• Sonuç bulunamadı

Padişah Kızını Alan Mehmet

Belgede Rize ili Halkbilim monografisi (sayfa 195-200)

İKİNCİ BÖLÜM 2. SÖZLÜ KÜLTÜR ÜRÜNLERİ

2.2.1. Rize Yöresinden Derlenen Masallar

2.2.1.43. Padişah Kızını Alan Mehmet

Bir ehtiyar kadının yanına bir ufak çocuk kalmış. Bi sanat öğrenmesi için bi yere vermek istemiş. Once gitmiş bi çömlekçiye çocuğunu vermek istemiş. Demiş çömlekçiye ki:

"Bunu alır mısın? Para filan istemiyorum" demiş. "Yeter ki bir şeyler öğrensin". Kabul etmiş. Çocuğun adı Mehmet'miş; fakat çocuğun isimin çömlekçi sormamış. Bu ehtiyar koca karı gittikten sonra demiş ona ki ustası:

"Senin ismun nedur?" Demiş:

"Kırdök". Akşam olmuş. Demiş ona:

"Kırdök, tukanı temizle, anahtarı getir bana. O da bütün çömlekleri kırmış, dökmüş, temizlemiş. Anahtarı getirmiş ustasina. Sabahleyin ustası gelmiş. Bakmış ki bi tane çömlek sağlam kalmamiş. Hepsini kırmış.

"Yavrum niye kırdın bunları?" "Bana kırdök dedin ya".

167

"Hayır" dedi. Benum ismim Mehmet. Ordan kovmiş oni tabi. Hitmiş evine. Yine ehtiyar kadın almış onu, getirmiş başka birisine. Terziye vermiş oni. Terzinin yanına çalışsın diye. Terzi demiş ona:

"İsmin nedur?" "Kesbiç"

"Peki" demiş ona.

"Kesbiç, tükanı temizle gel".

O da gitmiş. Bütün kumaşları kesmiş, biçmiş, tükanı temizlemiş, anahtarı getirmiş ustasına. Sabahleyin ustası gelmiş, bakmış ki bi tane sağlam yok. Hepsini kesmiş, biçmiş, atmış çöpe.

"Niye böyle yaptun yavrum?". Dedi: "Ya sen bana demedin mi kes, biç?" "Oğlum senin ismin Kesbiç değil mi?" "Hayır" demiş. "benim ismim Mehmet".

Ordan kovmuş oni tabii. Orada duramamış, çıkmış evune. İhtiyar kadın, bir kahveci varmış, kahve pişiriyormuş. Demiş ona:

"Para filan istemiyorum. Şunu al, bir şeyler öğret. Bi meslek öğrensin". "Tamam" demiş ona.

Gitmiş, bakmış. Cuma günlerinde ustası bir torbaya biraz kül dolduruyor. Külü alıp gidiyor. Diyor ona "Sen dur" öğle vaktinde filan. Bu da ustasının peşinden bir torba kıl koyuyor. Ustasının peşinden dükkânı kapatıyor. Onu takib ediyo. Gidiyo, bakıyo ki ustası camiden çıkan cemaatten zengin görünen kimseleri, cüzdanı şişkin olanları hemen bir köşe başında bekliyor. Oradan gelirken külü atıyor, bunu suratına. Gözleri kör oluyor. Cüzdanı kapıyo. Patronini gören çocuk, onu bir sokak geride bekliyor. Elindeki külü atıyor bunun suratına, kaptığı cüzdanı bunda alıyor. Dükkâna geldiğinde çocuk soruyor:

168 "Ustam hayrola işler nasıl?"

"Hiç sorma! İyi bir vurgun yapmıştım. Biri geldi, aynı numarayı bana yaptı. Hasılatımı aldı".

"Ustam şunlar mıydı?" diyor.

O çalmış olduğu cüzdanı, o çocuk veriyor ona". Diyor ona:

"Sen ne acayip bir şeysin? Senlan biz ortakçiluk yapalum. Ve böyle başlıyor. Bu iş bunları aşmıyor. Diyorlar ki "Gidelum, padişahın hazinesinden altınları çalalım".

"Nasıl çalacağız?" diyor. Çocuk, patronuna diyor ki: "Sen bana demir çivi ver".

Saray tahta. Gelmiş, bekçilerin olmadığı yerde demir çivileri çaka çaka çıkıyor, hazineden altınları alıyor. Oyle çok zaman devam etti. Sayım yaptıkları zaman da altınları bir iki yüz kilo eksik olduğunun farkına varıyorlar. Padişah emir veriyor:

"Bu hirsizi yakalayin!".

Ariyorlar, tarıyorlar, hırsızı bulamıyolar. Ne yapalım? Diyorlar. Biri diyor ki "En iyisi biz bir kaynar kazan koyalım, o hırsız gelsin, düşsün içine, yansın".

Her gün çocuk çıkıyordu. O gün ustasına dedi ki: "Ustam, sen çık".

