• Sonuç bulunamadı

4/10 YÜZYIL BAĞDAT TOPOGRAFYAS

Harita 1: Ruṣâfe ve Çevresinin Takrîbî Haritası

1.2.2.3 Ḥarîmu’t-Ṭâhirî

Bağdat’ın batı yakasının en kuzeyinde, Dicle sahilinde Tâhir b. el-Hüseyn b. Mus’ab b. Zurayk’a nispet edilen ve neslinden gelenlerin ikamet ettiği bir saray bulunuyordu. Bu saraya sığınan güvende olurdu ve bu sebeple korunmuş anlamına gelen

Harîm adı verilmişti. Burayı ilk defa harîm haline getirenin Abbâsî Devleti’nin

büyüklerinden Abdullah b. Tâhir b. Hüseyin olduğu kaydedilmiştir. Abdullah b. Tâhir Bağdat’ta saray yapmaya karar verdiğinde, üzerinde saray inşa edilecek arazilerin insanlar tarafından iskân edilmiş olduğunu görmüştü.

Yâkût’un yaşadığı dönemde Harîm’in etrafındaki bütün yapılar harap olmuş, sadece Harîm ayakta kalabilmişti. Yâkût, Harîm’in harabeler arasında tek başına bir şehri andırdığını ifade etmiştir. Hârîm’in içinde çok sayıda köşk bulunmaktaydı. Yüksek Sarayı’nın Dâru’r-Râkîk164 Caddesi’ne bitiştiği, Hârîm’in etrafının surla çevrili olduğu

ve içinde de çarşıların bulunduğu kaydedilmiştir (Yâkût el-Hamevî, 1995:2/251; 4/8).

Mahalleler

Bağdat’ın batı yakasını, dâirevî şehrin etrafında şekillenen mahalleler sarıyordu. Basra Kapısı’nın önündeki Basra Kapısı Mahallesi ve sonrada bu mahalle içinde teşekkül eden mahalleler, dâirevi şehrin güney doğu kısmını oluşturuyordu. 580/1184 senesinde Bağdat’ı ziyaret eden İbn Cübeyr, batı yakasında dördü büyük olmak üzere toplam 17 mahallenin bulunduğunu kaydeder. Kendisinin yerleştiği Kurayye, bu yakanın en büyük mahallesidir. Ardından sırasıyla Kerh, Bâbu’l-Basra ve Şârî’ Mahalleleri geliyordu. Şâri’ Mahallesi ile Bâbu’l-Basra Mahalleleri arasında, Bîmâristân-ı Adudî’nin de bulunduğu küçük bir yerleşim birimi olan Bîmâristân Çarşısı Mahallesi [Sûḳu’l-Mâristân] yer

164 Hârîmu’t-Tâhirî’ye bitişen Dârû’r-Râkîk Mahallesi ve aynı adı taşıyan caddesi, Rakîkî adı verilen büyük

137

alıyordu (Cevâd ve Sûse, 2011:167). Ayrıca Attâbiye ve kuzeydeki Harbiye Mahallesi ile Ümmü Ca‘fer İktâı batı yakasındaki yerleşimlerin başlıcalarıydı.

Bu mahallelerin özellikle Mansûr şehrinin doğusunda kalanları 4/10. yüzyılda büyük oranda terkedilmişti. Fakat Kerh, Basra Kapısı Mahallesi, batı yakasının kuzeyindeki Harbiye Mahallesi ve Kâzımeyn gibi mahalleler canlılığını koruyordu.

1.2.3.1 Kerḫ

Kerh Mahallesi’nin tarihi Bağdat’ın tarihinden daha eski bir maziye sahipti. Hamdullah Müstevfî’nin kaydına göre burası, Arapların Zu’l-Ektâf dedikleri Sâsânî hükümdarlarından II. Şâpûr [m. ö. 309-379] tarafından kurulmuştu (Hamdullah Müstevfî, 1964:33; Le Strange, 2011:63).

Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un kurduğu dâirevî şehrin Kûfe ve Basra kapılarının güney kısımlarını oluşturan Kerh Mahallesi, Sarât Nehri ile Îsâ Nehri arasında kalan kısımdan meydana geliyordu. Fakat mahallenin sınırı güneye doğru genişleyerek, doğu yakasındaki Salı Pazarı’nın hizasına kadar ulaşmıştı. Ya‘kûbî, Kehr Mahallesi ve büyük çarşısının Vaddâh Kasr’ından [Ḳasru Vaddâh] başlayarak, doğu yakasındaki Salı Pazarı’na [Sûḳu’s̱-

S̱ülesâ’] kadar 2 fersahlık bir alanda uzandığını kaydeder (Ya‘kûbî, 2002:36-7; el-Ali,

1985:43). Mahallenin genişliği ise Dicle sahilinden başlayarak Rebî’ İktası’na kadar olan bir fersahlık alanı kaplıyordu (Le Strange, 2011:64).

Kerh Mahallesi’nin sınırlarını tarif eden Yâkût el-Hamevî, Kerh’in bir zamanlar Bağdat’ın tam ortasında bulunduğunu ve mahallelerin onun çevresini sardığını kaydeder. Fakat Yâkût’un zamanında harabeler ortasında kalmış müstakil bir mahalle manzarası vermekte olup mahalleler bu harabelerin etrafında bulunuyordu ve Kerh ile aralarında belli bir mesafe ortaya çıkmıştı. Buna göre Kerh Mahallesi doğu ve güney istikametinde, ahalisi Sünnî Hanbelîlerden oluşan Bâbu’l-Basra Mahallesi’ne sınır olup, aralarında bir at koşumu mesafe [şavtu feres]165 vardı (el-Ali, 1985:44). Mahallenin güneyinde Nehru’l-

Kallâîn Mahallesi olup aralarındaki mesafe Bâbu’l-Basra Mahallesi’nden daha kısaydı. Kıble yönünde ise ahalisi Sünnî olan Bâbu’l-Muhavvel Mahallesi ve Sarat Nehri ile sınırdı. Yâkût, Kerh mahallesinin mevkiini ve komşu mahallelerini saydıktan sonra

165 “Şavtu Feres” bir uzunluk ölçüsü olup, bir atın belli bir hedefe doğru tek seferde koşabildiği ortalama

mesafeye deniyordu. Bkz. Ebû İshâk İbrahîm b. İshâk el-Harbî (1405), Ğarîbu’l-Hadîs (thk. Süleymân İbrâhîm Muhammed el-‘Âyid), Ümmu’l-Kurâ Üniversitesi: Mekke, C. 3, s. 1152.

138

mahalle ahalisinin tümüyle İmâmiye Şîası’ndan olduğuna, içlerinde tek bir Sünnî’nin dahi bulunmadığına vurgu yapar (Yâkût el-Hamevî, 1995:4/448).

Kerh çarşıları ve sokakları karayolunun yanında, Kerhayâ Nehri’nden çıkan küçük kanallar sayesinde, su üzerinden ulaşım imkânına da sahipti ve çarşılar büyük oranda bu kanallara göre tanzim edilmişti. Kanallar üzerinden taşınan mallar, Sarât gibi nehirlere ve oradan da Dicle üzerinden şehrin karşı yakasına nakledilebilir, bağlantılı nehirler sayesinde şehrin diğer noktalarına nakliyat yapılabilirdi. Nehir adı verilen bu kanalların üzerindeki taş köprüler, çarşıları karadan birbirine bağlıyordu. Sarât Nehri, Kerhayâ Nehri, Razîn Nehri, Bezzâzîn Nehri, Decâc Nehri, Kallâîn Nehri bunlardan bazılarıdır (Ya‘kûbî, 2002:36, 43, 44; Miskeveyh, 2000:6/455; Yâkût el-Hamevî, 1995:4/447).

