• Sonuç bulunamadı

Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Tercümeler

BÖLÜM 2: MOLLA CÂMÎ ve YÛSUF U ZELÎHÂ’SI

2.3. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının Klasik Türk Edebiyatındaki Etkisi

2.3.1. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Tercüme, Nazire ve Şerhler

2.3.1.2. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Tercümeler

II. Bâyezid dönemi şairlerinden olan Çâkerî’nin asıl adının Yûsuf Sinan olduğu tahmin edilmektedir. Şair, divanında ve mesnevisinde kendisinden “Çâkerî Yûsuf” olarak bahsetmektedir. Çâkerî’nin elde bulunan tek mesnevisi Yûsuf u Züleyhâ’dır. Tezkirelerde “bî-bedel” olarak değerlendirilen ve beğenilen bu eser, Türk edebiyatında bu konuda yazılan mesnevilerin pek çoğunda olduğu gibi Molla Câmî’nin eseri model alınarak yazılmıştır (Yıldız, 2013: 48).

Ayşe Yıldız, Çâkerî’nin Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi üzerine yaptığı çalışmada, eseri, Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sı ile “şekil, vezin, kafiye ve redif kullanımı, başlıklar, bölümler ve tercüme” açısından karşılaştırmıştır. Yıldız’ın, yaptığı karşılaştırma neticesinde tespit ettiği hususlar şu şekilde sıralanabilir:

1. Çâkerî, Câmî ile aynı vezni (mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün) tercih etmiştir; ancak vezni Câmî kadar başarılı kullanamamıştır. Çâkerî’nin Câmî’yle aynı vezni kullanmış olması ona pek çok yerde model aldığı mesnevinin rediflerini, bazen de kafiyelerini kullanma olanağını sağlamıştır. Çâkeri eseri tercüme ederken pek çok yerde model mesnevinin rediflerini bazen de kafiyesini korumuştur. Câmî mısraı Farsça bir yüklemle bitirmişse, Çâkerî yüklemi sadece tercüme ederek kullanmayı ya da Câmî’deki redifi atarak kafiyeyi redif olarak eserine almayı tercih etmiştir. Mısrada fiil olmadığı zamanlarda ise mısraın Câmî’den aynen alındığı görülmektedir. Çâkerî’nin Câmî’ye bağlı kalmadan kendi telif ettiği beyitler ya da anlam olarak bağlı kalıp redif ve kafiyede farklılaştığı beyitler de bulunmakla birlikte bunlar sayıca daha azdır.

96

2. Mesneviler arasındaki benzerlik bölüm başlıklarında da görülmektedir. Câmî’de 74, Çâkerî’de 73 başlık bulunmaktadır. Câmî ve Çâkerî’deki başlıklar büyük ölçüde aynıdır. Bazı durumlarda anlamı değiştirmeyecek kelimelerin ilavesi, eş anlamlı kelime ile yer değiştirme ya da Yusuf Peygamber’in isminden sonra salavat ifadelerinin kullanılmasında farklılıklar görülmektedir.

3. Câmî’deki 17 başlık, Çâkerî’nin mesnevisinde anlamı değiştirmeyecek kelime ya da edat ile değiştirilmiş; 4 başlık ise kısaltılmıştır; ancak bu kısaltmadan sonra başlıklar anlam açısından eksik kalmıştır. Başlıklardan sonra gelen hikâye kısımlarında da beyit sayıları ya aynı ya da birbirine çok yakındır.

4. Sebeb-i telif kısmının ardından her iki mesnevide de konunun işlendiği kısma geçilmektedir. Hikâyenin bu asıl bölümünde aynı başlıklar bulunmaktadır. Başlıkların altındaki beyit sayıları da hemen hemen aynıdır ve konu açısından da iki mesnevi arasında hiçbir fark yoktur. Konunun işlendiği kısımda Câmî’de olmayan bir kişi ya da olayın Çâkerî’de de varlığı ya da Câmî’deki herhangi bir kişi ya da olayın Çâkerî’de atlandığı görülmemektedir (Yıldız, 2013: 96-153). Bütün bu tespitler göz önünde bulundurulduğunda Yıldız’ın da belirttiği gibi Çâkerî’nin eserinin Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının bir tercümesi olduğu açıkça görülmektedir.

