• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: EDEBİYATTA, SİNEMADA VE ÇEVİRİDE KÜLTÜR

2.5. Çevirmende Kültür Algısı

Kimi zaman aracı kimi zaman haberci olarak adlandırılan çevirmen, kültür ya da kültürlerarası etkileşim söz konusu olduğunda da merkezi rol üstlenmektedir. Çünkü tarihte her zaman kültürlerarası etkileşim söz konusu olmuştur. Bu durum çeviri tarihi için de geçerli olmakla birlikte bu süreçte, çevirmen kültürlerarası iletişimin ve etkileşimin kurulmasında köprü görevi üstlenmiştir. Bu yüzden de bu iki dil ve kültürü kullanan kişi ya da uluslar birbirlerinin dillerinden kelimeler, terimler, yeni ifadeler edindikleri gibi birbirlerinin kültürlerinden de etkilenerek kendi kültürlerine yakın buldukları kültürel eylemleri edinmişlerdir. Bütün bu eylemlerin edinilmesini sağlayacak temeli atan bilhassa çevirmenin kendisi olmaktadır.

Çevirmenin aracılık ettiği ve temelinin atılmasını sağladığı etkileşimin ortaya çıkması çeviri eylemi ile mümkün kılınmıştır. Çevirinin kendisinin başlı başına bir kültür

100

aktarımı olduğu yönündeki görüşler ağır basmakta, çevirinin kültürle çok alakadar olduğu ve çevirinin kültür ile ele alınması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Andre Lefevere, Susan Bassnett, Theo Hermans, James Holmes gibi çeviribilimciler de çeviriye kültür düzeyinde yaklaşmış ve metinden kültüre yöneliş üzerinde yoğunlaşmışlardır (Aksoy;2000: 52). Bu yüzden de kültürün odak alındığı çeviri eylemi esnasında özellikle metnin erek kültürde ne gibi bir amaç güttüğüne, erek kitleye dikkat etmek ve bunları göz önünde bulundurmak gereklidir. Bütün bunlara dikkat etmesi gereken kişi iki dil ve kültürün benzerliklerini çok iyi bildiği gibi farklılıklarını da çok iyi bilmek durumunda olan çevirmendir.

Göhring ve Witte’ye göre çeviri eylemi kültürel yeti olmadan yapılamaz. Bütün öğelerin toplamı olarak anlaşılan kültür kavramından hareketle bir toplumun üyelerinin davranışları tespit edilebilir. O zaman kültür yetisi bu öğeleri bilmek ve onlara hâkim olmaktır (Löwe,1990: 91). Toplumda mevcut olan bütün davranışlar ve eylemler kültür başlığı altında toplanabilir. Yazısız kurallar arasında sayılabilecek kültürel değerler, toplum içerisinde en yoğun ve en baskın düzeyde hissedilen değerlerdir. Bu kültürel değerlerin toplum üzerinde bu kadar baskın bir şekilde hissedilmesi, bu değerlerin o toplumdaki bireylerin davranışlarının da şekillenmesinde etken bir rol oynamasına neden olmaktadır. Bu da kültürel değerlerin toplumda belirleyici rol oynamasını sağladığı gibi bu değerlerin o toplumun hayatında anlam kazanmasını sağlamaktadır. Bütün bu çıkarımlardan hareketle kültürel değerlerin toplumdan topluma değiştiği anlaşılabileceği gibi o değerlerin ait olduğu toplumda bir anlam kazanacağı sonucu da ortaya çıkmaktadır. Bu durum ise çevirmenin çeviri eylemine uyarlanmaya çalışıldığında çevirmenin kaynak kültürün değerlerini bilmesini gerektirdiği gibi bu değerlerin o toplum içinde ne anlama geldiğini ya da o topluma özgü sembol ya da simgeleri de çok iyi bilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu durumda kültürel yeti ile çevirinin eş bir düzlemde ele alınmasına neden olmaktadır. Çünkü kültürel yeti bir toplum içerisindeki bütün değerlere hâkim olmakla edinilebilen bir yeti olarak algılanmaktadır.

