• Sonuç bulunamadı

Önceden Tespit Edilen Kuralları Destekleyici Olarak Kıraatler

BÖLÜM 3: NAHİV-KIRAAT İLİŞKİSİ

3.3. Kıraatlerin Nahvi Etkilemesi Bağlamında Nahiv-Kıraat İlişkisi

3.3.3. Önceden Tespit Edilen Kuralları Destekleyici Olarak Kıraatler

Kur’ân kıraatlerinin nahiv kurallarını pekiştirici, teyit edici bir rolü olduğu muhakkaktır. Gerek klasik ve gerekse modern dönem nahiv eserleri arasında kıraatleri görmezden gelen nahiv eseri yok denecek kadar azdır. Kıraatler, yeni kural vaz edici yönüyle olmasa da nahiv kurallarını pekiştirici yönüyle çoğu nahiv eserinde yer bulmuştur. Bu alanda eser yazan müellifler, kıraatlerden örnekler vermek suretiyle izah ettikleri kuralların etkinlik ve geçerliliğini artırmaya, gerçeklik ve yaygınlığını göstermeye çalışmışlardır. Bu çerçevede olmak üzere burada bazı örnekler üzerinden bu meseleyi ele alacağız.

3.3.3.1. َّيأ Kelimesinin Mu‘râblık ve Mebnîliği

Kûfeliler, يأ kelimesinin يذلا manasında olması ve sıla cümlesinden aidin hazfedilmesi halinde mu‘râb olacağını Basralılar ise söz konusu kelimenin zamme üzere mebnî olacağını söylemişlerdir. Her iki ekol de aidin zikredilmesi halinde mu‘râb olacağında müttefiktirler. Kûfelilerin delili {َ ايتعَنمحرلاَىلعَدشأَمهُّيأَ ةعيشَ لكَ نمَ نعزْننلَمث}791 âyetinin Muaz el-Herrâ ve Ya’kub’a nispet edilen {دشأَ مهَّيأَ ةعيشَ لكَ نم} şeklindeki mansûb okunuşudur.792 Sîbeveyh’e göre يأ tıpkı يذلا gibi ism-i mevsul olup mebnîdir. Kûfelilerin tamamı ve Basralı dilcilerden bir gurup ise Sîbeveyh’e itiraz edip يأ’nün daima mu‘râb olduğunu belirtmişlerdir.793

Ebû Amr el-Cermî de Basra’dan Mekke’ye varana kadar hiçbir yerde “ٌَمئاقَ مهُّيأَ َّنبرضلأ” diyen birini duymadığını söylemiş, böylece tartışmaya konu olan kelimenin Basra’dan Mekke’ye kadar mu‘râb telaffuz edildiğini belirtmiştir.794

Netice

791

“Sonra her milletten, rahmân olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız.” Meryem, 19/69. 792

Bu âyet ile ilgili izah ve tartışmalar için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, II, 398 vd.; Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 47, 48; İbnü’l-Enbârî, el-Beyân, II, 130-133; Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, s. 212.

793 İbn Hişâm, Muğni’l-lebîb, I, 512, 513. Zeccâc bu görüşünden dolayı Sîbeveyh’i eleştirmiş ve “Sîbeveyh iki yerde yanılmıştır ki o iki yanılgısından biri budur. Çünkü o يأ’nün müfret halde iken (muzaf olmadığında) mu‘rab

olduğunu kabul ettiği halde muzaf halde iken mebnî olduğunu nasıl söyler.” demiştir. İbn Hişâm, Muğni’l-lebîb, I, 513. Yine aynı şekilde Ebû Cafer “Sîbeveyh’i hatalı bulan/Sîbeveyh’in hatasını gösteren hiç kimse tanımıyorum. Ancak onun bu âyet hakkındaki izahı müstesna.” demiştir. Bkz. Mekrem, Eseru’l-Kur’ân, s. 101.

