• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: “MUTLULUK” ROMANINDAN HAREKETLE KÜLTÜREL

4.2. Mutluluk Romanında Dilsel Öğelerin Kaynak Metine, Erek Metine ve Sinemaya

4.2.1. Kalıplaşmış İfadeler

4.2.1.2. Deyimler

Suçin, adı geçen eserinde deyimler ve atasözlerini kültür odaklı eşdizimler başlığı altında incelemeye çalışmış ve bazı eşdizimlerin içinde bulundukları kültürel ortamı yansıttıklarına vurgu yapmıştır. Aynı eserde Suçin, kaynak ve hedef dilin kültürel ortamları son derece farklıysa kaynak metnin, hedef okuyucu kitlesi açısından tuhaf gelecek çağrışımlar içeren eşdizimler içerebildiği yönündeki Baker’in görüşüne de yer vermiştir. Kültüre özgü bu eşdizimler hedef dilde normal görünmeyebilir. Kültüre özgü sözcükler gibi bunlar da hedef okuyucu açısından kolaylıkla anlaşılır olmayan kavramlar içerebilir (Suçin,2007: 133). Çünkü bu kavramlar erek kitlenin yabancı olduğu din, dil, gelenekle ilgili sözcükler olabilir. Bu kavramlarda tamamen o kültüre özgüdür ve bir diğer kültür tarafından açıklama yapılmaksızın anlaşılması oldukça güçtür. Bu bağlamda çevirmen devreye girmektedir. Öncelikle erek okura bu iletiyi aktaracak olan çevirmen, bu kavramı anlamı açısından anlayabilmeli ve kendi dilinde nasıl ifade edileceğini düşünerek en yakın anlamı seçmeyi başarabilmelidir.

Bir kavram ya da düşünceyi ifade etmek için birden fazla sözcüğün biraraya gelerek genelde gerçek anlamlarıyla değil, mecaz anlamlarıyla kullanılan kalıplaşmış kelime öbeklerine deyim denir.

Kalıplaşmış kelime öbekleri olan deyimlerde, bir sözcüğün dizilişini değiştirmek, bir sözcüğü veya öğeyi çıkarmak, bir sözcük ve öğeyi başka bir sözcük ve öğe ile değiştirmek ya da deyimelere sözcük ya da öğe eklemek (Suçin,2007: 149,150), deyimlerin anlamsal yapılarını bozacağı gibi onları anlaşılmaz kılacaktır. Deyimleri diğer cümle ya da kelime kalıplarından ayıran, onların belli bir mantık çerçevesinde sıralanmış olmasıdır. Ayrıca deyimler, genelde mecazi anlamlarıyla kullanıldıkları için deyim üzerinde yapılacak ekleme, çıkarma vs. gibi herhangi bir değişiklik deyimin mecaz anlamından çıkıp gerçek anlamına kaymasına neden olabilir. Bu da o ifadenin deyim olma özelliğini yitirmesine sebebiyet verir.

Çeviri esnasında çevirmenin sıkıntı yaşamasına neden olan deyimleri, mecazi anlamlarıyla değil de yazıldığı gibi anlamaya ya da bu doğrultuda çevirmeye çalışmak çevirmen için muhtemelen doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Yazıldığı anlamın ötesinde bir anlam taşıyan deyimler, bu yüzden çevirmen için önemli bir sorun teşkil etmektedir.

176

Mutluluk romanında oldukça fazla kullanılan deyimlerin erek dile aktarılmalarını

incelemek, deyimlerin ne kadar anlaşıldığını ve yabancı bir dilde nasıl bir kullanım alanı bulduklarını tespit etmek açısından önemli olabilir. Ayrıca çevirmenin izlediği stratejileri tespit etmek için, Suçin’in deyimlerin ve atasözlerinin çevirilerinde izlenecek genel stratejiler başlığı altında verdiği benzer anlam ve benzer biçimle, açımlama yoluyla, çıkarma yoluyla çeviri ve sözcük ve kalıplaşmış ifadeler düzeyinde eşdeğerlikte genel çeviri stratejilerinden olan kültürel ikame yoluyla, yabancılaştırma yoluyla, öykünme yoluyla, yerlileştirme ve kültürel ödünçleme yoluyla yapılan çeviri stratejileri doğrultusunda örnekler incelenmeye çalışılacaktır.

