• Sonuç bulunamadı

Mekkî ve Medenî hakkında âlimlerin üç farklı görüşü bulunmaktadır.

Birinci görüşe göre Mekkî, hicretten önce inen âyet ve sûrelerdir. Medeni ise hicretten sonra inen âyet ve sûrelerdir. Âyet veya sûre gerek Mekke’de gerek Medine’de yahut bir yolculuk sırasında inmiş olsun bu durum dikkate alınmaz; bu konuda âyetin hicretten önce veya sonra nüzûlü dikkate alınır. Bu görüş bu konudaki görüşlerin en meşhur ve en geçerli olanıdır.394

İkinci görüşe göre Mekki hicretten sonra bile olsa Mekke’de, Medenî ise Medine’de nâzil olandır. Ancak bu görüşe göre Mekkî ve Medenî olanın dışında bir bölüm daha ortaya çıkmaktadır ki o da Hz. Peygamberin yolculuklarında inen âyetlerdir. Meselâ “ َنﺎَﻛ ْﻮَﻟ

ﺎًﺿ َﺮَﻋ ﺎًﺒﯾ ٖﺮَﻗ ا ًﺮَﻔَﺳ َو اًﺪ ِﺻﺎَﻗ

َكﻮُﻌَﺒﱠﺗ َﻻ Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir

yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı” âyeti Tebük’te inmiştir. Aynı şekilde “ َﻚِﻠْﺒَﻗ ْﻦِﻣﺎَﻨْﻠَﺳ ْرَا ْﻦَﻣ ْﻞﺌْﺳ َو

ْﻦِﻣ ﺎَﻨِﻠُﺳ ُر ﺎَﻨْﻠَﻌَﺟَا ْﻦِﻣ ِنوُد ِﻦ ٰﻤْﺣ ﱠﺮﻟا ًﺔَﮭِﻟٰا

َنوُﺪَﺒْﻌُﯾ Senden önce gönderdiğimiz

elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?” 394F

395 âyeti de İsrâ gecesinde Beytü’l-Makdis’te inmiştir.

Zürkânî’ye göre bu şekilde Mekke ve Medine’nin dışında inen âyetler bulunduğu için bu görüş, pek tutarlı ve makbul bir görüş değildir.395F

396

393 Râzî, III, 641; Maden, s. 204.

394 Zürkânî, I, 157-159; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 22; Mehmet Ünal, “Kur’ân’ın İç

Düzeni”, M. Akif Koç (Ed.), Tefsîr El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 109.

395 Tevbe: 9/42. 396 Zürkânî, I, 157-159;

eder.393 Yukarıda da izah edildiği gibi bu meselede Beydâvî, Râzî gibi

düşünmektedir.

1.15. MEKKÎ MEDENÎ İLMİ

Mekkî ve Medenî hakkında âlimlerin üç farklı görüşü bulunmaktadır.

Birinci görüşe göre Mekkî, hicretten önce inen âyet ve sûrelerdir. Medeni ise hicretten sonra inen âyet ve sûrelerdir. Âyet veya sûre gerek Mekke’de gerek Medine’de yahut bir yolculuk sırasında inmiş olsun bu durum dikkate alınmaz; bu konuda âyetin hicretten önce veya sonra nüzûlü dikkate alınır. Bu görüş bu konudaki görüşlerin en meşhur ve en geçerli olanıdır.394

İkinci görüşe göre Mekki hicretten sonra bile olsa Mekke’de, Medenî ise Medine’de nâzil olandır. Ancak bu görüşe göre Mekkî ve Medenî olanın dışında bir bölüm daha ortaya çıkmaktadır ki o da Hz. Peygamberin yolculuklarında inen âyetlerdir. Meselâ “ َنﺎَﻛ ْﻮَﻟ

ﺎًﺿ َﺮَﻋ ﺎًﺒﯾ ٖﺮَﻗ ا ًﺮَﻔَﺳ َو اًﺪ ِﺻﺎَﻗ

َكﻮُﻌَﺒﱠﺗ َﻻ Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir

yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı” âyeti Tebük’te inmiştir. Aynı şekilde “ َﻚِﻠْﺒَﻗ ْﻦِﻣﺎَﻨْﻠَﺳ ْرَا ْﻦَﻣ ْﻞﺌْﺳ َو

