• Sonuç bulunamadı

3.2 Bir Güvenlik Sektörü Olarak Koruculuk

3.2.5. Korucu Olanları Bekleyen Riskler

Önceki yıllarda bazı köylüler, koruculuğu kabul etmekte isteksiz davranmışlardır. Bunun nedeni, bazı kaygılara sahip olmalarıdır. En önemli kaygıları, PKK’nın doğrudan hedefi olma durumudur. Bunun yanı sıra bazı devlet politikaları nedeniyle PKK’ya sempati duyan halkın tepkisini alma ve ‘hain Kürt’ damgası yiyerek dışlanma durumu da korucuların endişeleri arasında yer almaktadır.

3.2.5.1 Korucuların Öldürülme Riski

Koruculuk sisteminin geliştirildiği 1985 yılından sonra, özellikle de yaygınlaşmaya başladığı 1986-1988 yılları arasında, korucular, PKK tarafından düşman olarak addedilmiş, saldırıda bulunulacak birinci hedef olarak görülmüş ve korucuların

silahlarını bırakmalarını sağlamaya yönelik çalışmalar yürütülmüştür. Bunun için, sık sık korucu köylerine saldırılar düzenlenmiştir.

PKK tarafından koruculara yönelik ilk büyük eylem 17 Ocak 1987’de gerçekleştirilmiştir. O dönem itibariyle Mardin’in ilçesi olan Gercüş’e bağlı Seki Köyü’ne düzenlenen baskında 3’ü korucu 5 kişi yaralanmış, ilk defa sivil insanlar vurulmuştur. Bu olaydan dört gün sonra Hakkâri’nin Uludere İlçesine bağlı Ortabağ Köyü’nde 8 kişi öldürülmüş, yine korucular hedef alınmıştır. Midyat’ın Gündikkörti Mezrası’na yapılan saldırıda korucu ailelerinden 7’si çocuk 10 kişi, 22 Şubat’ta Uludere’nin Taşdelen Köyü’nde ise 15 kişi öldürülmüştür. 34 gün içinde düzenlenen beş ayrı saldırıda 35 kişi öldürülmüş, 29 kişi de yaralanmıştır (İmset, 1993: 146). Köy korucularına ve ailelerine yönelik saldırılar, Türkiye kamuoyunda büyük yankı uyandırmış ve gündemi uzun süre meşgul etmiştir. Olayların en kanlısı ve en ses getireni, 20 Haziran 1987 gecesi yaşanmıştır. Mardin’in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık köyüne PKK’lılar baskın düzenlemiş, baskında 16’sı bebek ve çocuk, 8’i kadın olmak üzere 30 kişi öldürülmüştür. Yaşananlar uluslararası alanda da büyük yankı uyandırmıştır (Birand, 1993:143-144).

Bir yandan devlet, köy koruculuğu sistemini her türlü yolu deneyerek oluşturmaya çalışırken öte yandan PKK, bu sisteme karşı güçlü bir mücadele içine girmiştir. Bu dönemde vatandaşlar iki yönlü bir baskı arasında kalmışlardır. Her iki durumda da iki tercih hakkı verilmiştir. Birincisi PKK’nın yaptığı baskıdır. Bu çerçevede, kırsal bölgelerde yaşayan vatandaşlar, PKK’nın savunduğunu ileri sürdüğü “Kürtlerin kimliksel hakları” mücadelesini destekleme ile tarafsız kalma arasında bir tercihte bulunmak zorunda kalmışlardır. İkincisi ise devlet yetkililerinin baskılarıdır. Devlet açısından da bu vatandaşlar, PKK ile mücadelede devletin saflarında yer alma (ki bu da PKK tabanında hainlikle yaftalanmak ve PKK açısından da hedef olmak demektir) ve köylerini boşaltma tercihleri arasında kalmışlardır. Her iki seçenek de kırsal kesimde yaşayan vatandaşların aleyhine bir durum teşkil etmiştir (Ekinci, 2011: 53-54).

Korucuların karşı karşıya kaldıkları risklerin açık bir şekilde ortaya koyulması adına, bu çalışmada görüşmecilerden koruculuğu kabul ederken yaşadıkları sıkıntılar, gördükleri baskılar ve bu duruma ilişkin çekinceleri hakkında görüş bildirmeleri

istenmiştir.

