• Sonuç bulunamadı

Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Şerhler

BÖLÜM 2: MOLLA CÂMÎ ve YÛSUF U ZELÎHÂ’SI

2.3. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının Klasik Türk Edebiyatındaki Etkisi

2.3.1. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Tercüme, Nazire ve Şerhler

2.3.1.4. Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sına Yapılan Şerhler

2.3.1.4.1. Telli Mehmed b. İbrahim Vehbî, Şerh-i Dibâce-i Yûsuf u Züleyhâ (?) Telli Mehmed b. İbrahim Vehbî Şerh-i Gazelliyât-ı ‘Örfî adlı eserinin giriş kısmında Molla Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının dibacesini şerh ettiğini bildirmiştir; ancak eserin elde mevcut nüshası bulunmamaktadır (Turgut, 2013: 74).

106 2.3.1.4.2. (-) (XVII. yüzyıl), Şerh-i Yûsuf u Züleyhâ

İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY Nu: 3516’da kayıtlı olan bu eserin müellifi bilinmemektedir. Eserde, müstensihin Abdü’l-Azîz bin Mehmed eş-Şehîr be- Mü’minzâde ve eserin istinsah tarihinin H. 1030 (M. 1620) olduğu bilgisi yer almaktadır. Şanlı, makalesinde Keşfü’z-Zünûn’da Ömer el-Halvetî el-Manisavî’nin Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının H. 1030/M. 1620 yılında II. Osman için Türkçeye tercüme ettiğinin belirtildiğini; bu bilgiler ışığında zayıf bir ihtimal de olsa istinsah tarihi göz önünde bulundurulduğunda bu şerhin Halvetî’nin hazırlayıp II. Osman’a sunduğu eser olabileceğini bildirmektedir (Şanlı, 2010; 1337).

Eserde Câmî’nin mesnevisi mısralar halinde önce Türkçeye tercüme edilmiş sonra açıklamasını yapılmıştır. Şârih, Farsça mısraların üstüne kırmızı mürekkeple çizgi çekmiş, bölüm başlıklarını da kırmızı mürekkeple yazmıştır. Eserde, bazı kelimelerin anlamlarının ve “ya‘nî” ile başlayan açıklamaların derkenarlarda yer aldığı görülmektedir. Genel görüntü itibarıyla aktarım yönü ağırlıklı bir şerh metni izlenimi veren bu eser üzerine yapılacak bir çalışma ve değerlendirme bizlere daha sıhhatli bilgi verecektir.

2.3.1.4.3. Hacı Sâlih-zâde Halil Hâcibî (XVIII-XIX. yüzyıl), Şerh-i Yûsuf u Zelîhâ Şârihin ölüm tarihinden (ö. 1824) yola çıkarak XIX. yüzyıl metni olduğunu tespit ettiğimiz bu eserin Tek-Esin Vakfı Dr. Emel Esin Kütüphanesi Nu: 596’da ve Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Nu: 2829’da kayıtlı iki nüshası bulunmaktadır. Eserin ismi, her iki yazma nüshada da “Şerh-i Yûsuf u Zelîhâ” olarak geçmektedir. Câmî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sının bütün beyitlerini şerh metnine dâhil eden Hâcibî, ilk olarak beyitleri mısra mısra Türkçeye çevirmiştir. Klasik Türk edebiyatı şerh geleneği içerisinde beyitlerin mısra mısra tercüme edilmesi Şem‘î ve Sürûrî’nin85 de şerhlerinde

85 bk. Bilal Elbir, “Sururi’nin Şerh-i Şebistân-ı Hayâl’i Metin-İnceleme”, (Doktora Tezi, Ege Üniversitesi SBE, 2003); Meral Ortaç Oğuz, “Sürûrû’nin Şerh-i Divân-ı Hâfız’ı”. (Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi SBE, 1998); Taner Gök, Şem‘î Şem‘ullâh ve Şerh-i Subhatü’l-Ebrâr’ı (İnceleme-Tenkitli Metin), (Doktora Tezi, Çanakkale OnSekiz Mart Üniversitesi SBE, 2014). Muhittin Turan, Şem’î Şerh-i Mantıku’t-Tayr, 1. Basım, İstanbul: Kesit Yayınları, 2015.

107

görülmektedir. Sûdî, İsmail Hakkı Bursevî, Ankaravî ve Muhammed Esad Dede86 gibi şairler ise eserlerini beyit beyit tercüme etmeyi tercih etmişlerdir.

