• Sonuç bulunamadı

B. Terimleşme Süreci ve Literatürdeki Yeri

3. Mezhep ve Literatür Merkezli Gelişme Dönemi

Sahabe, tabiûn ve kurucu imamlar döneminden sonra gelen İslam hukukçuları,

safkateyn yasağını daha ayrıntılı bir şekilde ele almış, konuyla ilgili örnekleri

çoğaltmışlardır. Bu dönemde safkateyn kavramı açıkça kullanılmış ve fıkhî açıdan tanımlanmaya başlanmıştır. Ancak bu tanımlama çabalarının büyük oranda meseleci (kazuistik) yönteme uygun şekilde ortaya çıktığını belirtmek gerekir.

Bu dönem itibariyle diğer birçok meselede olduğu gibi konuyla ilgili yaklaşımlar bireysel olmak yerine ortaya çıkan hukuk okullarının görüşlerini yansıtmaktadır. Farklı bir tabirle bu devirde safkateyn yasağı etrafındaki tartışmalar artık naslardan ziyade her bir mezhebin kurucu imamlarına ait yaklaşımlar etrafında şekillenmiştir. Konu, hicri dördüncü yüzyıldan itibaren dört sünnî mezhebin yanı sıra Zâhirî mezhebi ile şiî mezhepler’e ait literatürde geniş bir biçimde yer almıştır. Bu noktada konunun mahiyetini, kapsamını ve klasik fıkıh doktrininde nasıl ele alındığını mezhep tasnifine göre ele almak istiyoruz. Bu çerçevede sünnî mezheplere yer verildikten sonra, şîi mezheplerin ve muasır İslam hukukçularının çalışmalarında konuyu işleyişlerine yer vermeye gayret edilecektir.

a. Hanefî Mezhebi

Hanefîler, akitlerin birleştirilmesine yönelik yasağın kapsamını geniş tutan mezheplerin başında gelir. Bu nedenle Hanefî kaynaklarda konunun farklı başlıklar altında ve örnek işlemler üzerinden ele alındığı görülmektedir. Birçok konuyla ilintili olarak farklı bahislerde yer bulan safkateyn yasağını, literatür gelişiminde kronolojiyi de dikkate alarak birkaç aşamada inceleyebiliriz. Söz konusu aşamalara geçmeden

önce konunun tarihi süreç içerisinde literatürde ele alınış biçimine ve sahip olduğu muhtevaya genel bir bakış yapmak istiyoruz.

Bu dönemde yazılan Hanefî eserlerde safkateyn konusu fasit alışverişler başlığı altında ve genellikle akitle birlikte öne sürülen şartlar ile ilişkili olarak ele alınmaktadır.318 Bunun yanı sıra yasağın semen, sulh, müzâraâ, icâre gibi konulara dair fıkhî problemler çerçevesinde de gündeme geldiği görülmektedir. Öte taraftan, konu teorik bir boyutta değil de kendine özgü kazuistik bir yöntemle ve tikel çözümlemeler şeklinde işlenmektedir. Çoğu zaman fasit bir alışverişin veya akdin gerekçelerinden biri olarak safkateyne işaret edilmektedir.319 Bu nedenle ele alınan konularda fesada yol açan asıl sebebi tespit etmek her zaman mümkün olmamaktadır. Başka bir ifadeyle,

safkateyn yasağının gerekçe olarak gösterildiği işlemlerde akitlerin birleştirilmesinin

akdin fesadına yol açan aslî bir sebep mi yoksa tâli bir sebep mi olduğu hususu Hanefî literatürde belli oranda kapalı kalmaktadır. Bu da safkateyn yasağının kapsamını tespit konusunda bir problem olarak kendini göstermekte ve birtakım güçlüklere yol açmaktadır.

Bu genel girişten sonra Hanefî mezhebinde safkateyn yasağının işleniş biçimini ve yapılan tanımlama çabalarını sekiz aşama halinde inceleyebiliriz:

1. Mezheplerin oluşum döneminden sonra fürû fıkıh sistematiğinin teorik ve kuramsal ifadesinin ortaya konduğu tedvine dayalı teşekkül döneminde, Hanefî mezhebinde ortaya çıkan ilk eserlerden biri Mervezî’nin (ö. 334/945) el-Kâfî’sidir.