2.3.1.2.2. Ziyâî Yûsuf (Yûsuf Can) (XVI. yüzyıl) Yûsuf u Züleyhâ

XVI. yüzyıl şairlerinden olan Ziyâî Yûsuf hakkında bilgi veren tek kaynak Latîfî tezkiresidir. Şairden bahseden diğer kaynaklardaki bilgilerin ise bu tezkireye dayandığı görülmektedir. Latîfî, tezkiresinde şairin, Hamid (Isparta) ilinden ve ulema sınıfından olduğunu, sanatta asıl başarısının mesnevi yazıcılığında görüldüğünü ve renkli bir söyleme, ince, derinlikli bir hayal dünyasına sahip olduğunu söylemektedir (Canım, 2000: 371; Gökcan 2015: 28). Şairin varlığından haberdar olduğumuz ve elde bulunan tek eseri 4794 beyitten oluşan Yûsuf u Züleyhâ mesnevisidir.

Latîfî tezkiresinde Ziyâî Yûsuf, Yûsuf u Züleyhâ’yı Hamdî’den sonra en güzel yazan şair olarak geçmekte ve şairden mütercim olarak bahsedilmemektedir. Ancak mesnevi üzerine çalışma yapan Melike Gökcan, eseri Molla Câmî’nin mesnevisiyle mukayese etmiş ve Ziyâî’nin, eserini kaleme alırken Molla Câmî’nin aynı adlı eserini kaynak

97

aldığını ve eserin Câmî’nin mesnevisinin tercümesi niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Gökcan, Ziyâî Yusuf’un eserinin Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sı ile olan ilişkisini serbest tercüme ve geniş ölçüde yararlanma olarak tanımlamıştır. Gökcan’ın bu görüşünü temellendirdiği dayanaklar şunlardır:

1. Şair, Câmî’yle aynı vezni kullanmış ve eseri boyunca Câmî’nin eserinde olduğu gibi başka bir vezne yer vermemiştir.

2. Eserin “giriş” bölümünde yer alan beyitler, Câmî’nin mesnevisindeki “giriş” bölümünde bulunan beyitlerin tercümesi mahiyetindedir.

3. Ziyâî Yusuf’un eserinde yer alan “münacat” ve “sebeb-i telif” bölümleri, Câmî’nin mesnevisindeki aynı bölümlerin çevirisidir.

4. Ziyâî Yûsuf’un eserinde hikâyenin işlenişi temel epizotlar açısından Câmî’nin mesnevisiyle aynıdır (Gökcan, 2015: 49-56).

Gökcan’ın bütün bu tespitlerin yanı sıra Ziyâî Yûsuf’un bölüm başlıklarını Farsça yazması ve bu başlıkların Câmî’nin eserindekilerle hemen hemen aynı olması da eserin tercüme olmasıyla açıklanabilir.

2.3.1.2.3. Bağdatlı Zihnî (XVI. yüzyıl) Yûsuf u Züleyhâ

Hayatı hakkında kaynaklarda yer alan bilgilerin oldukça kısa ve birbirinin tekrarı durumunda olan Zihnî’den ilk bahseden kaynak Bağdatlı Ahdî’dir. Ahdî’nin verdiği bilgilere göre asıl adı Abdüddelîl olan Zihnî, Hasan Çelebi ve Riyâzî’de Necefzâde, Esrar Dede Tezkiresi’nde Derviş Zihnî-i Necefzâde, Zihnî-i Kadîm ve Tuhfe-i Nâilî’de ise Zihn-i Kadîm şeklinde geçmektedir. Bahsi geçen kaynakların tamamında Bağdatlı olduğu söylenen Zihnî’nin kendisi de Yûsuf u Züleyhâ mesnevisinde Bağdat havalisinden olduğunu bildirmektedir. Şairin Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi dışında şiir mecmualarında yer alan biri terkib-bend nazım şekliyle yazılmış mersiye ve diğeri tercî’-bend nazım şekliyle yazılmış sakî-nâme olmak üzere iki eseri daha bulunmaktadır (Doğan, 2014: 39,43).

