• Sonuç bulunamadı

Bazı sûrelerin başında olup bazen bir harften bazen de birkaç harfin birleşmesinden meydana gelmiş kesik kesik harflere hurûf-ı mukatta’a denir. Bu harfler, Kur’ân’da, 29 sûrenin başında bulunmaktadır. Hurûf-ı mukatta’a ile başlayan sûrelerin 2’si medenî, 27’si de mekkîdir.Bu harfler, lafzen herhangi bir manaya delalet etmedikleri için hakiki müteşâbihâttan sayılmaktadır.315

Hurûf-ı mukatta’anın müstakil olarak âyet olup olmadığıyla ilgili Basralılar ve Kûfeliler ihtilaf etmişlerdir. Basralılar’a göre hurûf-ı mukatta’anın hiçbirisi müstakil olarak âyet değildir. Kûfeliler’e göre ise ﻢﻟا geçtiği altı sûrenin başında; ﻢﺣ, geçtiği yedi sûrenin başında; ﻢﺴط, geçtiği iki sûrenin başında ve Şûra sûresinin başındaki ﻢﺣ’i takip eden ﻖﺴﻋ, bunun dışında ﺺﻤﻟا , ﮫط ,ﺺﻌﯿﮭﻛve ﺲﯾ de başlıbaşına birer âyettir. Geri kalan ﺮﻤﻟا ,ﺲط ,ص ,ن ,ق ve beş sûrenin başındaki ﺮﻟا müstakil olarak âyet olmayıp, başlarında bulundukları âyetin birer cüz’üdür. Zemahşerî ve Beydâvî, hurûf-ı mukatta ile ilgili Kûfeliler tarafından yapılan bu taksimin tevkîfi olduğunu ve bu konuda kıyasa gidilemeyeceğini söylemişlerdir.315F

316

Kur’ân’da bazı sûre başlarında gelen hurûf-ı mukatta’anın yorumlanması konusunda ise İslâm ulemâsı ikiye ayrılmıştır. Selef âlimlerinin görüşüne göre bu harfler, Kur’ân’ın sırlarından olup

314 Geniş bilgi için bkz. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., Muhammed Abdurrahmân el-Mar’aşlî,

II, 170; Zerkeşî, I, 14.

315 Bkz. Zerkeşî, I, 164-178; Suyûtî, el-İtkân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân, III, 30-31; Subhi es-Sâlih, 234-

235;Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 134-135; Demirci, Tefsir Usûlü, s. 183-184; M. Zeki Duman, Mustafa Altundağ, “Hurûf-ı Mukattaa”, DİA, I-XLIV, TDV Yayınları, İstanbul 1998, XVIII, 401-408.

316 Geniş bilgi için bkz. Zemahşerî, I, 31; Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed

Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud Ahmed el-Atraş, I, 29; Zerkeşî, I, 170-171; Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili I-IX, Akçağ Yay., Ankara tsz., I, 145; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 136; Demirci, Tefsir Usûlü, s. 184.

106

bunların manası, Allah (c.c) ile Resulü (s.a.s) arasında var olan gizli bir bilgidir. Dolayısıyla bunların mahiyetleri üzerinde düşünmek faydasızdır.317 Nitekim bu konuda Hz. Ebubekir’in (ö. 13/634) şöyle

dediği rivâyet olunmuştur. “Her kitabın bir sırrı vardır. Allah’ın Kur’ân’daki sırrı ise sûre başlarındaki harflerdir.”318 Yine Hz. Ali

şöyle demiştir: “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de hecâ harfleridir.”319 İbn-i Mesûd ve Hülefâ-i râşidîn’den de şu haber

nakledilmiştir: “Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah (c.c) onları bilmeyi kendine mahsus kılmıştır.”320

Suyûtî, selefin görüşünün şu manaya geldiğini söyler: “Hurûf-ı mukatta’a, müminin tasdîki, kâfirin de inkârı için bir imtihan vesilesidir. Bu harfler, insanı gaflet uykusundan uyandıran ve kulağa ilk çarptığı anda Allah’ın ta’zîmi için kalbi canlandıran harflerdir. Nitekim bir kişi başka birine mühim bir haber vermek istediğinde onun dikkatini tamamıyla çekmek için onu ya eliyle dürter ya da başka bir yolla çağırır. Hurûf-ı mukatta’a da böyledir. Çünkü bu harflerin çoğundan sonra el-Kitâb (Kur’ân) lafzı geçmektedir.321 Dolayısıyla bu harflerin peşi sıra gelen Kitâb’a

(Kur’ân’a) dikkat çekilmiş olmaktadır.

