• Sonuç bulunamadı

Dâirevî Şehrin Surları [Sûru’l-Medîne]

4/10 YÜZYIL BAĞDAT TOPOGRAFYAS

Harita 1: Ruṣâfe ve Çevresinin Takrîbî Haritası

1.2.1.1 Dâirevî Şehrin Surları [Sûru’l-Medîne]

Bağdat’ın topografyasını inceleyen araştırmacılar öncelikle dâirevî şehri tasvir ederek işe başlamışlardır. Medînetu’l-Mansûr ve Medînetu’l-Müdevvera gibi adlar verilen bu şehir, Dicle Nehri’nin batı şeridi ile Sarat Kanalı’nın Dicle’ye döküldüğü yer arasında bir üçgen teşkil eden bölgede çift surlu ve dört kapılı olarak inşa edilmişti (Le Strange, 2011:15).

Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından Dicle’nin batı yakasında inşa edilen dâirevî şehir, iç içe geçmiş iki halka şeklindeki şehir surları, merkezdeki meydanı [rahbe] saran üçüncü suru159 ve birbirine eşit uzaklıkta dört kapısıyla İslâm şehirciliğinin en dikkat

çekici eserlerinden kabul edilir. Merkeze uzanan dört ana cadde üzerindeki kapılardan, Horasan Kapısı, Kuzey doğuya, Basra Kapısı, Güney doğuya, Kûfe Kapısı, Güney batıya, Şam Kapısı ise Kuzey batıya bakıyordu.

Dâirevî şehrin merkezindeki Hilâfet Sarayı ile Cami’nin etrafını kuşatan ve dört kapısı olan üçüncü sur, savunma amaçlı olmadığı için sur sistemine dâhil edilmemiştir. Surların mimarlarından Rabâh’ın ifadesine göre bu surun bir kapısından diğerine 1 mil160

mesafe vardı (Le Strange, 2011:18). Buna göre rahbenin etrafını kuşatan surun uzunluğunun 5.742 m, dairenin alanının ise 26.244 m2 idi.

159 Dâirevî şehirdeki surların sayısı kimi kaynakta 2, kiminde 3 şeklinde geçmektedir. Bu üçüncü sur daha

çok Hilâfet Sarayı ile yerleşim alanlarını birbirinden ayırmak için düşünülmüştü. Merkezinde Bâbu’ẕ- Ẕeheb Sarayı ve Mansûr Camii’nin bulunduğu bu meydana [rahbe] sadece Halife bineğiyle girebiliyordu. Onun haricindekilerin bu sahaya binekle girmeleri yasaklanmıştı.

130

Dâirevî şehrin surların mimarlarından Rabâh’ın rivayetine göre büyük surun bir kapısından diğer kapısına kadar olan mesafe 4000 zirâ‘ idi. Dolayısıyla ana surun toplam uzunluğu 16.000 zirâ’ etmekteydi.

Dâirevî şehrin alanının 130 cerîb [177.585,408 m2]161, surların etrafını çevreleyen hendek ve surların kapladığı alanın 30 cerîb [40.981,248 m2] olduğu tespit edilmişti (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/92). Hatîb el-Bağdâdî’nin Rabâh ve Muhammed b. Halef’ten naklettiği rivayetler birbirleriyle çelişmektedir. Rabâh’a göre, dâirevî şehrin her cihetten çapı 2.200 zirâ’ olup tam bir daire formundaydı. Muhammed b. Halef’in rivayeti ise şehrin etrafını saran surun Şam Kapısı ile Basra Kapısı taraflarından basık olduğu, dolayısıyla surların yuvarlaklığının kusursuz bir daireden ziyade oval bir şekle sahip162

olduğu yönündedir (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/92-93). Bu rivayetlere ilave olarak, Halife Mu‘tazıd [279-289/892-902] zamanında yapılan bir ölçümde dâirevî şehrin çapının yaklaşık 2 mil olduğu tespit edilmişti (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/90).

