• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: ŞERH-İ YÛSUF U ZELÎHÂ’NIN İNCELEMESİ

4.1.3. Ansiklopedik Bilgiler

4.1.3.1. Edebî Bilgiler

Hâcibî, şerh sırasında uygun gördüğü kısımlarda, bazı edebî kavramlar hakkında izahta bulunmuş, vezin ve kafiye hususunda bilgiler vermiş ve edebî sanatlara dair açıklamalar yapmıştır.

4.1.3.1.2. Şerhte Geçen Edebî Kavram Açıklamaları

Şârih, klasik şiirin zengin hayal ve benzetme dünyasına dair birtakım geleneksel kullanımlara ve bu kullanımlarla ilgili izahlara yer vermiştir. Şârihin verdiği bu bilgiler neticesinde ortaya çıkan klasik şiire ait kelime kadrosu şu şekilde sıralanabilir:

Bī-dīl ıṣṭılāḥda ‘āşıḳa dirler. Ya‘nī ‘uşşāḳ gice içinde ḫalvetlerinde, derūnlarında

mużmer olan esrār-ı ‘aşḳı iẓhār ve envā‘-ı āh u efġānla eşk-i ḫūnlarıñ niåār idüp nev‘an anıñla dillerinde olan sūz u güdāzı teskīn iderler. (S 128b)

Ḥabeşden murād mürekkeb, Rūmdan murād ḳāġıddır. (S 177a) Ḫumḫāne meyḫāneden kināyedir, murād dünyādır. (E 3a/ S 2a)

Nergis şol çiçekdir ki ortasında bir ḳadeḥ vardır ve ḳadeḥiñ eṭrāfında dibinden çıḳmış

aḳçeye beñzer altı beyāż çiçegi var. Gözi şu‘arā aña teşbīh iderler, teşbīh-i kināye ṭarīḳıyla. ‘Arap nercis dir, Rūmda zerrīn ḳadeḥ dirler. (E 18a/ S 12b)

Ṣabā günle gice berāber olduḳda şarḳdan esen yile dirler ammā şu‘arā lisānında kūy-ı

cānān ḳablinden hübūb iden rīḥe dirler her ne eserse. (E 26a/ S 18b)

Serv sā’ir eşcār gibi bād-ı ḫazānla ṣolmayup, evrāḳ-ı perīşān olmayup, her bār sebze-dār

oldıġından āzādelik ile vaṣıflarlar. (E 11b- 45a/ S 8a-32b)

Serv-i revān ıṣtılāḥda pek uzun boylu dimekdir. (E 18a/ S 12b)

Serv-i yegāne ol serve dirler ki ḫırāmānlıḳda ve bülend-ḳāmet olmada bī-naẓīr olup

ferīd ola. (S 122a)

Sünbül siyāh ṣaç gibi bir otdur. Hindden gelür, meşhūr edviyedendir. Maḥbūblarıñ

168

Şu‘arā maḥābīb cinsiniñ dehānını mīme ve nigīne ve ḫāteme teşbīh iderler. Zīrā dehānda ḫurdelik ve müdevverlik mu‘teberdir. Dehāna ḫod şīrīnlik lāzım oldıġıyçün meẕkūrları şīrīnlikle cem‘ iderler. (E 40a/ S 28b)

Sünbül ṭurresinden dügümi açmış idi. Nitekim yil esdikde benefşeniñ boynı bükülmüş olup ve sünbül açılmış saç gibi tel tel olur. (E 130a/ S 91a)

Şârihin verdiği bu bilgiler metin şerhi araştırmaları için önem arz edecek türdendir. 4.1.3.1.3. Belâgata Dair Bilgiler

Şerh-i Yûsuf u Zelîhâ metninde belâgata dair çok fazla malumata rastlanmamaktadır.

Vezin ve kafiyeye riayet için kelime okumalarındaki düzeltmelere kısaca değinen şârih, uygun gördüğü yerlerde de söz sanatlarıyla ilgili değerlendirmeler yapmıştır. Şârihin belagata dair değerlendirmeleri “Vezin”, “Kafiye” ve “Edebî Sanatlar” olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır.

4.1.3.1.3.1. Vezin

Şârihin, şerh esnasında vezinle ilgili olarak sadece veznin bozulmaması için beyitteki bazı kelimelerin nasıl okunması gerektiğine dair bilgi verdiği görülmektedir.