Kerh Çarşısı’nda satılan ticârî ürünlerin kendine mahsus bir sokağı vardı. Ebu’l- Vefâ İbn Akîl, Kerh ve Bâbu’t-Tâk çarşılarının esnaf türüne göre şekillendiğini belirtmek için, parfümcülerin [el-‘Attârûn] kötü kokular yayan sakatatçılar gibi esnafla farklı yerlerde olduğunu ve bu çarşılarda zengin tüccara mahsus sokakların bulunduğunu kaydeder. Bunlardan biri Kerh Mahallesi’ndeki Safran Yolu [Derbu’z-Za’ferân] olup, burada sadece kumaş ve güzel koku satıcıları bulunuyordu (İbnu’l-Cevzî, 1924:28). Aynı şekilde esnaf ve tüccar kendine mahsus bölümlerde faaliyet gösterirdi. Bir ürün, sadece kendi türünde malların satıldığı kısımdan alınabilirdi. Aynı şekilde tüccar ve esnaf taifesi de ticaretini yaptıkları veya ürettikleri ürünlerin bulunduğu alanda faaliyet gösterebiliyordu. Bu sebeple Kerh’teki çarşılar, satılan malzemeye veya esnafının mesleğine göre isimlendirilmişti. Horasanlı tüccarın faaliyet gösterdiği Kumaşçılar [Bezzâzîn], Köle Tâcirleri [Nehhâsîn], Tâvuk [Deccâc] adı verilen çarşılar bunlara örnektir (Ya‘kûbî, 2002:36). Büyük bir ticârî merkez haline gelen Kerh çarşılarının etrafında geniş bir yerleşim bölgesi ortaya çıkmıştı (Le Strange, 2011:65-66).

Mansûr’un Dâirevî şehri yıkılmaya yüz tuttuğunda, Kerh Mahallesi ve çarşıları canlı bir ticaret merkezi olarak varlığını devam ettirmiş ve zamanla Kerh semti Bağdat’ın batı yakasının merkezi haline gelmiştir. Hatta 4/10. yüzyıldan sonraki tarihçiler Bağdat’ın batı yakasını kimi zaman Kerh mahallesiyle eş anlamlı olarak kullanmışlardır (Mesûdî, 1938:329). Fakat 4/10. yüzyılın başlarından itibaren Kerh ve çevresinin mimari ve iskân bakımından gerilemeye başladığı anlaşılmaktadır. Şehrin geneline yayılan emniyet problemi Kerh’te daha derin bir şekilde hissedilmişti. Şehrin en önemli ticaret merkezi

139

siyâsî istikrarsızlığın da etkisiyle gün geçtikçe önemini kaybetmiştir. Yangınlar ve hizipler arası kavgaların artması, Kerh semtinin önemini kaybetmesinde etkili olan diğer amillerdir. Kaynaklarda mahalle sakinlerinin göçmelerine sebep olan bazı olaylar nakledilmektedir. Halife Muktedir 313 senesinde Mûnis’i Karmatîlerle savaşmak üzere görevlendirdiğinde, şehre yaklaşan düşman korkusundan dolayı batı yakasının ahalisinin büyük bir kısmı doğu yakasına geçmişti (İbnu’l-Cevzî, 1992:13/249). Yine 331 senesinde meydana gelen ve ardı arkası kesilmeyen karışıklıklar yüzünden büyük bir tüccar grubu, Bağdat’a gelen hac kafilesi ile birlikte şehri terk ederek Şam ve Mısır taraflarına gitmişti (İbnu’l-Cevzî, 1992:14/27). 325 senesinde Karmatî tehlikesinin Bağdat’ı tehdit etmesi ve Tüzün’ün ordusuyla birlikte Bağdat’a girmesi sırasında Bağdat’taki tüccar taifesi büyük bir zulme uğramıştı. Bu sırada Abbâsî maliyesinin en büyük destekçileri olan Yahûdî ve Mecûsî cehbezlerin Bağdat’tan Şam’a kaçtıkları kaynaklarda ifade edilmiştir (Sûlî, 1983:251; el-Ali, 1985:54).

