• Sonuç bulunamadı

Okul öncesi eğitim: Uzun vadeli büyüme senaryoları ve

4. DEMOGRAFİK DEĞİŞİM SÜRECİNİN EĞİTİM SEKTÖRÜNE

4.3. Demografik Eğilimlerin Eğitim Bakımından Ortaya Çıkardığı Riskler

4.4.2. Eğitim Kademelerine Göre Uzun Vadeli Büyüme Senaryoları ve

4.4.2.1. Okul öncesi eğitim: Uzun vadeli büyüme senaryoları ve

Türkiye’de okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması hem ulusal politika ve strateji belgelerinde (örne-ğin, MEB Stratejik Planı 2014 yılı için 4-5 yaş grubunda %70’lik hedef) yer almakta hem de uluslararası belgelerin temel hedefleriyle (örneğin, AB “Eğitim ve Yetiştirme 2020 Çalışma Programı”na göre, 2020 yılına kadar 4 yaş ile zorunlu eğitime başlama yaşı arasındaki çocukların %95’i okul öncesi eğitime katılmalıdır) bağlantılı olarak ele alınmaktadır (Bölüm 3.1).

Türkiye’de okul öncesi eğitimde 2008-2009 öğretim yılında 804 bin öğrenci bulunmaktadır ve NOO (3-5 yaş) %22,5’tir (Tablo 3.2 ve Şekil 3.3). 1999-2008 yılları arasında öğrenci sayısında yaklaşık dört katlık bir büyüme gerçekleşmiştir. 2009-2010 öğretim yılında ise % 26,9’a ulaşılmıştır.

Hoşgör’ün (Hoşgör ve Tansel, 2010) Türkiye nüfus projeksiyonuna göre (Tablo 4.1); zaman zaman durgunluk dönemleri olsa da, okul öncesi eğitim çağı nüfusunun 2010’dan itibaren sürekli azalma eği-liminde olacağı ve tüm eğitim kademeleri arasında en hızlı düşüşün okul öncesi eğitim çağı nüfusun-da yaşanacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de okul öncesi eğitimin uzun vadeli gelişimi konusunnüfusun-da 2010-2050 dönemini ve değişik büyüme eğilimlerini içeren iki değişik senaryo oluşturulmuş ve bu senaryolar doğrultusunda net okullaşma oranı hedefleri öngörülmüştür (Şekil 4.6).

SEN-1 (Orta düzey): Bu senaryoya göre, okul öncesi eğitimde uzun vadede orta (ılımlı) düzeyde bir artış seyri öngörülmüştür. 2010-2025 arasındaki ilk dönemin okullaşma oranlarında, 2010-2020 döne-mindeki beşer yıllık dilimlerde 5 puanlık, 2020-2025 arasında ise 15 puanlık bir artış öngörülmüştür.

2023 yılı için öngörülen okullaşma oranı %50’dir. İkinci periyotta, ilk döneme göre daha uzun vadeye yayılmış bir büyüme ve 2050’ye doğru %90’ı aşan bir okullaşma oranı öngörülmüştür. Bu bağlamda, 2010 yılında 1 milyon 238 bin olan öğrenci sayısının 2023 yılında 2 milyona yaklaşacağı hesaplan-mıştır. Buna göre, 2010-2023 arasındaki dönemde öğrenci sayısında %57 civarında bir artış olacaktır.

2025-2050 döneminde, çağ nüfusundaki azalmanın getirdiği avantajla, okullaşma oranı yine yüksel-Şekil 4.6. Okul Öncesi Eğitimde Net Okullaşma Oranları ve Öğrenci

Sayılarına İlişkin Uzun Vadeli Öngörüler: 2010-2050 (3-5 Yaş)

Açıklamalar: - Senaryo çalışması ve öngörüler; Yrd. Doç. Dr. Şeref HOŞGÖR, Hakan Ferit HOŞGÖR ve yazar tarafından ortaklaşa yapılmıştır.

