• Sonuç bulunamadı

İsmet Kür, eğitimin ailede başladığını düşünür. Ona göre, bu eğitim çocuk henüz anne karnındayken başlar. Özellikle doğumdan sonra bebeklik günlerinde anne-babalar davranışlarına çok dikkat etmeli ve ilk günlerden itibaren bilinçli ebeveyn olmaya çalışmalıdırlar. İlk olarak dikkat edilmesi gereken hususları yazar şöyle vurgulamaktadır:

“Kişi, iyi ya da kötü bütün alışkanlıklarını bebeklik günlerinde almaya başlar. Bu yüzden de bebeğin beslenme, uyku saatlerinin düzenli olması temizliğe alıştırılması ileriki eğitimin temel taşlarıdır” (Kür, 18 Nisan 1973: 5).

İsmet Kür’e göre (18 Nisan 1973: 5) bu ilk bebeklik dönemlerinde aileler her şeyden önce sabırlı olmalıdır. Bebek her ağladığında istediğini vermek, her istediğinde beslemek şefkat gösterisi gibi görünse de aslında annenin sabırsızlığının bir göstergesidir. Bu şekilde büyütülmüş çocuklar her istediklerini ağlayarak elde etme alışkanlığı edinir ve ileriki yıllarda; bencil, hırçın, şımarık çocuklar olurlar.

Bebeklik günlerinde anne-babalara düşen bir diğer görev de bebeğin çevresiyle ilgilenmesini sağlamaktır. Bu hususta şunları kaydetmektedir:

“Günlük gezmeler, oyuncaklar ve bebekle konuşmak onun çevresiyle ilgilenmesini sağlayacaktır.

Çocukla konuşurken kelimeler tam ve doğru anlamlarıyla söylenmelidir. Çocuklar gibi yarım bozuk konuşulmamalıdır. Bebekle konuşmak gerçekten çok önemlidir. Dozunu kaçırmamak gerekir. Kendisiyle gereğinden fazla konuşulan çocuk, buna alışır. Hep kendisiyle konuşulmasını ister. Oysa çocuğun yalnızlığı da ihtiyacı vardır” (Kür, 18 Nisan 1973: 5).

Ailede çocuk eğitimi her şeyden önce çocuk için uygun ortam sağlanmasıyla başlar. Çünkü çocuk ilk dönemlerinde sevgi ve güven dolu bir ortamda yaşarsa çok daha sağlıklı bir birey olacaktır. İsmet Kür (15 Mayıs 1972: 2) anne ve babalara hitaben bu düşüncelerini; “Sevgili ana babalar; bu sayfa her şeyden önce sizin içindir. Çünkü siz gelecek kuşaklara –her anlamda- ilk adımı atmasını öğreten kişilersiniz. Gözlerini mutlu bir eve açmış, ilk çocukluğunu, evinde geçirdiği her günü mutlu bulmuş çocukların toplum için kazanılmış bireyler olduğunu biliyoruz. İleriki yılların bütün gücünü ya da güçsüzlüğünü hazırlayan sizsiniz.” şeklinde ifade eder.

Yazarın kanaatine göre böyle bir aile ortamı hazırlamak için şüphesiz ki öncelikle ailenin eğitilmesi, bilhassa annenin korunması gerekir:

“Ana-babanın önemini olduğu gibi bilen pek çok uygar ülkede, bir aile çocukları olacağını hissedince, devletin genç ana-babalar için hazırladığı kurslara devama başlarlar. Annelerin beden ve ruh sağlıkları kontrol altına alınır. Bilindiği gibi, ana karnına düştüğü günden itibaren çocuğun sağlığı, bir anlamda geleceği annenin sağlığına sıkı sıkıya bağlıdır” (Kür, 15 Mayıs 1972: 2).

İsmet Kür, Türkiye’de anne-baba için düzenlenmiş eğitim imkânlarının kısıtlı olduğuna dikkatleri çekerek bu konunun üzerine bireylerin gitmeleri, kendi imkânlarıyla bir şeyler öğrenmeye çalışmaları gerektiği düşüncesindedir. Bunun için de izlenecek yol bol bol okumak ve her şeyden önce ebeveyn olmanın insanın sırtına yüklediği büyük sorumluluğun farkında olmaktır.

