BÖLÜM 1: NAHİV İLMİ VE GEÇİRDİĞİ AŞAMALAR
1.4. Nahiv İlminin Geçirdiği Aşamalar
1.4.4. Nahiv İlminin Tercih Aşaması (~h. 300 - ~h. 700)
Hicri ikinci asrın ortalarında kurulan ve Abbâsî hilafetinin başkenti haline gelen Bağdat, Basra ve Kûfe’de yaşayan dilcilerin ilgi odağı haline gelmiş, halife ve yöneticilerin ilgi ve destekleri çoğu dilciyi Bağdat’a çekmiştir. Basra’dan İsa b. Ömer, Sîbeveyh, Ebû Muhammed Yahyâ b. Mübârek el-Yezîdî (ö. 202/817), Müberred, Kûfe’den Kisâî, Ferrâ, Sa’leb Bağdat’a gelen ve mescitlere, ilim meclislerine canlılık katan dilcilerdendir. Yöntem bakımından farklı olan bu iki gurubun müzakere ve tartışmaları Bağdat’ta bulunan bilginler tarafından ilgiyle takip edilmiştir. Zamanla bu iki ekole mensup dilcilerin meclislerine gidip gelenler arasında yeni ve farklı bir nesil doğmuştur. Bu yeni nesil bütüncül ve eleştirel bakış sayesinde her iki ekolün görüşleri arasında mukayese etme ve ardından tercihte bulunma imkânına sahip olmuştur. Böylece iki ekolün görüşleri arasında yapılan seçim ve tercihe bağlı olan yeni bir ekol doğmuştur. Bu ekole mensup dilcilerin kiminde Basra ekolünün görüşleri baskın iken kiminde Kûfe ekolünün görüşleri baskın olmuştur.147
Genellikle Basralı Müberred’in ders halkasına katılan Ebû İshak İbrahim b. Muhammed ez-Zeccâc (ö. 311/923), Ebûbekir Muhammed b. Serrâc (ö. 316/929) ve daha sonra bunlardan ders alan Ebû’l-Kâsım ez-Zeccâcî, Ebû Ali el-Fârisî, Ebû’l-Hasan Ali b. İsa er-Rummânî (ö. 384/994) gibi dilciler, Kûfeli Sa’leb’den ders alan Ebû Mûsa el-Hâmız (ö. 305/917), Ebû’l-Hasan Muhammed b. Ahmed b. Keysân (ö. 320/932 [?]) daha sonra Bağdat ekolü olarak nitelendirilecek yeni neslin öne çıkan isimleridir. Şunu da ifade etmek gerekir ki bu dilciler taassup içine girmeyip Basra ve Kûfe olmak üzere
145
Bu tartışmalar için bkz. Zeccâcî, Mecâlisu’l-ulemâ, s. 110; Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, V, 110, 111 vd.; el-Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 95, 96.
146
Bkz. el-Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, V, 132, 133. 147
38
birbirinden farklı çizgileri temsil eden her iki ekolün öncülerinin derslerine katılmışlardır. İki ekol arasında gidip gelen dilciler, aradaki ihtilafları değerlendirmişler ve kimi zaman daha sağlam ve tutarlı görüşlere ulaşmışlar, kimi zaman daha önce dillendirilmeyen yeni görüşler sunmuşlardır.148
Bu merhalenin dikkat çekici özelliklerine değinilecek olursa şunları söyleyebiliriz: Bu aşama, ifade edildiği üzere Basra ve Kûfe ekolü üzerinde yetişen ve iki ekol arasında yapılan tercihlere dayanan yeni bir ekolün doğduğu aşamadır. Ayrıca bu aşamada akli hürriyetin, yeni bir düşünme biçiminin hâkim olduğunu, bazı sarf ve nahiv meselelerine yeni bakışların yön verdiğini söyleyebiliriz. Özelde Bağdat ekolünün genelde ise nahvin bu aşamasının en dikkat çekici özelliği iki ekolün görüşlerini birleştirme, uzlaştırma ve aralarında tercihte bulunma tavrıdır.149