794

185

olarak; sözü edilen âyet ile ilgili iki kıraatten biri يأ’nün mebnîliğine delil gösterilirken diğeri mu’râblığıne delil gösterilmiştir.795

3.3.3.2. امنإ ve نإ+ام’nın Kullanımı

{مكنيبَةدومَ اناثوأَللهاَنودَنمَمتذختاَامنإَلاقو}796 âyetinde geçen ةدوم kelimesini İbn Kesîr, Ebû Amr ve Kisâî merfu olarak okumuşlardır. Nâfî, İbn Âmir, Ebûbekir rivayetine göre Âsım ةدوم kelimesini tenvinli ve mansûb olarak {مكَنيبَ ةدوم} şeklinde okumuşlardır. A’şâ, Ebûbekir ve Âsım’dan {مكَنيبٌَةدوم} şeklinde rivayet etmiştir. Hamza ve Hafs rivayetine göre Âsım {ََةدوم مكِنيب} şeklinde okumuşlardır.797

Burada konumuz açısından önemli olan, söz konusu kelimenin merfu ve mansûb okunuşudur.

Ferrâ امنإ’nın iki kullanımından bahsetmiştir. İlki امنإ’nın tek harf olmasıdır. Buna göre

امنإ’nın dâhil olduğu cümlede bu harfin bir etkisi yoktur. “كَرادَ ُتلخدَامنإ”, “كُرادَينتبجعأَامنإ” ve “َامنإ كُلامَيلام” ifadelerinde olduğu gibi fiil cümlelerinde fiillerden sonra gelen isimlere امنإ değil de fiiller etki etmiş, isim cümlesinde ise isim, bulunduğu konum neyi gerektiriyorsa o konumun gereği olan i‘râbı almıştır. İkinci kullanımda ise امنإ, نإ ile يذلا manasındaki ام

harflerinin birleşmesinden oluşan امنإ’dır. Buna göre امنإ’dan sonra gelen fiil cümlelerinde fiilden sonraki isim merfu olur. “كُلامَ ُتذخأَامَنإ” cümlesi “كُلامَ ُتذخأَيذلاَنإ” anlamında, “َ ُتبكرَامَنإ كُتباد” cümlesi de “كُتبادَ ُتبكرَيذلاَنإ” anlamındadır. {رحاسَ ُديكَاوعنصَامنإ} âyetinde de benzer bir durum söz konusudur. Zira âyeti kerime {رحاسَ ُديكَ اوعنصَيذلاَ نإ} demektir. Bir kimse ديك

kelimesini {رحاسَ َديكَاوعنصَامنإ} şeklinde mansûb okusa yanlış olmaz. Buna göre sözü edilen

ةدوم kelimesinin mansubluk ve merfuluğu امنإ’nın yukarıda izah edilen iki kullanımıyla izah edilebilir. Eğer âyet امنإ’yı tek harf kabul ederek okunursa ةدوم kelimesinin mansubluğu, نإ ve ام’nın birleşmesinden meydana gelen iki harf kabul ederek okunursa merfuluğu gerekir.798

Aynı durum {ريزنخلاَ َمحلوََمدلاوََةتيملاَمكيلعََمَّرحَامنإ}799 âyetinde geçen {َمدلاوَةتيملا

795

İbn Hişâm, Muğni’l-lebîb, VI, 272; VI, 287. 796

“(İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım

putlar edindiniz.” Ankebût, 29/25.

797

İbn Mücâhid, Kitâbu’s-seb‘a, s. 398; Ukberî, et-Tibyân, s. 302. 798

Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 100, 101. 799

186

ريزنخلاَمحلو} kelimelerinin okunuşunda da söz konusudur.800 Görüldüğü üzere Ferrâ farklı kıraatleri birbiri ile mukayese edip aralarında benzerlikler kurmuş, iki türlü okuyuştan yola çıkarak kelime çözümlemesine başvurmuş ve neticede kıraatlerin iki ayrı kullanıma imkân tanıdığını göstermiştir.

