• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YAZIN ve YAZINSAL ÇEVİRİ

1.2. Çeviri ve Yazınsal Çeviri İlişkisi

1.2.1. Çeviri

1.2.1.2. Çeviri ve Kültür

Dil ile beraber adını çevirinin yanında andıran diğer bir kavram ise kültürdür. Sonraki bölümlerde kültür kavramı çok daha detaylı inceleneceği için burada ana hatları verilmeye çalışılacaktır.

Kültür, çok çeşitlidir ve tanımı da her toplumun kültür algısına göre değişmektedir. Genel anlamıyla kültür ise, bir toplumun dil, din, gelenek-görenek gibi değer yargılarının kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Kültürel değerler, toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Hatta toplumların değer yargıları çelişebilir. Bir toplumda önemli olan ya da değerli sayılan bir öğe, başka bir toplumda aynı şekilde kabul edilmeyebilir.

Amman, Akademik Çeviri Eğitimine Giriş adlı kitabında Vermeer’in, kültür ile kastedilenin, bir toplumun ya da bireyin sergilediği davranışları yönlendiren normların, uzlaşımların ve kanıların bütünü olduğunu belirtmektedir. Amman, Göhring’e göre ise kültürün, bir bölgenin yerli halkı ile karşılaşınca, bu kişilerin üstlendikleri çeşitli rollere uygun ve beklentileri karşılayacak biçimde davranıp davranmadıklarını doğru olarak değerlendirebilmek ve aykırı davranmanın sonuçlarına katlanmak istenmiyorsa, söz konusu toplumdaki beklentilere uygun biçimde davranabilmek için bilinmesi, uygulanabilmesi ve algılanabilmesi gereken her şey olduğunu dile getirmektedir (Amman,2008: 42). Bireylerin ve grupların merkeze alındığı kültür kavramında etkin rol oynayan ve kültürü şekillendiren, birey ve bireylerin bir araya gelmeleri ile oluşturdukları toplumlardır. Çünkü bireylerin birbirleri ile etkileşimi sonucunda kültürel değerler ortaya çıkmaktadır. Bireyden hareketle toplumun kültürel özelliklerinin tespit edilmesi mümkün olduğu gibi, toplumdan hareketle bireyler hakkında da fikir edinilebilir.

Küreselleşen dünyada uzaklıklar yakınlaştığı için dillerin birbirleriyle ve dolayısıyla o dillerin konuşulduğu kültürlerle yüz yüze gelmesi de kaçınılmaz bir hal almıştır (Durdağı, 2008: 11). Kaçınılmaz bir şekilde bu etkileşimin yaşanmasında en büyük rolü ise bireyler ya da toplumlar arasında anlaşmayı sağlamak için çeviri eylemi ve bu eylemi en iyi şekilde gerçekleştirmekle yükümlü olan çevirmen oynamaktadır.

Çevirinin kültürel boyutunu değerlendiren Koller, her metnin belli bir iletişim bağlamında bir kültürde oluştuğunu ve metni üretme ve algılama koşullarının iletişim

25

camiasından iletişim camiasına göre değiştiğini belirtir. Değişikliklerin ya da farklılıkların ortadan kalkması için ideal olan iki çeviri yönteminden bahseder. Kaynak dilin kültüründe yerleşmiş olan kaynak dilin öğelerinin erek dil kültürünün öğeleri ile yer değiştirerek kaynak dil metnin çeviri sayesinde erek dil metninde asimile olmasını ‘uyarlama çeviri’ olarak adlandırır. Diğeri ise aktarımsal çeviridir yani kaynak dilin kültürüne özgü öğelerin erek dilin kültürüne olduğu gibi aktarılmasıdır (Koller,1992: 60).