- Çağ nüfusları için Tablo 4.1’e bakınız.

meye devam edecek, ancak artışlar ilk dönemden daha ılımlı düzeyde olacaktır. Bu dönemde öğrenci sayısındaki artışın %60 olması ve sayının 2050’lere doğru 3 milyon 400 bine ulaşması beklenmektedir.

SEN-2 (Yüksek düzey): SEN-2 çerçevesinde, Türkiye’de okul öncesi eğitimde daha hızlı bir çıkış beklenmektedir. Bu senaryoda, okul öncesi eğitimin ilk on yılda (2010-2020) büyük bir sıçrama yapma-sı ve okullaşma oranının %30’dan %65’e yükselmesi öngörülmüştür. Okullaşma oranının 2023 yılında

%70 olması hedeflenmiştir. 2025-2050 döneminde ise ilk döneme göre daha ılımlı ve daha uzun va-deye yayılan bir yükseliş olması ve okullaşma oranının 2040’larda %90’a ulaşması öngörülmüştür. Bu senaryoya göre Senaryo-1’den daha kısa sürede daha yüksek bir öğrenci artışı beklenmekte ve ilk dö-nemdeki büyüme oranının iki katı aşacağı tahmin edilmektedir. 2025-2050 yılları arasındaki artış, daha ılımlı ve daha uzun bir vadeye yayılacak ve 2050’ye doğru %95’lik bir okullaşma oranına ulaşılacaktır.

Bu dönemde öğrenci sayısındaki artışın, SEN-1’den daha düşük seyredeceği ve %20’ler civarında ger-çekleşeceği tahmin edilmektedir. Buna göre, 2010’da 1 milyon 238 bin olacağı tahmin edilen öğrenci sayısının dönem sonunda 3 milyon 400 bine yaklaşacağı hesaplanmaktadır.

Okul öncesi eğitimle ilgili çeşitli gelişme ve eğilimler, SEN-2’nin gerçekleşme olasılığını daha güçlü kılmaktadır. Bu gelişme ve eğilimlerden en dikkat çekici olanlar şunlardır:

– Ulusal politika belgelerinde daha ılımlı hedefler olmasına karşın MEB’in bir genelgeyle (2009e), 2009-2010 öğretim yılını okul öncesi eğitimde atılım yılı olarak ilan etmesi ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasına yönelik araçların ayrıntılı olarak ortaya konulması (fiziki altyapının hazırlanması, öğretmen temini, eğitime katkı ücretleri, dezavantajlı grupların dikkate alınması vb.),

– 2008-2009 öğretim yılında 32 ilde beş yaşındaki çocukların tamamının okul öncesi eğitime alınmasına yönelik projenin başlatılması (MEB, 2009b),

– MEB Stratejik Planı’nda (2009a), 4-5 yaş grubu için okul öncesi eğitim okullaşma oranının 2014 yılı sonuna kadar %70’e yükseltilmesine ilişkin hedef,

– Anne ve çocuk eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan AÇEV’in (2009) 2005 yılından bu yana yürüttüğü “7 Çok Geç!” adlı kampanyasının, erken çocukluk eğitimi konusunda toplumda büyük bir farkındalık oluşturması ve toplumsal sahiplenmedeki artış.

Tüm bu politik önceliklerin, okul öncesi eğitim çağ nüfusundaki azalmayla eşzamanlı olarak ortaya çıkması da bu senaryonun gerçekleşme olasılığını artırıcı ayrı bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Öte yandan, okul öncesi eğitimle ilgili literatür ve uluslararası gelişmeler incelendiğinde; okul ön-cesi eğitimin son on yılda küresel düzeyde bir politik öncelik kazandığı gözlenmektedir. Bu önceliğin gerekçeleri arasında şunlar vurgulanabilir:

– Birçok psikoloğa göre okul öncesi yıllar tüm gelişim alanları (fiziksel, psiko-sosyal ve bilişsel)

gelecekteki başarılarının temellerini oluşturur. Bundan dolayı, özellikle sosyo-kültürel açıdan dezavantajlı çocukların nitelikli bir okul öncesi eğitime erişimlerinin sağlanması; eğitimde fırsat eşitliğinin gerçekleştirilmesi, bilişsel güçlerin israfının önlenmesi ve sonuçta da bireyin ve toplumun refahı için yaşamsal öneme sahiptir (Senemoğlu, 2009).

