• Sonuç bulunamadı

OCAK KİŞİLER

Belgede 9 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI (sayfa 190-194)

Anne : Safiye Baba : Tarık Büyükanne I. Oğul : Nihat

II. Oğul : Fazıl

III. Oğul : Özcan

Kız : Sevda

I. BÖLÜM

(Kısım kısım kiraya verilen bir eski konağın ikinci kat sofası. Seyirciye göre sol yön mutfak, sağ yön yemek-oturma odası gibi kullanılır. Sol yön bir basamak daha yüksektir. Sol yan duvarda, WC’ye açılan kapı. Köşede ocak. Ocakla WC kapısı arasında bulaşık yıkama yeri. Karşıda, sol yana yakın pencere. Pen-cere ile ocak arasında alçak, uzunca bir mutfak dolabı. Duvarda raflar, kutular, kavanozlar, tabak, tava, tencereler. Sağ alan, pencere hizasında bir metre kadar derinlik kazanır. Tam karşıda, bu girintinin içinde sokak kapısı. Sağ yan duvarda yatak odalarına açılan kapı. Sağ ortada önde yemek masası. Kırmızı-be-yaz damalı örtü. Sağ ön köşede eski iki koltuk. Yemek masasının üstünde tepe lâmbası. Sağ alan açık renk desenli bir halı, sol alan koyu renk bir muşamba ile döşenmiştir. Duvarlar açık, kapılar koyu renk. Yoksulluk, sadelikle ifade edilir. Genel olarak ölçülü bir stilizasyon. Sol geri köşedeki ocak’la sağ ön plan-daki büyükannenin koltuğu biçim ve renkleriyle ön plana çıkarlar.

Bir pazar sabahı. Saat onu geçmiştir. Büyükanne koltuğunda. Safiye mutfakta bir alçak iskemleye oturmuş. Önünde emaye bir kova ve bir lenger. Patates ayıklar. Ocakta çaydanlık. Büyük ve parlak. Tarık musluğun önünde.)

TARIK: (Avazı çıktığı kadar bağırır) Yeter be (...) SAFİYE: Ne oluyorsun?

TARIK: Yeter artık. Anlamıyor musun? O kadar. Bıktım artık bu martavallardan.. (Altında mavi işçi

pantolonu, üstünde kirli bir atlet fanilası, tıraş takımını musluktan toplayıp banyoya girer. Kapı şiddetle kapanır. Bir sessizlik).

B. ANNE: Uşaklar!. (Sessizlik. Dikkatle mutfağa bakar, ağzı kıpırdar, birinin gelmemesine şaşmıştır.

Ta-rık’a öfkelenmiştir. Güvenli bir edayla ellerini çırpar) Uşaklar!.

SAFİYE: (Solgun yüzlü, yorgun, sabırlı, kararlı, büyükanneye karşı yumuşak) Yine ne var anne? B. ANNE: Niçin bağırıyor bu adam? Bilmiyor mu ben hastayım?.. Uşaklar, hizmetçiler nerde? SAFİYE: Yoklar.

B. ANNE: Nasıl yoklarmış? SAFİYE: Bilmiyorum.

B. ANNE: Kim izin verdi onlara? (Ellerini çarpar) Biri baksın buraya..

(Sevda sağdan girer. Hafif topallar. Mutfağa doğru yürür. İçine kapalı, hayal gibi sessiz; ama için için yaşattığı gizli, bu yüzden de gitgide kökleşmiş istekleri vardır.)

SEVDA: (Bir şey söyleyecektir) Anne...

B. ANNE: Şşşşt... Kızım, dur bakayım. Sen yeni misin? SEVDA: (Alışık) Evet.

B. ANNE: Kim aldı seni buraya? SEVDA: Bilmiyorum.

B. ANNE: Küçük hanım mı? SEVDA: (Bıkkın) Evet.

B. ANNE: Bana bir şey danışmadılar. Nasıl olur? SAFİYE: Sevda?

SEVDA: Geliyorum anne.