ْﻦِﻣ ﺎَﻨِﻠُﺳ ُر ﺎَﻨْﻠَﻌَﺟَا ْﻦِﻣ ِنوُد ِﻦ ٰﻤْﺣ ﱠﺮﻟا ًﺔَﮭِﻟٰا

َنوُﺪَﺒْﻌُﯾ Senden önce gönderdiğimiz

elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?” 394F

395 âyeti de İsrâ gecesinde Beytü’l-Makdis’te inmiştir.

Zürkânî’ye göre bu şekilde Mekke ve Medine’nin dışında inen âyetler bulunduğu için bu görüş, pek tutarlı ve makbul bir görüş değildir.395F

396

393 Râzî, III, 641; Maden, s. 204.

394 Zürkânî, I, 157-159; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 22; Mehmet Ünal, “Kur’ân’ın İç

Düzeni”, M. Akif Koç (Ed.), Tefsîr El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 109.

395 Tevbe: 9/42. 396 Zürkânî, I, 157-159;

Üçüncü görüşe göre ise Mekki, Mekkelilere; Medeni, Medinelilere hitaben nazil olan âyet ve sûrelerdir.397

Müfessir Beydâvî de âlimlerin çoğunluğu gibi birinci görüşü tercih etmiştir. Bunu, tefsîri üzerinde görmek mümkündür. Örneğin o, Mâide sûresinin Medenî bir sûre olduğunu belirtmiştir. Ancak Mâide’nin 3. âyetinin Vedâ Haccı sırasında Arafat’ta nâzil olduğu, bilinen bir gerçektir.398 Müfessirin Mâide 3. âyetinin indiği mekânı

değil de iniş zamanını esas alıp bir bütün olarak sûrenin Medenî olduğunu söylemesi, onun bu konuda zamanı (hicreti) esas aldığını göstermektedir.

Aynı şekilde müfessir, Furkân sûresinin de Mekkî olduğunu belirtmiştir. Ancak Furkân sûresindeki “ ْﻮَﻟ َو ﱠﻞِّﻈﻟا ﱠﺪَﻣ َﻒْﯿَﻛ َﻚِّﺑ َر ﻰٰﻟِا َﺮَﺗ ْﻢَﻟَا

َءﺎَﺷ ُﮫَﻠَﻌَﺠَﻟ ﺎًﻨِﻛﺎَﺳ ﱠﻢُﺛ ﺎَﻨْﻠَﻌَﺟ َﺲْﻤﱠﺸﻟا ِﮫْﯿَﻠَﻋ

ًﻼﯿ ٖﻟَد Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını

görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık”398F

399 şeklindeki âyet, Tâif’te nâzil olmuştur.

399F

400 Buna rağmen

Beydâvî bu âyetin iniş yerini dikkate almayarak, sûrenin Mekkîliğini iddia etmiştir.

Diğer bir örnek de Fâtihâ sûresiyle ilgilidir. Beydâvî’nin aktardığına göre Fâtihâ’nın nüzûlü hakkında iki görüş bulunmaktadır. İlk görüşe göre namaz farz kılınırken Mekke’de, diğerine göre ise Kıble’nin değiştirilmesi esnasında Medine’de inmiştir. Ancak Beydâvî Fâtihâ’nın Mekkî olduğunu savunmaktadır. Çünkü Allah Teâlâ Hicr sûresinde, “ َﻢﯿِﻈَﻌْﻟا َنآ ْﺮُﻘْﻟا َوﻲِﻧﺎَﺜَﻤْﻟا َﻦِﻣﺎًﻌْﺒَﺳ َكﺎَﻨْﯿَﺗآ ْﺪَﻘَﻟ َو

Andolsun ki sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân-ı indirdik”400F

401 diye

buyurmuştur. Fâtihâ’dan bahseden bu âyet de (Hicr, 87) kesin olarak Mekke’de inmiştir. Neticede müfessir, Hicr sûresinin

397 Zürkânî, I, 157-159; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 22.

398 Bkz. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 113;

Şeyhzâde el-Kôcevî, III, 462; Maden, s. 228

399 Furkân: 25/45.

400 Bkz. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, IV, 117;

Şeyhzâde el-Kôcevî, VI, 263, Maden, s. 228.

