• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: “MUTLULUK” ROMANINDAN HAREKETLE KÜLTÜREL

4.2. Mutluluk Romanında Dilsel Öğelerin Kaynak Metine, Erek Metine ve Sinemaya

4.2.2. Mutluluk Romanında Farklı İfade Türleri

İncelenen edebi eserin hacminin genişliği, dilsel ifadelerin çeşitliliği ve değişik

üslupların kullanımı, farklı ifadelerin oluşmasına sebebiyet vermiş ve bu ifadelerde çeviriye farklı şekillerde yansımıştır. Kitapta en çok argo ifadelere, ağız-şive ifadelerine ve erek dile aynı aktarılan ifadelere rastlanmaktadır.

4.2.2.1.Argo İfadelerin Aktarımı

Gizli ve ima yüklü anlamlar içeren, genel dil içerisinde yan anlamlar yükleyerek kullanılan cümleler, kelime grupları ya da tek kelimelerden oluşan ifadeler, argo olarak adlandırılabilir. Argo, belli bireylerin anlaştıkları ve aralarında oluşturdukları özel dil kullanımı olarak da adlandırılabilir.

Genelde toplumun aşağı tabakasında kullanılan argo, hemen her ülkede okumuş, yetişmiş kişiler arasında da tutunabilmektedir. Böylece argonun artist, öğrenci hatta bilgin argosu olmak üzere değişik türleri de ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş, sanatlı ve nükteli bir dil olan argo, bazı küçük farklılıklar dışında dilbilgisi yönünden ortak dilden ayrılmaz. Toplum içerisindeki modalara, önemli olan çeşitli kavramlara göre değişmektedir (Türk Dil Birimi,8).

Argo ifadelerin kullanımı ve çeviriye yansımasını tespit etmek adına aşağıdaki örnek incelenebilir;

“… müzik dinler miydi abisi, müzik; yeni kasetler vardı ve arabasına kız gibi Pioneer set taktırmıştı ki Allah Allah! (s.93).”

“Er habe sich eine neue Pioneer-Anlage einbauen lassen. Und die neuesten Musikkasetten habe er auch (s.93).”

Türkçesindeki bazı argo ifadeleri, çevirmenin Almancaya çevirmekten kaçındığı görülmektedir. Çünkü yukarıdaki ifadelerde olduğu gibi genel itibariyle argo kullanımlar, daha çok kendi diline ve kültürüne ait ifadelerdir. Kolay kolay çevrilemezler ve çevrilseler dahi erek kitle için erek kültürde herhangi bir anlam ifade

182

etmeyebilirler. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde çevirmenin yukarıdaki cümlede çıkarma yoluna giderek çeviri yaptığı düşünülebilir.

4.2.2.2.Lehçe-Ağız İfadelerinin Aktarımı

Toplumda ortak bir dil olduğu halde kendi küçük grupları içerisinde oluşan daha çok bölgelere ve yörelere ait ve yörenin insanına has olan dilin özel ve değişik kullanımı olarak düşünülebilecek ‘lehçe ve ağız’ türleri vardır.

Bir dilin ayrı alanlarda, ayrı siyasal ve kültürel etkiler altında kaldığında kendi doğal gelişmesine bir de siyasal ve kültürel yansımalar eklenmekte ve lehçe oluşmaktadır. Bir dilin kendi içinde alt kollara ayrılması, o dilin lehçelerini oluşturur. Bu itibarla lehçe, coğrafi ve sosyal ayrılıklar dolayısıyla, bir dilin ses yapısı, şekil yapısı ve kelime hazinesi bakımından zamanla birbirinden az çok ayrılmış olan dallarına verilen addır. Lehçeye göre daha dar coğrafi bölgelerde ortaya çıkan ve küçük farklar gösteren dil türüne ise ağız denir (Türk Dil Birimi, 5).

Romandan verilebilecek birkaç örneğin yardımıyla lehçe ve ağız türünde olan ifadelerin nasıl çevrildiği, bunların erek dilde önemsenip önemsenmediği gözlemlenebilir.

“Silahlarını teslim etmiyor, geçim kaynağı olan katırlarını gözleri gibi koruyor ve dayak yerken, “Aman komtani, hayalarıma vurma!”diye yalvarıyorlardı (s.65).”