Zâhiru’r-rivâye kitaplarının özetlendiği bu eserin “fasit alışverişler” bahsinde konuya

dair “iki farklı fiyat seçeneği” örneğine yer verilir ve tıpkı Şeybânî’nin yaptığı gibi bu “bir akitte iki şart koşma yasağı” ile temellendirilir. Ayrıca fasit alışverişler arasında iki akdin birleştirilmesi şeklinde olan “satım akdiyle birlikte selef” ve “karşılıklı iki

akit yapılması” da sayılır ama safkateyn/bey‘ateyn tabiri geçmez.320

318 Cessâs, Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, III, 99; Semerkandî, Hizânetü’l-fıķh, s. 176; Serahsî, el-Mebsût,

XIII, 16; Semerkandî, Tuhfetü’l-fukahâ, II, 45-48; Aynî, el-Binâye, VIII, 185; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l- Kadîr, VI, 409.

319 Cessâs, Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, III, 99-100; Alî el-Kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, II, 342 vd. 320 Mervezî, el-Kâfî, vr. 224b-225b.

el-Kâfî’de örneklerine yer verildiği halde safkateyne atıfta bulunulmaması

eserin muhtasar bir metin olmasıyla izah edilebilir. Zira muhtasarlar, mezhebin fürû fıkıh birikimini delil ve gerekçelere yer vermeden fıkıh sistematiğine uygun bir tarzda sıralayan eserlerdir.321

2. Hanefî literatürde safkateyn/bey‘ateyn kavramını hicri dördüncü asrın ikinci yarısı itibariyle açıkça görebiliyoruz. Tespit edebildiğimiz kadarıyla konu ilk defa Cessâs’ın (ö. 370/981) Tahâvî’nin (ö. 321/933) Muhtasar’ına yazdığı şerhte (Şerhu

Muhtasari’t-Tahâvî) müstakil bir alt başlıkta ele alınmış ve burada açıklanmıştır.

Cessâs, Tahâvî’nin fasit alışverişleri ele alırken yer verdiği “musarrât ve benzer meseleler” başlığı altında “bir şeyin satılması karşılığında başka bir şeyin satılması”nın caiz olmadığı şeklindeki ifadelerini322 şerh ederken konuyu hem

safkateyn yasağıyla temellendirir hem de izah eder. Buna göre safkateynin “karşılıklı iki akit yapmak” ve “iki farklı fiyat seçeneği barındıran akit” olmak üzere iki anlama

sahip olduğunu ifade eder. Bu, aynı zamanda Hanefî fıkıh edebiyatında safkateyne dair yapılan ilk tanımlama çabasıdır.323

Aynı asırda Semerkant bölgesinde yaşayan Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin (ö. 373/983) Hizânetü’l-fıkh isimli eserinde safkateynin “iki farklı fiyat seçeneği” örneğine yasak alışverişler başlığı altında yer verdiği, fakat bunu “bir akitte iki şart” olarak tanımladığı görülmektedir.324

3. V. yüzyılda yaşamış olan Hanefî fakîh Serahsî (ö. 483/1090) safkateyni

garar ve cehâlet merkezinde ele alır. Serahsî, el-Mebsût isimli hacimli eserinde

konuya selem,325 fasit alışverişler,326 akdî şartlar,327 malların taksimi,328 sulh,329

321 Kaya, “Muhtasar”, DİA, XXXI, 61. 322 Tahâvî, el-Muhtasar, s. 84.

323 Cessâs, Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, III, 99-100. 324 Semerkandî, Hizânetü’l-fıķh, s. 176.

325 Serahsî, el-Mebsût, XII, 163. 326 Serahsî, el-Mebsût, XIII, 2. 327 Serahsî, el-Mebsût, XIII, 16. 328 Serahsî, el-Mebsût, XV, 25. 329 Serahsî, el-Mebsût, XX, 166.

muhayyerlikler,330 müzâraâ,331 ve mükâtebe332 gibi borçlar hukuku alanının birçok yerinde temas ederek genişçe yer ayırır. Buralarda verdiği örnekler ve yaptığı tahliller onun safkateyni temelde iki farklı şekilde tefsir ettiğini göstermektedir. Bunlardan cehâlet merkezli olan tanım, “akit meclisinde biri belirlenmeksizin konu, semen veya

taraflar hususunda birden çok seçeneğin sunulması biçiminde yapılan akit”

