• Sonuç bulunamadı

Karşılıklı bileşik akitlerin anlamı, birinin varlığı diğerine bağlı olmak üzere iki akdin birleştirilerek tek sözleşme halinde yapılmasıdır. Bu işlemde bir akdin varlık kazanması başka bir akdin yapılması şartına bağlanmaktadır. Taraflardan birinin şart koşmasıyla iki akdin karşılıklı birleştirilmesi işlemi literatürde safkateyn kavramının ifade ettiği manalardan biri olarak yer almaktadır.557

Akitlerin bu yolla birleştirilmesi farklı birçok şekilde ortaya çıkabilir. Doktrinde safkateyn yasağı kapsamında tartışma konusu olan işlemleri de dikkate alarak karşılıklı yapılan akitleri iki başlık altında inceleyebiliriz.

1. İvazlı Akitlerin Birleştirilmesi

Bu başlık altında iki tarafa borç doğuran (onerous contracts) iki akdin karşılıklı olarak meydana gelmesi ele alınacaktır. Mesela “Arabanı bana on bin TL’ye satarsan, sana evimi elli bin TL’ye satarım” şeklinde yapılan satım akdi bu kabildendir. Bir diğer örnek, satım akdinde satıcının müşteriden kendisine aracını veya evini kiralaması şartını koşmasıdır.558 Burada akitlerin türleri arasında da ayrım yoktur. Herhangi ivazlı iki akdin bu şekilde karşılıklı yapılması safkateyn olarak değerlendirilir.559

İslam hukukçularının büyük bir çoğunluğu bu şekilde yapılan akitlerin geçersiz olduğu hususunda ittifak halindedir. Ayrıca buradaki hükümsüzlük müeyyidesi her iki akde yöneliktir.560 Muasır araştırmacılardan Şâzelî, sadece Ca‘ferî hukukçuların bu

557 Cessâs, Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, III, 99; Serahsî, el-Mebsût, XIII, 16; Aynî, el-Binâye, VIII, 186;

İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müçtehit, III, 172.

558 Serahsî, el-Mebsût, XV, 25; el-İmrânî, el-Beyân, V, 149; Haddâdî, el-Cevhere, I, 470; Şevkânî,

Neylü’l-evtâr, V, 181; Sehârenfûrî, Bezlü’l-mechûd, XV, 135.

559 Cessâs, Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, III, 99-100; Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, V, 341; Şîrâzî, el-

Mühezzeb, II, 20-21; Cüveynî, Nihâyetü’l-matlab, V, 436; Begavî, Şerhu’s-sünne, VIII, 143; el-İmrânî, el-Beyân, VII, 259; Râfiî, Fethu’l-‘azîz, IV, 104; Nevevî, el-Mecmû‘, IX, 338; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 42-43.

560 Şâfiî, el-Ümm, IX, 52; Serahsî, el-Mebsût, XIII, 16; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müçtehit, III, 1619; Kâsânî,

Bedâi‘u’s-sanâi‘, VII, 22; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, VI, Hirâkî, el-Muhtasar, s. 89; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 324; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 43; Buhûtî, Keşşâfu’l-kına‘, II, 496; İbn Teymiyye, Mecmûatü’l-fetâvâ, XXIX, 184; Muhammed el-Emîr, el-İklîl, s.256; Şemmâhî, Kitabü’l-îzâh, III, 124- 125; San‘ânî, et-Tâcu’l-müzehheb, II, 372; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Mâlikiyyu’l-müyesser, II, 397.