Kültürel yetinin nasıl edinileceği yönündeki görüş ve tartışmalar, çevirmenin eğitimi ve kaynak ve erek kültür arasında mukayese edebilme yetisi ile bağdaştırılmaktadır. Çünkü bir başka topluma ait kültürel özelliklerin hepsinin kazanılması ya da öğrenilmesi mümkün görülmediği için, çevirmenlerin üniversite eğitimlerinin amacının kendi

101

kültürlerinde ve yabancı kültürde bir yeti edinmek yönünde olduğu gözlemlenmektedir. Bu yeti ise çevirmenlerin, kendi kültüründen ve yabancı kültürden olan bireyler arasında iletişim kurma yetisi olarak görülür. Çeviriyi ve kültürel eylemi mümkün kılan bu kısmi yeti, işlevsel kültür yetisi olarak adlandırılır (Löwe,1990: 91).

Bireyler arasında iletişim kurma becerisi, kültürel etkileşimin ve kültür taşımacılığının temel esası olarak görülebilir. Bireyler arasında iletişimi sağlayabilme yetisi ilk olarak sözlü yapılan çeviriyi akla getirse dahi yazılı çeviride de aynı amacın güdüldüğü, bireyler ya da taraflar arasında bir anlaşma, bir iletişim kurma arzusu olduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Bu bakımdan çevirinin türü her ne olursa olsun esasında iletişime yönelik olması çeviri eylemini gerekli kılmakta, çevirmenin de eğitimi ve deneyimleri neticesinde edindiği yetiyi ne kadar sergileyebildiğini ve işlevsel hale getirdiğini göstermeyi de sağlamaktadır.

Kültürel yetinin kazanılması ya da bir başka deyişle kültürel farkların ya da engellerin aşılması yönündeki bir başka görüşün ise kaynak ve erek kültür arasında mukayese etme ile ortaya çıkabileceği yönündedir. Çevirmenin içerisinde büyüdüğü bilinçsiz ya da sezgisel edindiği kendi kültürü, ona yabancı bir kültürü öğrenmesinde yol göstereceği gibi edindikleriyle karşılaştırarak dilsel, toplumsal ya da dinsel farkları görmesini sağlayacaktır. Böyle bir mukayese içerisine çevirmenin girebilmesi için öncelikle iki kültürün mevcudiyetinin bilincinde olması, çevirmene kolaylık sağlayacaktır. Böylelikle bilinçsiz öğrendiği bir kültürü bilinçli öğrendiği bir kültür ile karşılaştırma yoluna gidecektir.

Çevirmen, eyleminde kaynak kültüre ait olguları alımlar ve onları bir amaç doğrultusunda erek kültüre ait olgular ile ilişki içerisine koyar. Kaynak kültür olgusunun alımlanmasında çevirmen, kaynak kültür hakkındaki kendi bilgisi ile ilişki kurar. Bu demek oluyor ki kaynak kültür bilgisine dayandırdığı olguyu, erek kültür ile alakalı verilerle düzenler. Çevirmen yeterli düzeyde çift kültürlü olma yetisine sahip ise o yabancı kültüre ait olguların yabancı kültür eş değerliğinde alımlanmasını, yorumlanmasını ve değerlendirilmesini başarır (Witte,2007: 125-126).

Kaynak metin olarak algılanan yabancı bir metni, erek metne yani kendi kültürüne göre alımlamayı, yorumlamayı ve değerlendirmeyi başarabilen bir çevirmen, kültürel

102

sınırların ötesine geçmeyi başardığı gibi çeviri metnin ya da eserin erek alıcı kitlede ya da kültürde anlaşılır olmasını da başarmış demektir.