Bağdat’ın en önemli ticaret merkezi olarak, şöhretini yüzyıllar boyunca sürdüren Kerh çarşıları, dâirevî şehrin içindeki çarşıların sur dışına çıkarılması kararından sonra ortaya çıkmıştı. İbnu’l-Fakîh’in rivayetine göre, Bizans imparatorunun elçisi sıfatıyla Bağdat’a gelen patrik, Mansûr’un hâcibi Rebî’in eşliğinde şehrin surlarını, kapılarını, saray ve çarşılarını gezdirilmişti. Mansûr’un huzuruna geldiğinde şehri nasıl bulduğu sorulmuş, patrik Mansûr’a ‘Güzel ve müstahkem bir şehir gördüm, fakat düşmanların da

seninle birlikte onun içindedir’ şeklinde cevap vermişti. Mansûr bu söz üzerine onların

kim olduklarını sormuş, patrik de tüccar taifesinin olduğunu söylemişti. Patriğin ülkesine dönmesinden sonra, Mansûr’un emri ile dâirevî şehrin içindeki çarşıların Kerh’e taşındığı, orada halifenin emri ile yeni çarşıların yapıldığı ve dükkânlardan kira alındığı kaydedilmiştir (İbnu’l-Fakîh, 2009:288).

Kerhayâ’nın kolları, Kerh çarşılarını şekillendiren bir yapı arz ediyordu. Kerh çarşıları hakkındaki bilgimizin büyük bir kısmı da bu kanalların tarifine dayanmaktadır. Kerh çarşıları ve mahallesini anlamamıza olanak sağlayan bir diğer bilgi kaynağı yangınlardır. Kerh yangınları, çarşıdaki binaların birbirlerine bitişik olduğunu, çarşıların esnaf, tüccar ve müşterilerle dolu olduğunu göstermektedir. Demirciler, fırıncılar, kebapçılar ve kâğıtçılar gibi çarşılar, yangınların başlıca sorumlularıdır. Çarşının bir noktasında başlayan yangın kısa sürede diğer alanlara yayılarak, Kerh’i harabeye

140

çeviriyordu. Bu yangınlar, “4/10. Yüzyılda Bağdat’ta Meydana Gelen Yangınlar Listesi”

başlığını taşıyan tabloda etraflıca gösterilmiştir (Ek 2).

Bâbu’l-Basra Mahalleleri Bağdat’ın batı yakasının en mamur yerleridir. Fakat özellikle Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un inşa ettirdiği dâirevî şehir büyük oranda harap durumdadır ve Mansûr Camii dışındaki yıkılmaya yüz tutmuş tüm yapılar [surlar, saraylar, divanlar, caddeler ve sokaklar] bir daha ayağa kaldırılamayacak surette yıkılmaya terkedilmiştir. İbn Havkal’a göre Ruṣâfe’deki ‘Askeru’l-Mehdî de bundan farklı değildir (İbn Havkal, 1996:216).

1.2.3.2 Bâbu’l-Baṣra

Basra Kapısı Mahallesi’nin Dicle’ye kıyısı yoktu. Mahalleyle sahil arasında Tüsterliler Mahallesi yer alıyordu (Yâkût el-Hamevî, 1995:2/31). Ebû Ca‘fer el-Mansûr Bağdat’ın inşasına karar verdiğinde, sonradan Basra Kapısı Mahallesi haline gelecek yerde ordusunun kampını kurmuştu. Bu sebeple mahallenin kurulduğu bölge önceden

Askeru Ebî Ca‘fer adını taşıyordu. Mansûr’un ordugâhı anlamına gelen Askeru Ebî Ca‘fer

adının hatırasının belli bir süre yaşatıldığı, şehrin inşaatından sonra bölgede oluşan mahallenin adının zaman içinde önceki adın yerini aldığı anlaşılmaktadır (Yâkût el- Hamevî, 1995:4/123). 580/1184’te Bağdat’ı ziyaret eden İbn Cübeyr, Basra Kapısı Mahallesi’ni batı yakasının en büyük dört mahallesinden biri olarak niteler. İbn Cübeyr batı yakasının en büyük dört mahallesi ifadesini kullanır fakat üç mahallenin ismini zikreder. Bunlar, etrafı surlarla çevrili Kerh, Bâbu’l-Basra ve eş-Şâri’ mahalleleridir. Bir de eş-Şâri’ ile Bâbu’l-Basra arasında bulunan Sûḳu’l-Mâristân Mahallesi adı verilen küçük bir mahalle bulunduğunu kaydeder (İbn Cübeyr, 1986:180).