şekilde yapılan akitleri sahih kabul ettiklerini nakleder. Bunun nedeni, safkateyn yasağını konu edinen hadisleri sahih kabul etmemeleridir.561

Hanefî ekolünde bu hükmün dayanağı akitlerde şart koşma konusunda bireye tanınan hürriyetle ilgili genel kuraldır. Onlara göre şart koşma konusunda kural yasaklıktır. Bu nedenle özellikle temlik akitlerinin varlık kazanmasını şarta bağlamak ile akdin gereği olmayan bir şartın koşulması geçersizdir. Bu yaklaşım,

“Peygamberimiz şartlı satışları yasakladı.”562 hadisine dayanır.563 Şâfiî, Zeydiyye ve İbâziyye mezheplerinin yaklaşımları da Hanefîlere yakındır.564 Temellendirmeleri farklı olsa da Hanbelîler de bu görüştedir.565

Mâlikîler, bu şekilde karşılıklı olarak yapılan akitleri bir tasnife tabi tutarak satım akdi özelinde ve genel bir kural temelinde hükme bağlamışlardır. Buna göre hükümleri bakımından birbirine zıt olan akitler birleştirilemez. Bu prensipten hareketle kaynaklarda satım ve kira sözleşmesinin bir akitte birleştirilebileceği, ci‘âle, sarf, müsâkât, şirket, nikah ve kırâz akitlerinin satım akdiyle birleştirilemeyeceği kaydedilir. Bu yaklaşımın dayanağı, Câbir (r.a)566 hadisi ile bir akitte satım ile selemin (karz) birleşmesini ve bir akitte iki akit yapılmasını yasaklayan rivayetlerdir.567 Zira satım ile karz hem sonuçları hem de gayeleri bakımından birbirine zıt akitlerdir.568

Doktrinde bu şekilde yapılan işlemlerin safkateyn kapsamına dâhil edilmesi bunun akit esnasında şart olarak ileri sürülmesi durumunda söz konusu olmuştur. Bu

561 Şâzelî, Nazariyyetu’ş-şart, s. 407. 562 Taberânî, el-Evsat, IV, 335.

563 Serahsî, el-Mebsût, XIII, 12; Merğinânî, el-Hidâye, III, 48; Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 276; Meydânî, el-

Lübâb, I, 213.

564 Şâfiî, el-Ümm, VII, 484; el-İmrânî, el-Beyân, V, 149; Nevevî, el-Mecmû‘, IX, 338; IX, Demîrî, en-

Necmü’l-vehhâc, IV, 80; İbn Hacer, Tuhfetü’l-muhtâc, IV, 294; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 42; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, III, 450; Senhûrî, Masâdiru’l-hak, III, 151; Düreynî, Buhûs, II, 378.

565 İbn Müflih, el-Mübdi‘, IV, 34; Merdâvî, el-İnsâf, IV, 350; Haccâvî, el-İknâ‘, II, 175, 192; Mer‘î b.

Yûsuf, Delîlü’t-tâlib, s. 128; Buhûtî, Keşşâfu’l-kına‘, II, 497; İbn Duvayyân, Menâru’s-sebîl, I, 315.

566 Buhari, “Şurût”, 4; Müslim, “Müsakât”, 21; Nesâî, “Büyû‘”, 77; Ebû Davud, “Büyû‘”, Tirmizî,

“Büyû‘” 30. Câbir hadisi özetle şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) bir gazveden Medine’ye dönerken Câbir’den (r.a) devesini satın almak ister. Câbir (r.a) evine ulaşıncaya kadar binme şartıyla deveyi bir “ukiyye”ye satar. Ancak Medine’ye vardıklarında Rasûlullah (s.a.s), devenin parasını verdikten sonra Câbir’e (r.a) “Deveni almak için mi pazarlık yaptığımı düşünüyorsun? Deveni de al, dirhemlerini de, o deve senindir” diyerek devesini almasını söyler.