B. ANNE: (Hırçın) Safiye.. (Kızar, Sevda’ya) Azıcık ötede dur, o kadar yaklaşma bana.. Safiye. SAFİYE: Efendim anne.

B. ANNE: Benim karnım aç. SAFİYE: (Yorgun) Peki.

B. ANNE: Hastayım da. Bir yerim ağrıyor benim. SAFİYE: Sırtın.

B. ANNE: Ya, sırtım ağrıyor benim. Niye kimse bakmıyor bana?

SAFİYE: (Odaya yürür) Sevda, fileyi al, şurda olacaktı. (Sevda mutfağa geçer)

B. ANNE: Paşa sürgünden dönsün, ben bilirim yapacağımı. (Safiye, Büyükannenin dizlerini örter. Eski

şalı düzeltir, sıkıştırır) Sırmaları vardı boydan boya. Yürüdüğü zaman mahmuzları şıkır şıkır ederdi. Paşa

sürgünde değil mi Safiye? SAFİYE: Evet anne.

B. ANNE: Bu günlerde dönecek galiba. İçime öyle doğuyor. SAFİYE: İnşallah anne. (Mutfağa yürür. Sevda fileyi bulmuştur.) B. ANNE: Potinlerimi boyadın mı?

SAFİYE: (Arkasına bakmadan) Evet anne.

B. ANNE: Öğleye misafir var diyordum demin. O pis herif bağırınca şaşırdım birden. Saygısız... Söy-le de kızım şey yapsınlar... Demin hatırımdaydı.

(Safiye mutfağa geçmiştir bile. B.Anne susar. Bir süre daha dudakları kıpırdar. Boş gözlerle bakar.)

SAFİYE: Özcan uyandı mı?

SEVDA: Uyandı. Babam yine anneanneme mi kızdı?

SAFİYE: Evet kızım. (...) Kibrit, iki de ekmek. Unutmazsın ya? SEVDA: (Ezik) Unutmam anne. (Birden sımsıkı sarılır)

SAFİYE: (Bir an sonra sıyrılır) Haydi git kızım. SEVDA: Niçin böyle oluyor anne?

6. Ünite

SAFİYE: Ne? SEVDA: Her şey..

SAFİYE: Bir şey olduğu yok. Haydi, git sen, geç kalma. SEVDA: (Ölçülü) Özcan şey diyormuş mahallede... SAFİYE: (İşiyle uğraşır) Evet?

SEVDA: “Benim büyük babam paşa” diyormuş. SAFİYE: (Elleri durur, ama geri dönmez) Şaka yapmıştır. SEVDA: Yemin etmiş.

SAFİYE: (Sinirli) Etmez.

SEVDA: “Annem babam ölsün ki” demiş. B. ANNE: Uşaklar!.. (El çırpar. Sessizlik)

SAFİYE: (Döner, kızı ile bakışırlar) Sahi, niçin böyle oluyor? (Oturur, ne yapacağını şaşırmıştır. Sevda

kapıya yürür)

B. ANNE: Sen mi geldin? Dur orada, yaklaşma. (Süzer) İsmin ne? SEVDA: (Ciddi, yumuşak) Sevda.

B. ANNE: Pek te şatafatlı.. Sana daha münasip bir isim bulmalı. Küçük hanıma söyle, öğle yemeğinde misafir gelecek. Gümüş takımları çıkarsın.

SEVDA: Söylerim.

B. ANNE: Yaldızlı tabakları. SEVDA: (Sade, tabii) Başüstüne. B. ANNE: Ne yemek var acaba? SEVDA: Patates.

B. ANNE: Güzel. Başka?

B. ANNE: (Vakur, gülümser) Çocuk sen de, pek tecrübesizmişsin. Hiç öyle şey olur mu? (Tarık tekrar

mutfağa girer. Yüzü sabunlu, elinde tıraş takımı, aynı havlu) Peki kızım, haydi sen çekil artık. (Ağır başlı)

Teşekkür ederim. (Sevda sokak kapısından çıkar) SAFİYE: Ne oldu;

TARIK: Canım sıkıldı tek başıma orada. Kukumav kuşu gibi. SAFİYE: Dikkat et, bir şey devirme.

TARIK: Devirmem. (Musluğa yerleşir, tıraş olur) SAFİYE: Yine o ucu delik çorabı giymişsin.

TARIK: Aldırma. Böylesi daha rahat. İki ucundan da giyiliyor. SAFİYE: (Çocuk azarlar gibi) Sen delisin.

TARIK: Nerede bende o talih? SAFİYE: Ne düşünüyorsun? TARIK: Hiç.

SAFİYE: Söyle hadi. TARIK: Ne söyleyeyim?

SAFİYE: Ben seni bilirim. Bir sıkıntın var. TARIK: Boş ver.

SAFİYE: Peki, sen bilirsin. B. ANNE: Biri baksın bu yana. TARIK: Safiye..