1.2.3.3 Şarḳiyye

Bağdat’ın batı yakasındaki mahallelerden biri de Şarkiyye Mahallesi’dir. Basra Kapısı’nın doğu tarafından kalan bu mahallenin mescidi [Mescidu’ş-Şarkiyye] batı yakasının önemli merkezlerindendi. Bir zamanlar bu mescitte Cuma namazlarının kılındığı ve mescidin Cuma camii statüsünün yaklaşık olarak 4/10. asrın başında iptal edildiği anlaşılmaktadır. Zirâ Ya‘kûbî, Şarkiyye Mescidi’nden bahsederken geçmiş zaman kalıbında, “Cuma günleri orada namaz kılınırdı, caminin minberi de vardı. Ayrıca

141

bu mescit Şarkiyye [Mahallesi] kadısının oturduğu [hüküm verdiği] yerdi. Sonradan minberi çıkarıldı” ifadelerine yer vermektedir (Ya‘kûbî, 2002:36). Şarkiyye Mescidi,

başta hadis ilimlerinin tahsili olmak üzere batı yakasının en önemli ilim merkezlerindendi. Hatîb el-Bağdâdî bu camide ders verenler arasında Muhammed b. Abdullah b. Muhammed eş-Şeybânî’nin [ö. 387/997] adını da zidreder. Şeybânî, Şarkiyye Mescidi’nde hadis imla ederdi (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:3/86-88; el-Ali, 1985:18). Şarkiyye Mescidi’nin zaman içinde harap olduğu anlaşılmaktadır. İbnu’l-Cevzî 405 yılı haberlerinde, Fahrulmülk’ün Şarkiyye Mescidi’ni tamir ettirip, pencerelerine demir parmaklıklar taktırdığını, tamirat için harcanan paranın muhtesip Ebu’l-Hasan Ali b. el- Münzir’in eliyle sağlandığını kaydeder (İbnu’l-Cevzî, 1992:15/103).

Şarkiyye Mahallesi’ne Mansûr şehrinin doğusunda kaldığı için de Şarkiyye denildiği kaydedilmiştir. Batı yakasındaki Şarkiyye Mescidi ile Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un oğlu Mehdî için doğu yakasında yaptırdığı Mescidu’ş-Şarkî olarak bilinen camiler birbirinden farklıdır. Rivayete göre Şarkiyye adı Bağdat henüz kurulmadan, bu mahallenin bulunduğu yerdeki bir köyün adıydı. Sonradan burada bir mescit kurulup etrafı iskân edilince, bir mahalle haline gelmiş ve Şarkiyye Mahallesi adını almıştı (Yâkût el-Hamevî, 1995:3/337). Le Strange, Bağdat’ın doğu yakasındaki yerleşimlerin artması sebebiyle, Şarkiyye Mahallesi’nin adının 3/9. yüzyıla doğru kullanımdan kalktığını tahmin etmektedir. Ayrıca, Îsâ Kasrı’nın da bulunduğu bölgeyi içine alan Şarkiyye Mahallesi’nin, sonradan Tüsterliler Mahallesi [Tüsteriyyûn] ve Kutuftâ Mahallesi’ne dâhil edildiğini kaydeder (Le Strange, 2011:94).

1.2.3.4 Şâri‘

Dicle sahilinde, orta köprü civarındaki Horasan Kapı’dan başlararak Dicle sahili boyunca yukarı köprüye uzanan cadde, çevresinde oluşan mahalleye de adını vermişti.

Şâri’ Mahallesi, Mansûr şehrinin kuzeyindeki Harbiye Mahallesi’nin doğu sınırını

oluşturuyordu. Bu caddenin Dicle sahiline bakan kısmı Mansûr zamanında oğullarına ve önde gelen adamlarına iktâ edilmişti. Güneyden kuzeye doğru Emir Süleyman iktası, Emir Sâlih iktası, Ebû Avn iktası, Bağiyyîn iktası bunlardan bazısıydı ve iktâların kuzey ucunda, Zübeyde iktasına bitişen Ḥarîmu’t-Ṭâhirî bulunuyordu (Cevâd ve Sûse, 2011:93- 95). 6/12. yüzyılın son çeyreğinde İbn Cübeyr, Harbiye Mahallesi’nin büyük oranda

142

harap olduğunu söylerken, batı yakasının en büyük dört mahallesinden biri olarak Harbiye’nin doğusunda bulunan Şâri’ Mahallesi’ni gösterir (İbn Cübeyr, 1986:180).