şeklindedir.333 Buna göre safkateyn, birden fazla seçenek bulunmasına bağlı olarak adı geçen unsurlarında miktar veya cins bakımından belirsizlik bulunan akittir. Diğeri ise “bir akit içinde taraflardan birinin akit anlamına gelen bir menfaati şart koşması” şeklindeki tanımdır. Bu, kısmen Cessâs’ın “karşılıklı iki akit yapılması” şeklindeki

safkateyn tanımının kapsamında görülebilirse de ondan farklıdır. Şöyle ki burada bir

akdin varlık kazanması için başka bir akdin yapılmasına bağlılık durumu söz konusu değildir. Akit esnasında öne sürülen bir şart taraflardan birine menfaat sağlamaktadır ve bu ikinci bir akit olarak yorumlanmaktadır. Mesela üç ay kullanma şartıyla bir evin satılması böyledir. Bu durumda üç aylık kullanım bir bedel karşılığında yapılıyorsa bu, satımla birlikte kira sözleşmesinin tek bir akitte birleştirilmesi şeklinde anlaşılmaktadır. Şayet kullanımdan ötürü bir bedel alınmayacaksa bu, satımla birlikte iâre akdinin birleştirilmesi olarak görülmektedir.334

Serahsî’nin bu yasağa atıfta bulunduğu yerlerde bazen safkateyn bazen de

bey‘ateyn tabirini eş anlamlı olarak kullandığını belirtmek gerekir.335 Zira kendisinden önce kaleme alınan Hanefî eserlerinde safkateyn kavramının ya hiç kullanılmadığını ya da sadece bey‘ateyn ifadesine yer verildiğini görmüştük. Ayrıca konunun el-

Mebsût’taki işlenişinden hareketle, Hanefî mezhebinde safkateyn ca‘lî şartlarla birlikte

ele alınmaya başlanmış ve geniş bir çerçeveye kavuşturulmuştur. Serahsî, zaman zaman yasağın gerekçesine dair açıklamalarda bulunarak konunun teorik ve kuramsal zeminini oluşturmuş, kendisinden sonra gelenleri büyük oranda etkilemiştir. Bu nedenle takip eden süreçte safkateyn genelde fasit akitlerle birlikte ve ca‘lî şartlarla

330 Serahsî, el-Mebsût, XXI, 32. 331 Serahsî, el-Mebsût, XXIII, 84. 332 Serahsî, el-Mebsût, VIII, 4.

333 Serahsî, el-Mebsût, VIII, 4; XII, 163; XXI, 32. 334 Serahsî, el-Mebsût, XII, 196.

ilgili ilkeler doğrultusunda ele alınmaya başlanmıştır. Hatta birçok eserde konu ele alınırken el-Mebsût’a atıfta bulunulmuştur.336

Serahsî’nin kaleme aldığı bu eserin Mervezî’nin el-Kâfî’sinin şerhi olduğu, onun da İmam Muhammed’in kayda geçirdiği; kurucu imamlara ait en sahih görüşleri ihtiva eden Zâhiru’r-rivâye eserlerine dayandığı dikkate alınırsa Hanefî mezhebinin erken dönemlerden itibaren konuyla ilgili yaklaşımlarını ve gelişim seyrini yansıttığı söylenebilir. Dolayısıyla kendisinden sonra ortaya çıkan literatürü etkilemesi de anlaşılır bir durum olmaktadır. Şu halde Serahsî’den sonra safkateynin literatürdeki işlenişine sadece farklılıklara işaret etmek suretiyle bakabiliriz.

