• Sonuç bulunamadı

3.2 Bir Güvenlik Sektörü Olarak Koruculuk

3.2.6. Korucuların Silahlı Eğitimleri

Bugün eğitim ve geliştirme faaliyetleri; nitelikli çalışan, bilgi üretimi ve yönetimi, öğrenen örgüt sarmalının örgütsel etkinlik ve verimliliğini maksimize etmede büyük önem taşımaktadır. Nitelikli insan gücü oluşturmada eğitim ve geliştirme faaliyetlerinin önemi hızla artmaktadır. Örgütlerin eğitim ve geliştirme faaliyetlerinde, çalışanlarda yaşam boyu eğitim anlayışını yerleştirecek ve eğitimde sürekliliği sağlayacak şekilde planlanma eğilim oluşmaktadır. Mesleki örgütte oluşturulan sürekli eğitim sistemi çalışanların bir yandan işlerini daha iyi yapmalarını diğer yandan da yenilikçi olmalarını sağlamaktadır. Eğitim ve geliştirmede temel amaç, çalışanların davranışında bir değişiklik gerçekleştirmek suretiyle bireylerin yeteneklerini şimdiki ve gelecekteki görevlere ilişkin istenilen düzeye yükseltmektir. (Atak ve Atik, 2007).

Dünyanın her yerinde devletler güvenlik gerekçesiyle silahlı güçlere ihtiyaç duymakta ve bu ihtiyacı gidermek adına askeri birlikler oluşturulmaktadır. Oluşturulmuş bütün askeri birlikler, silahlı eğitimlere, siyasi ve insani eğitimlere tabi tutulmaktadırlar. Silah eğitimi, bilindiği üzere beden gücünü artırma ve en etkili şekilde kullanma, çatışma taktikleri ve silahın kullanımına yönelik eğitimlerdir. Siyasi eğitimler ise birliklere bağlı bulunduğu ülkenin ülküsünün anlatılması ve bu ülküler çerçevesinde hareket etmesini amaçlamaktadır. En önemli eğitimlerden biri de bu birliklere verilecek olan insani eğitimlerdir. Bir güvenlik görevlisinin hedefinin kimler olacağı, sivil vatandaşlar ile hedef arasında nasıl ayrım yapacağı, sivil vatandaşa nasıl davranması

gerektiği, nasıl iyi bir insan ve nasıl iyi bir asker olacağı, insani eğitimlerin başlıca konuları arasında yer almaktadır.

Türkiye’de 1985’yılında kurulan koruculuk sistemine, ilk kurulduğu günden bu güne toplam 129 bin 273 (JGK, Kişisel yazışma, 2012) adet korucu dâhil olmuştur. Bu rakamlar Türkiye gibi yüksek nüfusa sahip olup, zorunlu askerliğin olduğu bir ülkenin ordusunun yanında oldukça düşük kalabilmektedir. Ancak, dünyadaki ülkelerin yarısından fazlasının ordusu, sayı olarak 129 bin rakamının altında kalmaktadır (Sabah, 2013). Böyle bir gücün dağınık ve eğitimsiz olması, bu gücün kontrol edilemez olmasına neden olacaktır. Doğal olarak, kontrol edilmeyen bir güç kendiyle beraber büyük sorunlara neden olacaktır.

Alan araştırması sırasında, korucuların eğitimlerinin, bağlı bulundukları askeri birimin sorumluluğunda olduğu anlaşılmıştır. Koruculara “size silah verilirken askeri açıdan pratik yada teorik eğitim aldınız mı?” şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Ancak, bazı birimlerin korucuların eğitimleri konusunda yeterli hassasiyeti göstermediği tespit edilmiştir.

GKK 13: “Silahlar zaten bize aitti. Sadece koruculuğa kayıt yaptırdık. Herhangi bir eğitim filan da almadık.”

Yukarıdaki ifadede bazı korucuların hiçbir eğitime tabi tutulmadıkları anlaşılmaktadır. Ülkenin güvenliğinde kendisine büyük önem atfedilen korucuların % 32,2’sinin hiçbir öğrenim görmediği ve % 38,8’inin de ilkokul mezunu (bkz. tablo 17) olduğu göz önüne alındığında, koruculara verilecek olan askeri, siyasi ve insani eğitimlerin ne derece önemli olduğu açıkça görülmektedir. Öğrenim düzeyi düşük korucuların düzenli eğitimlere tabi tutulmamaları, çok büyük sorunlara neden olabilecektir. Nitekim korucular arasında suça bulaşma oranlarının yüksek olmasının* bir nedeninin de hiçbir askeri, siyasi ve insani eğitime tabi tutulmamaları olduğu söylenebilir.