İbnu’l-Cevzî, bir kapıdan diğerine olan uzaklığı 1200 ẕira‘ olduğunu kaydettikten sonra, kapıların üzerinde yükselen her bir kulenin, merdivenle çıkılan bir meclisi ve bu oturma yerinin üzerinde zeminden tepe noktasına yüksekliği 50 ẕira‘ olan büyük bir kubbe olduğunu söyler (İbnu’l-Cevzî, 1924/10). Kubbenin âlem kısmında, rüzgâra göre dönebilen heykeller bulunuyordu. Şehrin kapılarının üzerine örtüler asılmış, her bir kapıya, bir kumandan [binbaşı] tayin edilmiştir. Şehrin herhangi iki kapısı arasında surlar üzerine 28 burc yerleştirilmişti (İbnu’l-Cevzî, 1924:10).

Hendek şehir surlarının en dış halkasını teşkil ediyordu. Hendeğin iç kısma bakan duvarı [mesannât] fırınlanmış tuğla ve kireç taşından yapıldığı ifade edilmekle birlikte, Ya‘kûbî, Taberî ve Hatîb hendeğe dair herhangi bir ölçü vermemişlerdir. Hendek ile dış sur arasında boşluk [fasîlu’l-hâricî] olduğu bilinen bir diğer detaydır. Hendeğin set duvarı ile birinci sur arasındaki boşluğunu, Hatîb 60 zirâ, İbnu’l-Fakîh ise 40 ẕira‘ olarak kaydetmektedir (İbnu’l-Fakîh, 2009:286; Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/94). Hendeğin içi Kerhâyâ Kanalı’ndan çekilen bir yeraltı kanalı vasıtasıyla suyla dolduruluyordu. Hendek çemberinin iç kısmında sur boşluğu, dış kısmında ise onu çevreleyen büyük bir cadde

161 1 cerîb = 1366,0416 m2. Bkz. Receb Uslu (1993), “Cerîb” (DİA, C: VII, s. 403), İstanbul.

162 İbnu’l-Fakîh’in de naklettiği bu rivayete göre, Dâirevî Şehir basık bir daire formundadır. Zira Horasan

Kapısı’ndan Kûfe kapısına 800 zirâ’, Şam Kapısı’ndan Basra Kapısı’na ise 600 zirâ’ mesafe vardı (İbnu’l- Fakîh, 2009:286).

131

bulunuyordu. Hendek ile birinci sur arasında hendeğin set duvarı, boşluk ve ardından dış sur geliyordu.

Dış sur hakkında detaylı bilgiye sahip değiliz. Daha ziyade, ikinci surdan küçük olduğu vurgulanmıştır (Taberî, 1965:7/651). Birinci sur ile ikinci sur arasında 60 zirâ’ çapında bir boşluk [fasîl] mevcuttu. Yakûbî’nin kaydına göre dış sur üzerindeki iki kapı arası mesafe 5000 zirâ’ [yaklaşık 2700 m] uzunluğundaydı (Ya‘kûbî, 2002:25). Buna göre dış surun toplam uzunluğunun 20.000 zirâ’ olduğu, çapının 3.333 zirâ’ olduğu orta çıkar. Le Strange, Taberî tarafından taban genişliği 50 zirâ’, tepe genişliği 20 zirâ’ olarak verilen ölçülerin dış sura ait olduğunu, surun muhtemel yüksekliğinin ise 40 zirâ’ olduğunu söyler (Taberî, 1965:7/619; Le Strange, 2011:20). İbnu’l-Fakîh’in verdiği, taban genişliği 18 ẕira‘, tepe genişliği ise 8 ẕira‘ ölçülerinin dış sura ait olması gerekir. Hatîb el-Bağdâdî ise dış surun taban genişliğini yaklaşık 20 zirâ’ vermektedir.