4. Bir sonraki yüzyılda yaşamış olan Kâsânî (ö. 587/1191) konuyu Serahsî ile aynı tarzda ele almaktadır. Ancak ondan farklı olarak safkateyne “akdin sıhhat şartları” başlığı altında da atıfta bulunur. Konuyu irade beyanında akdin fesadına yol açacak ölçüde cehâlet bulundurması ile ilişkilendirir. Burada “birden çok fiyat seçeneği” ile yapılan işlemi örnek veren Kâsânî, bunun “bir akitte iki şart” yasağı çerçevesinde de alınabileceğini ifade eder.337 Fasit şartlar bahsinde de “akit manasına gelen bir

menfaatin şart koşulması” ile “karşılıklı iki akit yapılması” şeklindeki işlemlere

örnekler üzerinden genişçe yer veren Kâsânî, bir yerde bu işlemleri safkateyn kapsamında değerlendirirken338 başka bir yerde safkateyne atıfta bulunmayarak faiz veya faiz şüphesiyle temellendirmektedir.339 Bu durum, safkateyn yasağının Hanefî doktrininde çok geniş bir muhtevaya sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

5. Merğînânî (ö. 593/1197), safkateyni sadece akit manasına gelen şartlar bağlamında ele alır. Ona göre akitle birlikte öne sürülen ve taraflardan birine özel menfaat sağlayan şart barındıran akitlerin hepsi böyledir. Ancak kendisinin bu işlemleri safkateyn ile temellendirirken kullandığı ifadeler,340 bu gibi işlemlerin esas yasaklanma gerekçesinin safkateyn olmadığı konusunda bir tereddüte yol açmaktadır. Çünkü Merğînânî, burada öncelikle akdin gereği olmayan bir şartın koşulması

336 Serahsî, el-Mebsût, XII, 163, 196.

337 Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, IV, 441; VI, 596. 338 Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VII, 13.

339 Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VII, 22.

üzerinde durmakta, fesadı buna dayandırmaktadır. Ne var ki yapılan işlemi safkateyn olarak yorumlayarak fesadı sağlamlaştırmaktadır. Ancak bu, akitle birlikte öne sürülen şartların akdi ifsad etme sebebinin safkateyn yasağı olduğu şeklinde de okunabilir.341 Hanefî mezhebinin temel metinlerinden birinin yazarı olan Mevsılî’nin (ö. 683/1284) ve 8. yy’da yaşamış olan Zeylâî (ö. 743/1343) ile Bâbertî’nin (ö. 786/1384) de konuyu işleyişleri bu şekildedir.342

6. Burhânüddîn el-Buhârî (ö. 616/1219), ilk defa konuyla ilgili tabirlere farklı anlamlar yükleyerek bir tasnifte bulunur. Ona göre şart koşulmak suretiyle “karşılıklı

iki akit yapılması” safkateyn; semenin cinsinde “iki farklı seçenek sunulması” bey‘ateyn; “borcun vadesine göre farklı fiyat seçeneği”nin bulunması bir akitte iki

şarttır (şartâni fî bey‘).343 Ayrıca “akit manasına gelen bir menfaatin şart koşulması”nı da safkateyn olarak değerlendirdiği görülür.344 IX. Yüzyıl Hanefî fakîhlerden Haddâdî (ö. 880/1397) de konuyu benzer şekilde taksime tabi tutmuştur. Ancak o, bey‘ateyn ile

safkateyn tabirlerini aynı anlamda kullanmıştır.345

7. Hanefî mezhebinde kavramsal açıdan konuya geniş yer veren ilk fakîh Aynî’dir (ö. 855/1451). Konuyu el-Binâye ismini verdiği el-Hidâye şerhinde ele alan Aynî, öncelikle konuyla ilgili rivayetlere ve bu rivayetler etrafında fıkıh ve hadis bilginlerinin görüşlerini naklederek safkateynin yukarıda geçen üç anlamına işaret eder.346 Bir diğer Hidâye şârihi olan İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457) da konuyu benzer şekilde ele alarak örnekleriyle söz konusu üç anlamından bahseder. Ancak ilgili rivayetlerden hareketle safkateynin ifade ettiği anlamlar içerisinde “akit manasına

gelen bir menfaatin şart koşulması”nın daha uygun olduğuna dikkat çeker. Ayrıca ona

göre bey‘ateyn tabiri safkateynden daha dar kapsamlı olup karşılıklı iki satış işlemi yapma manasına gelmektedir.347

341 Merğînânî, el-Hidâye, III, 49.

342 Zeylâî, Tebyînü’l-hakâik, IV, 58; Bâbertî, el-İnâye, VI, 448. 343 Burhânüddîn el-Buhârî, el-Muhît, VI, 389.

344 Burhânüddîn el-Buhârî, el-Muhît, VII, 474. 345 Haddâdî, el-Cevhere, I, 469-470.

346 Aynî, el-Binâye, VIII, 185-186. 347 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, VI, 410.

Görüldüğü üzere V-IX. asırlar arası kaleme alınan Hanefî kaynaklarında

safkateyn teriminin ele alınış biçimi ve ifade ettiği manalar bakımından büyük oranda

