• Sonuç bulunamadı

Olağanüstü hâl, 27 Ekim 1983 tarihinde, 2935 sayılı yasa ile yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü Hâl Kanunu; tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar, ağır ekonomik bunalım ve "anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması" olarak nitelendirilen durumları kapsamaktadır. Bu hâllerin bir veya birden fazlasının görülmesi durumunda Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu'nun görüşünü de aldıktan sonra, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilan edebilir (Olağanüstü Hal Kanunu, 1983; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982).

1982 Anayasası’na göre, seferberlik, iç savaş gibi durumlarda sıkıyönetim, silahlı şiddet ve kamu düzeni gibi olaylarda olağanüstü hal uygulanması kararlaştırılmıştır. 27 Ekim 1983 tarihinde çıkarılan "Olağanüstü Hal" kanunu ile Olağanüstü hal durumundaki uygulamalar, sınır ötesi operasyon ve kurumlar arası ilişkiler düzenlenmiştir. Bu kanunla, askeri silahlı birliklerin terörle mücadele etmesi yasal zemine oturtulmuştur.

Olağanüstü uygulamalar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ilk kez 1978'de sıkıyönetim ile başlamıştır. 1980'li yıllarda, PKK örgütüne yönelik mücadeleler, Sıkıyönetim Kanunu çerçevesinde yürütülmüştür. Sıkıyönetim, 10 Temmuz 1987'ye kadar devam etmiş ve aynı tarihli kanun hükmündeki kararname ile Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği kurulmuştur. 19 Temmuz 1987'den itibaren, Sıkıyönetim Kanunu yerine Olağanüstü Hal Kanunu uygulanmaya konulmuş ve bölge Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ile yönetilmeye başlanmıştır. Olağanüstü Hal, başlatıldığı tarihten itibarın 46 kez uzatılmıştır. Her 4 ayda bir uzatılan Olağanüstü Hal uygulaması, 1994 yılı sonuna kadar 13 ilde sürdürülmüştür (Hürriyet, 2002).

Güvenliğin sağlanmasıyla birlikte, OHAL de kademeli olarak kaldırılmaya başlanmıştır. İlk olarak Elazığ, OHAL kapsamından, Adıyaman da mücavir il olmaktan çıkarılmış, daha sonra, 30 Kasım 1996 tarihinde Mardin kapsamdan çıkarılarak, mücavir il statüsüne alınmıştır. TBMM'nin, 2 Ekim 1997 tarihli kararıyla, 6 Ekim

1997'den itibaren Batman, Bingöl ve Bitlis uygulamadan çıkarılarak, mücavir il kapsamına dahil edilmiştir. 30 Kasım 1999'da Siirt'te, 30 Temmuz 2000'de Van'da, 30 Temmuz 2002'de de Hakkari ve Tunceli'de OHAL’in sona erdirilmesinden sonra,30 Kasım 2002 tarihinde Diyarbakır ve Şırnak'ta da kaldırılarak uygulama tamamen sonlandırılmıştır (Hürriyet, 2002; Şık, 2002).

Olağanüstü Hal Yasası’nın gerçek amacı, PKK ile mücadelede bürokrasideki ast-üst hiyerarşisinin kısaltılmasını sağlayarak daha çabuk kararların alınmasına olanak tanımak, uygulama bünyesinde bulunan illerde, yerel idareciler ve güvenlik güçleri arasındaki koordinasyonu oluşturarak, PKK ile mücadeleyi daha etkin ve organize şekilde yapılmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, PKK ile mücadelede, TSK’nın yerini polis ve jandarma güçleri almıştır (Özdağ, 2007: 68).

