• Sonuç bulunamadı

Muizziyye Sarayı [Dâru’l-Muizziyye]

4/10 YÜZYIL BAĞDAT TOPOGRAFYAS

Harita 1: Ruṣâfe ve Çevresinin Takrîbî Haritası

1.1.2.9 Muizziyye Sarayı [Dâru’l-Muizziyye]

Dâru’l-Muizziyye, Bağdat’ın doğu yakasının kuzeyinde Şemmâsiyye Mahallesi’nin sur kapılarından Bâbu’ş-Şarkî’nin yanında, Ḳasru Ferec’e yakın bir mevkide inşa edilmiştir. Büveyhî emiri Muizzuddevle Ahmed b. Büveyh ed-Deylemî tarafından 350/961 senesinde yaptırıldığı için emirin lakabındaki Muiz kelimesine nispetle Muizzuddevle Sarayı anlamına gelen Dâru’l-Muizziyye adı verilmiştir (Yâkût el- Hamevî, 1998:1/116).

136 Kaynaklarda Bağdat’ın ismi zikredilmeden başkent oluşuna yapılan atıflarda “ةرضح” kelimesinin

kullanıldığı görülmektedir. Bkz. Miskeveyh (2000), Tecârib, C. 6, s. 366.

137 Benkâm (ç. Benkâmât), kumdan imal edilmiş bir saat olup, namaz vakitleri, güneşin doğuşu ve batışı,

yıldızlar ve burçlar gibi zamanları bildirirdi. Bkz. Muhammed b. Ali et-Tehânevî (1996), Mevsûatu Keşşâfi

Istılahâti’l-Funûn ve’l-‘Ulûm (thk. Ali Dahrûc), Mektebetü Lübnan: Beyrut, C. 1, s. 60; Ahmed Rıza

75

Büveyhî emiri Muizzuddevle 350 senesinde rahatsızlığı sebebiyle Ahvaz’a gitmek üzere Bağdat’tan çıktığında ilk olarak şehrin güneyindeki Kelvâze’de konaklamış, ardından sırasıyla Şefî’î’ye, oradan da Bağdat’ın batı yakasının en kuzeyindeki Katrabbul’e geçmişti. Geçtiği her yerde de bir saray yapmayı planlamış fakat veziri Mühellebi her defasında onu bu fikrinden caydırmıştı. Nihayet Katrabbul mevkiini beğenmişti. Buranın havasını daha temiz, Fırat Nehri’nden gelen suyunu daha tatlı bulmuştu. Yakın adamlarıyla yaptığı istişarede, Katrabbul’dan başlayarak Harp Kapısı’na kadar uzanan alanda kendisi ve ordusu için büyük bir saray yaptırmayı planladığını açıklamıştı. Fakat projenin çok pahalıya mal olacağı, asker ve bürokratların yerleşik oldukları bölgeyi terk etmeye yanaşmayacakları ve idârî merkezin yer değiştirmesi neticesinde Bağdat’ın mamur bölgelerinin harap olacağı gibi sebepler ileri sürülerek Muizzuddevle bu plandan vazgeçirilmiştir (Miskeveyh, 2000:6/223). Kaynaklar, Muizzuddevle’nin Katrabbul planını terk etmesinde Mühellebî’nin etkili olduğunu vurgular.

Vezir Mühellebî, Muizzuddevle’nin yeni bir saray inşa etme niyetinde kararlı olduğunu görünce, bu sarayın şehrin doğu yakasının kuzeyinde, havası ve suyu temiz bir semtte olması gerektiğine hükmetmişti. Bu amaçla Muizzuddevle’nin inşa edeceği saray için Bağdat’ın doğu yakasının kuzeyinde geniş bir bahçe olan Bustânu Ferec seçilmişti. Civarda bulunan bütün ev ve işyerleri, bedelleri sahiplerine ödenmek suretiyle istimlak edilip satın alınmıştı. Dicle sahili boyunca bir meydan açılmış, Mehdî Nehri üzerine de ahırlar inşa edilmişti (Cevâd ve Sûse, 2011:137).

Kadı Tenûhî, Dâru’l-Muizziyye’nin benzeri görülmemiş bir güzellikte inşa edildiğini kaydeder. Saray ahırlarının Dicle’ye bakan tarafa değil, sarayın arka tarafına bitişik şekilde inşa edildiği, sarayın Dicle’ye bakan ön kısmında bir meydan bulunduğu, meydanın Dicle kıyısındaki caddeye bitişen bahçe ile saray arasında yer aldığı kaydedilmiştir. Sarayın önündeki meydan ile Dicle sahili üzerindeki cadde arasında bulunan bahçe ise Ebû Ca‘fer Muhammed b. Yahyâ b. Şîrzâd tarafından kullanılan Sâid b. Mahled’in sarayına bitişiyordu. Ebû Ca‘fer es-Sâymerî’nin burayı sonradan bahçe haline getirdiği kaydedilmiştir. Tenûhî’nin zamanında bunların tamamı Muizzuddevle Sarayı’na dâhil edilmişti.