Ahmet Doğan, Bağdatlı Zihnî’nin Yûsuf u Züleyhâ mesnevisini Câmî’nin aynı adlı eserine bağlı kalarak XVI. yüzyılın sonunda kaleme aldığını söylemektedir. Doğan, eserin sebeb-i telif bölümünde Zihnî’nin, öncelikle Câmî’nin şahsiyeti ve sanatkârlığı üzerine övgü dolu sözler sarf ettiğini, sonrasında ise Câmî’den etkilendiğini dile

98

getirdiğini ve vezin başta olmak üzere, büyük ölçüde onun eserine sadık kalarak kendi eserini yazdığını açık bir şekilde ifade ettiğini belirtmektedir. Her iki eseri de karşılaştıran Doğan, tespitlerini “şekil bakımından mukayese” ve “muhteva bakımında mukayese” başlıkları altında vermiştir. Doğan’ın eserleri karşılaştırması neticesinde tespit ettiği hususlar şu şekilde özetlenebilir:

A. Şekil bakımından mukayese

1. Her iki eser de aynı vezinle (mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün) yazılmış ve eser boyunca farklı bir vezne yer verilmemiştir.

2. Kafiye ve redif bakımından Zihnî’nin zaman zaman Câmî’nin mesnevisinden yararlandığı görülmektedir.

3. Câmî’nin 4019 beyitten müteşekkil Yûsuf u Zelîhâ mesnevisindeki tertip neredeyse aynı şekilde Zihnî’nin mesnevisinde tekrarlanmaktadır. Zihnî’nin mesnevisi 4778 beyittir.

B. Muhteva bakımından mukayese

1. Her iki mesnevi de muhteva bakımından karşılaştırıldığında Zihnî’nin genel itibarıyla Câmî’nin mesnevisine bağlı kalmakla birlikte neredeyse her bölümde yapmış olduğu eklemelerle eserini daha hacimli bir hale getirdiği görülmektedir. 2. “Giriş” bölümünde Câmî’den tercüme ettiği beyitlerle birlikte az sayıda da olsa

Zihnî’nin kendi telif ettiği beyitler de bulunmaktadır.

3. “Konunun işlendiği bölüm”de Câmî’den beyit düzeyinde yapılan anlamca çevirilere nazaran serbest tarzda yapılan tercümelerin ve telif niteliğindeki beyitlerin oldukça fazla olduğu görülmektedir.

4. “Konunun işlendiği bölüm”de her iki mesnevide de olay örgüsü bakımından birtakım farklılıklar bulunmaktadır.

5. “Bitiş” bölümünde Câmî’de yer alan başlıkların hemen hemen hepsi Zihnî’de de yer almaktadır; ancak başlıklardaki bu benzerlik içeriğe yansımadığı için Zihnî’nin mesnevisinde yer alan “Bitiş” bölümü tamamen telif özelliği taşımaktadır (Doğan, 2014: 56-65).

Doğan, yaptığı karşılaştırma neticesinde Bağdatlı Zihnî’nin şekil ve muhteva açısından büyük ölçüde Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ mesnevisine bağlı kaldığını ve Câmî’den serbest

99

tarzda bazı çeviriler yaptığını; ancak esas olarak bu kadim hikâyeyi Türkçenin ifade imkânlarıyla yeniden nazma çekerek sanatkârlık yeteneğini sergilediği kanaatine ulaşmıştır (Doğan, 2014: 579). Zihnî, her ne kadar kaynak metne eklemeler yaparak eseri daha hacimli hale getirmiş olsa da vezin, kafiye, tertip, olay örgüsü gibi pek çok bakımdan Câmî’nin mesnevisine bağlı kalması nedeniyle eser “tercümeler” başlığı altında değerlendirilmiştir.

2.3.1.2.4. Kemal Paşazâde (XVI. yüzyıl), Yûsuf u Züleyhâ

Asıl adı Şemsüddîn Ahmed olan şair, Şehzâde Bayezid’e (II. Bayezid) lalalık yapan büyükbabası Kemal Paşa’ya nisbetle Kemal Paşazâde, Kemal Paşaoğlu ve İbn Kemal olarak anılmaktadır. 1469 yılında doğduğu bilinen şairin doğum yeri bazı kaynaklarda Tokat, bazılarında ise Edirne olarak kayıtlıdır (Turan, 2002: 238).