İsmet Kür, (15 Mayıs 1972: 3) ebeveynlerin çocuklarını tanımalarını ister. Bu görüşün pek çok aileye ters gelebileceğini belirten İsmet Kür, ailelerin her şeyden önce çocuğun anne-babasından bağımsız bir birey olduğunu kabul edip onu tanımak ve anlamak için çaba sarf etmeleri gerektiğini söyler.

Yazar, annelik ve babalık rolleri üzerinde özellikle durur ve sağlıklı nesiller yetiştirmek için, aileleri bilinçlendirmeye çalışır. Okuyucularına sık sık “İyi anne baba mısınız?” (Kür, 1970: 16–17) sorusunu sorar ve bu konuda kendilerini sorgulamalarını öğütler ve aşağıdaki testle de ailelerin kendi yeterliliklerini sınamalarını sağlamaya çalışır:

“1- Üç yaşındaki çocuğunuz yeni doğan yavrunuzu dövüyorsa ne yaparsınız? A- Günde bir iki saatinizi ona ayırır, meşgul olursunuz.

B- Siz de onu bir temiz döversiniz.

C- Yaptığının doğru olmadığını söyleyerek bir daha yapmayacağına dair söz alırsınız.

2- Aç veya altı ıslak olmadığı halde yeni doğmuş çocuğunuz sürekli ağlıyorsa ne yaparsınız.

A- Ağlamak ciğerler için iyi idmandır diyerek ağlamaya bırakırsınız

B- Bir iğne veya düğme bir tarafını acıtıyor mu diye bakar, bir şey olmadığını görünce işinize bakarsınız.

C-Hem çocuğu rahatsız eden bir şey olup olmadığına bakar hem çocuğu kucağınıza alıp ‘kış kış’ yaparak hoplatırınız.

3- Beş yaşındaki çocuğunuz kendisine ait olmayan şeyleri alıyorsa ne yaparsınız? A- Pataklarsınız.

B- Sevdiği bir şeyden mahrum ederek cezalandırırsınız. C-Çalmanın fena bir hareket olduğunu anlatırsınız.

D-Çocuğa daha fazla sevgi ve alaka göstermeye başlarsınız.

4- Çocuğunuz marifetlerini herkese göstermekten zevk alıyorsa ne yaparsınız? A-Kendisine fazla güvenir ve mağrur olmaması için böyle hareket etmesine mani olursunuz.

B-Gösterdiği marifetleri her zaman daha çok takdir edersiniz. C-Marifetlerini tenkit edersiniz.

5-Çocuğunuz pek sevdiğiniz bir şeyi kırarsa ne yaparsınız? A- Döversiniz ve fena bir insan olduğunu söyleyerek azarlarsınız.

C-Çok üzüldüğünüzü belli edip yaptığı yanlış harekete rağmen onu sevdiğinizi anlatırsınız.

6- Çocuğunuz yapmaması gereken şeyleri yapıp sizden nefret ettiğini söylerse ne yaparsınız?

A- Çocukların bazen büyükleri sevmediklerini, fakat sizin onu sevdiğinizi ve her şeye rağmen sözünüzü dinlemesi gerektiğini anlatırsınız?

B-Annesinden, babasından nefret ettiği için utanması gerektiğini söylersiniz. C-Bu kadar kalpsiz ve fena bir çocuk olduğu için onu tokatlarsınız.

7- Çocuğunuz fazlasıyla sessiz ve usluysa ne yaparsınız? A-Bu kadar uslu ve terbiyeli olmasından gurur duyarsınız.

B-Çocuğu daha serbest bırakır yaptığı yanlış hareketler için daha az azarlarsınız. C- Öbür çocuklara benzemeye çalışmasını söylersiniz.

8-Süt çocuğunuz başparmağını emiyorsa ne yaparsınız? A-Parmağına kırmızıbiber sürersiniz.

B-Parmağını emmesine ses çıkarmazsınız.

C- Ellerine bezden bir eldiven giydirirsiniz veya bağlarsınız.

9- Büyüdükten sonra da çocuk parmağını emmeye devam ederse ne yaparsınız? A- Bir süt çocuğu halinde kalmasının sebeplerini araştırırsınız.

B- Aklının başına gelmesi için parmağını iğnelersiniz.

C- Parmak emmenin ancak pek küçük çocuklara yakıştığını, bu huydan vazgeçmesini söylersiniz.