3.3.3.3. Münâdâ Üzerine Atıf

ورمعَ َبحاصَ ُديزَاي” ifadesinde olduğu gibi merfû Münâdâya tabi olan kelime muzaf olup

لا’sız olursa mansûb olması zorunludur. Atfedilen kelime muzaf olmayıp لا’sız olursa zamme üzere mebnîdir. Ancak münâdâya atfedilen kelime muzaf olmadığı halde لا’lı olursa bu durumda merfuluk da mansubluk da mümkündür. Halîl b. Ahmed ve Sîbeveyh’e göre tercih edilen merfuluktur.801

Bu bilgiler ışığında {َّريطلاوَ هعمَ يبوأَ لابجَ اي}802 âyetinde geçen ريطلاو kelimesinin okunuşunu değerlendirecek olursak; söz konusu kelime kimi kıraat imamlarınca mansûb okunurken kimileri tarafından da merfu okunmuştur. Merfu okuyanlar arasında Ebû Amr, Âsım, Abdurrahman b. Hürmüz, Ebû Yahya, Ya’kub’un isimleri zikredilmiştir. 803

Ferrâ’ya göre eğer ikinci münada, nida edatını tekrar etmek suretiyle getirilecek olursa “ّ تلصلاَ اهيأيوَ ُديزَ اي” şeklinde gelir. Ancak nida edatı cümleden hazfedilecek olursa ikinci

münadanın mansubluğu da merfuluğu da mümkündür. Münâdâya atfedilen kelime atıftan dolayı merfu olabileceği gibi bulunduğu konumun gereği dikkate alınarak mansûb da kılınabilir. Görüldüğü üzere nahvin imkânları içerisinde mümkün olan bir durumun geçerliliği Kur’ân kıraatleri de delil gösterilerek pekiştirilmiştir. 804

3.3.3.4. يتح’dan Sonra Gelen Muzari Fiilin Durumu

يتح’dan sonra gelen muzari fiilin mansûb mu yoksa merfu mu olacağı konusu tartışılmış ve bu tartışmalar çerçevesinde kıraatlere yer verilmiştir. {ََّلوقيَ يتحَ اولزلزوََُءآرضلاوََُءآسأبلاَ مهَْتسم

800

Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 102. 801

İbn Akîl, Şerhu İbn-i Akîl, III, 268. 802

“Ey dağlar çınlayın onunla beraber ve ey kuşlar!” Sebe, 34/10. 803

Mekrem ve Ömer, Mu‘cemu’l-kırâât, V, 147; Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, s. 53. Ebû Amr’ın bu âyetle ilgili izahı için bkz. el-Cumahî, Tabakâtu fuhûli’ş-şuarâ, s. 20, 21.

804

187

َُلوسرلا}805 âyetinde geçen لوقي fiili sadece Nâfî tarafından merfu okunmuş, diğer kıraat âlimleri ise mansûb okumuştur. Sîbeveyh, merfu okunuşu Hicaz halkına dayandırmış ve mana bakımından يتح’dan önceki cümlede ifade edilen fiilin يتح’dan sonra zikredilen fiile sebep olup olmayacağına göre merfuluk veya mansubluğuna hükmetmiştir. Buna göre önceki cümlede geçen fiil sonraki fiilin sebebi ise يتح’dan sonraki fiil merfu, değil ise mansûbtur. Bu durumda “َ ُسمشلاَ َعلطتَ ىتحَ ترس” cümlesinde يتح’dan önceki fiilde ifade edilen yürüme fiili يتح’dan sonraki cümlede ifade edilen güneşin doğması olayına sebep olamaz.806 O halde burada muzari fiilin mansubluğu gerekmektedir.