Nitekim Zeccâcî bu tavra dikkat çekmiş, Zeccâc, Mâzinî, İbn Keysân, İbn Şukayr, Ebû Bekir İbnü’l-Hayyât (ö. 320/932), İbn Serrâc gibi dilcilerden ders aldığını, onların da hem Basralı dilcilerden hem de Kûfeli dilcilerden ders aldıklarını, daha sonra bunları birleştirerek yeni bir yol çizdiklerini vurgulamıştır.150
Aynı durum İbnü’n-Nedîm’in tasnifinde de dikkat çekmektedir. Zira İbnü’n-Nedîm, eserinde Basralı ve Kûfeli dilcilerden bahsettikten sonra “İki ekolün görüşlerini uzlaştıran/birleştiren dilciler” başlığına yer vermiş ve İbn Kuteybe’den başlayarak dilcileri ele almıştır.151
Kıftî, dilcileri ele alırken kimi nahivciler için “iki nahvi birleştirmiştir.” ifadesine yer vermiş152
, Yâkût b. Abdullah el-Hamevî (ö. 626/1229) ve Celâleddîn es-Süyûtî (ö. 911/1505) de kimi dilci ve nahivci için benzer ifadeleri kullanmışlardır.153
Bu aşamada dikkat çeken bir başka özellik, kıyasın kapsamının genişletilmesidir. Ebû Ali Fârisî ve öğrencisi İbn Cinnî, kıyasta yeni bir ekol sayılmıştır. Ebû Ali el-Fârisî’nin dilde elli meselede hata edebileceği, ancak kıyasta hiç hata etmeyeceğine
148
Emin, Duha’l-İslâm, II, 298; el-Hasrân, Merâhılu tatavvuri’d-dersi’n-nahvî, s. 127. 149
Tantâvî, Neş’etu’n-nahv, s. 185. 150
Zeccâcî, el-Îdâh, s. 78, 79; el-Hasrân, Merâhılu tatavvuri’d-dersi’n-nahvî, s. 132 vd. 151
Bkz. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, I, 85 vd. 152
Kıftî’nin ifadeleri için bkz. Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 220, 292, 304; II, 7, 135, 147, 240; III, 43, 54, 155; IV, 79, 182, 187.
153
Yakut el-Hamevî’nin ifadeleri için bkz. el-Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, XI, 254 Suyûtî’nin ifadeleri için bkz. Celâleddin es-Süyûtî, Buğyetu’l-vuât fî tabakâti’l-lugaviyyîn ve’n-nuhât (thk. Muhammed Ebû’l-Fazl İbrahim), Beyrut: Dâru’l-fikr, 1979, I, 19, 144, ; II, 55, 266.
39
yönelik sözleri154 ve İbn Cinnî’nin Arap kelamına kıyas edilen her şeyin Arap kelamı dâhilinde olduğu yönündeki ifadeleri155 bu süreçte mantık ve kıyasın ne derece etkin olduğunu göstermektedir. Rivayete verilen önemin gittikçe azalması, buna mukabil kıyasın daha fazla öne çıkması dilcilerin dil malzemesini derledikleri kaynağın artık eskisi kadar saf olmamasının sonucu olarak görülmüştür.156
Bu süreçte dikkat çeken bir diğer isim İbn Serrâc’dır. Yâkût el-Hamevî, İbn Serrâc hakkında “Nahiv ilmi deliydi. Onu İbn Serrâc Usûl’ü ile akıllandırdı.” dendiğini aktarmıştır.157
Nahvin tercih sürecinde adı geçen dilcilerden biri de Ebû Saîd Sîrâfî’dir. Sîbeveyh’in el-Kitâb’ını şerh eden Sîrâfî, bir yandan nahiv ile mantık arasındaki ilişkiyi kurarak nahve yeni bir boyut kazandırmış, öte yandan nahiv açısından muhtemel i‘râb vecihlerinin fıkhî hükümlere ne derece tesir ettiğinin izahını yapmıştır.