132

Mekke’de indirilmesinden ve âyette َكﺎَﻨْﯿَﺗآ fiilinin mazi sigasıyla kullanılmasından hareketle Fâtihâ’nın da Mekke’de indiğini iddia etmektedir.401F

402

Bunun yanı sıra Beydâvî tefsîrinde her sûrenin başında, o sûrenin Mekkî veya Medenî olduğu açıkça belirtilmiştir. Örneğin Bakara sûresi Medenî403, Âli İmrân sûresi Medenî404, Nisâ sûresi

Medenî405, En’âm sûresi 3 veya 6 âyet hariç Mekkî406, A’râf sûresi 8

âyet hariç Mekkîdir.407

402. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, I, 25, III, 206. 403 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, I, 33. 404 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 5. 405 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 58. 406 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 153. 407 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, III, 5.

Mekke’de indirilmesinden ve âyette َكﺎَﻨْﯿَﺗآ fiilinin mazi sigasıyla kullanılmasından hareketle Fâtihâ’nın da Mekke’de indiğini iddia etmektedir.401F

402

Bunun yanı sıra Beydâvî tefsîrinde her sûrenin başında, o sûrenin Mekkî veya Medenî olduğu açıkça belirtilmiştir. Örneğin Bakara sûresi Medenî403, Âli İmrân sûresi Medenî404, Nisâ sûresi

Medenî405, En’âm sûresi 3 veya 6 âyet hariç Mekkî406, A’râf sûresi 8

âyet hariç Mekkîdir.407

402. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, I, 25, III, 206. 403 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, I, 33. 404 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 5. 405 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 58. 406 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, II, 153. 407 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî, III, 5.

İKİNCİ BÖLÜM

BEYDÂVÎ TEFSÎRİ’NDE USÛL UYGULAMALARI

Müfessir Beydâvî Envâru’t-Tenzîl adlı tefsirinde, Kur’ân âyetlerini muhtelif metotlara ve belli esaslara göre açıklamıştır. Onun bu eserinde, tefsir usûlü kapsamına giren birçok konu ele alınmıştır.

Usûl, herhangi bir ilim dalıyla alakalı bilgilerin, sistemli bir şekilde yerleştirilmesinde kullanılan belli esas ve metotlar, demektir.408 Her disiplinin olduğu gibi Kur’ân’ı anlayabilmenin de

kendine özgü bir usûlü vardır. İslâm literatüründe bu ilim dalı, “Tefsir usûlü” adıyla bilinmektedir. Tefsir usûlü, Kur’ân’ı anlayıp yorumlayabilmek için takip edilmesi gerekli olan metotları öğretir.”409

Zehebî’ye göre bu ilim, mananın anlaşılması ve Allah’ın murâdının ortaya çıkması için üzerinde durulması gereken her şeyi kapsayıcıdır.410

Bilindiği gibi tefsirciler, tefsîr çeşitlerini rivayet411 ve dirayet

tefsiri412 olmak üzere ikiye ayırmışlardır.413 Kur’ân’ın rivayet

metoduyla tefsir edilmesi hakkında görüş birliği varken dirayet metodunu, bir grup âlim kabul etmemektedir.414 Hem dirayet

408 Demirci, Tefsir Usûlü, s. 23. 409 Bkz. Duman, s. VII.

410 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 14.

411 Ayetin, ayetle, Hz. Peygamberin sünnetiyle ya da sahabe ve tâbiûn’un sözlerine dayalı

olarak tefsîr edilmesine rivayet tefsîri denir. Bkz. Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 112; Bilmen, I, 109-110; Demirci, Tefsîr Tarihi, s. 126; Zekeriya Pak, “Rivayet Ağırlıklı Tefsirler”, Mehmet Akif Koç (Ed.), Tefsîr El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 175.