* Mayın 2012 tarihinde yapılan kişisel yazışmada Jandarma Genel Komutanlığı tarafından, 7 bin 216 korucunun suça bulaştıkları gerekçesiyle görevden alındığı açıklanmıştır.

GKK 11: “3-4 ayda bir silah eğitimi alıyoruz. Bu işin felsefesi ve insani eğitimi konusunda da jandarma bize eğitim verdi.”

GKK 11’in ifadesine bakıldığında, bazı bölgelerde koruculara düzenli olarak eğitimler verildiği görülmektedir. Bölgeler arasındaki uygulama farklılıkları dikkate alındığında, eğitimlerin korucuların bağlı bulundukları askeri yetkililerin inisiyatifinde olduğu anlaşılmaktadır. Verilen eğitimlerle bir yandan korucuların askeri kabiliyetleri artırılmakta, bir yandan da kontrolsüz güç kullanımının ve görevi suiistimalin yaratacağı insani problemlerin önüne geçilmektedir.

Dünya üzerinde oluşturulan her türlü sistemin korumaya veya hizmet etmeye yöneldiği en temel varlık insan ve insana has değerlerdir. Çünkü birey “insan” olma niteliğini, bu değerlerin mevcudiyeti ve korunabilmesi anlamında kazanmaktadır. Diğer bir yaklaşımla birey, bu değerlerin varlığı halinde insanlığının farkına varabilecektir. İşte bir anlamda bireye insan olma niteliğini kazandıran bu değerlerin tarihsel süreç içersinde tamamladığı gelişimle birlikte günümüzde içerisinde yer aldığı çerçevenin ise, en genel anlamda “insan hak ve özgürlükleri” tarafından çizildiğini söylemek mümkündür (Yalçın, 2006)

Bazı korucular, güvenlik birimlerinin, “İnsan hakları” çerçevesinde olmayan yaklaşımlarda bulunmasına yönelik kendilerine telkinlerde bulunulduğunu ileri sürmüşlerdir.

GKK 16: “Herhangi bir askeri ya da felsefi eğitim almadık. Bize öğrettikleri tek şey ‘Gördüğün her canlı düşmandır’. Zaten toplumda yerimiz olmadığı için toplum da bizim düşmanımızdı. O yüzden, zamanında insanlara karşı çok kötü davranışlarımız oldu.”

GKK 18: “Bize herhangi bir eğitim verilmedi. Güvenlik sorunun çok olduğu o ilk çatışmalı dönemlerde bize söyledikleri tek şey ‘vur kır’ yani önümüzdeki hareketli hareketsiz her şeye ateş etme emri verildi. Ayrıca bundan herhangi bir korku ya da endişe duymamamız söylendi. Ama şimdilerde her şey değişti. Eskisi gibi değil. Öyle kafana göre vur öldür dönemi kalmadı artık. Yani durum değişti.

Yukarıdaki anlatımlarda çok çarpıcı detaylar göze çarpmaktadır. Bir birinden bağımsız illerde iki farklı korucu tarafından belirtilen hususlarda görülen benzerlikler ifadeleri daha çarpıcı hale getirmektedir. Bu ifadelerde, bazı askeri yetkililerin bölgede görev yapan korucuları tahrip edici bir tutum sergilemeye teşvik ettiği açıkça belirtilmiştir. Olağanüstü Hal’in uygulandığı dönemlerde, güvenlik güçlerine ve yerel idarecilere bazı kanun ve yasaların esnetilmesi imkânı sağlandığından, terörle mücadele adı altında birtakım ihlallere ve kötü uygulamalara zaman zaman rastlanılmıştır. Bu ihlallerin başında ise, köy boşaltmalar ve kötü muamele gelmektedir. Dönemin bazı siyasi ve askeri yetkilileri, köy boşaltma eylemlerinin PKK tarafından gerçekleştirildiğini, devletin böyle bir politikasının olmadığını ifade etmiş olsalar da, bazı röportajlarda ve açıklamalarda bunu dolaylı olarak kabul etmek zorunda kaldıkları görülmektedir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, bir söyleşide, gerektiğinde köyün boşaltılabildiğini ancak, köy yakma işlemlerinin bilinçli olarak yapılmadığını söylerken, Güneydoğu’da görev yapmış emekli Korgeneral Hasan Kundakçı ise PKK’nın köylere yönelik baskınlarının önüne geçebilmek için köylerin boşaltıldığını iddia etmiştir (Kışlalı, 1996: 224, Kundakçı, 2007: 151). Bu ihlallerin o dönem itibariyle bir devlet politikası olduğu söylenemez. Ancak, münferit de olsa ihlallerin sık yaşandığı korucuların ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır.