BÖLÜM 1: NAHİV İLMİ VE GEÇİRDİĞİ AŞAMALAR
1.4. Nahiv İlminin Geçirdiği Aşamalar
1.4.3. Nahiv İlminin Olgunlaşma Aşaması (~h. 250 - ~h. 300)
Bu döneme ait olmak üzere Kisâî’ye Meâni’l-Kur’ân ve Kitâbu’l-kırâât adında iki eser nispet edilmiştir.128 Bunun yanında Ferrâ’nın Meâni’l-Kur’ân’ı Kûfe ekolünün, nahvi ve sarfıyla Arapçaya dair görüşlerinin derlendiği ilk ve en önemli eserlerdendir. Yine Ahfeş’in (Ebû’l-Hasen Saîd b. Mes’ade) Kur’ân ilimlerine dair olsa da sarf ve nahve dair görüşlerine ağırlıkla yer verdiği Meâni’l-Kur’ân adındaki eseri bu dönemin en dikkat çekici eserlerindendir.
1.4.3. Nahiv İlminin Olgunlaşma Aşaması (~h. 250 - ~h. 300)
Bu aşama Ebû Yusuf Ya’kub b. İshak es-Sikkît (ö. 244/858) ve Ebû Osman Bekir b. Muhammed el-Mâzinî (ö. 249/863) ile başlayıp Müberred ve Ebû’l Abbâs Ahmed b. Yahya es-Sa’leb (ö. 291/904) ile sona ermektedir. Ebû Ömer el-Cermî (ö. 225/839), Ebû Hâtim es-Sicistânî (ö. 255/869), Ebû’l-Fadl Abbâs b. el-Ferec er-Riyâşî (ö. 257/871) gibi dilciler de bu dönemde yer alan dilcilerdendir.129 Bu dönemin en dikkat çekici yönü sarf ilminin nahiv ilminden ayrılmasıdır. Burada sarf ilminin nahiv ilminden ayrılmasından kastedilen, eserlerin bu ilimlerden biri ya da diğeri üzerinde yoğunlaşması, birini merkeze koyup diğerine yeri geldikçe temas etmesidir. Yoksa dilin gramer yönüne ait konuların ilim meclislerinde tartışılıp müzakere edilmesi esnasında sarf ve nahiv olarak birbirinden ayrı ele alınması söz konusu değildir. Çünkü nahvin meselelerinden sayılan pek çok konunun sarf ilmi ile ilgisi bulunmaktadır. Sözgelimi muzari fiilin başlarına gelen edatlarca nasb veya cezm edilmesi, nahvin konusu iken nasb veya cezm halinde hangi değişikliklere uğrayacağı, değişiklik esnasında meydana
126
Ebû Hayyân Muhammed b. Yusuf el-Endelüsî, Bahru’l-muhît, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ılmiyye, 1993, I, 100, 101. 127
Sîbeveyh’in el-Kitâb’ının dilciler arasında geçen tartışmalarda müracaat mercii olmasının bir örneği için bkz. Zeccâcî, Mecâlisu’l-ulemâ, s. 110; Şihâbuddin Ebû Abdullah Yâkut b. Abdullah el-Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, Daru’l-Me’mûn, 1826, V, 112.
128
Bkz. Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 258. 129
35
gelen mansubluk ve meczumluk durumları sarf ilminin konuları arasındadır.130 Bu bakımdan yeniden ifade etmek gerekirse iki ilmin birbirinden ayrılması demek, yazılan eserlerin birine ya da diğerine hasredilmesi, birini ya da diğerini esas alması, daha önce nahiv konularıyla içiçe ele alınan sarf konularının derinlik kazanmasıyla müstakil eserlere konu olması demektir. Aslında sadece eser isimleri dikkate alınacak olursa sarf ilmine dair eser yazımı daha önceki süreçlere kadar götürülebilir.131
Fakat bu eserlerin hiçbirisi günümüze ulaşmadığından sarf ilmine dair oldukları tespit edilememiştir. Bu bakımdan sarf ilmi Ebû Osman el-Mâzini’ye kadar nahiv ilminin meseleleri arasında ele alınmış, Mâzinî’nin et-Tasrîf adlı eseriyle müstakil eserlerde konu edilmeye başlanmıştır.132
Bu aşamanın dikkat çekici, kaynak ve yöntemleri bakımından nahvin önceki aşamalardan ayrılan yönlerini dilciler üzerinden irdelemek istediğimizde bu süreçte etkin olan Müberred ve Sa’leb karşımıza çıkmaktadır. Müberred örneğinden hareketle denilebilir ki bu dönemde nahvin kavramsallaşma süreci tamamlanma noktasına gelmiş, Sîbeveyh’te, Ferrâ’da nahvin ana mecrasında yer edemeyen kavramlar, Müberred eliyle yeni bir aşama daha kaydetmiştir. Sözgelimi Sîbeveyh’in “mudmer”, Ferrâ’nın kimi zaman “mudmer” kimi zaman “meknî” dediğine Müberred bazen “mudmer” 133 dese de çoğu zaman “zamir”134
kavramını kullanmış ve sonraki süreçlerde de “mudmer” yerine “zamir” kavramı kullanılır olmuştur. Yine Sîbeveyh tarafından kullanılan135
“te’nîs-i hâdis” kavramı yerine Müberred “te’nîs-i hakiki” kavramını kullanmış136 ve daha sonraki dilciler tarafından bu kavram benimsenmiştir. Sîbeveyh’in “zarf” yerine kullandığı “mevkûun fih”137
ve “mevkûun aleyh”138 kavramları yerine “mefulün fîh”139
130
Taşköprüzâde, Miftâhu’s-saâde, I, 128; el-Hasrân, Merâhılu tatavvuri’d-dersi’n-nahvî, s. 112-114; Tantâvî,
Neş’etu’n-nahv, s. 47.
131
Nitekim Ebû Cafer er-Ruâsî’ye nispet edilen Kitâbu’l-cem’ ve’l-ifrâd, Kitâbu’t-tasğır, Kisâî’ye nispet edilen
Kitâbu’l-mesâdir, Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ’ya (ö. 211 h.) nispet edilen Kitâbu’l-mesâdir gibi eserler, sarf
ilmini merkeze alan eserlerdir. el-Hasrân, Merâhılu tatavvuri’d-dersi’n-nahvî, s. 114. 132
Taşköprüzâde, Miftâhu’s-saâde, I, 128; Kâtib Çelebî, Mustafa b. Abdullah, Keşfu’z-zunûn an esâmi’l-kütüb
ve’l-funûn (thk. Kilisli Rıfat Bilge, Şerafeddin Yaltkaya), İstanbul: Maarif Matbaası, 1941, I, 412.
133
Bkz. Müberred, el-Muktedab, I, 396; II, 142. 134
Bkz. Müberred, el-Muktedab, I, 404; II, 298. 135
Sîbeveyh’in kullanımı için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, III, 240. 136
Müberred’in kullanımı için bkz. Müberred, el-Muktedab, II, 144-146; III, 349. 137
Sîbeveyh’in kullanımı için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 360, 404. 138
Sîbeveyh’in kullanımı için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 360. Sîbeveyh daha sonra mefulün leh veya mefulün lieclih yerine mevkûun leh kavramını kullanmıştır. Bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 367, 385.
36
kavramlarını kullanmıştır. Sîbeveyh, kelimelerin i‘râb alametlerinin değişip değişmemesi, amillere göre farklı harekeler alıp almaması durumunu ifade etmek üzere “mütemekkin” 140
ve “gayri mütemekkin” 141 kavramlarını kullanırken Müberred “mu‘râb”142
ve “mebnî”143 kavramlarını kullanmış, sonraki süreçlerde Sîbeveyh’in kullanımı gittikçe azalırken Müberred’in kullanımı daha fazla yer etmiştir.