4.2.1.2.1. Benzer Anlam Ve Benzer Biçimle Yapılan Çeviri Örnekleri

Kaynak dildeki deyimle kabaca aynı anlama sahip olan ve ayrıca eş değer sözcüksel öğelerden oluşan bir deyimin erek dilde kullanılmasını içermektedir (Suçin, 2007: 159). “Döne’nin söylediği gibi, onun yüzünden “ailesinin şerefi iki paralık olmuş” ve kasabada insan içine çıkacak yüz kalmamıştı hiçbirinde (s.13).”

“ Die Ehre der Familie sei ihretwegen keinen Pfifferling mehr wert, keiner von ihnen traue sich noch unter die Menschen im Städtchen, sagte Döne (s.13).”

“… yüreği ağzında atıyordu (s.23).”

“…das Herz schlug ihm bis zum Hals, als lebte nicht er” (s.26).”

Anlaşıldığı üzere birinci ve ikinci cümlede kaynak ve erek dildeki anlamlar, oldukça benzer ifadeler ile aktarılmıştır. Yalnızca ikinci cümledeki ‘yüreği ağzında atmak’ deyiminin aktarımında ‘Hals’ yani ‘boğaz’ kelimesi kullanılmış, bu da kültürel olarak algılama farklılıklarına örnek teşkil etmiştir.

“ Hayatını karartmak için olmadık planlar yapan, aleyhinde ‘fikir hırsızı’ dedikodularını yayan bu yaşlı ve düşkün herifin ağzının ortasına bir tane patlatmamak için, adına toplum kuralları denilen o görünmez Liliput iplerinin bağlayıcılığından başka ne gibi bir sebep mevcut olabilirdi? (s.78)”

“Wenn er am Morgen in die Universität ging, wollte er als Erstes in das Zimmer des Institutsleiters gehen und diesem wiederlichen, ungehobelten Kerl, mit dem ihn seit

177

Jahren lediglich kurze, nichtssagende Grüsse verbanden, einen kräftigen Faust hieb mitten ins Gesicht versetzen (93-94).”

Yukarıdaki örnekte de çevirmen, cümle içerisinde geçen deyimsel ifadeyi, kendi dilinde bu ifadeye en yakın bulduğu ve erek dilde deyim olabilecek bir cümle ile karşılamaya çalışmıştır.

“Son günlerde bibisinin de ayağını kesmişlerdi (s.108).”

“Seit den Tagen schon hatten sie auch ihre Bibi nicht mehr hereingelassen (s.131).” “Bu kız yüzünden şerefimiz iki paralık oldu…(s.108)”

“Doch wegen dieses Mädchens ist unsere Ehre keinen Kuruş mehr wert ..(s.132)” Yukarıdaki ifadelerin kaynak dildeki anlamsal ve deyimsel özelliklerini, yapılan çevirilerden de anlamak üzere erek dilde de görmek mümkündür.

4.2.1.2.2.Açımlama Yoluyla Çeviri Örnekleri

Kalıplaşmış ifadeleri çevirmenin bir başka yöntemi olan açımlama yoluyla çeviri, erek dilde bir eşleştirmenin yapılamaması halinde ya da kaynak ve hedef dillerin uslüp tercihlerindeki farklılıklardan dolayı deyimsel dil kullanmak uygun olmadığı takdirde deyimlerin çevirisinde kullanılabilecek bir yöntemdir. Özellikle kültür odaklı deyimleri hedef dilde aynı biçimde aktarmak, hatta zaman zaman bir deyimle karşılamak bile güçtür (Suçin,2007: 164).