76

Muizzuddevle Sarayı’nın inşasına ilk olarak sarayı ve meydanın çevresini kuşatan surlar ve Şemmâsiye üst sınırından başlayarak meydana kadar uzanan bentlerin [mesennât] yapımıyla başlanmıştır. Bentlerin toplam uzunluğunun 1500 ẕira‘, surun eninin ise büyük tuğlalarla yetmiş küsur tuğla olduğu kaydedilmiştir (Tenûhî, 1995:1/138-9). Saray duvarlarının temel derinliğinin 6 ẕira‘ı bulduğu, zeminden itibaren tuğla ve kireçle yükselen duvarların yüksekliğinin ise birkaç ẕira‘ ulaştığı kaydedilmiştir (İbnu’l-Cevzî, 1992:14/132). 367/977-78 senesinde Dicle sularının aşırı yükselmesi sonucu meydana gelen taşkında, Bağdat’ın doğu yakası Muizzuddevle’nin inşa ettirdiği setler sayesinde sular altında kalmaktan kurtulmuştu.

Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un dairevi şehrinin sur kapıları ile Ruṣâfe’nin demir kapıları sökülerek Muizzuddevle’nin sarayına getirilmişti (Hemedânî, 1967:392). Yine Sâmerrâ’daki Hilâfet saraylarından olan Ma‘şûk Sarayı ve Cedîd diye bilinen hapishanenin surları yıktırılıp enkazı Muizzuddevle Sarayı’nın [Dâru’l-Muizziyye] inşaatında kullanılmıştı. Sağlam olması için büyük bir emek harcandığı kaydedilen sarayın duvarlarında özellikle pişmiş tuğla ve kireç kullanımına dikkat edilmişti. Ahvaz, Musul, İsfahan gibi şehirlerden maharetli ve yaptıkları işlerle meşhur ustalar getirilmişti. (İbnu’l-Cevzî, 1992:14/132).

Muizzuddevle, inşaat müddetince Bustânu’s-Saymerî’de konaklamış, 350/962 senesi kışında, henüz sarayın inşaatı tamamlanmamış olduğu halde yeni sarayına yerleşmişti [22 Zilkâde 350/2 Ocak 962 Perşembe]. Muizzuddevle’nin vefatına kadar bu saray için 13.000.000 dirhem sarf ettiği kaydedilmiştir (Miskeveyh, 2000:6/223-4; Le Strange, 2011:232). Dâru’l-Muizziyye’nin inşaatı tamamlandıktan sonra, sarayda birkaç tane de mescit yaptırıldığı kaydedilmiştir. Tenûhî, Bağdat’ın doğu ve batı yakalarında Dâru’l-Muizziyye kadar güzel bir yapının bulunmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte 4/10. yüzyılın sonun bu sarayın harabe hale geldiği anlaşılmaktadır.

Ebu’l-Ferec el-İsfahânî Dâru’l-Muizziyye’nin harap hale gelen duvarlarına yazılmış ilginç bir yazıyı nakletmiştir. Sarayın Mehdî Nehri’ne [Nehru’l-Mehdî] bakan duvarında görülen ve Heratlı bir zâta ait olduğu belirtilen şu ifadeler kaydedilmiştir:

Buraya Muizzuddevle’nin bir ziyafeti için gelmiş ve [görmüştüm ki] cümle cihan onu kabul etmiş, salatanat heybeyi onda toplanmıştı. Sonra 362 senesinde buraya tekrar geldim ve akıllı kimselerin onun hakkında itibar ettikleri şeyleri ve ediplerin düşüncelerini gördüm ve şöyle dedim:

77

İzzet ve güzelliğin ardından boş kalmış, parlaklık ve güzelliğinin izleri silinmiştir Eğer zamandan geriye bir şey kalmış olsaydı, onun mülkünden de geriye bir şeyler kalırdı

Uzun da olsa, devam da etse, her iş mutlaka göçe ve son bulmaya mahkûmdur

(İsfahânî, 1972:88).

Kâtib Ebû Muhammed el-Mâderâî’nin evinin yanında geçen Ebu’l-Ferec el- İsfahânî, harabe haldeki yapının bir duvarında şu şiire rastlamıştı:

Ey evleri dağılan bir kavmin evi! Mamur bir haldeyken şimal rüzgârlarının estiği çöle döndün. Çünkü ıssız ve terkedilmiş gördüm, bir zamanlar şen ve abad gördüğüm seni

(İsfahânî, 1972:59).

Büveyhîler halifenin sahip olduğu birçok imtiyazı gibi nevbet vurdurmaya da ortak olmuşlardı. Muizzuddevle Bağdat’a hâkim olduktan sonra, Dâru’l-Ḫilâfe yakınlarında yerleştiği Mûnis Sarayı’nın kapısının önünde nevbet vurulması için Halife Mutî‘ Lillâh izin rica etti. Halife, emirin isteğine olumsuz bakmadığını, fakat kendi zamanına kadar bu imtiyazın kimseye verilmediğini bahane ederek nazikçe reddetti. Muizzuddevle’nin Şemmâsiyye Kapısı’ndaki sarayı tamamlanınca, kapısında nevbet vurdurma talebinin yenilendiği ve halifenin de bunu uygun gördüğü anlaşılmaktadır. Fakat bu iznin bazı kesimlerin razı edecek gerekçelerle verildiği görülür. Zira çıkan izinde, Muizzuddevle’nin yaptırdığı yeni sarayın şehrin sonunda, ordu kamplarının kurulduğu yerde olduğu özellikle ifade edilmiş, ayrıca sarayın sahra tarafına bakan kısmında nevbet vurulması şartı getirilmişti. İznin akabinde davulcular için sarayın yanına bir çadır kurulmuş, üç vakitte nevbet vurulmaları karara bağlanmıştı. Muizzuddevle şehrin içindeki saraya indiğinde davulcu ashabı onunla birlikte hareket etmez, Şemmasiye’deki sarayda kalırdı (Hilâl es-Sâbî,1986:136-7).