Bu aşamada görülen en dikkat çekici gelişme nahvin yeni gelişmeler ışığında bir bakıma güncellenmesidir. Kaynaklarda önceki süreçlerde belirtilen görüşlerin aksine ve kısmen yeni sayılabilecek kimi görüşler nakledilmiştir. Sözgelimi sayı ve sayılan arasındaki müzekkerlik-müenneslik ilişkisi bağlamında sayılanın çoğul olması halinde sayının müzekker olabileceği158
, سيل’nin manada değil de lafızda müştereklik gerektiren atıf harflerinden sayılması159
, هلب’nin istisna manasında gelmesi160
, halin marife olarak gelmesinin mümkün olması161
gibi konular yeni sayılabilecek görüşlerdendir.162
Daha önceki dönemde dil bilginlerinin görüşleri çerçevesinde şekillenen ve telif edilen eserler sayesinde yayılan nahiv ekolleri arasındaki görüş farklılıkları, bu dönemde müstakil eserlere konu olmuştur. Ebû’l-Hasen Muhammed b. Keysân’a (ö. 320/932 [?]) ait el-Mesâil alâ mezhebi’n-nahviyyîn mimmâ ihtelefe fîhi el-Basriyyûn ve’l-Kûfiyyûn, Ebû Cafer en-Nehhâs’a (ö. 338/950) ait el-Mukni’ fî ihtilâfi’l-Basrîyyîn ve’l-Kûfiyyîn ekoller arasındaki tartışmaların ele alındığı eserlerden birkaçıdır. Müesses nahvin en
154
İfadeler için bkz. İbn Cinnî, el-Hasâis, II, 88. 155
İbn Cinnî’nin ifadeleri için bkz. İbn Cinnî, el-Hasâis, I, 114; I, 357. 156
el-Hasrân, Merâhılu tatavvuri’d-dersi’n-nahvî, s. 138. 157
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, XVIII, 198. 158
Bkz. Süyûtî, Hem’u’l-hevâmi’, III, 219. 159
Bkz. Halid b. Abdullah el-Ezherî, Şerhu’t-tasrîh ale’t-tavzîh, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2000, II, 155. 160
Bkz. Süyûtî, Hem’u’l-hevâmi’, II, 220. 161
Bkz. Süyûtî, Hem’u’l-hevâmi’, II, 230. 162
40
dikkat çekici dil bilginleri arasında sayılan İbnü’l-Enbârî’nin el-İnsâf fî mesâili’l-hılâf
beyne’l-Basrîyyîn ve’l-Kûfiyyîn adındaki eseri ise bu alandaki teliflerin en göze
çarpanlarından birisidir. İbnü’l-Enbârî, adı geçen eserinde yüz yirmi meseleyi ele almış, Basralılar ve Kûfelilerin görüşlerini zikrettikten sonra nadiren Kûfelilerden yana tavır takınsa da Basralılardan yana tercihlerde bulunmuştur.
Nahivdeki ekolleşmelerin ve ekoller arasında yapılan tercihlerin ardından nahiv ilmi mecrasını bulmuş, doğal akışına girmiştir. Bu aşamada halkın bilmesi gereken nahiv kuralları ile mütehassıs, işin ehli ve uzmanı kimselerin bilmesi gereken nahiv kurallarını birbirinden ayırma çabaları öne çıkmıştır.163
Nahiv ilminin tarihi seyri içinde rol alan ve dikkat çeken Ebû’l-Hüseyn İbnü’t-Tarâve (ö. 528/1134), Ebû Muhammed el-Batalyevsî (ö. 521/1127), Ebû’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdullah es-Süheylî (ö. 581/1185) gibi isimlerin yanında nahvi bambaşka bir mecrada ele alan ve neredeyse bütün nahiv sistemine itirazlarıyla bilinen İbn Madâ el-Lahmî el-Kurtubî (ö. 592/1196), nahiv ile mantığı iç içe ele alan İbn Cezûlî (ö. 607/1210), önceki dilcilerin aksine Hz. Peygamber’den (s.a.) rivayet edilen hadisleri nahiv ilminde rahatlıkla kullanan İbn Mâlik el-Endelüsî (ö. 672/1274), İbn Hişâm gibi dilciler, nahvin doğal mecrasına oturduğu bu dönemde etkin olmuşlardır.
1.4.5. Nahiv İlminin Başka Coğrafyalara Taşınma Aşaması (~m. 1200 - ~m. 1900)