“Die Waffen übergaben sie nicht, die Maultiere, die ihnen das Überleben sicherten, hüteten sie wie Augapfel und wenn sei geschlagen wurden, flehten sie: “Kommandant, schlag mir nicht in die Hoden!(s.76)”

“Yatalak bir ihtiyarın yüzbaşıya yalvardığı duyuldu: “Ayaklarım tutmiir kumtani! Ben nere gidem?” (s.69)”

“Man hörte, wie ein gebrechlicher Greis den Hauptmann anflehte: “Meine Beine wollen nicht mehr, Kommandant. Wohin soll ich dann gehen (s.82).”

“Adam koyu bir Ege şivesiyle, “Öyle ama buraya da çok gelmeye başlıyola gari!” dedi. “Bir iki seneye dola (s.305).”

183

“Noch ist es so, aber die Touristen kommen inzwischen auch hierher. Waren Sie nur noch ein oder zwei Jahre (s.323).”

Romanın değişik kısımlarında geçen yukarıdaki örneklerin ilk ikisinde doğunun dağ köylerinde yaşayan insanlar ve askerler arasında geçen diyologlar verilmiştir. Tamamen yöresel bir ağızla konuşulduğu belirgin olan bu altı çizili ifadeler, erek dile aktarılırken görmezden gelinmiş ve sıradanlaştırılarak verilmiştir. Ege şivesiyle konuşulduğunun belirtildiği sonraki cümlede ise tek fark burada çevirmenin de koyu bir ege şivesiyle konuşulduğunu belirtmiş olmasıdır. Böylece burada geçen konuşmanın ege ağzıyla yapıldığı anlaşılır fakat çevirisinde herhangi bir farklılık gözlemlenmez.

Lehçe-ağız farklılıklarını aktarmada çevirmenin yukarıdaki örnekler doğrultusunda Mine Yazıcı’nın edimsel çeviri stratejileri başlığı altında incelediği standartlaştırma sratejisine başvurduğu düşünülebilir. “Toplumsal, yöresel ve zaman farklılıklarını göz

ardı ederek ölçünlü ve dilbilgisel kurallara sadık dil kullanarak yapılan çeviri yöntemidir standartlaştırma (Yazıcı, 2007: 37).” Cümlelerde de görüldüğü üzere

çevirmen gayet iyi bir Almancayla, bütün yöresel farklılıkları yok sayarak, Almancanın temel kuralları doğrultusunda çeviri eylemini gerçekleştirmiştir.

4.2.2.3. Aynı Aktarılan İfadeler

Kaynak ve erek metnin mukayesesi esnasında bazı kelime ya da kelime kalıplarının kaynak dilde olduğu gibi aynı aktarıldığı gözlemlenmiştir. Romandan alıntılanan örneklerin aktarımını incelemek kültürel aktarımın nasıl gerçekleştiğini görmeyi sağlamakla beraber aktarım esnasında çevirmenin geliştirdiği stratejiyi de görmeyi sağlayacaktır. Çevirmenin izlediği strateji, çeviri sürecini kolaylaştırmakta, çevirmenin çeviri eylemini başarılı bir şekilde yürütmesini sağlamaktadır.

“…kendi aralarındaki haberleşme olarak Kürtçe, “Ez diçim ba Nuh Nebi”, dediğini duymuştu (s.70).”

“Doch dann sagte Memo als Nachricht für die eigenen Leute auf Kurdisch: “Ez diçim ba Nuh Nebi (s.83).”

Örnekteki altı çizili cümle incelendiğinde üçüncü bir yabancı dil kullanıldığı görülmektedir. Kürtçe yazılan bu cümlelerin aynı aktarılması başka bir kültüre ve başka bir dile aittir. Bu yüzden çevirmenin, cümleyi olduğu gibi alması yerinde bir karardır.

184

Çünkü yabancı olduğu dili ve kültürü, çevirmenin aynen aktarması pek mümkün gözükmemektedir.

“Bana çok kötü şeyler yapıyorlar bibi!” diyordu bir yandan da.(Çocuklar ona hala anlamında bibi derdi.) (s.70-71).”

“Dann beklagte sie sich: “Man handelte mich sehr schlecht,”Bibi.”

Bibi kavramı olduğu gibi verilmiştir. Oysaki anlatıcı parantez içinde bibinin hala anlamına geldiğini belirtmiştir. Buna rağmen çevirmen ‘Tante’ diye çevirmek yerine ‘Bibi’ olarak kullanmayı uygun bulmuştur.

“Meryem izbeye atıldığı günden beri Karınsız Dede gibi olmak istemişti (s.75).” “Eigentlich wollte Meryem hier im Keller Karınsız Dede nacheifern (s.90).”