Yukarıdaki görüşe muhalif olarak “halef âlimleri” diye tabir edilen müteahhirûn Ehl-i sünnet kelamcılarına göre ise Allâh’ın, (c.c) mükellef kıldığı insanlara mefhûmu anlaşılmayan şeyler indirmesi uygun değildir. Ayrıca Kur’ân’da insanları tefekküre, tedebbüre sevkeden birçok âyet vardır. Şayet bu harflerin muhatap insanlar nezdinde herhangi bir manaları olmasaydı, bunların istisna edilmeleri gerekirdi. Bunun yanı sıra hurûf-ı mukatta’a, manaları bilinmeyen harfler olsaydı Kur’ân’ın muarızlara (Kur’ân’a karşı

317 Bkz. Zerkeşî, 172-173; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 136-142; Duman, Altundağ, “Hurûf-ı

Mukattaa”, DİA, XVIII, 401-408.

318 Râzî, II, 250; Zerkeşi, I, 173; Yazır, I, 150; Subhi es-Salih, 236; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.

136.

319 Râzî, II, 250; Yazır, I, 150; Subhi es-Salih, s. 236; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü s. 136. 320 Suyûtî, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’l-Efkâr, I, 268; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü s. 136-137. 321 Suyûtî, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’l-Efkâr, I, 270.

bunların manası, Allah (c.c) ile Resulü (s.a.s) arasında var olan gizli bir bilgidir. Dolayısıyla bunların mahiyetleri üzerinde düşünmek faydasızdır.317 Nitekim bu konuda Hz. Ebubekir’in (ö. 13/634) şöyle

dediği rivâyet olunmuştur. “Her kitabın bir sırrı vardır. Allah’ın Kur’ân’daki sırrı ise sûre başlarındaki harflerdir.”318 Yine Hz. Ali

şöyle demiştir: “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de hecâ harfleridir.”319 İbn-i Mesûd ve Hülefâ-i râşidîn’den de şu haber

nakledilmiştir: “Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah (c.c) onları bilmeyi kendine mahsus kılmıştır.”320

Suyûtî, selefin görüşünün şu manaya geldiğini söyler: “Hurûf-ı mukatta’a, müminin tasdîki, kâfirin de inkârı için bir imtihan vesilesidir. Bu harfler, insanı gaflet uykusundan uyandıran ve kulağa ilk çarptığı anda Allah’ın ta’zîmi için kalbi canlandıran harflerdir. Nitekim bir kişi başka birine mühim bir haber vermek istediğinde onun dikkatini tamamıyla çekmek için onu ya eliyle dürter ya da başka bir yolla çağırır. Hurûf-ı mukatta’a da böyledir. Çünkü bu harflerin çoğundan sonra el-Kitâb (Kur’ân) lafzı geçmektedir.321 Dolayısıyla bu harflerin peşi sıra gelen Kitâb’a

(Kur’ân’a) dikkat çekilmiş olmaktadır.

Yukarıdaki görüşe muhalif olarak “halef âlimleri” diye tabir edilen müteahhirûn Ehl-i sünnet kelamcılarına göre ise Allâh’ın, (c.c) mükellef kıldığı insanlara mefhûmu anlaşılmayan şeyler indirmesi uygun değildir. Ayrıca Kur’ân’da insanları tefekküre, tedebbüre sevkeden birçok âyet vardır. Şayet bu harflerin muhatap insanlar nezdinde herhangi bir manaları olmasaydı, bunların istisna edilmeleri gerekirdi. Bunun yanı sıra hurûf-ı mukatta’a, manaları bilinmeyen harfler olsaydı Kur’ân’ın muarızlara (Kur’ân’a karşı

317 Bkz. Zerkeşî, 172-173; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 136-142; Duman, Altundağ, “Hurûf-ı

Mukattaa”, DİA, XVIII, 401-408.

318 Râzî, II, 250; Zerkeşi, I, 173; Yazır, I, 150; Subhi es-Salih, 236; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.

136.