412 Ayetlerin, sadece rivayetlere bağlı kalınmadan, Arap dili ve edebiyatı, dînî ve felsefî ilimler

vb. müspet ilimlerin yanında, müfessirin ictihâdına dayalı olarak tefsîr edilmesine dirayet tefsîri denir. Bkz. Bilmen, I, 107-108; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 230; Gümüş, s. 29; Demirci, Tefsir Tarihi, s. 159; Fehmi Ahmet Polat, “Dirâyet Ağırlıklı Tefsirler”, M. Akif Koç (Ed.), Tefsîr El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 189.

413 Bilmen, I, 107-108; Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü s. 228; Gümüş, s. 28-29. 414İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, (Mukaddime), I, 7;Gümüş, s. 127-130.

134

metodunu tercih edenlerin hem de böyle bir tefsir metodunu caiz görmeyenlerin kendilerine göre delilleri vardır.415 Ancak bugün için

böyle bir konuyu tartışmak, vücûbu olmayan bir meseledir. Çünkü nübüvvet asrından uzaklaştıkça İslâm coğrafyasının da genişlemesiyle birlikte yeni hâdiseler, felsefî fikirler ve yeni mezhepler ortaya çıkmıştır. İlk zamanlarda var olan sade kültür, yerini çeşitli din, inanç ve değerlerle bezenmiş muhtelif ve geniş bir kültüre bırakmıştır. Bu durum, doğal olarak müslümanların dünya ve ahiret hayatlarına yön veren Kur’ân’ın tefsirine, yeni bir form kazandırmıştır. Daha önce üzerinde durulmamış veya yeniden ele alınması gereken bazı âyetler, ictihâda da yer verilerek tefsir edilmeye başlanmış, böylece dirayet tefsirleri doğal olarak var olmuştur.416

Araştırmamızın konusu olan Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl adlı tefsir de dirayet tefsirlerinden kabul edilmektedir. Kur’ân âyetlerinin daha çok dirayet metoduyla tefsir edildiği bu eserde, rivayet metodu da fazlasıyla yer almaktadır. Bu bağlamda Envâru’t-

Tenzîl’e baktığımızda Beydâvî’nin, bazen tefsirini yaptığı âyetle ilgili

bazen de âyette geçen herhangi bir kavramla ilgili rivayet namına var olan birçok görüşü naklettiğini görürüz. Mevcut görüşler arasında çoğu zaman tercihte bulunmuş, bazen de tercihte bulunmadan var olan görüşleri sıralamakla yetinmiştir. Müfessir, bu muhtasar çalışmasında çok zengin ve geniş anlamlar ihtiva eden bir tefsir yapmıştır. Ele aldığı âyet-i kerimeleri yerine göre başka âyetlerle, Hz. Peygamberin hadisleriyle, bazen de sahabe kavilleriyle açıklamıştır. Bu da dirayet tefsiri olarak kabul edilen Beydâvî tefsîri’nin rivayet yönünün de güçlü olduğunu göstermektedir. Dirayet metodunu tercih etmesine bağlı olarak da Arabça dilinin sarf, iştikâk, nahiv, belâgat vb. ilimlerinin verilerilerinden yararlanmış; yeri geldiğinde de psikolojik,

415 İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, (Mukaddime), I, 7;Gümüş, s. 127-136; Demirci, Tefsir

Tarihi, s. 160-162.

metodunu tercih edenlerin hem de böyle bir tefsir metodunu caiz görmeyenlerin kendilerine göre delilleri vardır.415 Ancak bugün için

böyle bir konuyu tartışmak, vücûbu olmayan bir meseledir. Çünkü nübüvvet asrından uzaklaştıkça İslâm coğrafyasının da genişlemesiyle birlikte yeni hâdiseler, felsefî fikirler ve yeni mezhepler ortaya çıkmıştır. İlk zamanlarda var olan sade kültür, yerini çeşitli din, inanç ve değerlerle bezenmiş muhtelif ve geniş bir kültüre bırakmıştır. Bu durum, doğal olarak müslümanların dünya ve ahiret hayatlarına yön veren Kur’ân’ın tefsirine, yeni bir form kazandırmıştır. Daha önce üzerinde durulmamış veya yeniden ele alınması gereken bazı âyetler, ictihâda da yer verilerek tefsir edilmeye başlanmış, böylece dirayet tefsirleri doğal olarak var olmuştur.416