10- Çocuğunuz küçük kızların eteklerini kaldırıyorsa ne yaparsınız?

A- Küçük kız kardeşini yıkadığınız zaman onu da yanınızda bulundurur, cinsler hakkında soracağı sualleri cevaplandırırsınız.

B- Çocuğu cezalandırır ve bir daha böyle şeyler yapmamasını tembih edersiniz. C-Cici erkek çocuklarının böyle şeyler yapmadığını anlatırsınız” (Kür, 1970: 16–17).

İsmet Kür bu testi biri Barış gazetesindeki köşesinde ikisi de anneler için hazırladığı kitapçıklarda olmak üzere üç defa yayımlamıştır. Yazarın bu küçük test üzerinde ısrarla durmasının kanaatimizce iki önemli sebebi vardır.

Bunlardan ilki anne-babaların kendilerini sorgulamaları ve tavırlarını gözden geçirmelerini sağlamaktır. İsmet Kür pek çok yazısında ebeveyn olmanın sorumluluğundan ve anne-babaların sürekli okuyarak kendilerini geliştirmesi gerektiğinden bahseder. Bu küçük testle de onları kendilerini geliştirmeye teşvik etmektedir.

İkincisi ise testin cevaplarında gizlidir. Doğru cevaplarını gözden geçirdiğimizde, ( 1-a, 2-c, 3-d, 4-b, 5-c, 6-a, 7-b, 8-b, 9-a, 10-a) farklı konular üzerinde durulmasına rağmen; sevgi dolu, çocuğunu anlamaya ve onunla gerçek bir ilişki kurmaya çalışan, sabırlı ve ilgili tek bir anne profili ortaya çıkar. Bu test sayesinde İsmet Kür, hem annelerin kendilerini denemelerini hem de ortaya çıkan “ideal anne” görüntüsü üzerinde düşünmelerini amaçlar.

“İdeal anne” kavramı üzerinde ısrarla duran İsmet Kür, çocuk eğitiminde babanın rolünü de yok saymaz. Elbette anne ne kadar çabalarsa çabalasın; ailedeki eğitimin uygun şekilde verilebilmesi için babanın da üzerine düşen sorumluluktan kaçmaması gereklidir. İsmet Kür (1970: 6) bu konudaki düşüncelerini şu cümlelerle ifade eder:

“Çocuk sadece annenin değildir ki… Baba da en az anne kadar sorumludur çocuktan. O da anne gibi çocuğuna örnek olmak ister… Çocuğu üzerinde söz sahibi olmak ister.

Ne ki, bunları çocuk psikolojisi, çocuk eğitimi hakkında iyice bilgi sahibi olmadan yapmaya kalkarsa çekilmez bir ‘müdahaleci’ durumuna düşer kuşkusuz. Anne tarafından yapılmış iyi şeyleri de bozabilir. Babanın bu duruma düşmemesi, evde zararlı hır-güre neden olmaması için çocuk eğitimini bilmesi, ayrıca kendi çocuğu hakkında bilgi sahibi olması gerekir.”.

İsmet Kür, anne- babanın çocuk eğitimindeki rolleri ve sorumlulukları yanında, özellikle ülkemizde ailelerin çocuk eğitimi konusunda sıkça yaptıkları yanlışlara da yazılarında yer vermektedir.

Köklü ataerkil bir kültürden gelen, Türk toplumunda; otoriter, sert ve çocukları üzerinde baskı kurarak onları eğitmeye çalışan baba modeli çok yaygındır. İsmet Kür; genelde toplum tarafından da onay gören bu baba modelinin çocuk eğitimi üzerinde yaptığı olumsuz etkileri hususunda özellikle durmaktadır.

Öncelikle ebeveynlerden birinin aşırı baskın olması, diğerinin baskılanmasına ve çocuk üzerindeki etkisini kaybetmesine sebep olur. Aile içinde oluşacak böyle bir dengesizliğin çocuk üzerindeki etkisine yazar şu cümlelerle dikkat çeker:

“Evde sert bir baba var. Anneyi çocukların eğitimine karıştırtmıyor. Çocukların gündüz vakti yaptıkları kabahatler karşısında anne sesini bile çıkartamıyor. Annenin söyleyebileceği tek etkili söz ‘Akşama babana söylerim.’ dir.(…) Çocuk anne baba arasında ‘denge’ bulmaktan yanadır. Bu dengeyi bulamadığı zaman kendi de dengesiz olur. Dengesizlik eğitim sakatlıklarının en tehlikeliklerindendir ve de Türkiye’de en çok rastlanan çeşitlerindendir.

