• Sonuç bulunamadı

Bir eğitimci olan İsmet Kür öğrencilerin okullardaki başarı ve başarısızlıkları ve bunların sebepleri üzerinde durmuştur. Özellikle yurt dışında yaptığı çalışmalarda Türk çocuklarının okullarda başarı durumunu incelemiştir. 1976 yılında Almanya’ da yaşayan Türk çocuklarının başarısızlık sebeplerini araştırmıştır.

İsmet Kür’e göre eğitim bir bütündür. Çocuğun okulda başarıyı yakalayabilmesi için okullardaki maddî şartlar, müfredat, aile, ders kitapları ve öğrencinin motivasyonu gibi pek çok unsurun büyük önemi vardır.

Ülkemizde çocukların başarısızlık nedenlerine İsmet Kür, çeşitli yazısında şöyle sıralamıştır:

“A- Çoğu kez o ders yılında hangi ders kitabının okutulacağını bilmez ama, hangisini okursa okusun sonucun aşağı yukarı aynı olacağını, yani gözlerinin bozulacağını, dersleri anlamakta zorluk çekeceğini, az-çok yanlış bilgiler alacağını ve kitabın birkaç aydan fazla dayanmayacağını,

B- Bu kitaplara sahip olabilmek için aile bütçesinin şiddetle bunalacağını bu yüzden ailesiyle öğretmeni arasında kalarak şiddetle bunalıp ezileceğini,

C- Eğer 3–5 büyük kentin birinde yaşamıyorsa parası olsa bile bu kitapları bulmakta zorluk çekeceğini,

D- Sınıfının tıklım tıklım dolu olacağını bu yüzden öğretmen tarafından tanınmak şansının çok az olduğunu,

E- Gene 3–5 büyük kentin birinde oturmuyorsa sık sık öğretmensiz kalacağını, F- Kalmadığı zaman da bu öğretmenlerin çoğunun gerçek olmayıp, çeşitli devlet dairelerinden ya da evlerinden devşirilen insanlar oldukları için yeterli olmayacaklarını,

G- Asıl öğretmenlerin de geçim kaygısı, ders yılı ortası falan denmeden; nakledilme, bakanlık emrine alınma gibi kuşkularından ötürü kendilerini gerektiği kadar öğrencilerine veremeyeceklerini,

H- Sınıf geçme koşullarının politik havaya göre, ders yılının sonuna dek birkaç kez değişebileceğini bilir” (Kür, 29 Eylül 1969: 2).

Bütün bu kaygılarla ders yılına başlayan öğrenci, öğretmen ve ailenin gerçek anlamda verimli bir yıl geçirmesi elbette çok zordur. İsmet Kür, ülkemizde genel olarak öğrencileri başarısızlığa iten bu sebepleri sıraladıktan sonra bunlarla ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“İşte bizim özellikle orta dereceli okullarımızda başarı oranının bunca düşük olmasının başlıca nedenleri bunlardır. Dikkat edilirse çocuklarımızı başarısızlığa götüren bütün bu nedenlerin ortadan kaldırılması ancak devlet eliyle olacak niteliktedir. Ve de bu aksaklıkların yıllar boyu var olmaya devam etmesi, iş başına gelmiş hükümetlerin güçsüzlüklerinden ötürüdür… İş başına gelmiş hükümetlerin eğitim işlerini eğitim işi olarak, memleketin en önemli sorunu olarak, bir eğitimci hassasiyeti ve bilgisiyle değil de bir politik konu olarak ele alışlarından ötürüdür” (Kür, 29 Eylül 1969: 2).

Görüldüğü gibi Kür, ülkemizde öğrencilerin okullardaki başarı oranının düşüklüğünü öncelikle sürekli ve tutarlı bir eğitim politikamız olmayışına ve devletin eğitimle ilgili görevlerini tam yapamayışına bağlar.

Yazara göre öğrencilerin boş zamanlarını faydalı, onların bilgi ve kültürlerinin artmasına, sosyalleşmelerine yardımcı olacak, aktivitelerle geçirmelerini sağlamak da onların okuldaki başarılarına çok önemli katkı yapacaktır. Bunun sağlanması için aileye, okula ve devlete düşen bir takım görevler vardır. Aileye düşen görev ilk günlerden itibaren çocuğun okuma alışkanlığı kazanmasına yardımcı olmaktır. İsmet Kür, ilerde onun başarısını sağlayacak ve onu pek çok kötü alışkanlıktan uzak tutacak bu ilgiyi sağlamak için ailenin yapması gerekenleri şöyle anlatmıştır:

“İlk çalışmaların ailede başlayacağı tabiidir. Okul öncesi çocuğun oyuncakları çoğu kez onda bir “merak” uyandıracak niteliktedir. Resimleri en güzel renklerle, usta eller tarafından çizilmiş masal kitapları okuma yazma bilmeyen çocuğu “okuma merakına” hazırlar. Sonra da devlet, okul, aile bu uyanmış merakları değerlendirmek, yerleştirmek, geliştirmek için el birliği ederler” (Kür, 21 Nisan 1969: 2).