319 Râzî, II, 250; Yazır, I, 150; Subhi es-Salih, s. 236; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü s. 136. 320 Suyûtî, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’l-Efkâr, I, 268; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü s. 136-137. 321 Suyûtî, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’l-Efkâr, I, 270.

çıkanlara) meydan okuması caiz olmazdı. Daha başka deliller de ileri süren bu âlimlere göre hurûf-ı mukatta’anın muhataplar tarafından anlaşılabilecek manaları vardır. İşte bu düşüncelerle hareket eden âlimler, hurûf-ı mukatta’anın mahiyetiyle ilgili birbirinden farklı birçok görüş irad etmişlerdir.322 Biz de hem söz konusu bu görüşleri

hem de genel anlamda meseleyi, Beydâvî tefsiri çerçevesinde ele almaya çalışacağız.

Beydâvî, Envârü’t-Tenzîl’de hurûf-ı mukatta’a konusuyla alakalı genel açıklamalar yaptıktan sonra Bakara sûresinin başındaki Elif Lâm Mîm hakkında hemen hemen âlimler tarafından söylenmiş bütün görüşleri nakletmiştir. Müfessir, konuyla ilgili görüşleri değerlendirdikten sonra bunlar arasında kendince isabetli bulduğu görüşü tercih etmiştir. Beydâvî’nin bu konu hakkındaki açıklamaları şöyledir: “Elif Lâm Mîm (ﻢﻟا) ve hecelenen/okunan diğer bütün lafızlar, isimdir. Bu isimlerin müsemmâları (sahipleri) da kelimeyi oluşturan harflerdir. Çünkü bunlar, ismin tarifine girmektedir. Aynı şekilde isme has olan tariflik, tenkirlik, cemîlik ve tasğirlik gibi özellikleri de kabul ederler. Bu konuyla alakalı olarak İbn-i Mes’ûd’tan gelen rivayette Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın (c.c) kitabından bir harf okuyana bir hasene vardır. Her hasene ye de on misli (sevap) verilir. Ben, Elif Lâm Mîm (ﻢﻟا) bir harftir, demiyorum. Bilakis elif bir harftir; lâm bir harftir; mîm de bir harftir.”322F

323 Hurûf-ı mukatta’a lafızlarının müsemmâları (harfler),

kelâmın aslî unsuru ve parçalarıdır. Dolayısıyla Kur’ân’a inanmayıp karşı çıkanlara bir ikaz olsun diye sûreler, bu harflerden bazılarıyla başlamıştır. Ayrıca kendilerine okunan bu Kur’ân’ın manzum bir eser olduğuna ve kendi sözlerini oluşturdukları harflerden oluştuğuna dikkatleri çekilmiştir. Şayet bu Kur’ân, Allah’ın (c.c) dışında başka birisinin sözü olmuş olsaydı, birbirlerine yardım eden

322 Bkz. Râzî, II, 250-251, Zerkeşî, 173-178; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 138, Demirci, Tefsir Usûlü,

186; Duman, Altundağ, “Hurûf-ı Mukattaa”, DİA, XVIII, 401-408.

108

ve fesâhatleri çok güçlü olan inkârcılar, bir benzerini getirmekten aciz kalmazlardı.

Bir de sûrelerin hurûf-ı mukatta’a ile başlatılması, kulağa ilk çarpan şeyin i’câz çeşitlerinden birisi olması içindir. Çünkü harflerin isimlerini söyleyebilmek, ancak yazan, ders gören (eğitim almış) birine mahsus olabilir. Okuma yazma bilmeyen ve yazarlarla işi olmayan birisinden böyle bir şeyin sâdır olması uzak bir ihtimaldir.324

Anladığımız kadarıyla Beydâvî’nin hurûf-ı mukatta’a yorumu şu şekildedir: “Hurûf-ı mukatta’a Kur’ân’ın bazı sûrelerinin kendileriyle başladığı harflerdir. Sûrelerin bu harflerle başlaması, Kur’ân’a inanmayanlara bir ikaz ve tenbîh olması içindir. Hurûf-ı mukatta’a ile onlara âdeta şöyle denilmiştir: İnkâr ettiğiniz bu Kur’ân da sizin kullandığınız kelimelerden ve harflerden oluşmuştur. Fesâhatte ileri bir seviyede olmanıza rağmen bir benzerini getirmekten âciz iseniz, bilesiniz ki bu Kur’ân, bir beşer kelâmı değil bütün mahlukâtın yegâne yaratıcısı Allah’ın kelâmıdır.” Bunun dışında Beydâvî, okuma yazma bilmeyen birisinden, harflerin isimlerinin ayrı ayrı okunması suretiyle böylesine manzum bir eserin nakledilmesinin mucizevî bir durum olduğuna da işaret etmiştir.