Babanın anneyi çocuk eğitimine karıştırmaması da dengeyi çoğu kez anne aleyhine bozması sonucunu doğurur. Annesini saymayan çocuk bir yönü eksik kalarak büyüyor demektir. Bu eksiklik ileriki yaşlarda da geçmeyecektir” (Kür, 15 Haziran 1972: 2).

Babanın evdeki otoritenin tamamını yüklendiği ve gücün tek hâkimi olduğu aile modeli toplumumuzda yerleşmiş ve kabul gören bir aile modelidir. Bu sebeple bazen babanın öyle bir arzusu olmasa da anne kendisini çocukla ilgili sorumluluklarından soyutlayarak, babanın gölgesi olmayı tercih eder. Bu durum çocuk için babanın baskıcı tutumu kadar, hattâ daha fazla zararlıdır. İsmet Kür bu durumun sebep ve sonuçlarına da yazılarında yer vermiştir:

“Bu sayın anneleri böyle olmaya zorlayan çeşitli nedenlerdir. Bazıları kendilerini çocuklarıyla ilgilenmeyecek kadar güçsüz hissederler. Bu çok tehlikeli küçüklük duygusunun nedenlerini bulup bunları ortadan kaldırmak ancak babaların da yardımıyla mümkündür. Babalar hem kendi, hem çocukları hem de kendileri hesabına ne pahasına olursa olsun yapmalıdırlar bunu.

Bazen da anneler- çoğu kez farkında olmadan- rahatlarına düşkündürler. Çocukların yaramazlıkları, terslikleriyle uğraşıp yorulmaktansa; bu hallerin düzeltilmesini babaların üzerine yıkmayı yeğ tutarlar. Bu tutum ailenin her üç öğesi bakımından da sakat, tehlikeli bir tutumdur.

Pek az rastlanır olsa da, bazı anneler cezalandırmayı babaya bırakarak daha çok sevilen olmak, hatta böylece kocalarına duydukları öfkenin bir çeşit intikamını almak isterler” (Kür, 15 Haziran1972: 2).

Sebebi her ne olursa olsun yazara göre ebeveynlerden birinin çocuğun eğitimindeki bütün sorumluluğu ve evdeki otoritenin tamamını yüklenmesi sağlıklı ve dengeli bireyler yetiştirmenin önündeki en önemli engellerden biridir. Anne ve baba çocuğun sorumluluğunu ortak paylaşmalı ve aralarında anlaşarak eğitimi hakkında ortak bir tutum belirlemelidir.

Aşırı baskın baba rolünün çocuk eğitimine getirdiği bir diğer sorun da ailede aşırı sert ve hoşgörüsüz bir eğitim anlayışının benimsenmesidir. Böyle bir durumda anne yumuşak bir tavır benimseyerek bir çeşit denge kurmaya çalışabilir. Fakat İsmet Kür’e göre anne – babanın tavırları arasındaki bu farklılık beraberinde dengeyi değil dengesizliği getirir. Bu dengesizlik elbette ki çocuğun karakterine de yansıyacaktır.

Yazara göre çocuk eğitiminde aşırı sert bir tutum başlı başına bir sorundur. Bu sorunu İsmet Kür, (15 Haziran1972: 2) şu cümlelerle dile getirir:

“Çok sert tutum da ancak bir zaman için sürdürülebilir. Çocuk belli bir yaşa gelince ‘korku’ çemberini kıracak ve de elbet kendisini bu çember içinde sıkmış olanları da bu çemberle birlikte kırıp atacaktır. Çok sert anlayışsız eğitim biçimini izleyen evlerde çok sık rastlanan bir sonuçtur bu…” Geleneksel Türk aile yapısından kaynaklanan sorunlar yanında İsmet Kür çocuğun kişilik gelişimini etkileyen ebeveyn tavırlarına da yazılarında değinmiştir.