Çevirinin kültürel bağlamda değerlendirilmesinde Koller’in belirttiği bu aktarımları yapacak olan çevirmene önemli bir görev düştüğü fark edilmektedir. Çünkü farklı bir kültürde yetişmiş olan çevirmen için, kendi kültüründen daha farklı bir kültüre sahip olan bir yazarın eserini ya da konuşmasını çevirmek oldukça güçtür. Öncelikle kişinin başka bir kültürü “başka” olarak algılayabilmesi için, “soyutlayabilme” yeteneğinin gelişmiş olması gerekir; yani insan kendini üyesi olduğu kültürün değer yargılarından ve kanılarından soyutlayabilmelidir. Fakat bu “kişinin kendisini tamamen farklı bir kültürde yaşayan biri yerine koyması” demek değildir, çünkü bu insanın kendini “yüzde yüz başkası gibi hissedebilmesi” olanaksızdır (Amman,2008:47). Bu doğrultuda değerlendirildiğinde çevirmenin, çeviri yaptığı esnada kendi kültüründen, değer yargılarından ya da ön yargılarından arınması gerekir. Çünkü kendi değerleri doğrultusunda eseri çözümlemeye çalışır ya da çeviriyi bu doğrultuda yapmak için uğraşır ise sonuçta çevrilmiş bir eser ortaya çıkar; fakat deyim yerindeyse çeviri kokar. Çünkü çevirmen, çevirdiği metni içselleştiremez, kendine özdeş bir karakter ya da kendi düşüncesine uyan fikirler bulamayabilir. Bu da çevirmenin özümsemeden çeviri yapmasına neden olur. Böyle çeviri de okuyucu tarafından yapay bulunur, benimsenemez. Çevirmen tabiî ki ilk etapta kendi kültürünün gölgesinde kalacak, bu kültürden arınamayacaktır. Fakat önemli olan çevirmenin çevirinin farklı bir dil farklı bir kültür demek olduğunun bilincinde olmasıdır. Böyle olduğu takdirde çevirmen, olaylara farklı pencerelerden bakabilecek ve olayları farklı değerlendirebilecek ve çevirisini de bu yönde gerçekleştirebilecektir.

Amman da kültürel sınırların ötesinde bir iletişimin mümkün kılınması için kendi bakış açımızdan arınmamızı ve perspektifimizi genişletmemizi önermektedir (Amman,2008: 47).

26

Çünkü farklı hayatları, farklı insanları tanımak kısacası farklılıkları fark etmek çevirinin ve çevirmenin katkısı sayesinde olacaktır. Muhakkak ki çevirmen çeviri esnasında kültürel farklılıklardan ötürü sorunlar yaşayacak, kendi dilinde onların kültüründe olan

şeyin karşılığını bulamayacak, bu ve buna benzer sorunlar yaşayacaktır; fakat mühim

olan çevirmenin bunları bir sorun olarak değil okura hissettirmeden bütünün parçası olarak verebilmesidir.

Çeviri de bir bilginin bir kültürden diğerine aktarıldıktan sonra “ işlevini yerine getiriyor olması” çevirmene bağlıdır; yani kültürler arası iletişimin başarılı olması ya da başarısız olması çevirmenin sorumluluğundadır (Amman,2008:54). Çeviri, bir amaç doğrultusunda yapılması gerektiğinden çevirmenin de amacından sapmaması oldukça önemlidir. Ancak bu sayede işlevsel bir çeviriden söz edilebilir.

Ahmed Hamdi Tanpınar da çevirmenin kültür aktarımının önemini vurgulamış ve

şunları söylemiştir:

“Bir kültür seviyesini yapanlar büyük sanatkârlar, âlimler ve filozoflardan ziyade, onlarla asıl kütle ve hayat arasında mutavassıt rolü oynayanlardır. Çünkü nazariyeyi, bilgiyi, dehanın hamlesini hayata bunlar nakleder, hayatı bunlar zenginleştirirler. İşte bu mutavassıt sınıfı beslemek ancak geniş bir tercüme faaliyetiyle kabildir. Kayseri’deki öğretmenin, Sivas’taki adliye memurunun, Mersindeki ziraat mütehassısının sadece bir meslek veya talihin kendine çizdiği rolde kalmaması, etrafında bir fikir muhiti yapabilmesi, ancak onun en kolay surette ve her istediği zaman fikir dünyasıyla münasebet temin edebilmesiyle kabildir (Rıfat,2003: 93).”

Tanpınar, bu mısralarında çevirmeni oldukça önemli bir konuma oturtmuş, sanatkârdan, âlimden, filozoftan çok daha fazla önemsemiştir. Çünkü bütün bunlar arasında iletişimi sağlayan ve kültürleri tanıtan tek kişi çevirmendir.

Kültürler ve kültürlerin içindeki diller, paradigmalar gibidirler. Kültür ve diller, yalnızca birbirlerini takip etmezler, aynı zamanda yan yanadırlar. Fakat farklı durumların paradigmaları gibi, dünyanın algılanabilirliğine ve algılanışına bağlıdırlar. Kültür ve dil paradigmaları bilindiği zaman, çeviri mümkün olur (Reiss-Vermeer,1984: 4). Kısacası çevirinin mümkün olması ve bir eserin başka bir dile çevrilebilmesi, kültür ve dil

27

düğümünde çözümlenmektedir. Ancak iki kültüre ve iki dile de hâkim olan çevirmen sayesinde iyi bir çeviri oluşur.