Hurûf-ı mukatta’nın mahiyetiyle ilgili Beydâvî’nin naklettiği görüşler ise şunlardır:

1. Bu harfler sûrelerin isimleridir. Âlimlerin çoğu bu görüşü benimsemiştir. Bu görüşte olanlara göre bu harfler anlaşılmayan harfler olsaydı, bunlarla hitap etmek, anlamsız şeylerle hitap etmek olurdu. Bu tıpkı zenci diliyle bir Arab’a

324 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud

ve fesâhatleri çok güçlü olan inkârcılar, bir benzerini getirmekten aciz kalmazlardı.

Bir de sûrelerin hurûf-ı mukatta’a ile başlatılması, kulağa ilk çarpan şeyin i’câz çeşitlerinden birisi olması içindir. Çünkü harflerin isimlerini söyleyebilmek, ancak yazan, ders gören (eğitim almış) birine mahsus olabilir. Okuma yazma bilmeyen ve yazarlarla işi olmayan birisinden böyle bir şeyin sâdır olması uzak bir ihtimaldir.324

Anladığımız kadarıyla Beydâvî’nin hurûf-ı mukatta’a yorumu şu şekildedir: “Hurûf-ı mukatta’a Kur’ân’ın bazı sûrelerinin kendileriyle başladığı harflerdir. Sûrelerin bu harflerle başlaması, Kur’ân’a inanmayanlara bir ikaz ve tenbîh olması içindir. Hurûf-ı mukatta’a ile onlara âdeta şöyle denilmiştir: İnkâr ettiğiniz bu Kur’ân da sizin kullandığınız kelimelerden ve harflerden oluşmuştur. Fesâhatte ileri bir seviyede olmanıza rağmen bir benzerini getirmekten âciz iseniz, bilesiniz ki bu Kur’ân, bir beşer kelâmı değil bütün mahlukâtın yegâne yaratıcısı Allah’ın kelâmıdır.” Bunun dışında Beydâvî, okuma yazma bilmeyen birisinden, harflerin isimlerinin ayrı ayrı okunması suretiyle böylesine manzum bir eserin nakledilmesinin mucizevî bir durum olduğuna da işaret etmiştir.

Hurûf-ı mukatta’nın mahiyetiyle ilgili Beydâvî’nin naklettiği görüşler ise şunlardır:

1. Bu harfler sûrelerin isimleridir. Âlimlerin çoğu bu görüşü benimsemiştir. Bu görüşte olanlara göre bu harfler anlaşılmayan harfler olsaydı, bunlarla hitap etmek, anlamsız şeylerle hitap etmek olurdu. Bu tıpkı zenci diliyle bir Arab’a

324 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud

Ahmed el-Atraş, I, 24-25.

hitap etmeye benzer. Ayrıca bu durumda Kur’ân-ı Kerîm bir bütün olarak bir mucize ve hidayet olmaz ve dolayısıyla onunla meydan okuma mümkün olmazdı.

2. Bu harfler, daha fazla dikkat çekmek için konulmuş; bir sözün bittiğini, diğer bir sözün başladığını işaret eden harflerdir.

3. Bu harfler, bir kelimenin kısaltılmış hali olup o kelimeye işaret eden harflerdir. Beydâvî, böyle bir durumun Arap dilinde yaygın olduğunu göstermek amacıyla şu şiiri delil getirmiştir: ُﺖﻠﻗ ﺎﮭﻟ ﻲﻔﻗ ْﺖﻟﺎﻘﻓ ْفﺎَﻗ

“Ona, ‘dur’ dedim. O da ‘kâf (duruyorum)’, dedi.”

Burada ُﻒِﻗأ kelimesi, kısaltılarak ْفﺎَﻗ şeklinde ifade edilmiştir.