Ferrâ, يتح’dan sonraki fiilin mansubluk ve merfuluk durumlarını şu şekilde izah etmiştir: Eğer يتح’dan önceki fiil süreklilik/devamlılık ifade eden fiillerden olup mana itibariyle de mazi olursa يتح’dan sonraki fiil mansûb kılınır. “كَفرعيَ ىتحَ رظنلاَ ُميديَ ٌنلافَلعج” ifadesinde

olduğu gibi. يتح’dan önceki fiil mazi olur ve asıl manasının dışına çıkmazsa bir başka ifadeyle muzari fiilin içerdiği manalardan süreklilik ve devamlılık manalarını taşımazsa

يتح’dan sonraki fiil merfu kılınır.807

Ferrâ, bu ifadelerden sonra ىتح’nın fiillerde ve isimlerde üçer kullanımı olduğunu zikretmiş ve bunları şöyle izah etmiştir:

ىتح’dan sonraki fiiller için üç durum söz konusudur: Birincisi ىتح’nın öncesinde mazi fiil, sonrasında da mazi manasında muzari fiil olmasıdır. Bu durumda ىتح’dan sonraki muzari fiil merfu olur. “َ ابيرقَكعمَُنوكأَىتحَ ُتئج” cümlesinde olduğu gibi. İkincisi ىتح’dan önceki fiilin mazi fiil olması, hem öncesindeki ve hem sonrasındaki fiillerin süreklilik/devamlılık ifade eden fiillerden olmasıdır. Bu durumda ىتح’dan sonraki fiil mansûb kılınır. Üçüncüsü, ىتح’dan önceki fiil nasıl olursa olsun sonraki fiil gelecek zaman/muzari fiil anlamında ise ىتح’dan sonraki fiil mansûb kılınır. {ىسومَانيلإَََعجريَىتحَنيفكاعَهيلعََحربنَنل}808 âyeti ile {يبأَيلََنذأيَىتحَضرلأاََحربأَنلف}809 âyeti buna örnektir.810

805

“Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki

müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler.” Bakara, 2/214.

806

Sîbeveyh, el-Kitâb, III, 25. 807

Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, I, 132-134. 808

“Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!” Tâhâ, 20/91. 809

“Babam bana izin verinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım.” Yusuf, 12/80. 810

188

Ferrâ’nın ىتح’dan önceki ve sonraki fiillerinin mazi veya muzari manasında olup olmadıklarına göre yaptığı değerlendirme bu şekildedir. Bu çerçevede İbn Hâleveyh’in izahına yer verecek olursak; İbn Hâleveyh’e göre {َُلوقيَىتح} okuyan kimse {اولزلزو} sözü ile mazi, {َُلوقيَىتح} sözü ile de hal/şimdiki zaman kastetmiştir. Arapların “هنوجريَلاَىتحَ ٌديزَضرمَدق

“Zeyd hastalandı. Artık ondan umut yok.” sözünde ifade edildiği şekliyle hastalık geçmişte meydana gelmiştir. Şimdiki hali ise böyledir.811

Görüldüğü üzere ىتح’dan sonra gelen muzari fiilin mansûb ve merfu olma durumu tartışılmış, rivayet edilen kıraatler neticesinde ve Arapçanın imkânları çerçevesinde her iki kullanıma da izah getirilebilmiştir.

3.3.3.5. Fail ve Mefulün Yer Değiştirmesi

Bütün kıraat âlimleri {ّ تاملكَهبرَنمَّ مدآَيقلتف}812 şeklinde okurken İbn Kesîr {ّ تاملكَهبرَنمََّمدآَيقلتف} şeklinde okumuştur. İlk okuyuşta {مدآ} fail, {تاملك} meful iken ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Ferrâ her iki okuyuşun da aynı manaya geldiğini söylemiş ve {َلا

نيملاظلاَيدهعَلاني}813 âyetinin {نوملاظلاَيدهعَلانيَلا} kıraatini örnek vermiştir.814 Bu âyetteki kıraat farklılığını gerekçelendiren İbn Hâleveyh’e göre her iki okuyuş da Arapça kuralları itibariyle mümkündür ve burada nahivcilerin fiilde müştereklik diye niteledikleri durum söz konusudur. “Sana ulaşan şeye sen de ulaşmış olursun, senin karşılaştığın şey de seninle karşılaşmış olur.”815