.502

Çalışanların motive edilmeleri ile verimliliklerinin artırılmasına önem vermek gerekir. Bunun için onların Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirlenmiş (temel fizyolojik ihtiyaçlarının, güvenlik, ait olma, saygı, kendini gerçekleştirme ve sevgi gibi) ihtiyaçların karşılanması gerekmektedir. Despotik yönetim anlayışının olduğu, sorumluluk duygularını ve kişisel girişkenlikleri yok eden işletmelerde çatışmalar ortaya çıkar. Bu tarz yönetilen işletmelerde yöneticiler çalışanlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmemiş sayılırlar.503

İşletmelerin çalışanlara karşı sosyal sorumlulukları gereği üstlenmiş oldukları yükümlülüklerin içeriği, sosyal politikada (iş hukukunda) işverenin gözetim borcunun içeriği ile önemli ölçüde örtüşmektedir. İşletmeler mevzuat ile getirilen çalışma koşullarına uyduklarında ve daha da yükselttiklerinde, iş ahlakına uygun davranmış, sosyal sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş olurlar.504