– Avrupa Komisyonu (EC, 2006), okul öncesi eğitimin uzun dönemde, akademik başarı ve sosyal uyum bakımlarından en yüksek getiriye sahip olması ve daha üst eğitime devam, yaşam boyu öğrenme için temel oluşturma, okul terklerinin önlenmesi, eğitimsel çıktı ve genel beceri düzeylerinde eşitliğin arttırılması gibi faydalar sağlaması nedenleriyle, üye ülkelerin okul öncesi eğitime daha fazla yatırım yapmalarını önermektedir.

– Woessmann ve Schüts (2006), eğitim ve yetiştirme politikalarının eşitlik ve etkinlikle ilgili boyutlarına ilişkin tartışmada, Cunha ve arkadaşlarına da atıfta bulunarak okul öncesi eğitimin özellikle dezavantajlı çocuklar açısından daha etkili olduğuna ve eşitlikçi etkilerine işaret etmektedir.

– Heckman’a göre (OECD, 2007), toplumsal faydalar dahil, erken çocukluk dönemindeki öğrenmelerin getirileri yaşamın diğer dönemlerinden daha yüksektir. Bu nedenle kamu finansman politikalarında okul öncesi eğitime öncelik verilmelidir.

– Kadınların giderek çalışma hayatına daha fazla katılmaları ve bunu sürdürebilmeleri, çocuklarının bakımı ve eğitimiyle ilgili önemli bir kamusal sorundur (OECD, 2007).

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Türkiye’nin okul öncesi eğitimi uzun yıllar ihmal etmiş olması ve okul öncesi eğitime katılım düzeyinin OECD ülkelerinin çok altında bulunması da, çocukların daha erken yaşlarda eğitime başlaması konusunda karar vericiler için itici bir güç oluşturacaktır.

Bu olumlu yönelimlere karşın, ilk 5-6 yıl içinde okul öncesi eğitim öğretmeni sağlanması, özellikle yoğun göç alan kentlerde fiziki kapasite oluşturma ve ailelerin üstlenmesi gereken maliyetlerin kar-şılanması konularında bazı sınırlılıkların ortaya çıkabileceğini, 3-4 yaş grubundaki yaygınlaşmanın 5 yaşa göre daha ağır seyredeceğini de vurgulamak gerekir. Buna karşılık, ilköğretim okulu binası bu-lunan kırsal yerleşim birimlerinde okul öncesi eğitimin daha hızlı yaygınlaşma fırsatı bulunduğuna da işaret etmek gerekir.

Tüm bu tartışma ve koşullar çerçevesinde, Türkiye, okul öncesi eğitim çağ nüfusundaki azalmayla eşzamanlı olarak atılım dönemine girmektedir ve okul öncesi eğitim hedeflerine (Bölüm 3.1) ulaşma bakımından önemli bir fırsata sahiptir. Türkiye’nin, hem IX. Kalkınma Planı (DPT, 2006) ve MEB Stra-tejik Planı (2009a) hem de AB “Eğitim ve Yetiştirme 2020 Çalışma Programı”nda yer alan okul öncesi eğitim hedeflerine ulaşabilmesi ancak SEN-2 çerçevesinde mümkün görünmektedir. Bu bağlamda, IX.

Kalkınma Planı ve MEB Stratejik Plan hedeflerine 2015 yılına kadar, AB “Eğitim ve Yetiştirme 2020 Çalışma Programı” hedefine ise söz konusu tarihte ulaşılabileceği tahmin edilmektedir. Gelişme ve eğilimler SEN-1 çerçevesinde geliştiği takdirde ise söz konusu ulusal hedeflere ulaşılması 2020’leri, AB hedefine ulaşılması 2040’ları bulabilecektir.