567 Ebû Davud, “Büyû‘”, 25.

568 İbn Rüşd el-Cedd, el-Mukaddimât, II, 66-67; Lahmî, et-Tebsira, VI, 2814; Karâfî, el-Furûķ, III, s.

nedenle şart koşulmadan iki akdin birleştirilmesi şeklindeki işlemler safkateyn olarak değerlendirilmemiştir. Örneğin “Evini bana kiralaman karşılığında arabamı sana sattım” demek suretiyle kurulan akit safkateyn olarak işlem görürken, “Evini kiraladım ve arabamı da sana sattım” şeklinde kurulan akit böyle değildir. Bunun nedeni, şartın koşan kişi lehine bir hak doğurması ve hak sahibinin bunu talep edecek olması neticesinde taraflar arası çekişme çıkma olasılığıdır.569

Karşılıklı olarak kurulan akitlerin safkateyn kapsamında görülerek yasaklanmasının bazı gerekçeleri vardır. Öncelikle bu akitlerin semeninde cehâlet söz konusudur. Çünkü bu işlemde birinci akde rıza gösterilmesi ikinci akdin varlık kazanmasına bağlı olduğundan şartın semende bir hisseye sahip olduğu âşikardır. Zira şartı ileri süren taraf sözleşmeyi ancak bu şartla yapmaya razı olmuştur. Ancak bu payın miktarı veya oranı bilinemediğinden, şartın iptal edilmesi durumunda semenin miktarında bir bilinmezlik söz konusu olacaktır. Kural olarak semendeki cehâlet akitleri fasit kılar.570

Diğer bir gerekçe, ikinci akdin varlık kazanmasının şarta bağlanmasıdır.571 Hâlbuki İslam hukuku akit genel teorisinde konusu mal veya menfaat olup mülkiyetin el değiştirmesi sonucunu doğuran akitlerin şarta bağlılığı geçerli değildir.572 Nitekim bu husus kavaid edebiyatına dair eserlerin bir kısmında “Mülkiyetin sübutunu şarta bağlamak batıl, zevalini (düşürülmesini) şarta bağlamak sahih” şeklinde formüle edilmiştir.573 Buna göre şartın iptal edilmesi gerekir. Ancak taraflar akdi bu şartla yapmaya razı olduklarından şartın iptali sözleşmelerde asıl olan rızanın zedelenmesine yol açar.574

569 Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 253; el-İmrânî, el-Beyân, V, 149.

570 Hattâbî, Me‘âlimü’s-sünen, III, 123; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müçtehit, III, 172; İbn Kudâme, el-Kâfî,

III, 59-60; Sehârenfûrî, Bezlü’l-mechûd, XV, 135; İbn Hacer, Tuhfetü’l-muhtâc, IV, 294-296; Keşmîrî, el-‘Urfü’ş-şezî, III, 19.

571 Mâverdî, el-Hâvî, V, 341; Mahallî, Kenzü’r-râğıbîn, II, 220; Ensârî, Esne’l-metâlib, II, 30; Demîrî,

en-Necmü’l-vehhâc, IV, 80; San‘ânî, Sübülüs-selam, III, 34.

572 Şeyh Bedreddin, Câmiu’l-fusûleyn, s. 613; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, III, 450. 573 Pekcan, “Kerhî, Küllî Kaideler Risalesi”, s. 54.

2. Teberrû ile İvazlı Akitlerin Birleştirilmesi

Bedelleri bakımından akitler, ivazlı ve teberru olmak üzere iki kısımdır. Bunlardan her iki tarafa borç yükleyen akitler ivazlı, tek tarafa borç yükleyenler teeberrû akitleridir.575