Ör: Çü ber-ṭarf-ı çemen ber-ġonce bārān: Çemen ṭarafında ġonce üzerine yaġmur dökülür gibi. Ṭarf żarūret-i şi‘r içün sükūn-ı rā ile oḳunur. (E 76b/ S 55b)

Ör: Zi-cān ārām bür’bāyed zi-dil hūş: Cāndan ḳarārı ḳapar göñülden hūşı. Vezn içün bü’r-bāyed lafẓınıñ rāsı sākin oḳunur. (E 104b/ S 75a)

4.1.3.1.3.2. Kafiye

Şerhte kafiyeyi “kasidenin üzerine bina olduğu harfler” olarak tanımlayan şârih gerekli gördüğü birkaç yerde kafiyeye uygunluk için kelime okunuşlarına dair bilgi vermiştir. Ör: Ḳāfiye şol ḥarfdir ki ḳaṣīde anıñ üzerine binā olunur. Bunda murād iki mıṣrā‘ıñ āḫiridir. (S 177a)

Ör: Ber-ū şüd hemçü ḫurrem gülsitān ḫaş: Anıñ üzerine ḫūb-ı gülistān gibi ḫoş oldı. Ḫaş, āteş lafẓına ri‘āyeten fetḥ-i ḫā ile oḳunur. (E 11a/ S 8a)

169

Ör: Ne-gūyem hīç nükte köhne yā nüv: Hīç nükte söylemem eski yā yeñi. Nüv żamm-ı nūnla cedīd ma‘nāsınadır. Fetḥ-i nūnla da olur. Bu maḳāmda żamme iledir. (E 42a/ S 30a)

Ör: Be-her cā rū nihed ān ġayret-i ḫar: Her ne yere yüz ḳoya ol güneşiñ ġayreti. Ya‘nī Zelīḫā ki güneş anıñ ḥüsnine ġayret çeker her ne memleketiñ pādişāhına varsa. Ḫar fetḥ-i ḫā fetḥ-ile oḳunur mıṣrā‘-ı åānīdekfetḥ-i ser ḳāffetḥ-iyesfetḥ-ine rfetḥ-i‘āyet fetḥ-içün. (E 61b/ S 44a)

4.1.3.1.3.3. Edebî Sanatlar

Şârihin şerh içerisinde uygun gördüğü durumlarda çeşitli vesilelerle bahsini geçirdiği edebî sanatlar alfabetik olarak sıralandıktan sonra karşılıkları tarafımızca verilmiş90 ve Hâcibî’nin söz sanatlarına dair izahta bulunduğu kısımlardan örnekler sunulmuştur. 4.1.3.1.3.3.1. Îhâm

Lügat anlamı “şüpheye düşmek, düşürülmek” olan îhâm; uzak ve yakın birden fazla manası bulunan bir kelime veya terkibin diğer anlamlarıyla birlikte asıl olarak uzak manasını kastetmektir.

Ör: Zede dürc-i ‘aḳīḳeş ḫande ber-dür: Anıñ ‘aḳīḳ ḳutısı üzerine ḫande urmuş idi. Ya‘nī anıñ aġzı ‘aḳīḳden muntaẓam olmuş bir ḳutı idi ki dürr-i girān-māyeden girāmī idi. Ya‘nī ḳıymeti andan ziyāde idi. Bu ṭarīḳla güyā incü üzerine güler idi. Bunda īhām vardır ki ḫande vaḳtinde ṭuṭaḳlar açılup dür dānesi gibi berrāḳ ve şeffāf olan dendānları üzerine tebessümi vāḳi‘ olur idi. Nitekim ḫande vaḳti bu ḥālet ḥāṣıl olur. (E 105a/ S 75a)

Ör: Zi-her bendeş birūn şengerf rīzed: Her bendinden şengerf ṭaşra dökülür. Ya‘nī ḳalem eger ḳalem-tırāşla ḫuṣūmete dürüşe ḳalem-tırāş anı ṭoġrayup rīze rīze ider. Şengerf zincifredir ki ḳırmızı mürekkebi andan iderler. Bunda murād ḳalem rīzeleridir. Ve īhām ṭarıḳıyla bürīde engüştlerden aḳan ḳan murād olur. (S 115a)

90 Bu bölümde ele alınan edebî sanatlar tanımlandırılırken şu kaynaklardan yararlanılmıştır: Kemal Edib Kürkçüoğlu (hzl.), Tâhirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul: Enderun Kitabevi 1994.; Ömer Zülfe (hzl.), ‘Alî Nazîmâ,

Muhtıra-i Belâgat, 1. Basım, İstanbul: İz Yayıncılık 2012.; Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 9. Basım,

Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 2009.; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, 1.Basım, İstanbul: Dergâh Yayınları 2007.; Selçuk Uysal, Belâgat ve Edebî Sanatlar Lügati, 1. Basım, İstanbul: Doğu Kitabevi 2010.