Mevcut farklılığı ortadan kaldırarak fakat genelde erek dilde deyimsel bir ifade olduğu anlaşılmayacak şekilde yapılan çeviri yöntemidir. Deyimsel ifade basitleştirilmiş olabilir; fakat istenilen hedefe genelde ulaşılır ve anlatılmak istenen verilir.

“Bir ara Paper Moon çok rağbet görüyordu ama çevreleri, “artık oranın ayağa düştüğünü, herkesin oraya gittiğini” söyleyerek başka yerlere yönelmişlerdi (s.26).” “Paper Moon war sehr beliebt, doch in seinen Kreisen fand man es bald nicht mal originell und besuchte andere Lokale.”

Yukarıdaki cümlede bahsedilen mekânın artık herkes tarafından bilindiğini ve oraya çok sık gidildiğini ifade etmek için kullanılan ‘ayağa düşmek’ deyimi, erek dilde anlatılmak

178

isteneni sadece kullanılan bir kelime ile anlatmıştır; fakat deyim, deyim olma özelliğini yitirmiştir.

“Teyzesi de ona, ‘ Bu dünyaya kazık çakan mı var?” demiş, ‘Elbette hepimiz öleceğiz, Meryem Anamızın kendisi bile ölmedi mi?’(s.45)”

“Darauf entgegnete die Tante : ‘ Wie alt wilsst du denn werden? Natürlich werden wir alle einmal sterben. Ist nicht sogar die Mutter Maria gestorben? (s.52)”

Sonsuza dek yaşamak anlamına gelen ve bilhassa argoda kullanılan deyim, erek dile aktarımı esnasında sadeleştirilmiştir.

“Babanın yüreği yumuşar gibi oluyor ama amcan Nuh diyor peygamber demiyor (s.72).”

“Das Herz deines Vaters habe ich wohl etwas erweichen können, doch dein Onkel verhält sich störrisch und eigensinnig (s.86).”

İki deyimsel ifadenin aynı cümlede kullanıldığı merhamet duymak anlamına gelebilecek

olan yüreği yumuşamak deyimi ile inatçı kişiler için söylenen diğer kalıplaşmış deyimsel ifade de Almancada ancak inatçı, dik kafalı gibi sıfatlarla verilebileceği için çevirmen de en doğru olan bu iki kelimeyi kullanmayı çevirisinde tercih etmiştir.

4.2.1.2.3.Çıkarma Yoluyla Yapılan Çeviri Örnekleri

Bazı sözcüklerde olduğu gibi deyimler de erek metinde atlanabilir. Erek dilde yakın bir eşleştirmenin mümkün olmaması, deyimin anlamının kolaylıkla açımlanamaması ya da metinde spesifik bir üslubun kullanılmış olması bu durumun nedeni olarak gösterilebilir (Suçin,2007: 166).

Çevirmen tarafından geliştirilen bütün bu stratejiler, erek metnin akıcılığını ve anlaşılırlığını korumak adına ve erek okur ve okurun beklentileri göz önüne alınarak yapılır.

“Aslında yalan söylüyordu. Önce hasreti burnunda tüten asker arkadaşı Selahattin’i bulacak ve onunla birkaç gün geçirdikten sonra gidecekti memlekete (s.231).

179

“Doch er hatte nicht ganz die Wahrheit gesagt, denn er beabsichtigte, zunȁchst Selahattin, seinen Kameraden, zu besuchen, den er beim Militiär kennengelernt hatte (s.260).”

“Kolu kanadı kırılıyordu sanki; trendeki gibi mi oluyordu nedir? (s.260)”

“Sie war ganz zerschlagen und fürchtete, es könnte ihr wieder wie im Zug gehen (s.287).”

Yukarıdaki örnek cümleler incelenmeye çalışıldığında kelime manası ile çok fazla özlemek anlamına gelebilecek olan hasreti burnunda tutmak deyiminin ve ikinci cümledeki çaresiz kalmak, elden bişey gelmemesi anlamlarına gelebilecek olan kolu kanadı kırılmak deyiminin verilmediği anlaşılmaktadır.