Meryem, kapatıldığı izbede lavaboya gitme sıkıntısı yaşadığı için hiç yemek yemeyen bu yüzden de hiç lavaboya gitme gereksinimi duymayan, ulu kişi olarak adlandırdığı Karınsız Dede ile ilgili anlatılan bu hikâyeyi anımsar. Özel isim olarak kullanılan ‘Karınsız Dede’ ifadesi Almancaya aynen aktarılmıştır.

“Gerçi bu kahraman iki yıl önce davullu zurnalı törenlerle askere uğurlanan… (s.104)” “Vor zwei Jahren hatten sie ihn mit Davul und Zurna feierlich in de Militiaerdienst verabschiedet (126).”

Davul ve zurna Türk kültürüne özgü çalgı aletleri olduğu ve alman kültüründe bulunmadığı için çevirmen aynen aktarılmasını uygun görmüştür.

“Yolcular Cemal’e, “Selamünaleyküm,” dediler. Meryem’e pek bakmadılar (s.140).” “Ohne Meryem erkennbar wahrzunehmen, grüssten die Reissenden Cemal: “Friede sei mit euch! (s.140)”

“Biraz sonra yanılmadığını anladı; çünkü tekneye yanaşan kayıktan seslenen bir adam, “Selamünaleyküm!”diyordu (s.252).”

“Schon kurz darauf stellte er fest, dass er sich nicht geirrt hatte, denn ein Mann näherte sich in einem Ruderboot und begrüsste İrfan mit “Selamünaleyküm”(s.279).”

185

Yukarıdaki iki örnekte çevirmen, dini bir kavram ve selamlaşma ifadesi olan ‘Selamünaleyküm’ kelimesini ilk cümlede kelime manasına çok yakın bir şekilde çevirmeyi tercih etmişken ikinci cümlede herhangi bir çeviri işlemi yapmadan aynı aktarmayı tercih etmiştir. Burada söz konusu olan farklı kullanım şekilleri sayesinde bu dini kavrama yabancı olan erek okur ilk cümlede, kavramı kelime manasıyla öğrenmiş bulunurken ilerleyen cümlelerde aynı kavramın çevrilmeden aktarılmış olmasına rağmen içeriğini anlaması mümkün kılınmıştır ve okuyucunun bu kavramı öğrenmesi sağlanmıştır.

İncelenen örneklerden de anlaşıldığı üzere kelimeler kaynak dildeki hali ile erek dile aktarılmış ve aynen kullanılmıştır. Çevirmenin burada geliştirdiği stratejinin ‘kültürel ödünçleme’ olduğu düşünülebilir. “Kültürel ödünçleme, kaynak dildeki ifadenin aynısının erek dile aktarılması olarak tanımlanabilir. Bu yöntemle yabancı bir öğe, erek metne dâhil edilir(Suçin, 2007: 178).” Çevirmenin, anlamını bildiği halde ‘bibi’ kelimesini aynen vermesi, Türk kültürüne özgü aletler olan ‘davul-zurna’ ifadesinin çevrilmeden metine eklenmesi kültürel bir alma eyleminin örneğini oluşturmaktadır; fakat çevirmen, selamünaleyküm kelimesi dışında diğerlerinin anlamına yönelik dipnotla ya da daha farklı bir yöntemle bilgilendirici olabilecek herhangi bir açıklama yoluna başvurmamıştır.

4.2.2.4. Fıkraların Aktarımı

Dilsel öğelerin değişik kullanımları içerisinde fıkralar önemli bir yer tutar. İçinde mizahi unsurlar barındıran, nükte ya da hiciv yüklü olan ve daha çok toplumsal olaylardan hareketle oluşturulan kısa, sözlü ya da yazılı oluşturulan türlerdir. Fıkralarda kesin bir sonuç yoktur, bunun yanı sıra eğlenceli, ilgi çekici ve düşündürücü sonuçlar vardır.

Kültürün ve kültürel öğelerin belirgin bir şekilde dile yansımasının örneği olarak fıkraların aktarımı, dilsel ve kültürel farklılıkları gözler önüne sermektedir. Kaynak ve erek dil bağlamında incelenen aşağıdaki fıkralar da aktarımdan ziyade anlama ve algılama farklılıkları açısından örnek oluşturmaktadır.

“Bankacı Metin bu fıkraları anlatırken özellikle k harflerini genizden çıkarmayı ve kürt

186

Pkk militanları bir köyü basıp herkesi öldürmüşler. Geride yaşlı bir kadınla yaşlı bir adam kalmış. Bir militan kalaşnikofunu doğrultup nişan almış, kadını öldürmeden önce, “Senin adın ne?”diye sormuş. Zavallı kadın titreye titreye Ayşe demiş. Bunun üzerine militan kendi anasının adının da Ayşe olduğunu söyleyip, “Anamın hatırına seni öldürmekten vazgeçtim” demiş ve silahı doğrultup yaşlı adama, “Peki senin adın ne?” diye sormuş. Adamcağız da titrek bir sesle, “Vallahi benim adım Ahmet ama köyde bana herkes Ayşe der” demiş (s.57).”