170

Ör: Der-āḫir terk-i māyī vü menī kerd: Ᾱḫirde bizligi ve benligi terk itdi. Ya‘nī evvel baş çekici ve ḳavī idi. Ṣoñra rām ve süst-endām oldı. Nitekim ba‘de nüzūli’l-menī ālet geñşek ve yumuşaḳ olur ve bunda īhām-ı laṭīf vardır ki erbāb-ı ẓarāfete ḫafī degildir. (S 152b)

4.1.3.1.3.3.2. İrsâl-i mesel

Söylenen bir düşünceyi ispatlamak veya pekiştirmek amacıyla meşhur vecizlerden ve hikmetli sözlerden örnek vermek olan bu sanata İrâd-ı mesel de denir.

Ör: Kücā yek-dil sūy-ı ṣūretger āyed: Ehl-i ḥāl ḳaçan ṣūret ṭarafına meyl eyler. Ya‘nī eylemez ammā el-mecāzu ḳanṭaratu’l-ḥaḳīḳa feḥvāsınca ṣūret-i ẓāhireyi ḥaḳīḳīye vesīle eyler. Nitekim irsāl-i meåelden ẓāhir olur. (E 47a/ S 33b)

Ör: Ki dāniş der-kütüb dānāst der-gūr: Ki ‘ilm kitāblarda, mezārda ‘ālimdir. Ya‘nī bu meşhūr meåeldir ki kitāblar içinde ‘ilm, mezārda ‘ālim gibidir. (S 170a)

4.1.3.1.3.3.3. İstiâre

Lügatte “birinden ödünç bir şey isteyip almak”, edebiyatta ise “bir kelimenin manasını muvakkaten diğer bir kelime hakkında kullanmak” anlamında olan istiâre beyan tabirlerdendir. Sanat olarak teşbihten daha kuvvetlidir. Müşebbehin belirtildiği ve müşebbeh bihin kaldırılıp levazımının zikredildiği istiarelere istiâre-i mekniyye denir. Ör: Be-dāmān-ı vefāyeş Zühre zed çeng: Anıñ vefā dāmeni sebebiyle Zühre sāzını urdı. Zīrā Zühre sāzende-i eflākdır. Beytde isti‘āre vardır. Zīrā Zühre yıldızını bir sāz çalar ‘āşıḳa teşbīh ve ḥażret-i peyġamberi anıñ ma‘şūḳına teşbīh ve felek-i Zühreye ‘urūcını vefā dāmenine teşbīh itmekle isti‘āre-i mekniyye ider. (E 15b/ S 11a)

4.1.3.1.3.3.4. İstifhâm

Meânî tabirlerindendir. Sormak demektir. Soruyu sormak için değil anlamı kuvvetlendirmek için kullanma sanatıdır. Sormak, bir şeyi zihnen öğrenmek istemek olduğu için “inşâ-yı talebî”den sayılmıştır.

Ör: Tüvāned şüd zi-sırr-ı ḥāş āgāh: Muḥammed lafẓındaki ḥānıñ sırrına vuḳūfa ḳādir olur mı?! İstifhām ‘alā-sebīli’l-inkār, ya‘nī olmaz. (E 10b/ S 7b)

171

Ör: Ki ya‘nī der-cihān āsūdegī kū: Ki ya‘nī dünyāda āsūdelik emniyyet ve rāḥat nerededir? Ya‘nī lafẓ-ı kū zebān-ı Fārsīde edāt-ı istifhāmdır, ḳumrınıñ kū kū diyüp ötmesi istifhām-ı inkārī ṭarıḳıyla rāḥatlık nerede nerede, ya‘nī yoḳdur, yoḳdur dimekdir. (S 164a)

4.1.3.1.3.3.5. Kinâye

Lügatde tasrihin zıddıdır. İlm-i beyanda “hem hakikat, hem mecaz manası anlaşılabilen lafız”dır. Yani bir fikri kapalı söylemekdir.

