• Sonuç bulunamadı

İsmet Kür, yazılarında çocuk eğitimini bir bütün olarak görmüş ve eğitimin genel ilkelerini ortaya koyarken asla cinsiyete bağlı bir ayrım yapmamıştır. Ona göre çocuk cinsiyeti ne olursa olsun en üst derecede sevgi, saygı ve özeni hak eden bir mahkûktur. Onlara ihtiyaç duydukları eğitimi vermek sadece ailenin değil toplumun ve devletin de en önemli görevlerinden biridir.

Görüşleri bu yöndeyken yazarı erkek çocuk eğitimine dair yazı yazmaya iten Türk toplumunda kız ve erkek çocukları arasında gözetilen ayrımdır. İsmet Kür bu ayrımı üç atasözü üzerinden anlatmıştır:

“ ‘Kızını dövmeyen dizini döver.’ Ya oğlunu dövmeyen?... Eğer dayak eğitim aracıysa oğlunu dövmeyen dövünmez mi sonradan?

‘Yuvayı dişi kuş yapar.’ Ya erkek kuş?… Yuvanın kurulmasında, devamında ya da bozulmasında erkek kuşun hiç mi etkisi yoktur?

‘Kadının yüzü karası, erkeğin eli kınası’… Neymiş bu?... Ne olursa olsun, bir şey, bir garip şey ki kadında yüz karası ahlaksızlık; erkekte erdem hiç değilse süs sayılmaktadır.

En eskilerin ‘darb-ı mesel’ daha sonrakilerin ‘atasözü’ dedikleri bizim ‘tekerleme’ diyebileceğimiz ama adı ne olursa olsun, işte Türk toplumunun dilinde ve törelerinde yüzyıllar boyu yaşamış, dünden bu güne kalmış sözlerden üç tanesi…

Bir toplum halkının kabullenip de sürdürdüğü bu çeşit sözler; o toplumun yapısı hakkında esaslı bilgiler verdikleri için önemlidirler. Nitekim yukarıya aldığımız bu üç tekerleme de dünden bu güne kalmış Türk toplumunun yaşantısında olumsuz etkilerini hâlâ sürdüren bir büyük eğitim yanlışının etkilerini taşımaktadır” (Kür, 1 Nisan 1969: 2).

Türk toplumunun bilinçaltına yerleşmiş ve uzun yıllardır uygulana gelen bu eğitim yanlışının kökeninde elbette cinsiyet ayrımcılığı vardır. Erkek çocuklarını kızlardan daha üstün görmek ve aile içinde kız çocuklarından daha çok söz hakkı tanımak şeklinde kendini gösteren bu tutum özellikle aile düzeninde ve kız erkek ilişkilerinde kendini gösterir. Bu çarpık eğitim anlayışını şu cümlelerle İsmet Kür tarif etmiştir:

“Bu tekerlemelerin ilkine göre ana sonradan pişmanlık duymak istemiyorsa kız çocuğuna iyi terbiye vermek zorundadır. Bu tekerlemenin kullanıldığı yerleri hatırlarsak iyi terbiyenin her şeyden önce erkeklerden sakınmak olduğunu da anlarız. Çünkü kızı bir erkekle ilişki kurar üstelik de bu ilişki derinleşirse kızın başına her türlü felaket gelebilir. Hattâ bu felaket elinde babasız bir bebekle ortada kalıvermek bile olabilir. Bu sondan bebeğin babası değil annesi sorumludur, hattâ suçludur toplum önünde… Bu nedenden ötürü dikkatli olması gereken de sadece anne adayıdır elbette” (Kür,1 Nisan 1969: 2).

Oysa annelerin yapması gereken kız çocuklarının bu konudaki eğitimine gösterdikleri özeni fazlasıyla erkek çocuklarına da göstermektir.

Bu yanlış eğitim İsmet Kür’e göre sadece cahil insanlar arasında değil toplumun en aydın kesimlerine kadar hemen her tabakasında kendisini gösterir. Asıl üzücü olan da bu durumdur. Yazar bu durumu şöyle ifade etmektedir:

“Türk toplumunda erkeğe bu tehlikeli rahatlığı tanıyanlar okuma yazması kıt, eskinin ağından kurtulamamış olanlar olsa durum bunca acıklı görünmezdi. Ama nice okumuş yazmış hattâ öğretmenlik gibi gerçekten önemli ve etkili görevi taşımakta olan anneler bilirim ki; gençliğin eşiğinde olan oğlunu; ‘ Kızlarla istediğin gibi gez, eğlen, seviş böyle şeyler erkekler için ayıp değildir. Kızlar düşünsün üst tarafını.’ Biçiminde öğütlemekte ve böylece oğluna sadece kızlarla kuracağı ilişkilerde değil fakat tüm yaşantısında sürüp gidecek sorumsuzluk duygusunu aşılamaktadır” (Kür, 1 Nisan 1969: 2).

Yazar erkek çocuklara verilen bu yanlış eğitimin topluma da zararlı etkileri olduğundan bahsetmiştir.

yükünü yuvayı yapmakla yükümlü olan karısının üzerine yıkmasına sebep olur. Pek çok köyde, kasabada hattâ şehirlerde görülen bütün gün kahvede oturup karısının çalışmasını, çocuk yetiştirmesini bu arada evle ilgili sorumluluklarını yerine getirmesini bekleyen erkek tipi yazara göre bu eğitimin sonucudur (Kür, 1 Nisan 1969: 2).

İsmet Kür’e göre erkek çocukların özellikle karşı cinsle olan ilişkilerinde aşırı özgürlük tanınarak büyütülmesinin verdiği bir diğer zarar da bu çocukların asla gerçek birer yetişkin haline gelememesidir. Çocuklara bir çeşit üstünlük gösterisi olarak sunulan sınırsız özgürlükler aslında onların kişilik gelişimine büyük zararlar verir. Bu çocuklar her insanın sahip olması gereken sorumluluk duygusunu edinemeden büyürler. Bunun sebebini yazar şu cümlelerle ortaya koymaktadır:

“Sorumluluk duygusu bir bütündür. Kişinin şu konuda sorumluluk duygusuna sahip olması, öbür konuda istediği gibi hareket etmesi gibi bir şey olamaz. Bu çok önemli duygu bir insanda ya vardır, huy haline gelmiştir, ya da yoktur… Sorumluluğun bilincini yaşamaya alışmamış kişilerde bazı konularda varmış gibi görünen sorumluluk duygusu aslında bir çeşit korku duygusudur. Görevlerin sorumluluk duygusu içinde yapılmasıyla korku duygusu ile yapılması arasındaki fark hepimizce malûmdur.

Görülüyor ki erkek çocuk eğitimi hakkında ne dün atalarımız doğru dürüst öğüt vermişler, ne de bu gün analarımız, çoğunlukla, bir doğru yol üstündedirler.

Geri kalmışlığın bunalımını yaşayan bütün ülkelerde müşterek olan yön de, çoğunluğun sorumluluk duygusundan yoksun oluşudur” (Kür, 1 Nisan 1969: 2).

Şu halde yazara göre yapılması gereken kız erkek ayrımı yapmadan bütün çocukların hayatın her alanında yaptıklarının sonuçlarını düşünebilen sorumluluk sahibi bireyler olarak yetiştirmektir.