• Sonuç bulunamadı

ORGAN VE DOKU NAKLĐNĐN AHLAKĐ VE DĐNĐ BOYUTU

B- ORGAN VE DOKU NAKLĐ HUKUKUNUN TARĐHĐ

III- ORGAN VE DOKU NAKLĐNĐN AHLAKĐ VE DĐNĐ BOYUTU

Organ ve doku nakli konusundaki bilimsel ve etik sorunların çözümlenebilmesi ve bu konuda bağış oranlarının arttırılabilmesi için toplumun kültürel, ahlaki ve dini değerlerini göz ardı etmemek gerekmektedir. Toplumun sosyal, kültürel, ahlaki yapısının ve inanışlarının değişiminin uzun zaman alacağı dikkate alınmalı; ancak tıptaki hızlı değişim ve bu sayede elde edilen yararlar topluma yansıtılarak toplum bilinçlendirilmelidir. Organ veya doku nakledilmiş insanlar toplum önüne çıkarılmalı ve kişilerin kendilerinin veya yakınlarının da ileride buna ihtiyaç duyabilecekleri hatırlatılmalı, bu sayede iyileşen insanların mutlulukları ön plana çıkarılmalıdır62.

Çıkar ilişkisi olmaksızın sadece bir insanın hayatını kurtarmak ya da daha sağlıklı şekilde yaşamasını sağlamak amacıyla yapılacak olan organ naklinde ahlaka aykırı bir yön yoktur63. Kaldı ki özellikle canlılardan yapılan organ ve doku nakli genellikle yakın akrabalar arasında gerçekleşmektedir. Anne, baba, kardeş ya da ailenin diğer fertleri bu şekilde bir fedakârlık yapmadıkları takdirde, organ veya dokuya ihtiyaç duyan yakınlarının ölümü halinde duyacakları huzursuzluk ve suçluluk duygusu dikkate alındığında, verdikleri organ veya doku işe yaramasa dahi, yaptıkları iş ahlaki açıdan önemli bir fiil olarak toplumda değerlendirilecektir64.

Organ nakline ilişkin Müslümanlarda insanın ruh ve bedeniyle birlikte diriltileceği ve toplanacağı, hesaba çekilip cezalandırılacağı ya da ödüllendirileceği

MADDE 18 - 29/5/1979 tarihli ve 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması,Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun tüm değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

2238 sayılı kanuna dayandırılarak çıkarılan yönetmelik, yönerge ve diğer mevzuatta bu kanunun yayımından itibaren en çok bir yıl içinde gereken uyum ve değişiklikler yapılır.

Yürürlük

MADDE 19- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme

MADDE 20- Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.

62 Özdağ. Nurten, “Organ Nakli ve Bağışına Toplumun Bakışı”,

htpp://www.tsn.org.tr/dergiler/TND1994S1C3Sf34-36.pdf, s.5. Erişim tarihi: 15.07.2007

63 Baykal, s.299. 64

görüşü hâkimdir65. Durum böyle olunca da organ nakline tereddütle yaklaşılmaktadır. Ancak konu incelendiğinde bu endişelerin yersiz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Yani kişiden organ veya doku alınması durumunda kişinin bedeninin bütünüyle diriltilmesinde bir engel yoktur66. Kur’an da kemiklerden diriltilenlere et giydirileceği ve ahirette insanların bütün organlarıyla ayrıntılı şekilde toplanacağı belirtilmektedir67.

Đslam hukukunda organ ve doku nakli yapılabilmesi için başlıca şart zorunluluk halinin mevcut olmasıdır. Organ ve doku nakli neticesinde konunun uzmanı niteliğindeki kişiler hastanın nakil neticesinde iyileşeceğine yönelik kanaat belirtmiş olmalıdır. Ayrıca vericinin de rızasının alınmış olması şartı aranmaktadır. Nakil işlemi gerçekleştirilirken de kişi vücuduna saygılı davranılmalıdır68.