“Wenn der Bankgestellte Metin solche Witze zum Besten gab, versäumte er es nicht, das “K” nasal auszusprechen, um damit den kurdischen Akzent nachzumachen.

Die PKK-Aktivisten haben ein Dorf überfallen und alle getötet. Nur eine alte Frau und ein alter Mann haben überlebt. Ein Terrorist hebt seine Kalaschnikow und zielt auf die beiden. Bevor er die Frau erschiesst, fragt er sie nach ihrem Namen. Die arme Frau zittert am ganzen Leib und stammelt: “Ayşe!” Darauf sagt der Aktivist, auch seine Mutter heiβe Ayşe: “Zum Andenken an meine Mutter will ich dein Leben schonen.” Dann richtet er seine Waffen auf den hochbetagten Mann: “Na, und wie heiβt du?” Das alte Männchen entgegnet mit zittiriger Stimme: “Mein Name ist zwar Ahmet aber im Dorf rufen mich alle Ayşe! (s.66)”

Kaynak dilden erek dile aktarılan bu fıkra incelendiğinde, çevirmen kaynak dildeki fıkra havasını bozmamak adına bütün detaylara dikkat etmiş ve hiçbir eksiltme, çıkarma gibi bir işlem gerçekleştirmemiştir. Fıkraların aktarımında aynı duyguyu yakalamak ve komik ortamı oluşturmak güç olduğu için fıkraların çevirisi özen gerektirmektedir. “Düşüncesinin bu noktasında, Freud çağrışımıyla aklına geliveren bir espriyi aktardı arkadaşlarına. Tarih boyunca büyük Yahudi düşünürler dünyayı tek kelimeyle nasıl açıklamışlardı acaba. Musa, “Her şey Tanrı’dır,” demişti; İsa, “Her şey sevgidir”, Marx, “Her şey paradır”,Freud, “Her şey sekstir”,dedikten sonra, Einstein “Her şey görecedir,”deyivermişti. İrfan’ın Amerika’da öğrenmiş olduğu bu entelektüel fıkra masada deminki kadar büyük bir kahkaha patlamasına yol açmadıysa da beğeniyle karşılandı (58).”

“ Als ihn seine Gedanken an diesen Punkt geführt hatten, fiel ihm im Zusammenhang mit Freud ein Witz ein, den er seinen Freunden vortrug: Wie beschrieben die gröβten jüdischen Denker im Lauf der Geschichte mit einer einzigen, kurzen Aussage die Welt?

187

Moses sagte: “Gott ist alles!” Jesus sagte: “Liebe ist alles!” Marx sagte: “Geld ist alles!” Freud sagte: “Sex ist alles!” Einstein sagte: “Alles ist relativ!” Wenn dieser Witz, den Irfan während seines Aufenthalts in Amerika gehört hatte, am Tisch auch nicht zu solchen Lachsalven wie bei den zuvor erzählten führte, wurde er dennoch mit Wohlgefallen aufgenommen (s.67).”

Bu fıkra örneği kültürlerarası farklılığı göstermek için iyi bir modeldir. Amerikada öğrendiği fıkrayı anlatan İrfan, bu fıkra ile masadakileri az önce anlatılan ve kendi kültürüne ait olan fıkra kadar güldürememiştir. Entelektüel çevreye ait olduğu belirtilen bu fıkranın, Amerikada beğeni ile karşılandığına vurgu yapılmaktadır; fakat Türk kültüründe aynı etkiyi uyandıramamıştır. Aynı şey bu romanın çevrildiği alman okur için de geçerlidir. Anlatılan yukarıdaki fıkralar, kaynak metin okurunda beğeni toplarken erek alıcı kitlede aynı duyguyu uyandıramayabilir ve anlamada da sorun yaşanabilir.

Fıkraların incelenmesinde kaynak metindeki bir fıkra okurunu güldürüyor, düşündürüyor ya da eğlendiriyor ise erek metin okurunda da aynı etkiyi uyandırıp uyandırmayacağı muammadır. Bunun nedeni olarak ise fıkraların, kaynak kitlenin mantığı, algılayış tarzı ile oluşturulması gösterilebilir.