Şerh-i Yûsuf u Zelîhâ’da 8082 mısra bulunmaktadır. Hâcibî şerhi esnasında eserdeki

mısraların büyük bir çoğunluğunun kelime kelime çevirisini yapmış ve hiçbir izahta bulunmamıştır. Şârih, başlıkları ise parça parça ele almış, başlıkların bir kısmının sadece tercümesini yapmış, bir kısmında da tercümeden sonra okuru bilgilendirmiştir. Hâcibî, Yûsuf u Zelîhâ şerhinde kelime açıklamalarına yer vermiştir; ancak bu tutumunu

bütün mısralarda yahut mısralardaki bütün kelimelerde sergilememiş,

anlaşılamayacağını veya bilinmeyeceğini düşündüğü yerlerde açıklama yoluna gitmiştir. Eserde 126 Arapça ve 142 Farsça kelimenin anlamına yer verilmiştir ki eserin mısra sayısı göz önünde bulundurulduğunda bu sayının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Anlamı verilen bu kelimelerden bazılarının hareke kayıtları ve gramatik izahları da şârih tarafından yapılmıştır.

Hâcibî tercümeyi bitirip açıklamaya geçtiği kısımlarda “ya‘nî” ifadesini kullanmış ve tercümeyi destekleyen kısa açıklamalara yer vermiştir. Bu açıklamalar genellikle birkaç kelime yahut mısraın tercümesi uzunluğunda cümlelerden oluşmaktadır. Şerh-i Yûsuf u

Zelîhâ’da 2903 mısrada “ya‘nî” kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Şârihin

tercümeden sonra açıklamaya geçmek için kullandığı ifadelerden bir diğeri de “zîrâ” kelimesidir.

Şerh-i Yûsuf u Zelîhâ’da, şârihin beyitteki ince manaları verip, mazmunları ortaya

çıkardığı ve ne anlatılmak istendiğini açıkladığı yani metni şerh ettiği beyitlerin sayısı oldukça azdır. Şârih, “bunda nükte oldur ki/ budur ki, bunda murâd” gibi kalıp ifadeler kullanarak şerhe geçmiştir.

Hâcibî’nin, şerhi esnasında pek çok mısraı kelimelerin gramer özellikleri, çift anlamlı olmaları ve farklı okunuşlarını esas alarak iki farklı şekilde tercüme ettiği

86 bk. Ozan Yılmaz, Gülistân Şerhi (Sûdî-i Bosnevî), 1. Basım, İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2012; İsmail Güleç,

Mesnevî Şerhi Rûhü’l-Mesnevî İsmail Hakkı Bursevî, 3. Basım, İstanbul: İnsan Yayınları, 2012; Ahmet Tanyıldız,

“İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî Şerh-i Mesnevî (Mecmû’âtu’l-Letâyif ve Matmûratu’l-Ma’ârif (I. Cilt) (İnceleme-Metin-Sözlük), (Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi SBE, 2010); Nesrin Öktay, Muhammed Esad Dede ve Mesnevî Şerhi, (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, 2008).

108

görülmektedir. Şârih, bir anlamdan diğerine geçerken yâhûd/ veyâhud gibi ifadeleri kullanmıştır.

Klasik Türk edebiyatı şerh geleneğinde şârihler genellikle ele aldıkları metni değerlendirirken ya esas aldıkları tek bir metin üzerinden ya da ulaşabildikleri diğer tüm nüshaları gözden geçirerek yaparlar. Bugün edisyon kritik olarak adlandırdığımız bu teknik Sürûrî, Şem‘î, Sûdî ve daha pek çok şârihin şerhi esnasında tercih ettiği bir usuldür. Hâcibî de açıklamalarını yaparken uygun gördüğü kısımlarda nüsha farklılıklarına değinmiştir.

Klasik şerh edebiyatı eserlerinde dikkat çeken bir diğer husus da şârihin metin içerisinde yaptığı yorumlara sağlam bir temel oluşturmak için ayet ve hadislerden tam ve kısmî iktibaslar yapması; şerhini zenginleştirmek, kuvvetlendirmek için Arapça-Farsça-Türkçe manzum parçaları şerh metnine dâhil etmesidir. Hâcibî’nin de şerhinde gerek ayet ve hadislerden gerekse de manzum parçalardan faydalandığı görülmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz bütün bu hususlar neticesinde Hâcibî’nin Şerh-i Yûsuf u

Zelîhâ’da tercüme ağırlıklı bir şerh usulü tercih ettiği görülmektedir. Şârih, metnin

büyük bir kısmında kelime kelime çeviri yapmış, gerekli gördüğü durumlarda ise mazmunları açıklamış ve şahsi yorum ve duygularını şerh metnine eklemiştir. Bu bağlamda Hâcibî’nin şerh anlayışının XVI. asır şârihlerinden Şem‘î’nin şerh anlayışına yakın olduğu söylemek mümkündür.

109