İkinci sur, surların en büyüğüydü. Ya‘kûbî’nin kaydına göre ana surun taban genişliği 90 zirâ’ [zirâu’s-sevdâ], tepe genişliği ise 25 zirâ’dır. Sur yüksekliği balkonlarla [şürufât] birlikte 60 ẕira‘dır. Surun etrafında büyük bir boşluk [fasîl] vardır. Sur duvarı ile boşluk duvarı arasındaki mesafe Sevdâ zirâı ölçüsüyle 100 ẕira‘dır (Ya‘kûbî, 2002:26). Sur duvarında dârevî formda devasa burçlar, bunların üzerinde mazgallar ve 5 zirâ’ yüksekliğinde siperler yer alıyordu (Le Strange, 2011:23). Sur kapısı üzerindeki galeriden, surun tepe kısmına çıkan meyilli bir rampa vardı. Bir süvari üzeri kemerli tonozla örtülü bu geçitten surun tepesine çıkabilmekteydi. Giriş galerilerinin içine süvari ve piyadelerden oluşan Halîfenin muhafız birlikleri yerleştirilmişti. İbnu’l-Cevzî, kapıların üzerinde örtülerin bulunduğunu ve her bir kapıda bin kişilik birliğin olduğunu ve her birliğin başlarında onlara emreden binbaşının bulunduğunu kaydediyor (İbnu’l- Cevzî, 1924:10). Daha önce de belirtildiği üzere giriş galerilerinin üst kısımlarında şehri izleyebilecek yüksek oturma yerleri (meclis) bulunuyordu.

Şehrin kapıları için tuğla ve kireç taşından yapılmış, her biri 80 ẕira‘ uzunluğunda, 4 adet büyük dehliz ve üzeri tonoz örtülü uzun koridorlar yapılmıştır. Dehlize giren bir kimsenin karşısına ilk olarak taş döşeli avlu çıkardı. Bundan sonra üzerinde iki büyük demir kapı bulunan en büyük surun dehlizine ulaşılır. Kapılar bir grup insan tarafından ancak kapatabilecek büyüklüktedir. Büyük surun dehlizini geçince, avludan pişmiş tuğla ve kireç taşı ile yapılmış arkatlara [tâkât] varılıyordu. Arkatların üzeri tuğla ve kireç

132

taşından örülmüş tonozlu çatı ile kapatılmış olup gün ışığının içeri alan, fakat yağmur geçirmeyen Roma tarzı pencereler [kivâ’ rûmiyye] bulunuyordu. Arkatlarda bulunan hücreler kölelerin [gilmân] ve murâbıtanın evleri olarak kullanılıyordu (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/92-96). Büyük surdaki kapıların üzerinde altın yaldızlı büyük kubbeler, etrafında ise oturma yerleri [meclis] vardı. Kubbelere surlardan çıkan bir merdivenle çıkmak mümkündü. Bu merdivenlerden bazıları pişmiş tuğla ve kireçten, bazıları ise sadece kerpiçten yapılmıştı. Kulelerin birbirlerinden farklı yükseklikte inşa edildiği kaydedildiği, içlerinde nöbetçi askerler [er-ribâta] ve muhafızlar [hares/polisler] bulunduğu kaydedilmiştir (Ya‘kûbî, 2002:26).

Dâirevî şehrin içinde, çevreden merkeze doğru uzanan kırk sokak [sikke/sikek] mevcuttu. Bu sokaklardan her biri Ebû Ca‘fer’in kumandanlarına ve azatlılarına nispet ediliyordu. Sokaklar, sur kapılarından dâirevî şehrin merkezine uzanan ana caddelerin, üzeri kapalı kısımlarıyla [tâkât] yanyana dizilerek bir kapıdan diğerine çeyrek çember teşkil ediyorlardı. Sokakların isimlerini sistemli bir biçimde ilk defa Ya‘kûbî vermiştir. Buna göre, Basra Kapısından [Bâbu’l-Basra], Kûfe Kapısına [Bâbu’l-Kûfe], sırasıyla şu 11 sokak bulunuyordu:

Sikketu’ş-Şurat, Sikketu’l-Heysem, Sikketu’l-Matbak, Sikketu’n-Nisâ’, Sikketü Sercis, Sikketu’l-Hüseyn, Sikketü ‘Atiyye Mücâşi’, Sikketu’l-Abbâs, Sikketü Ğazvân, Sikketü Ebî Hanîfe, Sikketu’d-Dayka.