Ör: Der-īn ḫumḫāne-i şīrīn-fesāne: Bu ṭatlu ḥikāyelü küb evinde, ya‘nī dünyāda. Ḫumḫāne meyḫāneden kināyedir, murād dünyādır. (E 3a)

Ör: Seḥer şüd zīb ruḫsār-ı tü kerdem: Ṣabāḥ oldı seniñ ruḫsārıña zīnet eylerdim. Sār lafẓı ma‘nā-yı keåret ifāde ider. Pes yañaġa ruḫsār dimek ziyāde ‘aẓīm ve müdevver oldıġından kināyedir. (E 51b/ S 37a)

Ör: Der-ān reh ber-zemīn ez-şādiyeş pāy: Ol yolda şādlıḳdan Mālikiñ ayaġı yer üzerine, ya‘nī sevindiginden ayaġı yere degmezdi. Şiddet-i seyrden kināyedir. (E 95a/ S 69a) Ör: Zi-serveş bā-kinār ārām gīred: Anıñ serv ḳāmetinden ḳucmaḳ ile ḳarār ṭuta. Kinār ḥālet-i vuṣlatdan kināyedir. (E 118b/ S 83b)

4.1.3.1.3.3.6. Leff ü neşr

Lügat manası “dürüp bükmek ve sonra dağıtmak” olan leff ü neşr edebiyatta “Bir beyitte önce birkaç kelimeyi bir arada zikredip sonra onlarla münasebeti bulunan sözcükler getirmek” anlamına gelmektedir. Bedi‘ sanatlardandır. “Müretteb” ve “gayr-ı müretteb” olmak üzere iki kısıma ayrılır.

Ör: Bütān u bütgerān u büt-perestān: Bütler ve büt yapıcılar ve büte ṭapıcılar. Bu üç lafẓıñ her biri muḳābilinde leff ü neşr tertībi üzre birer beyt ẕikr idüp buyurur ki. (S 146b)

4.1.3.1.3.3.7. Mecâz

Lügatte “geçilip gidilen yer” demektir. Beyan tabirlerindendir. Hakikat, mecaz ve kinaye olarak üçe ayrılan kelime türlerinin ikincisidir. Kelime, asıl manasından başka

172

bir manaya nakledilirse ve kendi manasında kullanılmasına bir “karîne-i mânia” bulunursa mecaz yapılmış olur. “Lafzın kendine tahsis olunan mana dışındaki bir tasavvura delaleti” şeklinde de tarif edilen mecaz kelimelerin anlamlarında söze canlılık vermek için yapılan değişikliklerdir.

Ör: Be-şeb çün nergis-i sīr-āb ḫuftī: Gice nergis-i sīr-āb gibi uyurdı. Sīr-āb lüġatde ṣuya ḳanmış ma‘nāsınadır ammā mecāzen ṭarāvetden ve leṭāfetden ve ṣafāvetden ‘ibāretdir. (E 43b/ S 31b)

Ör: Çü müdḫal sīmerā der-bend meg’ẕār: Müdḫal gibi gümüşi bendde ḳoma. Müdḫal mīmiñ żammı ve ḫānıñ fetḫiyle aġzı ṭar kiseye dirler, baḫīl ma‘nāsına da gelür mecāzen. (E 60a/ S 43a)

4.1.3.1.3.3.8. Mübâlağa

Bir şeyi tarif ve tasvir ederken olduğundan fazla ya da eksik göstermektir.

Ör: Zelīḫā dāşt bāġī veh çi bāġī: Zelīḫā bir bāġ ṭutardı veh ne bāġ. Ya‘nī mübālāġā ile ‘aceb ḫoş bāġ idi. (E 128b/ S 90a)

Ör: Be-teng-āġūşī-i hem nīk küstāḫ: Biribirini ṭar ḳucmada eyü küstāḫ idi. Ya‘nī mübālāġā ile tekellüfsüz ve cür’etli idi. Ḥāṣılı anda olan aġaclar keåretden biribirine mülteffe idi. (E 129a/ S 90b)

4.1.3.1.3.3.9. Su’âl ü cevâb

Önce soru sorup sonraki kısımda cevap verme. Sözü, sorulan şeye yanıt isteme amacını gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için soru biçiminde söylemektir.

Ör: Çi bāşed puḫtegī āzāde būden: Puḫtelik ne olur, āzāde olup ta‘alluḳāt-ı dünyādan fāriġ olmaḳ olur.

Be-ḫāk-i nīstī üftāde būden: Yoḳluḳ ṭopraġına düşmüş olmaḳ olur. Ya‘nī puḫtelik gūşe-nişīn olup ‘adem meåābesinde olmaḳdır. Mıṣrā‘-ı evvelde muḥassenāt-ı bedī‘den ṣan‘at-ı su’āl ü cevāb vardṣan‘at-ır. (E 3b/ S 2b)

173

Mükerremter büved ez-her çi bāşed: Ziyāde mükerrem olur, her neden ola. Ya‘nī cemī‘ māsiva’llāhdan mükerremdir. Mıṣra‘-ı evvel su’āl, mıṣrā‘-ı åānī cevābdır. (E 11a/ S 7b) 4.1.3.1.3.3.10. Telmîh

Bedî tabirlerinden olan telmîh edebî sanat olarak söz arasında meşhur bir fıkraya, yaygın bir nükteye, tarihî bir olaya, ilmî bir bahse veya alışılagelmiş bir usule işaret etmek demektir.