Kemal Paşazâde başta fıkıh, hadis, tefsir gibi şerî ilimler olmak üzere oldukça geniş ve çok yönlü olan bilimsel çalışmaları ve resmî görevlerinin yanı sıra güzel sanatlarla özellikle edebiyatla da ilgilenmiştir (Kavcar, 1969: 227). Değişik konularda pek çok eser veren Kemal Paşazade nesir yanında nazmı da başarıyla kullanmıştır; ancak tezkirelerde Kemal Paşazade’nin edebî yönünden ziyade ilmî yönü üzerinde durulduğu ve nesrinin nazmından daha üstün olduğu görüşünün yer aldığı görülmektedir. Kemal Paşazâde’nin telif ve tedris ile meşgul olan bir âlim ve halkın dinî meseleleri için fetva veren bir müftü olması, devlet adamı ve âlim kişiliğinin, sanatçı ve şair kişiliğini arka plana itmesine sebep olmuş, ilmî seviyesinin yüksekliğine nazaran edebî yönü daha zayıf kalmıştır. Buna bağlı olarak şiirlerinde derin hayallere, bol çağrışımlı edebî sanatlara pek rastlanmamaktadır. Kemal Paşazâde, şiiri hikmetli söz olarak görür ve şiirin bir fayda sağlamasını ister. Bu sebeple aşka ve hikemî konulara daha çok önem verir ve tasavvufî yorumdan uzak beyitler üzerinde yoğunlaşır. Kemal Paşazâde’nin dili sade ve ifade yapısı sağlamdır. Atasözlerini ve deyimleri sıkça şiirlerinde kullandığı görülmektedir (Saraç, 2002: 244-245). Kemal Paşazâde birçok alanda Türkçe, Arapça, Farsça eserler yazmıştır ve bu eserlerin sayısı hakkında bir bilgi vermek güçtür. Cemîl el-Azm kendisine 214, Brockelmann 179, Nihal Atsız 209, Şamil Öçal 226 eser nisbet etmektedir (Çelebi, 2002: 245).

100

Kemal Paşazâde’nin eserleri arasında kendi ifadesiyle 777783 beyitten oluşan Yûsuf u

Züleyhâ mesnevisi bulunmaktadır. Bu eser, Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı ile

karşılaştırıldığında, Câmî’nin mesnevisinin tercümesi mahiyetinde olduğu

anlaşılmaktadır. Her iki eser de aruzun mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün kalıbıyla yazılmıştır. Kemal Paşazâde, mesnevisindeki bölüm başlıklarını Farsça yazmıştır ve bu başlıklar Câmî’nin mesnevisinde bulunan başlıklarla hemen hemen aynıdır. Kemal Paşazâde’nin mesnevisini oluşturan olay örgüsü ise nerdeyse hiçbir değişiklik yapılmadan Câmî’nin mesnevisinden alınmıştır. Şairin, olay örgüsünün dışında münacat, na’t, nasihat, zamane padişahına övgü ve sebeb-i telif gibi telifî özelliklerin ağırlıkta olabileceği bölümlerde de büyük ölçüde Câmî’nin eserine bağlı kaldığı görülmektedir. Şair, bu bölümler arasından sadece Câmî’nin Hüseyin Baykara’yı övdüğü kısmı çıkarmış ve II. Bayezid’e methiye yazmıştır. Kemal Paşazâde’nin mesnevisinde Molla Câmî’nin Yûsuf

u Zelîhâ’sından farklı olarak aralara yer yer serpiştirilmiş gazeller bulunmaktadır.

Beyit sayılarına bakıldığında Kemal Paşazâde’nin mesnevisinin Câmî’nin mesnevisine nazaran daha hacimli olduğu görülmektedir. Şair, kaynak aldığı metne eklemeler yaparak müdahalede bulunmuş; ancak şairin kaynak esere yaptığı bu müdahaleler eseri tercüme olmaktan çıkaramamıştır. Kemal Paşazâde, şekil ve muhteva açısından çok büyük ölçüde Molla Câmî’nin eserine bağlı kalmıştır ve eser Molla Câmî’nin Yûsuf u

Zelîhâ’sının serbest bir tercümesi niteliğindedir.

2.3.1.2.5. Karamanlı Kâmî (XVI. yüzyıl), Yûsuf u Zelîhâ

Asıl adı Mehmed olan şair bilginler zümresindendir. Şeyh Cemal Efendi’nin yeğeni olan şair Rumeli’nin bazı yerlerinde hâkimlik yapmıştır. Şairin beğenilen güzel gazelleri ve Câmî’den tercüme bir Yûsuf u Zelîhâ’sı bulunmaktadır. Latîfî bu eserin Hamdullah Hamdî ve Ziyâî’nin mesnevilerinden sonraki en iyi Yusuf u Zeliha mesnevisi olduğunu belirtir. Şair, 952 (1545-46) tarihlerinde vefat etmiştir (Canım, 2000: 457; Kılıç, 2010: 717). Eserin elde mevcut nüshası bulunmamaktadır.