Kûfe Kapısından [Bâbu’l-Kûfe], Şam Kapısına [Bâbu’ş-Şâm] kadar, sırasıyla şu 8 sokak bulunuyordu. Bunlar, “Sikketu’l-Akkî, Sikketü Ebî Kurre, Sikketü ‘Abduveyh,

Sikketu’s-Semeyda’, Sikketu’l-‘Alâ’, Sikketü Nâfi’, Sikketü Eslem, Sikketü Minâre’dir.”

Basra Kapısından [Bâbu’l-Basra], Horasan Kapısına [Bâbu Horasan] kadar olan 12 sokak ise sırasıyla şöyledir:

Sikketu’l-Hares, Sikketu’n-Nu‘aymiyye, Sikketü Süleyman, Sikketu’r-Rebî‘, Sikketü Mühelhil, Sikketu’ş-Şeyh İbn ‘Umeyre, Sikketu’l-Merverrûziyye, Sikketü Vâdıh, Sikketu’s-Sakkâîn, Sikketü İbn Büreyhe b. İsa b. el-Mansûr, Sikketü Ebî Ahmed, Derbu’d-Dayk.

Şam Kapısından [Bâbu’ş-Şâm], Horasan Kapısına [Bâbu Horasan] kadar olan 9 sokağın adı şöyledir:

Sikketu’l-Müezzinîn, Sikketü Dârim, Sikketü İsrâîl, Sikketu’l-Kavârîrî, Sikketu’l- Hakem b. Yûsuf, Sikketü Semmâa, Sikketü Sâ’id [Ebû Ca‘fer’in Mevlalarındandır], Sikketu’z-Ziyâdî, Sikketü Ğazvân.

133

Hatîb el-Bağdâdî’nin, dâirevî şehrin surlarının mühendislerden Mimar Rabâh’tan naklettiğine göre, iki sur kapısı arasındaki mesafe 1 mil kadardı. Surdaki her bir sırada 162.000 Ca‘ferî kerpiç [el-Lebinu’l-Ca‘ferî] kullanılmıştı. Surun 1/3’ü tamamlayınca kerpiç sayısı bir miktar azaltılmış, böylece her bir sırada [es-Sâf] 150.000 kerpiç kullanılmıştı. Surun 2/3’ünü bitirince kerpiç sayısı bir miktar daha azaltılarak, surun tepesine kadar her bir sıra için 140.000 kerpiç kullanılmıştı (Hatîb el-Bağdâdî, 2004:1/92; İbnu’l-Cevzî, 1924:9-10).

Dâirevî şehrin etrafını saran surların bir kısmı Halife Mu‘tazıd’ın verdiği bir emir ile yıkılmıştı. Fakat Hâşimîler yıkımı protesto etmiş, halifenin huzuruna çıkarak, bu bizim övüncümüz [fahrunâ], hatıramız [zikrunâ] ve atalarımızın yadigârı [meâsirunâ] olan eserlerdendir diyerek yıkımı durdurmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Mu‘tazıd yıkım emrini geri çekmek durumunda kalmıştı. Fakat dâirevî şehrin güvenliğini sağlayan muhafızların koruma görevlerine son verilmiş, orada bulunan evlerin fiyatları düşmüş, civarın sakinleri burayı terketmişti. Birkaç yıl geçmeden insanlar surların büyük kısmını bir bir yıkmış [evvelen fe-evvelen], surdan açılan araziyi evlerinin arazisine katmışlardı. Halife Muktedir zamanında alınan karar ile sur arsasından katılan araziler kamulaştırılmıştır. Surların yıkılmasıyla ortaya çıkan arsalar, arsa ücreti [ucretu’l-‘arsa] adı altında devlet tarafından tahsil edilen para mukabilinde katıldıkları evlerin hükmüne dâhil edilmiş, bu kamulaştırma işleminden büyük kârlar elde edildiği kaydedilmiştir. Bu uygulama kısa bir süre içinde dâirevî şehrin yok olmasına neden olmuştu (Tenûhî, 1995:1/146).