Ustası çıkmış, pişmiş yağ kazanına yanmış. Demiş:

"Buni tanirseler dicekler ki bu da onun yanına çalışıyordu, çırak". Adamın başını kesib almış. Cesedini bırakmış, ordu ve padişah da gelmiş. Hırsızı da yakalamışlar, başı yok. Bu hırsızı bulmak için aramişler, taramişler, bırakmişler, bulamamişler. Bu hırsızı getirmişler, atmışlar köye, orya asmışlar.

169

Asmış oldukları cesedin kimin isa buni çalacak demişler. Burada çocuk gidiyor, patronu diyor ki:

"Sen iyi elbiselerini giy, git şu askerleri oyala. Ben ustamın cesedini oradan çalacağum".

O gidiyor, orya onları oyalamaya. Ustanın cesedini çalıyor ordan. Bu sefer bakıyorlar ki yine hırsızı yakaliyamaduk. Ne yapalum filan? Altınları serelum sokağa. Sokakta illaki bu hırsız çalmak istiycek, o zaman bunu yakalarız. Sokağa sermiş oldukları altınları görüyor bu çocuk. Hemen gidiyor, patronun karısına diyor ki:

"Ustamın eski çizmeleri var mi?" "Var" diyor.

Gelip bunları katrana batırıyor. Bi de bir güvercin alıyor, yakalıyor. "Güvercinim uçtu" feryad ediyor.

Altınların üzerine aşağı yukarı kaçıyor. Katranlı olduğu için çizmeleri ordan yine altınlardan iki kilo yapışıyor. Altınları tartıyorlar, yine iki kilo eksik. Hırsızı yine yakalayamıyorlar. Bu sefer diyiler ki:

"Yakalamak içun padişahın vezirleri toplanıyorlar. Devenun her tuyune bir altın bağlamışlar, bir köye getirmişler. Bu hırsız gelur bunu yakalarsa, biz bunu yakalarız. Ve çocuk gidiyor, deveyi görüyor. Diyor ona:

"Ya sen burda ne bekliyorsun? Gitmiyosun. Hırsızı yakalamışlar". Devenin sahibine demiş.

"Ben bu deveyi kime teslim edecem?". "E, bırak burya" diyo.

"Sen bunu çalarsın".

Şu binanın kapısına koy. İşaret bırakıyor. Tebeşirlan binanın kapısına yazıyo. Orda bırakıyor. Gidiyor padişahın sarayına bakıyor ki; "Ne yaptın deveyi?" diyorlar ona.

170 "Yav, hırsız yakalandı dediler bana". "Ne yakalanması" filan.

Deve de gidiyor. Bu sefer padişah emir veriyor: "Hırsız kim ise gelsin, ben buna bir şey diyecek değilim". Bu çocuk geliyor. Bunun hırsız olduğuna inanmıyorlar. "Bunu ispat etmen lazım". Peki diyor. Ne istiyorsun benden. Diyor ona:

"Sen git, Hint padişahının kedisiylen köpeğini getir". "Peki" diyor ona.

Bu da gidiyor. Hint padişahını sandığa koyuyor. Diyo ki: "Pisi pisi deduğumda miyav edeceksin, kuçu kuçu dediğim zaman da hav hav edeceksin". Getiriyor padişahın yanına. Padişah açıyor sandığı. Açar, bakar ki Hint padişahı. Demiş ona "Ben senden padişahın kedisiylen köpeğini istedim".

Bu sefer diyor; bu kırk tavşanı ona veriyor. Diyor "Bunları kırk gün sonra kırk tane olarak geri getireceksin". Bu, tavşanları yakalamıyor. Bu sefer bir yangın çıkıyor. Bir tane yılan ağacın tepesinde feryad ediyor "Beni kurtar" diyor.

Yılanı kurtarmayo; çünkü iki gün kalmış. Vazgeçmiş, sonra da pişman olmuş. Şapkasını uzatmış ağaca, sonra da yılan girmiş şapkaya. Demiş:

"Dile benden ne dilersen".

Demiş ona boyle boyle. "Ben kırk tane tavşanı ona götürecem. Benum iki günlük ömrüm kalmış". Demiş yılan:

"Şap deduğum zaman tavşanlar duracak, seker deduğum zaman canlanacak".

Hepsini toplamış, bir yere getirmiş, padişaha. Padişah, bu sefer hakkaten inanmış, tutmuş kızını buna vaat etmiş. Kızını buna vermemiş. Kızı başka bir tarafa veriyor. Tabii gitmiş oraya "Şap" demiş. Padişah orda olduğu gibi kalmış. Yalvarmış işte ona:

"Beni bırak, serbest kalayım". Demiş:

171

"Kızını bana verirsen serbest bırakırım". Sonra da kızını vermeye razı olmuş (KK: 171).

43 Numaralı Masalın Motif Yapısı 1. Devenin her tüyüne bir altın bağlamak 2. "Dile benden ne dilersen" diyen yılan

Belgede Rize ili Halkbilim monografisi (sayfa 195-200)