Serahsî’nin çizdiği çerçeveye uygundur. Bununla birlikte bu çerçeve korunmak suretiyle konunun kapsamının genişletilerek farklı boyutlarına yer verildiği de görülmektedir. Mesela yukarıda dikkat çektiğimiz üzere Kâsânî, konuyu irade beyanındaki arızalarla ilişkilendirirken, Burhanüddin el-Buhârî konuyla ilgili terimlere farklı manalar yüklemiştir. İbnü’l-Hümâm ise ilk defa bir tercihte bulunma yoluna gitmiştir.

8. X. ve XI. yüzyılda akitlerin birleştirilmesi yasağı Hanefî literatürde kavramsal izah yapılmadan ve sadece ikinci bir akit sonucunu doğuran şartlar etrafında işlenmiştir.348 Mesela Dâmâd Efendi’nin (ö. 1078/1667) Mültekâ şerhinde konuya fasit alışverişler, icâre ve kefâlet gibi birçok bahiste işaret edildiği halde ifade ettiği manalar üzerinde durulmamıştır.349 Hatta bu dönemde kaleme alınan eserlerin bir kısmında konunun örneklerine fasit şartlar bağlamında yer verildiği halde safkateyne hiç atıf yapılmadığı görülmektedir.350 Bu dönemde kavramın ifade ettiği manalar üzerinde durulmamış olması, konunun artık biliniyor olmasıyla izah edilebilir. Nitekim bu tarihlerden sonra kaleme alınan eserlerde safkateynin artık terimleşme sürecini tamamladığı görülmektedir. Çünkü ilk dönem eserlerde olduğu gibi bu tarihte kaleme alınan eserlerde bey‘ateyn tabirine rastlayamadık. Sonraki iki asırda da bu durum devam etmiştir. Örneğin klasik fıkhın son temsilcilerinden İbn Âbidin (ö. 1252/1836) ve Kudûrî şârihî Meydânî (ö. 1298/1881) de konuyu ca‘lî şartlar çerçevesinde ele almış ve safkateyni açıklama çabası içerisine girmemişlerdir.351 Mecelle ve Mürşidü’l-

hayrân’da ise safkateyne hiç atıf yoktur.

Kısaca ifade edecek olursak son dönemlerde ortaya çıkan Hanefî literatürde

safkateyn terimleşme sürecini tamamlamış, önceki dönemlerde olduğu gibi kavram

348 Ahterî, Câmi‘u’l-mesâil, s. 545; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VI, 136-144; İbn Nüceym, en-

Nehru’l-fâik, III, 360; Haskefî ed-Dürrü’l-müntekâ, III, 27.

349 Dâmâd, Mecma‘u’l-enhur, III, 27, 92, 541; IV, 286.

350 İbn Nüceym, en-Nehru’l-fâik, III, 435; Ali el-Kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, II, 342-343; Haskefî, ed-

Dürrü’l-muhtâr, s. 417-418; Leknevî, en-Nâfi‘u’l-kebîr, s. 364.

kargaşası ortadan kalkmıştır. Ayrıca konuyla ilgili problemler, akdin gereği olmayan ve taraflara menfaat sağlayan şartlarla sınırlı olarak işlenmeye başlanmıştır.

***

Tarihi süreç dikkate alındığında Hanefî doktrinde safkateynin üç farklı şekilde anlaşıldığı ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri semen ve vadedeki belirsizlik bulunduran “birden çok fiyat seçeneği sunulan” akittir. İkincisi, şart koşma hürriyeti kapsamında taraflara tanınan akdin muhtevasını düzenleme serbestisi ile ilgili olarak “bir akit içinde akit manasına gelen bir menfaatin şart koşulması”dır. Üçüncü ise “varlık kazanmaları birbirine bağlı iki akdin tek bir sözleşme içinde yapılması”dır. Diğer taraftan erken dönem literatürde oldukça geniş bir kapsama ve muhtevaya sahip olan safkateynde zamanla bir daralma söz konusudur. Yukarıda işaret edildiği gibi, son dönemlerde konu artık sadece muhtevayı düzenleme serbestisi ile ilgili olarak şart koşma hürriyeti etrafında işlenmiştir.