83 Mustafa Demirel tarafından yapılan doktora çalışmasında beyit sayısı 7729’dur. (Mustafa Demirel, “Kemal Paşazâde Yusuf u Züleyha”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1979).

101 2.3.1.2.6. Halvetî (XVII. yüzyıl), Yûsuf u Zelîhâ

Keşfü’z-Zünûn’da Halvetî’nin, Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sını M. 1620’de II.

Osman (ö. 1622) için Türkçeye tercüme ettiği bilgisi yer almaktadır. (Keşfü’z-Zünûn, 2017: 1649).

2.3.1.2.7. Köprülüzâde Esad Paşa (XVIII. yüzyıl), Tercüme-i Yûsuf u Züleyhâ

li-Câmî

Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa’nın oğlu olan Esad Paşa, Eğriboz ve Hanya valiliklerinde bulunmuştur. Sicill-i Osmânî, Safâî gibi kaynaklarda kendisinin ilmî yönünün kuvvetli olduğu, bununla birlikte şairlik vasfının da bulunduğu bildirilmektedir. Esad Paşa’nın 919 beyitten müteşekkil Yûsuf u Züleyhâ’sı dışında 3 kaside ve 166 gazeli kapsayan bir divanı bulunmaktadır. Oldukça iyi bir eğitim alan Esad Paşa, şiirlerinde “Es’ad”, “Hicrî”, “Hâşim” mahlaslarını kullanmıştır (Akış, 2003, LXVI-LXIX).

Şair eserini, Câmî’nin de kendi mesnevisinde kullandığı Hezec bahrinin mefâ’îlün

mefâ’îlün fe’ûlün kalıbıyla yazmış ve eserde başka bir vezin kullanmamıştır. Esad Paşa

vezni kullanma hususunda Câmî kadar başarılı değildir.

Şair eserine tevhid ve na’t bölümüyle başlamış, sonrasında ise Molla Câmî ve Hamdullah Hamdî’ye övgüde bulunmuştur. Esad Paşa, eserini Molla Câmî’den feyz alarak yazdığını ve kendisinden önce Câmî’nin mesnevisinin Hamdullah Hamdî tarafından tercüme edildiğini de açıkça ifade etmiştir. Esad Paşa’nın, tercümesinde pek çok kelimeyi kaynak metinden aynen aktardığı ve bunun tabii sonucu olarak eserin dilinin ağır olduğu görülmektedir.

2.3.1.2.8. Mehmed İzzet Paşa (XIX. yüzyıl), Terceme-i Yûsuf u Zelîhâ

Terceme-i Yûsuf u Zelîhâ adıyla Millet Kütüphanesi, Ali Emirî, Manzum, Nu. 1172’de

kayıtlı olan bu eserin sonunda yer alan “mâ-ba’di cüz’-i sânîdedür” ifadesinden anlaşıldığı üzere eser, iki cilt halinde yapılan tercümenin birinci cildidir. Kütüphane verilerinde eserin ikinci cildine dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Esere bakıldığında Câmî’nin mesnevisinin birebir Türkçeye çevrildiği; ancak yer yer tercüme edilmemiş beyitlerin bulunduğu da görülmektedir (Şanlı, 2010: 1335).

102

2.3.1.2.9. Ref’et (XIX. yüzyıl), Terceme-i Yûsuf u Zelîhâ

Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının tercümesi olan eser, Terceme-i Yûsuf u Zelîhâ adıyla İstanbul’da Şeyhzâde Fehmî Efendi Matbaası’nda 1873’te basılmıştır. Eserde, Câmî’nin mesnevisinin beyitlerinin kelimesi kelimesine Türkçe tercümelerinin yapıldığı görülmektedir. Eserin bir kopyasına Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesinde “Risaleler Veri Tabanı”ndan ulaşılabilmektedir.

2.3.1.2.10. (-) (XIX. yüzyıl), Terceme-i Yûsuf u Zelîhâ

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesinde fotokopi nüsha olarak bulunan ve kime ait olduğu bilinmeyen bu eserin Hâcibî’nin Şerh-i Yûsuf u

Zelîhâ adlı eserinden yola çıkılarak yapılan bir tercüme olduğu anlaşılmaktadır.84

2.3.1.3. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Nazireler