• Sonuç bulunamadı

Modern sanat ve modern insan

Belgede MUM ÇİÇEĞİ. Cihan Okuyucu (sayfa 72-76)

H

ayatın sanatla irtibatı genel kabullerimizden. Sanat bir şekilde hayatı nasıl anladığımızı, nasıl yaşadığı-mızı ifade eder. Bu yönüyle sanata hayatın aynası demek mümkün. O halde ilk elde bize absürd gelen modern sanat-ları da ciddiye alalım. Hiç şüphe yok! Klasik bir ressam bu günün resmini, klasik bir yazar da günümüzün romanını anlayamazdı. Dali’nin, Picasso’nun eserlerinde neden bil-dik çizgiler kaybolmuştur? Neden insan azaları karmaka-rışık ve girifttir. Sözgelimi elimizin ortasında kocaman bir dil sarkması, ayağımızın tepemizden çıkması nedendir?

Bütün bunlar ilk elde pek manasız, pek saçma! Ama ha-yatın bizatihi kendisi de günümüzün insanı için manasız, muvazenesiz ve saçma değil mi?

İtibar ettiğimiz, inandığımız değerlerimiz alt- üst, eğri büğrü. Tıpkı maymun aynasına yansıyan görüntü-ler gibiyiz. Öylesine gülünç ve muvazenesiz. Şaşkınlık, gayesizlik, prensipsizlik günümüz insanının temel özel-likleri. A. Malraux’un deyimiyle, “Hayatın manası ne-dir?” sorusuna her medeniyetin verecek bir cevabı vardı, sadece günümüzün medeniyetinin yok. İnsan varlığının manası nedir? Güzel, iyi, doğru; çirkin, kötü, ve yanlış ne ifade eder? Bütün bunlara anlamını veren din ve ah-lak müesseseleri hayatımızda nasıl bir yer tutuyor. Aile, toplum, millet ve insanlığa nasıl bakıyoruz? İşte insana

anlamını veren, ancak birçok kişiyi hiç ilgilendiremeyen bir yığın sual.

Sözgelimi aileyi ele alalım. Aile her çağda ve her top-lumda çekirdek görevi ifa etmiştir. Günümüzde ne hale geldiğini TV kanallarından, gazete sayfalarından takip edince insan daralıyor. Aile bütün dinî ve insanî değerlerin taşıyıcı elemanıdır. Bu bakımdan hiç bir şey ailenin çöküşü kadar hazin ve tehlikeli olamaz. Sadece aile mi? Her gün medyaya yansıyan yeni yolsuzluklarla çalkalanıp duruyo-ruz. Cemiyeti cemiyet yapan birtakım değerlerin hızla çü-rüyüp anlamını yitirdiğini müşahede ediyoruz.

Yukarıdaki sorumuza geri dönelim. Aile, din, ahlak, doğruluk ilh. ne ifade eder? Bunlara verecek cevabımız var mı? Bunlara verecek cevabı olmayan insanın varlık espri-si nedir? Geriye, insanın bu derin boşlukta tutunacak neespri-si kalmıştır? Her şeye anlam kazandıran bir öz, bir çekirdek olmalı ki varlığı onun etrafında örelim. Gelmiş geçmiş bü-tün kültürler için böyle bir çekirdek mevcuttur. Şimdiki müstesna. Modern insan sadece atomu değil, ondan daha tehlikeli olmak üzere kendi ruh çekirdeğini de parçaladı.

Matta incilindeki şu soruyu biz de kendi kendimize sora-lım: “İnsan dünyayı satın almak için ruhunu verdi. Peki ruhunu geri almak için verecek nesi var?”

Her inanç ve kültür bir yeni dünya inşa eder ve her şeyi belli bir anlayışa göre yerli yerine kor. Her eşyanın nerede bulunacağı bellidir burada. Bu dizaynın doğru ya da yanlış olması işin diğer yönü; ama mutlak olan her kültürün böyle bir değerler skalası olması. Sadece bizim doğru ve yanlışımız kalmadı. Doğru ve yanlışı kalmayan bir toplumda hiç bir şey bina edilemez. Edilemez, zira her şey gibi cemiyet de bir te-mele muhtaçtır. Ta ki her şeyi onun üzerinde bina edelim.