Okulda da öğrenciler merak ve ilgi duyacakları, kendileri için son derece faydalı olan uğraşlara yönlendirilmelidirler. Bu uğraşlar hem çocuğun boş zamanını doldurarak onu kötü alışkanlıklardan koruyacak, hem derslerine destek olacak hem de çocuğun okuluna olan sevgi ve bağlılığını arttıracaktır. Bütün bunların sağlanabilmesi için okulda bulunması gereken özellikleri yazar (21 Nisan 1969: 2); “Okullarda öğrencilerin ilgisini çekecek, rahat çalışma yapabilecekleri laboratuarlar, atölyeler, kitaplıklar, tiyatro müzik salonları, öğrenci dergileri, açık kapalı spor alanları vardır. Buradaki çalışmaları, ders dışı yapacağı her sosyal çalışma için de öğrenciye “servis kredileri” verilir. Bu servis kredilerinin öğrencinin eğitim hayatında hattâ daha yüksek dereceli bir okula geçmek istediği zaman dahi çok önemli bir rol oynaması, çocuğun boş zamanlarını değerlendirme konusunda okul ve devletçe gösterilen gayretlerin göstergesidir. Öğretmenler öğrencilerine sık sık kitap salık verir; kitap inceletir, kitap kartlarına bakarak öğrencinin okuma hazine ve düzeyini ölçmeye çalışırlar. Yeni çıkan kitapların, konser tiyatro biletlerinin okulda satılmaları ana-babayı memnun eder. Okulun çalışma ve ilgisinin işareti olarak kabul edilen olaylardır” cümleleriyle kaydetmektedir.

Çocuğun eğitimine katkıda bulunmak için boş zamanlarını değerlendirmede okul dışında devlete düşen roller de vardır. Yazara göre (21 Nisan 1969: 2) bunlar:

“Her mahalledeki çeşitli spor alanları, kapalı spor salonları, yüzme havuzları, evlere kitap dağıtımı yapan aynı zamanda geniş okuma salonları bulunan kütüphaneler, ucuz ya da bedava konserler, tiyatrolar hep devletin gençleri, çocukları avarelikten, başıboşluktan, kötü alışkanlıklardan ve başarısızlıktan kurtarmak için hazırladığı faydalı ve çekici tuzaklardır” şeklinde örneklendirilebilir..

İsmet Kür olması gerekenleri böylece sıraladıktan sonra Türkiye’deki duruma da değinmiştir. Türkiye’de çocuklara sunulması gereken bütün bu imkânların bulunmadığını bu sebeple de çocuklarımızın kahvehane, oyun salonları gibi kendilerine

zarardan başka bir şey getirmeyecek ortamlara itildiğini anlatmıştır. Bu şartlar altında bu çocuklardan başarı beklemenin ya da başarısızlıkları için onları suçlamanın yanlış olacağını yazar şu cümlelerle ortaya koyar:

“Hâl böyleyken yani biz Aile, Okul ve Devlet olarak çocuklarımızın bu kadar farkında olmazken çocuklarımızı kınamak hakkını kendimizde nasıl bulabiliriz?

Herkes verdiğini alır. Bu en büyük eğitim ve doğa kanunudur. Almak istiyorsak, verimli olumlu kuşaklar yetiştirmek istiyorsak önce bizim yani ailenin okulun ve devletin, el birliği yaparak, görevlerimizin bilincini yaşayarak, vermemiz gerekir” (Kür, 21 Nisan 1969: 2).

Yaşanan bütün bu imkânsızlıklar içinde öğrencinin okulda bir ya da birkaç dersten başarı sağlayamamasını normal karşılamak gerekir. Bu durumu İsmet Kür şöyle anlatmıştır:

“Millî Eğitimimizin bu günkü durumu içinde okumanın da ana-baba ve öğretmen olarak okutmanın da ne kadar güç olduğunu çok iyi biliyorum. Talim- Terbiyenin her gün değişen kararları; yıllardan beri hazırlanamamış kitaplar; müfredat programları, öğretmeni bile hazırlanamadan birleştirilmiş dersler, ikili hattâ üçlü öğretim yapan 60– 70 kişilik sınıflar… Ve bütün bu beceriksizliklere eklenmiş kötü niyet…

Bütün bu keşmekeş içinde çocuğun derslerini okulda yardımsız öğrenmesi gerçek bir mucize olacaktır.