Kavramsallaşma noktasındaki gelişmelerin yanında kaide koyma sürecinde belli ilke ve usûllere tutunmak esas kabul edilmiştir. Basra ekolünün kıyas merkezli, Kûfe ekolünün rivayet ve nakil merkezli olduğu ile ilgili genel kabulün izlerini bu dönemde daha baskın olarak görmek mümkündür. Zira kimileri kıyasa uygun olan rivayetlerin kabul edilmesini, kıyasa muhalif olanlarının ise reddedilmesini bir ilke olarak benimseyip ister günlük kullanımdan olsun isterse şiirden olsun, Araplardan nakledilen rivayetleri kıyasın merceğinden geçirirken, kıyasa muhalif rivayetlerde aynı rivayetin farklı yollarla gelen ve kıyasa uygun olan şeklini tercih etmişlerdir.144
Öte yandan kimileri de -ki bu eğilim, daha çok Kûfe ekolünde baskındır.- rivayet ve nakle itimat edip teorik, farazi, zihinsel tartışmalar neticesinde ortaya çıkan ve pratikte kullanımı olmayan üsluplara itibar etmemişlerdir.
Daha önceki aşamada nahiv ilminin kuralları tespit edilmiş, sınırları çizilmiş, tartışmalı noktalarıyla tartışma götürmeyen noktaları iyice belirmişti. Bu aşama ise nahvin izah edildiği, taraflarının iyice belirdiği, ekollerin sistemleştiği, ekoller arasındaki tartışmaların canlılık kazandığı aşamadır. Nahiv ilmi, bu süreçte taraflar arasındaki tartışmalara sahne olmuş, düzenlenen ilim meclislerinde dilciler kendi görüşlerini savunup hasımlarının görüşlerini çürütmeye çalışmışlardır. Basra ve Kûfe arasında gerçekleşen bu tartışmalar nahiv ilmine dikkate değer bir canlılık katmıştır. Bu süreçte daha çok Müberred ile Sa’leb’in tartışmaları kaynaklara yansımıştır. Yöneticilerin huzurunda gerçekleşen bu tartışmalar, daha çok bir şiirin okunuşu hakkında sorulan sorular üzerinden gerçekleşebileceği gibi kimi zaman farazi meseleler üzerinde
139
Müberred’in kullanımı için bkz. Müberred, el-Muktedab, III, 102, IV, 168, 171, 328, 332. 140
Sîbeveyh’in kullanımı için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 16, 377; III, 287, 297, 298, 521. 141
Sîbeveyh’in kullanımı için bkz. Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 227; III, 293, 297, 298. 142
Müberred’in kullanımı için bkz. Müberred, el-Muktedab, I, 3, 4; II, 182, 520; III, 174; IV, 80, 208. 143
Müberred’in kullanımı için bkz. Müberred, el-Muktedab, II, 2, 131, 335; III, 56, 173, 223, 309; IV, 80, 81. 144
37 gerçekleşmiştir. 145
Bazen de öğrenciler aracılığıyla rakipler birbirlerine sorular yöneltmişler, verilen cevaplara karşılık yöneltilen itirazlar yine öğrenciler aracılığıyla muhataplara ulaştırılmıştır.146
Telif açısından bakıldığında bu aşamada nahiv eserlerinin artık daha sistemli hale geldiğini, konuları başı ve sonu belli bölümler halinde irdeleyen eserlerin ortaya çıkmaya başladığını görürüz. Müberred’in el-Muktedab’ı, nahivden ayrılıp müstakilleşen sarf ilminin günümüze ulaşan ve Mâzinî’ye ait olan et-Tasrîf adlı eseri, bu aşamanın dikkat çekici eserlerindendir.