Çocuğun özgüven geliştirmesinde özellikle annenin tavrı çok önemlidir. Yaptıkları sürekli eleştirilen, kendisine sorumluluk vermekten kaçınılan çocukların özgüven sorunu yaşaması son derece doğaldır. İsmet Kür bu meseleyi örnekleyerek açıklamayı tercih etmiştir:

“Konuk: İyi olur ama sen otur da Leylak yapsın. Hadi, Leylakcığım, annenle bana iki orta şekerli kahve yapıver.

Leylak: Peki teyzeciğim

Anne: Dur dur… Sen yapamazsın, ben yaparım. Leylak: Neden anneciğim? Pişiririm ben.

Anne: Tamam pişirirsin… Her iş gibi onu da yüzüne gözüne bulaştırırsın” (Kür,1 Mayıs 1969: 5).

Bu tavrı gösterdikten sonra İsmet Kür, (1 Mayıs 1969: 5) böyle davranılan çocukların, kendi beceriksizliklerini peşinen kabullendiklerini ve güvensiz, ezik yetişkinlere dönüştüklerini açıklar.

Görüldüğü üzere çocuk ailenin aynasıdır. Kendisine nasıl davranılırsa o da kendisini öyle tanımlayacak ve çevresiyle ilişkilerini de bu tanım üzerine kuracaktır. Yazar; çocuk tiyatro ve romanlarında da oluşturduğu kimi karakterlerde okuyucunun dikkatini bu konuya çekmiştir.

Örneğin; Gel Katıl Bize oyununun karakterlerinden Merve oldukça zengin bir ailenin tek çocuğudur. Ailesinden gerekli ilgi ve sevgiyi göremediği için, huysuz, içine kapanık ve inatçı bir çocuk haline gelmiştir. Onun huysuzluğunun sebebi dinleyiciye şöyle aktarılır:

“Hasan: Günaydın Hocam

Günseli: ( Biraz sorar gibi) Günaydın

Hasan: Efendim, yeni öğrenciniz Merve’yi getirdim… Ama çocuk arabadan inmemekte direniyor, gelmek istemiyor.

Günseli: Demek eski okulundan ayrılmak istemiyor çocuk. Neden ille bu okulda okuması isteniyor ki?

Hasan: Şey… Efendim… Zaten öbür okullarına da hep zorla gönderildi… Yani nasıl diyeyim… Biraz ters bir kızdır. Zaten son okulundan da bu yüzden… Yani üçüncü sınıfa geçti ama… Bu sizinki beşinci okul olacak.

Günseli: Annesi babası da arabada mı?

Hasan: Hayır efendim. Piraye Hanım yani çocuğun annesi… Erken kalkmaz da… Orhan Bey yani Merve’nin babası… Biraz sinirlidir… Yani kızına karşı.

Günseli: ( Biraz sabırsız) Peki daha çok kim ilgilenir Merve’yle?

Hasan: Hepimiz yani evde çalışanlar. Hepimiz az- çok ilgileniriz” (Kür, 1967: 1-3).

Mavi’nin Serüvenleri dizisinin birinci kitabında da yazar çocukların kimi

özelliklerini anlatırken bunların sebeplerine değinir. Örneğin Hilmi; çok alıngan bir çocuktur. Yazar onun bu özelliğinin kaynağını Fahri Amca’nın ağzından okuyucuya aşağıdaki cümlelerle aktarır:

“Bundan önceki üvey babası, her fırsatta Hilmi’yle alay eden, hiç ilgisi bulunmayan konularda bile Hilmi’yi suçlamaktan hoşlanan bir adammış. ‘Bu derhal alınma ve kendini savunmaya geçme huyu bundan ötürü yerleşmiş olabilir çocukta.’ Derdi Fahri Amca” (Kür, 1965: 35).

Yukarıda söylenenlerden de anlaşıldığı üzere İsmet Kür eğitimin ailede başladığına inanmaktadır. Gerek gazete yazılarında gerekse roman ve oyunlarında bu konuya sık sık değinir. Böylece anne-babaları bilinçlendirmeyi ve üstlendikleri sorumlulukları yerine getirmelerinde yardımcı olmayı amaçlar.

Özellikle annelere doğrudan seslenerek sorumluluklarını hatırlatmaktan da çekinmez:

“Hanımlar dikkat! Ne para sizindir ne de çocuk! Harcadığınız her kuruş bu halkın alın teri, dünyaya getirdiğiniz her çocuk bu memleketin alın yazısı demektir” (Kür, 10 Aralık,1967: 5).