Ör: Ḥāṣılı Ḫˇāce ‘Ubeydu’llāhıñ ma‘īşeti zirā‘at ile idi. Zirā‘at ise efḍal-i envā‘-ı iktisābdır. Zīrā ḥaseneyni cāmi‘dir. Hem ma‘īşet-i dünyā hem zaḫr-ı āḫiret. Bu ebyātda {ةرخلااةعرزم ايندّلا} ḥadīå-i şerīfine daḫı telmīḥ vardır. (E 20b/ S14b)

Ör: Kerīm ibni’l-kerīm ibni’l-kerīmest: Cömerd oġlı cömerd oġlı cömerddir. Bunda telmīḥ vardır ol ḫaber-i laṭīfe ki buyurulmuşdur: El-kerīm, ibni’l-kerīm, ibni’l-kerīm, ibni’l-kerīm. Yūsuf bin Ya‘ḳūb bin İsḥāḳ bin İbrāhīm. (E 23a/ S 16b)

4.1.3.1.3.3.11. Teşbîh

Beyân tabirlerindendir. Aralarında ya hakikaten ya da mecazen ilişki bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmektir. Teşbihler hakikî ve mecazî olur.

Ör: Çü nergis ḫˇāb çend ez-ḫˇāb ber-ḫīz: Nergis gibi uyḳu niçe bir uyḳudan ḳalḳ. Nergis şol çiçekdir ki ortasında bir ḳadeḥ vardır ve ḳadeḥiñ eṭrāfında dibinden çıḳmış aḳçeye beñzer altı beyāż çiçegi var. Gözi şu‘arā aña teşbīh iderler, teşbīh-i kināye ṭarīḳıyla. ‘Arap nercis dir, Rūmda zerrīn ḳadeḥ dirler. (E 18a/ S 12b)

Ör: Zi-ḥadd-i nūn-ı ū tā ḥalḳa-i mīm: Anıñ nūn gibi ḳaşınıñ intihāsından mīm ḥalḳasına dek, ya‘nī dehānına dek. Şu‘arā maḥābīb cinsiniñ dehānını mīme ve nigīne ve ḫāteme teşbīh iderler. Zīrā dehānda ḫurdelik ve müdevverlik mu‘teberdir. Dehāna ḫod şīrīnlik lāzım oldıġıyçün meẕkūrları şīrīnlikle cem‘ iderler. (E 40a/ S 28b)

Ör: Kühen-çarḫ-ı muşa‘bid ḥoḳḳa-bāzīst: Ḥīlelü olan köhne felek bir ḥoḳḳa-bāzdır. Ḥoḳḳa-bāz vaṣf-ı terkībīdir. Çarḫa ḫoḳḳa-bāzlıḳ isnād olunur mecāzen kendi müdevver oldıġıyçün ve yıldızları ḳullelere teşbīh eylemekle. (E 71b/ S 52a)

174

Ör: Be-reng-i perr-i ṭūṭī dümm-i ṭāvūs: Ṭāvūsuñ ḳuyruġı ṭūṭīniñ ḳanādı renginde. Çünki ṭūṭīniñ ḳanādı gök ve yek-renk olup ṭāvūsuñ ḳuyruġı envā‘-ı elvānla münaḳḳaş olur. Nāẓım-ı merḥūm seḥer vaḳti anıñ kevākibi gidüp yek-renk olmasını aña teşbīh ider. Ḥāṣılı gice içinde felek yıldızlar ile ṭāvūs ḳuyruġı gibi münaḳḳaş ve müzeyyen iken şemsiñ ṭulū‘ıyla kevākib pinhān olup ṭūṭī ḳanādı gibi sāde ḳaldı. (E 74b/ S 54a)

Ör: Besī gerdiş nümūd īn sebz ṭārum: Çoḳ ṭolanış gösterdi bu yeşil köşk, ya‘nī felek. Ṭārum rānıñ żammıyla derim evine dirler ki göçer evliler ḳurup içinde otururlar. Bunda felek murāddır teşbīh tarıḳıyla. (S 163a)