Zorlu bir görev üstlenmiş olan çevirmenin kültürel aktarımı gerçekleştirmesi için sahip olması gereken eğitimden, dilsel yetiden ve mukayese edebilme gücünden bahsedilmişti. Bütün bunları destekler nitelikte ileri sürülebilecek bir diğer yeti ise birinci bölümde biraz daha detaylı bahsedilen çevirmenin hermeneutik yetisi yani yorum bilgisidir. Çünkü hermeneutik bir yetiye sahip olma, çeviri esnasında kültürel kodları çözme esnasında çevirmene yol gösterecektir; fakat iyi bir yorum bilgisi iyi bir art alan bilgisi gerektirmektedir.

Cassirer, kültürün ve kültür tarihinin anlaşılmasında hermeneutik kavrayışın öneminden

şöyle bahsetmektedir;

“Kültür tarihini yazmadan oradaki tek tek görüntülerin nedensel ilişkileri üzerine bir tasarım oluşturmadan önce, dilin, sanatın, dinin eserleri üzerine genel bir bakış elde etmek zorundayız. Kültür ürünlerini sırf hammadde olarak önümüzde bulmuş olmamız yeterli değildir. Bu ürünlerin anlamına nüfuz etmek, onların bize söylediği şeyleri anlamak zorundayız. Bu ise kendine özgü yorumlama yöntemi; bağımsız, çok yüksek seviyeli ve karmaşık bir hermeneutik kavrayışla karanlık aydınlanmaya başlarsa, kültürün anıtlarındaki belirli temel yapılar git gide daha açık biçimde ortaya çıkar ve birleşip sağlam kümeler haline gelirlerse ve biz bu kümelerin kendisindeki belirli ilişkileri ve düzenleri keşfedebilrsek o zaman yeni ve çift yönlü bir görev başlar (Cassirer,2005: 135).”

Bu alıntıda da anladığımız gibi Cassirer, kültürü anlamak için öncesinde dili, dini, sanatı bilmenin gerekliğinden bahsetmekte diğer türlü kültürel ürünlerin anlamsız kalacağını dile getirmektedir. Çünkü bu ürünleri anlamak, ancak mevcut olan bilgiye dayandırılarak anlaşılabilir. Çeviri için de aynı şey düşünülmeye çalışıldığında çeviri esnasında kültüre özgü olan değerleri çözümlemek çevirmenin öncesinde edinmiş olduğu bilgi neticesinde olayı çözümlemesi, değerleri algılaması ve yorumlayabilmesi olasıdır.

Çevirmenin iyi bir ard alan bilgisi, eğitimi, kültürler arasında mukayese kurabilmesi, alımlaması ve yorumlaması bilhassa çok karmaşık ve kapsamlı olan ve çalışmamda özellikle işlemeye çalıştığım edebiyat metinlerinin anlaşılır kılınması açısından oldukça önem taşımaktadır. Önceden de belirtildiği gibi edebiyat metinlerinin diğer çeviri

103

türlerinden farklı bir yapıya sahip olması neredeyse çevirmeni dört dörtlük olmaya zorlamaktadır. Çevirmenin önüne sunulan edebiyat metni, çevirmenin kimi zaman hayal dünyasını zorlayacak kimi zaman deneyimlerini ve bilgisini ön plana çıkarmasını gerektirecektir.

Kaynak dilde kaleme alınan bir roman, hikâye ya da şiir türündeki edebiyat metnin çevirisini en çok güçlendiren ise yazarı tarafından çevrileceğinin düşünülerek yazılmamasıdır. Çünkü böyle bir düşünce yazarın hayal dünyasını sınırlandırmasını gerektireceği gibi kendisini çevrilmesi mümkün olan kelimeler kullanmak ya da cümleler kurmak yönünde zorlamasına da sebebiyet verebilir. Bu yüzden de sınırların ötesinde yazıldığı düşünülebilecek olan edebiyat metinlerinin kültürel özelliklerle donanmış olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Kültürel özelliklerin bu kadar çok ön planda olduğu edebiyat metinleri ise ancak kültür bilinci ve hâkimiyeti olan bir edebiyat çevirmeni tarafından yeniden kaleme alınabilir.

104

BÖLÜM 3: KAYNAK METİN, EREK METİN VE SİNEMA

BAĞLAMINDA ESERİN İNCELENMESİ