Ülkemizde din işleri yüksek kurulu zorunluluk halinde ve hayat kurtarma amacıyla organ nakline cevaz vermiştir69. Diyanet Đşleri Başkanlığı yeni tarihli kararlarında da organ ve doku naklinin dini açıdan sakıncalı olmadığı sonucuna ulaşmıştır70.

65 Organ nakline ilişkin semavi dinlerdeki yaklaşım tarzları için bkz. Hot, Đnci-Karlıkaya, Esin,

“Semavi Dinlerin Bakış Açısıyla Organ Nakli”, Organ ve doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları, Đstanbul 2007, s.773 vd.

66 Sarı, Nil-Gürgan, Mahmut, “Organ Bağışına Dair Çekinceler Bağlamında Đslam Düşüncesinde

Ölüm ve Günümüz Sağlık Hizmetine Güven Sorunu”, Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları, Đstanbul 2007, s.60; Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Akdemir, Hikmet, “Organ Naklinin Kur’an Açısından Değerlendirilmesi”, Harran Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, S.XIV.

67 Bakara, 2/259; Kıyame, 75/3 68

Sarı-Gürgan, s.61.

69 19.01.1968 gün ve 3 sayılı Din Đşleri Yüksek Kurulu Kararı.

70 Nitekim 03.03.1980 tarihli Diyanet Đşleri Başkanlığı’nın vermiş olduğu karar şu şekildedir:

“Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Haberal’ın ölmüş kimselerden alınacak organ ve dokuların, tedavileri ancak bu yoldan yapılabilecek hastalara nakli konusunda, Başkanlık Makamından havale olunan dilekçesi Kurulumuzca incelendi. Yapılan müzakere sonunda :

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm

bulunmamaktadır. Đlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu ameliyyenin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış umumî hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet'te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri,

Đslâm fakihleri tarafından bu umumî kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Mahlukatı içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, Đslam fakihlerince caiz görülmemiştir.

Ancak, zorunluluk durumunda, zorunluluğun mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.

Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, Kitap ve Sünnet bunları tespit etmiştir. Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap... vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak zorunluluk halinde bunlardan zorunluluk miktarında (ölmeyecek kadar) yenilip içilmesinin (el-Bakara, 173; el- Maide, 3; el-En’am, 119) meşru olduğu beyan buyrulmuştur.

Söz konusu ayet-i celilelerden, Đslâm fakihleri, zorunlulukların bir ölçüde dinen yasaklanmış

şeyleri mübah kıldığı ve zorunluluk halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasakların değil, zorunluluk halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zorunluluk miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır. O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı

kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için;

Zorunluluğa binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı,

Hastalığın tedavisinin zorunluluk sayılıp sayılmayacağı (Haram ile tedavinin hükmü) Organ ve doku nakli caiz ise hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Đslam fakihleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının

yarılmasına,

Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline,

Bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nisbetle daha çok şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına,

Fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Nitekim, Müşavere ve Dini Eserleri Đnceleme Kurulu’nun 16.4.1952 tarih ve 211 sayılı kararında, özetle;

“...âmmenin menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak âmme zararının önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer’î hikmetlerin husule gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyle ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin zevaline katlanmanın, Đslamî hükümlerin bir gereği olduğu...” ifade olunmuştur. Đslam fakihleri, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zorunluluk

saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli ve tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare

olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir. Nitekim, Müşavere ve Dinî Eserleri Đnceleme Kurulunun 25.10.1960 tarih ve 492 sayılı kararında, “tedavileri için kan nakline zorunluluk bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmalarının caiz olacağı...” beyan edilmiştir.

Din Đşleri Yüksek Kurulu’nun 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli kararında ise “yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı...” ifade olunmuştur.

Yurdumuz dışında, çeşitli Đslâm Ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar verildiği bilinmektedir.

Kurulumuzca da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır.