• Sonuç bulunamadı

Yazarın, çocukların ilk yıllarıyla ilgili değindiği konulardan biri de çocukluk korkularıdır. İsmet Kür, korkuları gerçek korkular ve gerçek dışı korkular olarak ikiye ayırır (Kür, 1989: 17).

Gerçek korku, açık seçik bir sebebe dayanan korkudur. Yazar, gerçek korkuların çoğu zaman yararlı olduğunu belirtir. Bunlar çocuğu kimi tehlikelerden korur (Kür, 1989: 17).

İsmet Kür, gerçek dışı korkular üzerinde durur. Çocukta görülebilecek çeşitli korkuları ve bunlarla baş etme yollarını çeşitli yazılarında gündeme getirir. Özellikle,

çocuklarda üç-dört yaşlarında görülmeye başlanan ilk çocukluk korkularıyla çok ilgilenir, bunların sebeplerini ve ailelerin bu konuda neler yapabileceğini açıklar.

Yazara göre bu korkuların üç dört yaşlarında ortaya çıkmasının sebebi, her şeyden önce çocuğun bu yaşlarda hayal gücünün çok genişlemesi ve kendi başına gelmemiş olayları hayal edebilmesidir. Böylece kendisini başkalarının yerine koyarak ya da kafasında yaşanmamış durumlar kurarak çeşitli korkular geliştirir (Kür, 29 Ocak 1973: 5).

İsmet Kür çocuklarda korkunun diğer muhtemel sebeplerini şöyle sıralar:

“Daha küçükken yemek büyük abdestini söylemek gibi konularda problemleri olmuş ve bu yüzden hırpalanmış çocuklarla, gene küçükten beri korkunç masallarla avutulmuş olan çocuklarda ayrıca çok sert ve sıkı yetiştirilmiş, kişisel bağımsızlığını geliştirme fırsatı bulamamış ya da ana babası aşırı koruyucu bir tutum takınmış olan çocuklarda bu tür korkulara daha sık rastlanır. Çocuğun içinde önceden birikmiş olan tedirginlik, 3-4 yaşlarında gelişen hayal gücünün yardımıyla, belirli şeylerden korkma biçimine dönüşür” (Kür, 29 Ocak 1973: 5).

Yalnız İsmet Kür bu konuda küçük bir not düşmeyi de gerekli görmektedir: “Tabii bu demek değildir ki yeni korkular geliştiren her çocuk kötü yetiştirilmiştir. O kadar ileri gitmek gereksiz. Bazı çocukların diğerlerinden daha duyarlı doğduklarını kabul etmek lazımdır. Üstelik bütün çocuklar ne kadar dikkatli yetiştirilmiş olurlarsa olsunlar bir şeylerden korkabilirler” (Kür, 29 Ocak 1973: 5).

Bu yaşlardaki çocuklarda en çok görülen korkulardan biri karanlık korkusudur. Yazar, anne babaları özellikle çocuğun bu korkusuyla alay etmemeleri ve onu bu sebeple azarlamamaları konusunda uyarır. Bu korkular başladığında anne çocuğa yemek yedirmek ya da gece tuvalete kalkmasını sağlamak gibi şeyler için çocuğu zorluyorsa bunlara ara vermesi gerektiğini söyler, böylece çocuğun üzerindeki stres azalacak çocuk daha sakin olacağından korkusu da yavaş yavaş geçecektir.

Karanlık korkusu hisseden çocuğa karşı uygulanacak bir diğer yöntem de çok yaramazlık yapmasını engellemektir. Çünkü gündüz çok yaramazlık yapan çocuklar gece duydukları vicdan azabı yüzünden de korkuya kapılabilir. Bu durumda annelerin yapması gereken; “Müşvik ama kesin şekilde yaramazlık yapmasını engellemektir”

Çocuğun karanlık korkusuyla baş etmesi için kendini güvende hissetmesi şarttır. İsmet Kür, (5 Şubat 1973: 5) bu duruma şöyle değinir:

“Yaramazlık yaptığı takdirde kendisiyle konuşmayacağınız, onu sevmeyeceğiniz, komşulara satacağınız şeklinde tehditlere kesinlikle başvurmayın. Çünkü bu çocuğun zaten sarsılmış olan güvenini tamamen yok etmek için birebirdir”

Çocuğun karanlık korkusunu unutmasını sağlamanın bir diğer yolu da günlerini mümkün olduğu kadar dolu geçirmesi ve yaşıtlarıyla bol bol oynamasıdır. Çünkü çocuğun kafası gündelik aktivitelerle ne kadar dolu olursa korkusunu unutması da o kadar kolaylaşır.

İsmet Kür’e göre çocuğun karanlık korkusuyla baş etmesini sağlamak için eğer istiyorsa odasının kapısını aralık bırakmak ve odasında bir gece lambası bulundurmak da faydalı olacaktır (Kür, 5 Şubat 1973: 5).