Yâkût’un, Bağdat’ın batı yakasının büyük mahallelerinden biri şeklinde söz ettiği Köle Pazarı Caddesi Mahallesi [Şâri‘u Dâri’r-Rakîk] ile Şâri’ Mahallesinin aynı mahalle olduğu anlaşılıyor. Mahalleye adını veren caddenin Hârîmu’t-Tâhirî’ye bitiştiğini ifade etmesi bunun bir delilidir (Yâkût el-Hamevî, 1995:2/420). Çünkü Şâri’ Mahallesi’ne adını veren cadde de aynı şekilde Ḥarîmu’t-Ṭâhirî’ye uzanıyordu. Yâkût’un zamanında mahallenin küçük bir kısım hariç geri kalanı harap durumdaydı (Yâkût el-Hamevî, 1995:3/307).

Yâkût Hamevî, mahallenin adının kökeni ile ilgili iki farklı görüşe yer verir. Bunların ilki, bir köle tâcirinin evine nispetle mahalleye bu adın verildiğidir. Fakat başka bir yerde, mahallenin bulunduğu yerde eskiden köle ticareti yapıldığı için bu adın verildiğini kaydeder (Yâkût el-Hamevî, 1995: 3/60, 307).

Temîmî, Dâru’r-Rakîk Caddesi’nden geçerken şöyle demişti:

Dâru’r-Rakîk Caddesi beni köle etti Ne olurdu Dâru’r-Rakîk hiç olmayaydı

Orada bir kız var ki kalpleri çalan Ben onun güzel yüzüne kurban

(Yâkût el-Hamevî, 1995:3/307).

1.2.3.5 Ḳaṭufṭâ

Katuftâ Mahallesi, Îsâ Nehri’nin Dicle’ye döküldüğü ağızdan başlayarak, Huld Sarayı’nın bahçesinin güney sınırını çizen Sarât Nehri’nin Dicle’ye döküldüğü yer arasında, Dicle sahilinde uzanıyordu. Yâkût’un ifadesine göre büyük bir kısmı Îsâ Nehri’nin üzerinde bulunan Katuftâ [müşrifetun ‘alâ Nehri ‘Îsâ], batı yakasında çarşıları olan büyük bir mahalledir. Bu mahalle, Şeyh Ma’rûf el-Kerhî’nin Manastır Mezarlığı’ndaki [Makberatu’d-Deyr] türbesine yakın bir mevkideydi (Yâkût el-Hamevî, 1995:4/374). Katuftâ Mahallesi, birçok kaynağın zikrettiğine göre Îsâ Nehri’nin yukarısından başlayarak Sarât Nehri civarındaki Ma’rûf el-Kerhî türbesine kadar uzanıyordu. Genişliği ise Basra Kapısı Caddesi’nden başlayarak Dicle’ye ulaşıyordu (Le Strange, 2011:96).

143

Mansûr zamanından beri kullanımda olan Ḳasru Humeyd’in yakınındaki Aşağı Köprü [Cisru’l-Evvel]166, Katuftâ Mahallesi’nin güneyinde bulunuyordu. 251/865 senesinde Müsta‘în tarafından yaptırılan ve yarım daire şekilde olduğu söylenen surun güney ucunda bulunan aşağı köprü, surun bir ucunu Dicle’nin karşı yakasındaki diğer sura bağlayarak, doğu ve batı surlarını adeta bir çember haline getiriyordu (Le Strange, 2011:96).

Katuftâ Mahallesi’nin yakınında, dâirevî şehrin Basra Kapısı ile Dicle arasında Tüsterliler Mahallesi yer alıyordu. Tüsterliler bu mevkide oturdukları için mahalle onlara izafe edilmişti. Bu mahalleyi özel kılan şeylerin başında, Tüster tarzı elbiselerin üretilmesiydi. Hadisçi Ebu’l-Kâsım Hibbetullâh b. Ahmed b. Ömer el-Harîrî et-Tüsterî bu mahallenin sakinlerinden olduğu kaydedilmiştir (Yâkût el-Hamevî, 1995:2/31).