b. Mâlikî Mezhebi

Mâlikî literatürde safkateyn/bey‘ateyn terimi, diğer mezheplere göre daha erken bir tarihte kullanılarak ifade ettiği manalar üzerinde durulmuştur. Hatta Mâlikîlerce konuyla ilgili kısmen de olsa bir teori geliştirildiği görülmektedir. Bununla birlikte Hanefî mezhebinde olduğu gibi safkateyne yüklenen manaların çeşitliliği Mâlikî kaynaklarda da söz konusudur. Bu doğrultuda tarihi süreç içerisinde Mâlikî literatürde konunun yeri ve gelişim seyrini kronolojik olarak şu şekilde ele alabiliriz:

1) Mâlikî literatürde safkateyne dair ilk tanımlama çabası mezhebin ilk kaynaklarından birisi olan el-Müdevvene’de yer almıştır. Mâlik’in önde gelen talebelerinden İbn Vehb’e (ö. 197/813) nispet edilen bu tanım şöyledir: “Bey‘ateyn,

bir kimsenin ikisinden biri bağlayıcı olacak şekilde peşin ve vadeli olmak üzere iki farklı fiyat seçeneği ile bir şeyi satın almasıdır.”352 Burada safkateyne yüklenen manalardan ittifakla kabul edilenin bu olduğuna işaret edilmektedir.353 Aynı kitabın icâre bahislerinde ise fıkıh terminolojisinde “tayin muhayyerliği” olarak bilinen

352

َمِهِدَحَأِب ِهْيَلَع ْتَبَج َو ْد َق َو ٍل ِجآ َو ٍل ِجاَع ِنْيَنَمَثِب َةَعْلِهسلا ُلُج َّرلا َكَلَم اَذإ ٍةَعْيَب يِف ِناَتَعْيَبْلا اَمَّنإ)

hususun da akitlerin birleştirilmesi cümlesinden olduğuna sıklıkla vurgu yapılmaktadır.354 Buradan hareketle safkateynin, konusunda veya semende birden çok seçenek bulunduran akitler olarak anlaşıldığı görülmektedir. Bir sonraki yüzyılda yaşayan İbnü’l-Cellâb (ö. 378/988) ve Kayrevânî’nin (ö. 386/996) de safkateyne yükledikleri manalar bu şekildedir. Ancak İbnü’l-Cellâb konuyu ilk defa müstakil bir başlık altında ele alırken, diğer ikisi farklı meseleler altında konuya atıfta bulunmakla yetinmişlerdir.355 Safkateynin bu iki tefsiri daha sonraki tarihlerde kaleme alınan Mâlikî kaynakların çoğunda benimsenerek geliştirilmiştir.356

2) V. asırda kaleme alınan Mâlikî eserlerin çoğunda safkateyn yukarıdaki tanımlamalar doğrultusunda anlaşılmıştır. Kadı Abdülvehhâb (ö. 422/1031), Sakallî ve (ö. 451/1070) ve İbn Abdilber (ö. 463/1071) safkateyni aynı örnekler üzerinden ve çoğu zaman el-Müdevvene’ye atıfta bulunarak tefsir etmişlerdir. Ayrıca bu kitaplarda akitlerin birleştirilmesine yönelik yasağın gararla ilişkilendirilerek ele alındığı görülmektedir.357

Buraya kadar safkateynin anlamı birkaç işlem tasavvuru üzerinden izah edilmiştir. Aynı asırda yaşayan Muvattâ şârihlerinden Endülüslü fakîh Bâcî (ö. 474/1081) ise daha teknik ve kapsamlı bir tanımlama yapmıştır. Ona göre safkateyn,

“satım akdinin ikisinden sadece biri varlık kazanacak şekilde iki satım işlemini bağlayıcı tarzda içermesidir.”358 Bu tanım sonraki bazı Mâlikîler tarafından eleştirilmiştir. Örneğin İbn Arafe (ö. 803/1400), bu tanımı hem fasit hem de sahih akitleri de içerdiği gerekçesiyle eksik bulur. Ayrıca Bâcî’nin verdiği örneğin ve illetin tanımla uygun düşmediğini belirtir.359