Olağanüstü Hal uygulamasında, güvenlik güçlerine ve yerel idarecilere bazı kanun ve yasaların esnetilmesi imkânı sağlandığından, terörle mücadele adı altında birtakım ihlallere ve kötü uygulamalara sık sık rastlanmıştır. Bunların başında ise köy boşaltmalar ve kötü muamele gelmektedir. Dönemin bazı siyasi ve askeri yetkilileri, köy boşaltma eylemlerinin PKK tarafından gerçekleştirildiğini, devletin böyle bir politikasının olmadığını ifade etmiş olsalar da, bazı röportajlarda ve açıklamalarda bunu dolaylı olarak kabul etmek zorunda kaldıkları görülmektedir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, bir söyleşide, gerektiğinde köyün boşaltılabildiğini ancak, köy yakma işlemlerinin bilinçli olarak yapılmadığını, çatışma sırasında izli mermiyle ateş edilmesi sonucu, bu tür yanmaların oluşabileceğini ifade etmiştir (Kışlalı, 1996: 224).

Kundakçı, köy boşaltmalara gerekçe olarak, 4 bin 500 civarındaki köy ve mezranın korunma sorumluluğunun devlete ait olmasını ve örgüt tarafından gerçekleştirilen köy baskınlarının kamuoyunda büyük yankı uyandırdığı için propaganda aracı olarak kullanmasını göstermektedir. Kundakçı, buradaki ifadeleri ile koruma sorumluluğunun devlete ait olduğunu söylediği köy ve mezraların devlet tarafından boşaltıldığını ve köylerin güvenliği konusunda devletin gerekli hassasiyeti göstermediğini ya da gösteremediğini bir nevi itiraf etmiştir (Kundakçı, 2007: 151). Bu konuda, dönemin Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan ise, örgüt mensuplarının köyden güvenlik kuvvetlerine ateş etmesi ve güvenlik kuvvetlerinin de karşılık vermesi

sonucu bazı köylerin zarar görebildiğini belirtmiştir. CHP İstanbul Milletvekili ve Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Algan Hacaloğlu ve dokuz milletvekili arkadaşı, 1996’da hazırladıkları “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Boşaltılan Yerleşim Birimleri Nedeniyle Göç Eden Yurttaşlarımızın Sorunlarının Araştırılarak, Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”nda boşaltılan köy ve mezra sayısını 3428 olarak açıklamıştır (Hacaloğlu, 1996).

Hak ihlallerinden bazıları da yiyecek ve içeceklerin kısıtlanması şeklinde gerçekleştirilmiştir. 1940’lı yılların sonlarında, İngilizlerin Malaya’da Pin Yuen örgütüne karşı denediği ve başarılı olduğu bu sistemle, yiyecek ve içeceklere kısıtlama getirilerek örgüt üyelerinin açlık ve sefaletle karşı karşıya kalması hedeflenmiştir (Kışlalı, 1996: 72). Düşük Yoğunluklu Çatışma doktrinin bir parçası olan bu uygulama, Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin bazı kırsal bölgelerinde de hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede,1990 ile 1997 yılları arasında bölgedeki ilçelere, köy ve mezralara yiyecek ve içecek girişinde kısıtlamalar getirilmiştir. Türkiye’nin coğrafi ve kültürel yapısı farklı olmasına rağmen, bu uygulama aynen kopyalanarak hayata geçirilmiştir. Bölge halkının geniş aile yapısına sahip olması ve hane halkı sayısının fazla olması nedeniyle kendilerine bir aylık ihtiyaçları için verilen nevalenin ihtiyaçlarını karşılaması konusunda sıkıntılar yaşanabilmiştir. Burada amaç, örgüt üyelerinin köylerden yiyecek ve içecek yardımı almasını engellemek olsa da, bölge halkının maruz kaldığı durum, ciddi mağduriyetlerin yaşanmasına neden olabilmiştir.

Yaşam hakkına yönelik ihlallere de rastlanılmaktadır. İnsan Hakları Derneği’nin her yıl açıkladığı insan hakları ihlalleri yıllık bilançolarında, çarpıcı rakamlara yer verilmiştir. Yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin veriler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 7: 1994-2002 Tarihlerinde Yapılan İnsan Hakları İhlallerinin Dağılımı

İhlal türü İhlal sayısı

Faili Meçhul Cinayetler ve Saldırılar 1730

Yargısız İnfaz, İşkence Sonucu ve Gözaltında Ölümler 1420 İşkence Görenler ve İşkence Savında Bulunanlar 6304

Boşaltılan Köy ve Mezra 1897