Bu yaş çocuklarında görülen bir diğer korku da ölüm korkusudur. Ölüm çok doğal bir olay ve hayatın bir parçasıdır. Çocuklar da çok küçük yaşlardan itibaren çevrelerinde ölümü görürler. Bir yakınlarını kaybetmeseler bile bir ev hayvanının ölümü, hattâ mevsim geçişlerinde doğanın yaşadığı değişimler çocuğu ölümle tanıştırır. Bu durumda 3–4 yaşlarındaki bir çocuğun ailesine ölümle ilgili sorular sorması çok normaldir. Aile çocuğun bu sorularını cevaplarken çok dikkatli olmalıdır. İsmet Kür, özellikle çocuğu korkutacak cevaplardan kaçınılmasını tavsiye eder. Bu soruları cevaplarken anne ya da babanın alacağı tavır da söyleyecekleri kadar önemlidir. Yapılacak açıklamanın önemsiz bir şeyden söz ediyormuşçasına sakin ve yalansız olması gereklidir (Kür, 12 Şubat 1973: 5).

İsmet Kür, çocuğa ölümle ilgili olarak yapılabilecek açıklamaları şöyle örneklendirir:

“ ‘Herkes bir gün ölecek.’ Diyebilirsiniz. ‘Genellikle insanlar iyice yaşlanıp yorulunca, güçten düşünce yaşamak istemezler. Sabahları kalkıp işe gitmek bile zor gelir. İşte o zaman yaşamaktan vazgeçip ölürler.’ ” (Kür, 12 Şubat 1973: 5).

Yazara göre ölümü çocuklara daha dinî bir yaklaşımla anlatmayı tercih eden aileler de bunu yaparken cehennem, ceza gibi korkutucu kavramlardan uzak durmalıdır. “Büyük baban çok hastalandı. Biz burada iyi bakamayacaktık ona. Onun için Tanrı aldı

cennete götürdü ki daha çabuk iyileşsin. Daha rahat etsin, dinlensin” (Kür, 12 Şubat1973: 5) şeklinde bir açıklama çocuk için çok daha faydalı olacaktır.

Yazarın bu konuda üzerinde durduğu bir diğer husus da anne babanın kendi korkularını bazen bilinçsizce de olsa çocuklarına aktarmalarıdır. Anne-baba ölüm korkularıyla baş etmişlerse çocuğu da bu korkudan uzak tutmaları çok daha kolay olacaktır.

Ayrıca annelerin çocukla, ölümle ilgili konuşmalar yaparken gülümseyen bir ifade takınmaları ve ona sarılarak daha uzun zaman beraber olacaklarını özellikle vurgulamaları çocuğun ölüm korkusuyla baş etmesi açısından faydalı olacaktır.

Su korkusu da bu yaşlarda çocuklarda görülebilecek korkulardandır. Çocuk ister bu yaşlarda denizi ya da ırmağı ilk defa görüyor olsun isterse hayatı boyunca su kıyısında yaşamış olsun bu yaşlarda birden sudan korkmaya başlayabilir. İsmet Kür bu durumda çocuğu asla zorlamamak gerektiğini şu cümlelerle açıklar:

“Çeke çeke, bağırta çağırta zorla onu suya sokmak bu korkunun giderilmesinden çok yerleşmesine yarar çoğu kez. Zorla suya soktuktan sonra sudan birdenbire hoşlanabilen ve de korkusunun hemen o dakika kaybediveren çocuklara pek seyrek rastlanır. Genellikle bunun tam tersi olur. Zorlanan çocuğun korkusu daha da artar” (Kür, 12 Şubat 1973: 5).

İsmet Kür bu durumda çocuğun özellikle serbest bırakılmasını ister. Çocuk böylece suya giren insanların ne kadar iyi vakit geçirdiklerini serbestçe gözleyebilir. Böylece süre sonra kendisi suyla oynamak ve suya girmek isteyecektir.

Çocukların; çeşitli hayvanlar, itfaiye aracı, polis gibi somut şeylerden korkması da bu yaşlarda oldukça sık görülür. Bu tip durumlarda da çocuğu korktuğu nesnelere zorla yaklaştırmaya çalışmak kesinlikle çözüm değildir. Tam tersi korkunun artmasına ve kalıcı olmasına sebep olabilir. Bu yüzden çocuğu serbest bırakmak ve üstüne gitmemek çok daha akıllıca olacaktır. Çocuk, korktuğu nesneyi çevresinde görmeye zamanla alışacak onun aslında zararsız olduğunu anlayacaktır. Böylece yavaş yavaş ondan korkmaktan vazgeçecektir (Kür, 19 Şubat 1973: 5).