Bu iki akit tipinin bir sözleşme içinde birleştirilmesi farklı birkaç şekilde yapılabilir. Ancak kaynaklarda en çok üzerinde durulan işlem satım vb. bir akitte satıcının veya müşterinin kendisine borç (karz) verilmesini şart koşmasıdır. Sünnette sabit olduğu üzere bu şekilde satım akdiyle birlikte karz akdini birleştirmek yasaktır. Bu konuda dört mezhep başta olmak üzere fukahâ arasında farklı görüş yoktur. Hatta Karâfî (ö. 684/1285) gibi bazı fakîhler, bu hususta icma oluştuğunu ifade ederler.576 Farklı yaklaşımlar olmakla birlikte şarttan vazgeçilmediği takdirde akit de geçersiz olur. Ancak bu yasağın sadece satım akdiyle sınırlı olup olmadığı hususu izaha muhtaçtır. Hemen belirtmek gerekirse her iki tarafa borç yükleyen kira, sarf vb. akitlerin bu açıdan satım akdinden farkı yoktur. Bunların dışındaki akitlerde ise farklı yaklaşımlar söz konusudur.577 Ayrıca burada hibe gibi diğer teberrû akitlerinin de karzdan farkı yoktur. Bu nedenle satım akdiyle birlikte hibe, sadaka veya hediye verilmesini şart koşmak da aynı şekilde yasak ve geçersizdir.578

Hanefî mezhebinde karz akdinin mudârebe gibi şirket akitlerinden biriyle birleşmesi ivazlı akitlerde olduğu gibi yasak değildir. Ancak bu, verilen borç karşılığında bir fazlalığın olmaması şartıyla böyledir. Nitekim Hanefî kaynaklarda bir miktar paranın yarısı borç, diğer yarısı da emek-sermaye ortaklığında kullanılması şartıyla şirket akdinin kurulabileceği kaydedilir.579 Karz akdinin vedîa gibi teberrû

575 Senhûrî, Masâdiru’l-hak, I, 79; Zerkâ, el-Medhal, I, 640; Kahveci, Mukayseli İslam Borçlar Hukuku,

s. 142.

576 Karâfî, el-Furûk, III, 406.

577 Şâfiî, el-Ümm, VII, 484; Serahsî, el-Mebsût, XIII, 12-16; Merğînânî, el-Hidâye, III, 48; Nevevî, el-

Mecmû‘, IX, 338; IX, Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 42; İmrânî, el-Ukûdu’l-murakkebetü, s.82; Hakemî, el-Buyû‘u’l-menhiyye ‘anhâ nassan, s. 78.

578 Serahsî, el-Mebsût, XIII, 16; İbn Teymiyye el-Harrânî, el-Muharrer, I, 314; İbn Teymiyye, el-

Kavâidü’n-nûraniyye, s. 142; Haddâdî, el-Cevhere, I, 470.

akitleriyle birleşmesi de geçerlidir. Mesela bir kısmı karz bir kısmı da emanet olmak üzere bir miktar borç para verilebilir.580

Bu yasağın en temel gerekçesi bu şekilde akitleri birleştirmenin faize yol açmasıdır. Çünkü başka bir akdin yapılması şartıyla borç verilmesi halinde karz akdinden menfaat elde edilmiş olur. Bu ise, “menfaat getiren her karz ribâdır” ilkesi gereğince doktrinde faizli işlem olarak değerlendirilmiştir.581 Şayet borç verilmesi şartıyla başka bir akit yapılacak olursa da hüküm değişmez. Öncelikle burada akdin gereği olmayan fazladan bir edim söz konusudur. Şayet bunun semenden bir karşılığı yoksa bu karşılıksız bir fazlalık hükmünde olacağından sözleşme faiz veya faiz şüphesi barındırdığı için fasittir. Semenden bir karşılığı varsa safkateyn şeklinde varlık kazanacağından yine geçerlilik kazanmaz.582 İslam hukukçuları bu yasağı (ivazlı akitle birlikte teberru akdinin birleştirilmesi) sedd-i zerâi‘ prensibiyle temellendirirler.583