GKK 7: “Örgüt sürekli olarak bize baskı yapıyordu. Bazı korucu köylerine koruculuğu bırakmaları için baskınlar yaptılar. PKK, bizim köyü de tehdit ediyordu.”

GKK 9: “Elbette, bu konuda örgütten çok ciddi baskılar gördüm, tehditler aldım. Zaten ben, bunları göze alarak korucu oldum. Ancak, ailem ve çevrem de benim gibi örgütten muzdarip olduğu için bana baskı yapmadılar, aksine desteklediler.”

Alan araştırması sırasında yapılan gözlemlerden ve korucuların ifadelerinden PKK örgütünün koruculara yaklaşımları, genel çerçeveleri ile ele alındığında iki farklı doğrultuda olduğu görülmektedir. Birincisi, devlet yanlısı olan koruculara yönelik yaklaşımlarıdır. Bu korucuların önemli bir bölümü, aşiretsel yapıları ya da devlete yakınlıkları nedeniyle PKK saldırılarına maruz kaldıkları için koruculuğu tercih etmişlerdir. PKK örgütü bu koruculara karşı düşmanlık hissiyatı içerisindedir. Yukarıdaki ifadelerde bazı korucuların, PKK’nın doğrudan hedefi olduğu açıkça görülmektedir. Bu korucular, karşı karşıya kaldıkları risklerin farkındalığı ile koruculuğu kabul etmişlerdir. Aşağıda görüşlerine yer verilen bazı korucuların ise, hedef olarak görülmediği anlaşılmaktadır.

GKK 13 “Komşu ve akrabalarımızdan herhangi bir baskı görmedik. Zaten, içinde bulunduğumuz şartlar gereği, oturup bütün köy olarak karar aldık. Herkes bunu biliyordu. Örgüt de bunu biliyordu. Bu nedenle öyle büyük bir baskı görmedik.

GKK 18: “Elbette baskılardan çekiniyor ve çok korkuyorduk. Mecbur bırakıldığımız için kabul etmiştik ve bu bilindiği için ciddi bir baskı görmedik. Ama yine de bir yere giderken ‘herhangi bir pusuya ya da baskına uğrayacak mıyız?’ endişesi taşıyoruz.”

PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarda taraf olmak istemeyen ya da ideolojik olarak, PKK’ya biraz daha yakın duran ve köylerini terk etmek zorunda bırakıldıkları için koruculuğu kabul edenlere yönelik PKK’nın yaklaşımı daha farklı

olmuştur. Yukarıdaki ifadelerden, birinci dereceden tehdit unsuru olarak algılanılmadığı için bazı koruculara PKK tarafından düşmanca bir husumet güdülmediği anlaşılmaktadır. Ancak bu korucuların her ihtimal dahilinde temkinli olduğu görülmektedir.

3.2.5.2 Toplumsal Ötekileştirme veya Dışlanma Riski

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin bazı kesimlerde, PKK örgütüne sempati duyan gruplar ve topluluklar bulunmaktadır. PKK, koruculara sadece silah doğrultmamış, aynı zamanda kendi tabanının içinde de koruculara karşı etkin bir propaganda yürütmüştür. Bu çerçevede korucular, ‘hain Kürt’ ilan edilmiş ve onlara psikolojik baskı yapılmıştır.

PKK örgütünün yoğun propagandasına maruz kalan grup ve topluluklar, örgütün söylemleri doğrultusunda koruculara yönelik tepkisel davranışlarda bulunmuşlardır. Bu çerçeve de koruculara, “koruculuğu kabul ederken PKK baskısından ya da başta komşu ve akrabalarınız olmak üzere bölge halkının size karşı bakış açılarının değişeceğinden çekindiniz mi ve bakış açılarında bir değişme oldu mu?” şeklinde bir soru yöneltilmiştir.

Aşağıdaki anlatımlarda dile getirilen hususlar, durumun boyutunu gözler önüne sermektedir.

GKK 3: “Kendi ailem ve akrabalarım destek oldu. Ancak çevremde örgüt yanlısı olanlar tepki gösterdiler.”