İsmet Kür ayrıca çeşitli oyunlarla da çocuğun korkusundan kurtulmasına yardım etmenin mümkün olduğunu anlatır. Örneğin köpekten korkan bir çocuk oynarken küçük

bir oyunca köpeği parçalayabilir. Böylece köpek korkusundan kurtulması sağlanabilir. Yazar, bunun sebebini şöyle anlatır:

“Çünkü korku dediğimiz şeyin asıl görevi insanları harekete geçirmektir. Korkan insanın gövdesinde adrenalin adı verilen bir hormon salgılanır. Bu salgı yüreğin daha hızlı çarpmasına, enerjisinin artmasına yarayan şekerin artmasına yol açar. Sonuç olarak kişi deli gibi koşmaya, ya da yırtıcı hayvanlar gibi saldırmaya hazırdır. Koşmak ya da dövüşmek korkuyu ortadan kaldırır. Oysa durduğumuz yerde durduğumuz takdirde korku olduğu yerde kalır” (Kür, 19 Şubat 1973: 5).

3–4 yaş grubu çocuklarda anne baba tarafından terk edilme korkusu da azımsanamayacak seviyededir. İsmet Kür’e göre bu korku çoğunlukla anne babanın çocuğa yeterince şefkat göstermemesinden ya da duydukları sevgiyi çocuğa yeteri kadar hissettirememelerinden kaynaklanır (Kür, 1989: 19).

Yazar, anne- babalardan çocuklarına özellikle, “Seni artık sevmiyoruz.”, “Sen artık kötü çocuk oldun. Seni verip yerine iyi bir çocuk alalım da gör” (Kür, 1989: 20). Gibi sözler söylememelerini ister. Çocuklara söylenen bu sözler çocuğun kaldıramayacağı kadar büyük bir cezadır.

Terk edilme korkusuyla baş etmek her şeyden önce çocuğa sevgiyle yaklaşmak ve daima yanında olacağımızı hissettirmekle mümkündür.

İsmet Kür, yazılarında değindiği ve değinemediği bütün korkularla mücadele etmek için ailelere genel tavsiyeler de vermiştir.

Bu tavsiyelerin başında çocukta korkuların yerleşmesine fırsat vermemek gelir. Yazar (Kür, 1970: 24) bunun nasıl yapılacağı hakkındaki görüşlerini; “Çocuğunuza sevginizi gösterin. Daha bir bebekken onu ailede iyi karşılayın ve size ait olduğunu belli edin. Yavrunuzu kucağınıza almaktan, okşamaktan çekinmeyin. Daha büyüyünce ona ailenin mühim bir ferdi olduğunu ve çocuğunuz olduğu için onu çok sevdiğinizi hissettirin! Hiçbir zaman sevginizin onun başarılarına göre değişebileceği gibi yanlış bir hisse kapılmasına meydan vermeyin. Çocuğunuzun duyacağı emniyet hissi lüzumsuz korkulara karşı bir teminattır.” cümleleriyle kaydetmektedir.

Çocuğu hiçbir şarta bağlı olmaksızın sevmek ve bunu ona hissettirmek dışında onu itaate zorlamak için korkutmamak da gereklidir. Ayrıca çocuğa çeşitli korkular

aşılamamak için önce anne-babaları kendi anlamsız korkularından kurtulması gerektir. Çünkü çocuk pek çok şey gibi korkuyu da taklit ederek öğrenebilir (Kür, 1970: 24).

Çocuğa karşı aşırı koruyucu olmak da onun anlamsız korkular geliştirmesine sebep olabilir. Bu durumda aileler özellikle çocuklar oynarken tehlikeleri onların gözünde büyütmemeli, kimi endişelerini çocuğa hissettirmemelidir. Böylece çocuk sürekli tehlikede olduğu hissini geliştirmeyecektir (Kür, 1970: 24).

Çocukta anlamsız korkuların gelişmesine izin vermemek elbette en iyisidir. Fakat bir şekilde çocuk bu korkuları geliştirmişse ailelerin yapması gerekenleri İsmet Kür şöyle sıralar:

“Onu daha iyi tanımayı ve daha çok sevmeyi öğrenin. Onun size ve hayata karşı kesin emniyeti yoksa ne siz ne de doktorlar onu bu korkulardan kurtarabilir. Korkuların sebebini araştırın. Korku nasıl doğdu, ne vakit doğdu?

Korkunun asıl sebebini anladıktan sonra onu çocuğunuza anlatmaya çalışın. Çocuk daha bunları anlayabilecek durumda olmasa bile, bütün hayatına tesir edebilecek şeylerin kendisine anlatılması bir zarurettir. Tecrübelere girişin. Meselâ karanlıktan korkan çocuğa geceleyin güzel havada yıldızları, onların ne kadar güzel olduğunu gösterin, isimlerini öğretin. Yüksek yerlerden korkan çocuğu ağaca çıkmak zevkini aşılayın. Korktuğu şeyleri ellettirin. Çocuğun o madde üzerindeki hâkimiyeti arttıkça korkusu da yok olur” (Kür, 1970: 24).

Çocuklarda gelişen gerçek dışı korkular üzerinde duran İsmet Kür; kimi zaman ailelere çok anlamsız gelen bu korkuların asla küçümsenmemesi gerektiğini söyler. Bunlar üzerine dikkatle eğilmek çok önemlidir. Çünkü bunlar çocuğun gelişimini büyük ölçüde etkiler.