3) Benzer bir tanım da İbn Rüşd el-Ced (ö. 520/1126) tarafından yapılmıştır. O, safkateyni, “satım akdinin iki konuyu birlikte içerip bunlardan yalnızca biri

üzerinde -tarafların her ikisini veya sadece birini bağlayıcı olacak şekilde- varlık

354 Sahnûn, el-Müdevvene, III, 419-420, 555.

355 İbnü’l-Cellâb, et-Tefrî‘, II, 109; Kayrevânî, er-Risâle, s. 78. 356 Şehâbeddin el-Bağdâdî, İrşâdü’s-sâlik, s. 78.

357 Kadı Abdülvehhâb, el-Ma‘ûne, II, 1031; İbn Abdilber, el-Kâfî, II, 740-741; es-Sakallî, el-Câmi‘, XII,

444.

358 Bâcî, el-Müntekâ, V, 36. ( ِدْقَعْلا ِمو ُزُل َعَم ةَد ِحا َو َّلَإ اَمُهْنِم َّمِتَت َلَ ْنَأ ىَلَع ِنْيَتَعْيَب ِعْيَبْلا ُدْقَع َل َواَنَتَي ْنَأ) 359 İbn Arafe, el-Muhtasaru’l-fıķhî, V, 295.

kazanmasıdır” şeklinde tanımlamıştır.360 Aynı şekilde bu tanım da İbn Arafe ile Rasâ’ tarafından eleştirilerek tanımda geçen kapsama (şümûl) kelimesinin yanlış olduğuna dikkat çekilmiştir. Çünkü akitlerin birleştirilmesi kendiliğinden değil de tarafların bunu şart olarak zikretmeleri durumunda safkateynden söz edilebilir.361 İbnü’l- Arabî’nin (ö. 543/1148) Muvatta şerhinde mezhebin imamlarına izafe ettiği benzer bir tanım şöyledir: “Bir akitte ikisinden biri bağlayıcı olacak şekilde iki farklı fiyat

seçeneği sunulmasıdır.”362

İbn Rüşd el-Cedd’in birçok bahiste konuya atıfta bulunduğunu ve tahlil ettiği meseleleri yorumlamak suretiyle buraya kadar ele alınanların dışında farklı safkateyn tasavvurlarına yer verdiğini de belirtmeliyiz. Örneğin iki aylığına yapılan kira veya hizmet sözleşmesinde birinci ayın ücretinin ikinci ayın ücretinden farklı olarak belirlenmesini, bu çerçevede değerlendirir.363 Akdin kısmen bağlayıcı olmadığı durumları da bu kapsamda görür. Şöyle ki biri bağlayıcı, diğeri gayri lâzım iki akdin birleştirilmesini safkateyn olarak yorumlar. Hizmet sözleşmesinde elde edilecek neticeye göre farklı bedeller belirlenmesi de İbn Rüşd’ün safkateyne dâhil ettiği bir meseledir.364 Ayrıca akitlerin birleştirilmesine kıyasla müddetlerin birleştirilmesinden (müddeteyni fî müdde) bahseder.365 Birçok yerde atıfta bulunduğu bu meseleyi kira akdinde hem süre hem de yapılacak işin belirtilmesi şeklinde tasvir eder.366

4) İbnü’l-Hâcib (ö. 646/1249), kendisinden önce Bâcî ve İbn Rüşd el-Cedd’in tanımlarına benzer şekilde bey‘ateyni, “akitlerde tarafların ikisini veya birini

bağlayıcı olarak tek bir şeyin birbirinden farklı iki semenden biri karşılığında veya birbirinden farklı iki şeyin tek bir semen karşılığında bulunması”367 olarak tanımlamıştır. Şehâbeddin el-Bağdâdî’nin (ö. 732/1332) tanımı ise şöyledir: “Biri

360 İbn Rüşd el-Ced, el-Mukaddimât, II, 93.

(نيعيبملا دحأ يف لَإ امهدحلأ وأ نيعيابتملل هموزل عم عيبلا متي لَ نيعيبم عيبلا دقع لوانتي نأ)

361 Rasâ‘, Şerhu Hudûd İbn Arafe, s. 351.