GKK 4: “Evet çekindim. Bana karşı bir baskının olabileceğini biliyorum ve bu baskı oldu. Ancak yapacak başka bir şeyim yoktu mecburdum.”

GKK 7: “Hem PKK’ya ilgi duyan bazı insanlarda sürekli hakkımızda konuşuyordu. Bize karşı bakışları farklı oluyordu.”

GKK 13: “Şehirdeki herkes köyümüzün korucu köyü olduğunu biliyor. Oğlum, şehir merkezinde iş aramaya gittiğinde, ‘hangi köydensin?’ diye soruyorlar. Oğlum köyün ismini söyleyince ‘siz korucusunuz’ deyip oğluma iş vermiyorlardı. Bir gün oğluma kız istemeye gittim. Korucu

olduğumu öğrendiklerinde ‘korucuya kız vermeyiz’ dediler, bize kız bile vermediler.”

GKK 14: “Hayır, o zaman bunu düşünmedik bile gelirimiz olacak diyorduk. Ama şimdi çevremizdekiler ve komşularımız doğrudan yüzümüze birşey demeseler bile arkamızdan çok dedikodumuzu yapıyorlar, kulağımıza geliyor. Buda bizim canımızı çok sıkıyor.”

Yukarıda yer alan bazı korucuların dile getirdiği görüşler de, bazı bölgelerde köy korucularının toplumsal bir ötekileştirme tutumuna maruz kaldıklarını göstermektedir. PKK’nın tabanın güçlü olduğu bölgelerde, bazı korucular bölge halkı tarafından izole edilmek istenmiştir. Korucuların anlatımlarına bakıldığında genelde bu durum, korucu köylerinin bağlı bulunduğu büyük yerleşim yerlerinde vuku bulmaktadır. Korucu olan köylerin isimleri, köylerin bağlı bulunduğu yerleşim yeri sakinleri tarafından bilinmektedir. Kırsal kesimden insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak ya da resmi kurumlarda işleri halletmek üzere belde, ilçe ya da il merkezine gitmektedirler. Alış- veriş yapılırken ya da bölge sakinleri ile iletişime geçilirken, genellikle hangi köyden veya ilçeden geldiği sorulmaktadır. Korucu köylerinin isimleri de bölge halkı tarafından bilindiğinden dolayı, geldiği yer olarak korucu köylerinden birinin ismini verenlere karşı sözlü ya da fiziki sataşmalar olabilmekte ve koruculara karşı bir ötekileştirme tutumu sergilenebilmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde PKK örgütünün önemli oranda bir tabana sahip olduğu örgüte aynı çizgide olduğu bilinen partilerin aldığı oylardan anlaşılmaktadır. 11 Aralık 2009 tarihinde PKK ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle kapatılan (CNN Türk, 2009) Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) 2009 yerel seçimlerde aldığı oy oranı % 5,7 (Haberler.com, 2009) olmuştur. Seçimlerdeki toplam seçmen sayısının Yüksek Seçim Kurulu’nun verilerine göre 48 milyon 6 bin 650* olduğu dikkate alındığında DTP’nin aldığı oy sayısının 2 milyon 700 binin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu partiye oy verenlerin tamamının PKK ile aynı görüşte olduğu söylenemese de PKK’nın ideolojik fikrini benimseyenlerin sayısı oldukça

* Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html

yüksektir. Bu bağlamda, PKK’nın söylemleri taban içersinde karşılık bulabilmekte ve korucular ötekileştirilebilmektedir.

Bir taraftan devleti temsil eden görevlilerin baskısı altında kalan, bir taraftan da PKK’nın tehdit ve baskılarına maruz kalan bazı korucular, baskısı en yoğun olan tarafa eğilim göstermek zorunda kalmışlardır. Bazı korucular da can güvenliklerinin tehdit altında olması nedeniyle koruculuğu bırakmışlardır. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 1985 yılından 4 Mayıs 2012 tarihine kadar kendi isteğiyle görevden ayrılan GKK sayısı 22 bin 949’dur (JGK, kişisel yazışma 2012). Bu konuya ileride daha ayrıntılı bir şekilde değinileceği için kısmen değinilmiştir.