Bu mucizeyi yaratamayan evlatlarınızı çok kınamayın sayın ana-babalar” (Kür, 16 Mayıs 1973: 5).

Böyle durumlarda çocuğa kızmak yerine başarılı olamadığı derslerden özel ders almasını sağlamak gerekir. Bir öğretmenden ders alması yerine çocuğun anne ya da baba tarafından çalıştırılması yazara göre verimli olması çok zor bir seçenektir. Bunun sebeplerini şöyle anlatır:

“Genellikle ana-babadan birinin çocuğa ders çalıştırması iyi sonuçlar vermez. Bu ne ana-babanın bilgisinin ne de öğretme isteğinin azlığındandır. Belki de tersine çok dört elle sarıldığından çocuk bir şeyi bilemediğinde çok üzülüp sinirlendiğindendir. Çocuk zaten dersini anlamakta güçlük çekiyorsa sinirli bir anne ya da babanın karşısında kafası büsbütün karışacaktır. Bir başka sakınca da anne ya da babanın

doğru dürüst anlayamayan bir çocuk, aynı konu başka bir yöntemle karşısına çıkarıldığında anlamakta daha da güçlük çekecektir.

Anne ya da baba çocuğuna ders çalışmakta hiç mi hiç yardım etmesin demiyoruz. Çünkü çok ender de olsa, bazen ana-babanın ders çalıştırmasından iyi sonuçlar alınabilir. Ama ne olursa olsun önce sınıf öğretmeniyle konuşup bir karara varmalı, ilk sonuçlar iyi olmadığı takdirde ders çalıştırmaktan hemen vazgeçmelidir” (Kür, 16 Mayıs 1973: 5).

Bu durumda çocuk derslerinde problem yaşadığında yapılacak şey, eğer ailenin de imkânları müsaitse, çocuğa özel ders aldırmaktır. İsmet Kür, özel dersi desteklemekle beraber aileleri bu konuda dikkatli olmaları konusunda uyarmıştır. Okulda açılan bir kurs varsa çocuğun oraya devam etmesi ya da en azından okul tarafından tavsiye edilen bir öğretmenle çalışması en uygunu olacaktır (Kür, 16 Mayıs 1973: 5).

Yazar, okullarımızdaki başarı oranlarını incelerken üniversiteleri de ayırmamış, üniversite öğrencilerinin başarı durumlarıyla ilgili tespitlerini şöyle dile getirmiştir:

“Üniversiteli çocuklarımızın başarı durumlarına gelince; 1967–68 ders yılında başarısızlık toplam yüzde 49,3’tür. Yarısı demektir bu… Başarısızlıkta yüzde 67,9’la Eczacılık, yüzde 62,6 ile Diş Hekimliği, yüzde 59,2 ile Hukuk Fakültesi önde, yüzde 9,9 ile Orman fakültesi en geridedir. Bilindiği gibi Orman Fakültesi yatılıdır” (Kür, 16 Haziran 1969: 2).

İsmet Kür, o dönemde üniversitelerimizdeki başarı durumunu böylece göz önüne serdikten sonra bunun sebeplerini de şöyle sıralamıştır:

“A- Üniversitenin değişmemiş olan başarısızlık getiren aksaklıkları,

B- Özellikle küçük yerlerden gelen öğrencilerin üniversite çevresine intibaksızlıkları, üniversite yetkililerinin buna seyirci kalmaları,

C- Üniversitedeki dershane, laboratuar, kütüphane, okuma odaları, kitap ve öğretim araçlarının ihtiyaca cevap vermemesi,

D- Öğrenci, öğretim üyesi sayısının nispetsizliği, E- Öğrencilerin ekonomik sıkıntıları,

Üniversitelerde başarısızlığa sebep olan bütün bu sıkıntıların yanında o dönemde ülkemizde yaşanan karmaşa da İsmet Kür’e göre üniversite öğrencisinin başarısızlık sebeplerinden biridir. Üstelik ülkedeki problem çözülmeden öğrencilerin bundan soyutlanması da mümkün olmayacaktır (Kür, 16 Haziran: 2).

Yukarıdaki cümlelerden anlaşıldığı üzere bir eğitimci olan İsmet Kür, öğrencilerimizin okullardaki başarısızlıklarının sebepleri üzerinde özellikle durarak bu konuda aile, okul ve devlete düşen görevlere de değinmiştir.