Aksine karz, karşılıksız iyilik ve yardım esasına dayalı bir akittir.584 Burada ise kazanç sağlama ve faiz yasağına karşı bir hile vesilesi edinilmektedir. Böylece ihtiyaç sahiplerini sömürme gibi kötü bir sonuca yol açmaktadır. Bunların hepsi karz akdinin hukuki niteliği ve asıl amacına aykırı durumlardır. Bu nedenle fukahâ şart koşulmadığı veya akdin bir gereği haline getirilmediği takdirde karz akdinin ivazlı bir akitle birleşmesinde yani aynı zaman diliminde ayrı ayrı kurulmuş olmalarında sakınca görmezler. Çünkü bu durumda İslam hukukunun yasakladığı faizli kredi vb. bir duruma yol açması düşük bir ihtimaldir.585

Klasik literatürde ivazlı bir akdin teberrû akdiyle birleştirilmesi konusundaki hükmün dayanağı “satım ile birlikte selefi (karz)” yasaklayan rivayettir.586 Ne var ki bu işlem literatürde çoğu zaman safkateyn yasağından ayrı bir işlem olarak yer alır.587 Hâlbuki bu işlemde biri satım diğeri karz olmak üzere iki akit birleştirilerek bir arada

580 Serahsî, el-Mebsût, XVIII, 102. 581 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IV, 174.

582 Merğînânî, el-Hidâye, III, 49; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 334; Senhûrî, Masâdiru’l-hak, 128. 583 Karâfî, el-Furûk, III, 406.

584 Bakara, 2/245.

585 Şahin, “Safka”, DİA, XXXV, 480; İnanır, İslam hukukunda Mürekkep Mâlî Sözleşmeler ve Çağdaş

Finans Yöntemlerindeki Uygulamaları, s. 184.

586 Buhârî, “Büyu‘” 73; Tirmizî, “Büyû‘” 19; Ebû Dâvud, “Büyû‘” 70-71. 587 İbn Cüzey, el-Kavânîn, s. 438; Aynî, el-Binâye, VIII, 185.

yapılmaktadır. Bunun safkateyn kapsamındaki işlemler arasında anılmamasın birkaç sebebi ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak birtakım sonuçlar söz konusudur.

Her şeyden önce tıpkı kefâlet ve rehin akdinde olduğu gibi bu işlemin safkateyn olarak değerlendirilmemesi, bu yasağın mutlak olmadığı sonucuna ulaştırır. Ancak bu, yasağın geniş manasıyla akitlerin birleştirilmesine yönelik kabul edilmesi durumunda böyledir. Zira çalışmamızın birinci bölümünde akit kavramının geniş ve dar olmak üzere iki anlamda kullanıldığı ve dar anlamının yaygın olduğuna değinilmişti. Buradan hareketle safkateyn yasağında birleştirilmesi yasak olan akitlerin iki irade beyanıyla meydana gelen akitler olduğu sonucuna ulaşılabilir. Buna göre satım ile karz akdinin birleşmesi bu kapsamın dışında kalır.

Burada konuyla ilgili özel bir nas bulunmasının da etkili olduğu ihtimali gözden kaçırılmamalıdır. Ayrıca bey‘ateyn ile satım ve karzın yasaklanması biri diğerine -vav harfiyle- atfedilmiş cümleler halinde aynı nebevi habere konu olmuştur. Bu da söz konusu işlemlerin mahiyet bakımından farklı olduğunu gösterir. Çünkü atıf kuralına göre bu, farklı şeylerin aynı hükme tabi olduğunu ifade eder.588

Bilindiği üzere safkateyn kavramının en meşhur iki tanımına göre ele alınan işlemlerde illet, akitten doğan borcun konusunu oluşturan unsurlarda belirsizlik bulunmasıdır. Satım ve karzın birleştirilmesinde ise gerekçenin faiz olması bu şekilde ortaya çıkan işlemlerin diğerlerinden farklı olduğunun göstergesidir. Tabi ki bu,

safkateyn kapsamındaki akit kavramının dar anlamıyla anlaşılması halinde

söylenebilir. Geniş anlamıyla ele alındığında ise bu işlem, safkateynin ifade ettiği bir akit içinde başka bir akdin yapılmasını şart koşma şeklindeki işlemden ibaret olur.