SAFİYE: Efendim?

TARIK: Nasıl diyeyim? Bir kaza olmuşta yanımızdaki garajda.. Çalışanlardan birinin kaburgaları kı-rılmıştı. Üç beş ay çalışamayacakmış...

SAFİYE: Ne var bunda?

TARIK: Dün karısına vermek için para topladılar bizden. Hepimizden. SAFİYE: İyi ya.

TARIK: Bir gün... Meselâ diyorum... Benim de kafam patlasa ya da ne bileyim, hastalansam... SAFİYE: (Dikkatli, şefkatli) Sana bir şey olmaz.

TARIK: (Sesi yükselir) Ama nasıl para verdiğimizi biliyorum ben. Sadaka vermekten beter bu, anlıyor musun?

SAFİYE: Eeeee?

TARIK: Ya benim için de para toplasalar aydan aya... Bir kere toplasalar yeter be.. İnsan kahrından ölür.

SAFİYE: (Realist) Sen kaç para verdin? TARIK: On lira.

SAFİYE: On lira mı? On lira ha? Sen kendini mirasyedi sanıyorsun galiba? TARIK: Beş tane çocuğu varmış.

6. Ünite

SAFİYE: (...) (Tarık tıraş takımlarını acele toplar, tartışmaktan kaçmak ister) Ne oldu, ne kaçıyorsun? TARIK: (Masum) Ben yine eski yerime gideyim, daha iyi.

SAFİYE: Peki peki, sustum işte. (Tarık zaten kalmaya gönüllüdür, takımları tekrar yerleştirir) Ben bu-rada meteliğin hesabını yapıyorum.. Hem sana ne canım? Onun kimi kimsesi yokmuş, elbet söner öylesinin ocağı. Biz öyle miyiz? Üç oğlumuz var bizim...

TARIK: (Acı) Hah!! SAFİYE: O ne demek?

TARIK: Ne demek olacak? Bir gün başkalarına muhtaç olacağımıza çocuklarımıza muhtaç olacağız. Ne fark var?

SAFİYE: Çook...

TARIK: Üstelik biri ipsiz serserinin biri.. Öteki dersen... SAFİYE: Tarık!

B.ANNE: Uşaklar!

SAFİYE: (Bıkkın) Ne var anne?

B. ANNE: Affedersin kızım, o çocuğa söyledim ama, zavallı bir şey anlamadı her halde. Gümüşleri parlatmayı sakın unutmayın olur mu?

SAFİYE: (Kocasına endişe ile bakar) Olur anne.

TARIK: (Donuk) Altın kupaları da çıkar. (...) Atlas perdeleri de as. Halı denklerini de açın. (Bağırır) Gülsene!

(...)

Otomobil tamircisi olan Tarık, ortanca oğlu Fazıl’la birlikte çalışmaktadır. Büyük oğlu Nihat, eve hiçbir katkısı olmayan, aylak aylak gezip eğlenen biridir. Bir öğrenci olan Özcan ailenin küçük oğlu, bir ayağı sakat olan Sevda tek kızıdır. Büyükanne kendini paşa hanımı, torunlarını ise kona-ğın hizmetçileri, uşakları sanmaktadır. Tarık; ailesini toplar ve onlara eski bir araba alıp onu tamir edeceğini, taksi olarak kullanıp büyük paralar kazanacağını, böylece yoksulluktan kurtulacaklarını söyler. Safiye, kızı Sevda’nın çeyizi için sakladığı bileziği kocası Tarık’a arabayı alması için verir. Bu arada Sevda, mahalleden görüştüğü bir gence kaçar. Bu olay üzerine Safiye hastalanır. Nihat, anne-si için üzülerek kendine zor da gelse babasının yanında çalışmaya başlar. Tarık, uzun ve yorucu bir uğraştan sonra arabayı çalıştırmayı başarır ancak araba sürekli arızalandığı için umduğu kazancı elde edemez. Birkaç ay sonra Sevda, eve dönmek zorunda kalır çünkü birlikte kaçtığı genç ona nikâh kıymamıştır. Sevda’nın eve dönmesi aile bireylerinin birbirine kenetlenmesini sağlar. Tarık, bu kez de tamirhaneyi ve arabayı satıp bir bakkal dükkânı açma düşüncesini ortaya atar. Aile bireyleri yeni bir umutla Tarık’ın bu hayalini konuşurlarken perde kapanır ve oyun sona erer.

Belgede 9 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI (sayfa 190-194)