Araştırmamızın konusu olan Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl adlı tefsir de dirayet tefsirlerinden kabul edilmektedir. Kur’ân âyetlerinin daha çok dirayet metoduyla tefsir edildiği bu eserde, rivayet metodu da fazlasıyla yer almaktadır. Bu bağlamda Envâru’t-

Tenzîl’e baktığımızda Beydâvî’nin, bazen tefsirini yaptığı âyetle ilgili

bazen de âyette geçen herhangi bir kavramla ilgili rivayet namına var olan birçok görüşü naklettiğini görürüz. Mevcut görüşler arasında çoğu zaman tercihte bulunmuş, bazen de tercihte bulunmadan var olan görüşleri sıralamakla yetinmiştir. Müfessir, bu muhtasar çalışmasında çok zengin ve geniş anlamlar ihtiva eden bir tefsir yapmıştır. Ele aldığı âyet-i kerimeleri yerine göre başka âyetlerle, Hz. Peygamberin hadisleriyle, bazen de sahabe kavilleriyle açıklamıştır. Bu da dirayet tefsiri olarak kabul edilen Beydâvî tefsîri’nin rivayet yönünün de güçlü olduğunu göstermektedir. Dirayet metodunu tercih etmesine bağlı olarak da Arabça dilinin sarf, iştikâk, nahiv, belâgat vb. ilimlerinin verilerilerinden yararlanmış; yeri geldiğinde de psikolojik,

415 İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, (Mukaddime), I, 7;Gümüş, s. 127-136; Demirci, Tefsir

Tarihi, s. 160-162.

416 Bkz. Gümüş, s. 132; Demirci, Tefsir Tarihi, s. 158-159, 163.

sosyolojik veya bilimsel tahliller yaparak Kur’ân âyetlerine çeşitli izâhlar getirmiştir.

Beydâvî, Fâtihâ ve Bakara sûreleri olmak üzere, özellikle Kur’ân’ın baş taraflarında bütün ilmi birikimini serdederek çok yönlü ve geniş bir tefsir yapmıştır. Yukarıda da geçtiği üzere ayetleri izah ederken; yerine göre Arap dili ve belâgatı, tefsîr usûlü, ulûmu’l-Kur’ân, kelâm, tasavvuf, fıkıh, fıkıh usûlü ve bilimsel tefsir gibi birçok ilim dalından istifade ederek, okuyucunun önüne çok zengin bir tefsir sunmuştur. Onun bu genişçe izahları, büyük ihtimalle muhtasar bir tefsir yazmak ve tekrarlardan kaçmak düşüncesiyle Âl-i İmrân sûresinden itibaren peyderpey azalmıştır. Bakara sûresi üzerinde genişçe izahlar yapmasının bir sebebi de Beydâvî hâşiye yazarı Hafâcî’nin dediği gibi Bakara’nın, Kur’ân’ın senâmı (hörgücü/zirvesi) mesabesinde olup namaz, oruç, hac ve cihat gibi birçok ibadetin ahkâmını içeren şümullu bir sûre olmasındandır.417

Beydâvî, bazı âyetleri tefsir ederken konuyla ilgili esbâb-ı nüzûl ve israiliyata dair rivayetleri de vermekten kaçınmamıştır. Ancak kendince zayıf gördüğü rivayetleri, zayıflıklarına işaret etmek için ﻞﯿﻗ (şöyle denildi) veya يور (şöyle rivayet edildi) ifadeleriyle aktarmıştır.

Beydavî’nin Envâr’u’t-Tenzîl’inde var olan tefsir usûlü uygulamalarının tam olarak görülmesi ve bu tefsîrin her açıdan gün yüzüne çıkması için müfessirin takip ettiği metodu muhtelif başlıklarda, örnekler üzerinde açıklamakta fayda vardır.

136