Yaşadığımız olaylara ve çevremize bakalım ve düşüne-lim. Öyle insanlar tanıyoruz ki hayatları bir yığın kaostan

ibarettir. Bu gün ak dediklerine yarın kara demeleri bizi şaşırtmaz. Halden hale, renkten renge girerler. Merhum Akif’in dediği gibi, iki yüzlü değil iki yüz yüzlüdürler. Hiç bir prensip onları bağlamaz, elinizden sabun gibi kayarlar.

Bir türlü yakalayamazsınız onları. Sadece siz değil bizzat kendi kendilerine de yabancıdırlar. Çünkü bir fikir ve inanç omurgasından mahrumdurlar. Bir prensipleri varsa pren-sipsizliktir bu. Her şeyi o anın gereğine göre yorumlama, menfaati tek mabud edinme. İşte bu tip insanları görünce Dali’nin eserlerini anladığımızı hissederiz. Karmakarışık-lık, saçmaKarmakarışık-lık, absürt.. Günümüz insanının gerçeği bu. Res-sam, sanatkâr kavrayışıyla bu gerçeği yakalamışa benziyor.

Sadece resimde değil bu tutum. Filmlerdeki acayip yaratık-lar bize olabilir geliyor artık. “Ne saçma!” diye geçemiyo-ruz onları. Bu saçmalık tutkusu, hayatımızla irtibatından olmasın sakın. Modern edebiyat da öyle. Onda melek ve şeytan birlikte dans etmekte, iyi ile kötü kucak kucağa.

Post modern anlayış her kutsalı kabul eder gözüküp redde-den bir zihniyet. Her şeyi kabul hiç bir şeyi kabul etmemek değilse nedir? Bu müsamahadan apayrı bir şeydir. Hoşgörü kendi varlığını kabulle birlikte bir anlam kazanır. Kendi mukaddesi olmayanın başka mukaddeslere iyi niyeti pek inandırıcı gelmiyor. El hâsıl post modern roman, Dali’nin resimlerine pek benziyor. Dağılan, manasını kaybetmiş bir hayatın karmakarışık mensur resmi diyebiliriz buna.

Aydınlık köşeleri de olmasına ve ümit çekirdekleri taşımasına rağmen, ülkemizin tablosu da dünyanın ka-ranlık manzarasından çok farklı değil. Her çirkine talib, her aşırılığa teşneyiz. Uzun zamandır günahlar bize, biz günahlara alıştık. Çürük elmalar gibiyiz; hem kendimi-zi hem çevremikendimi-zi çürütüyoruz; ancak her çürümenin bir haddi vardır. Topyekun yok olmanın eşiğinde olduğumuzu artık fark edelim ve kendimize gelelim. İlahî bir nefhay-la yeniden dirilsin ruhnefhay-larımız. Çürümeye yüz tutan inefhay-lahî

çekirdeği yeşertelim içimizde. Fethe çıkan Mefisto’ya dur diyelim. Bunun için bencilliklere bir son vermeli ve “değiş-mez ölçüler” etrafında kendimizi yeniden inşa etmeliyiz.

Çizgi filmlere benzeyen, ölçü ve plan fikrinden mahrum hayatımızı, zavallı hayatımızı bir eksen etrafında yeniden kurmalıyız. Omurgasını kaybeden hayatını yitirir, fikir ve inançlarını kaybedense, hem hayatını hem manasını. Baş-kası için değil kendi adımıza, kendimizi yitirmemek için, hayatımızı korur gibi inançlarımızı koruyalım. Dali’nin resmine benzeyen fotoğrafımızın unsurlarını yerli yerine koyalım. Koyalım ki yeniden manalı ve güzel bir hayatımız olsun.

Belgede MUM ÇİÇEĞİ. Cihan Okuyucu (sayfa 72-76)