İbn-i Abbâs’tan da şöyle rivayet edilmiştir: Elif, “Âlâullâh” (Allah’ın nimetleri); lâm, Lafzatullâh, mîm de Allah’ın mülküdür.325

4. Bir görüşe göre de bu harfler, cümmel (ebced)326

hesabına göre, kavimlerin yaşam sürelerine ve ecellerine işaret eder. Ebced hesabına göre ( harflerinin sayı ﻢﻟا) değerlerine bakıldığında, ا = 1, ل= 30 ve م= 40 sayısına denk gelmektedir. Bunların toplamı da 71 seneye tekâbül eder.

325 Ebû Nu’aym Ahmed b. Abdullah el-Asbahânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ I-X,

Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Dâru’l-Fikr, Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut 1394/1974, VII, 251; Münâvî, I, 124.

326 Ebced hesabı, Arap alfabesinin ilk olarak tertibi ve harflerin taşıdığı sayı değerlerine

dayanan hesap sistemidir. Buna “hesâb-ı cümmel” de denilmektedir. Ebced hesabına göre esas alınan harfler ve sayı değerleri şu şekildedir: ا =1, ب =2, ج =3, د =4, ه =5, و =6, ز =7, ح =8, ط =9, ي =10, ك =20, ل =30, م =40, ن =50, س =60, ع =70, ف =80, ص =90, ق =100, ر =200, ش =300, ت =400, ث =500, خ =600, ذ =700, ض =800, ظ =900, غ =1000. Geniş bilgi için bkz. Mustafa Uzun “Ebced”, DİA, I-XLIV, TDV Yayınları, İstanbul 1994, X, 68-70; Cürcânî, s. 150.

110

Hurûf-ı mukatta’a ile ilgili bu görüşü, Ebu’l-Âliye (ö. 106/725) savunmakta ve şu rivayeti delil göstermektedir. “Bazı Yahûdiler Hz. Peygamber’e geldiler; o da onlara Bakara’nın başı ﻢﻟا âyetini okudu. Onlar da (ebced hesabına göre) müddeti 71 sene olan bir dine nasıl girelim ki? dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber tebessüm etti. Onlar da başka birşey yok mu? diye sordular. Resulullah da bu sefer, ﺺﻤﻟا -ﺮﻤﻟا ve -ﺮﻟا ‘yı okudu. Bunun üzerine Yahûdiler, “aklımızı karıştırdın, hangisini alacağımızı şaşırdık”, dediler.327 Bu görüşte

olanlara göre Hz. Peygamber’in harfleri, bu tertip üzere okuması, Yahûdilerin de böyle bir çıkarsama yapması, bu düşüncenin delili sayılabilir.

5. Bir görüşe göre de bu harfler Allah’ın isimlerinin parçaları/kısımları, kelâmının da maddeleridir. Dolayısıyla bu harflerin şerefine binâen bunlarla yemin edilmiştir.

6. Bu harfler Kur’ân’ın isimleridir. Bundan dolayı onlardan haber verilirken, “Kur’ân” veya “Kitap” denilmiştir. Şu âyetlerde bunun örneğini görmek mümkündür: “ ُبﺎَﺘِﻜْﻟا َﻚِﻟَذ ﻢﻟا

َﻦﯿِﻘﱠﺘُﻤْﻠِﻟ ىًﺪُھ ِﮫﯿِﻓ َﺐْﯾ َر َﻻ - ِﺮْﻛِّﺬﻟا يِذ ِنآ ْﺮُﻘْﻟا َو ص - ٍنآ ْﺮُﻗ َو ِبﺎَﺘِﻜْﻟا ُتﺎَﯾآ َﻚْﻠِﺗ ﺮﻟا ﻦﯿِﺒُﻣ”

7. Diğer bir görüşe göre ise (ا) mahreçlerin başlangıcı olan aksa’l-halk’tan (boğazın en uzak yeri), (ل) tarafu’l-lisân’dan (dilin kenarları), (م) de dudaklardan çıkar. Dudaklar da mahreçlerin sonudur. Burada şu mana gizlidir: “Bir kulun ilk sözü, orta sözü ve son sözü Allah’ın (c.c) zikri olmalıdır.

8. Beydâvî tefsîri’nde yer alan görüşlerin sonuncusu, konunun başında da temas ettiğimiz selefin görüşüdür. Bu görüşe göre bu harflerin bilgisi, Allah (c.c) katında gizli bir

327 Yapılan araştırma neticesinde hadis kaynakları içerisinde bulunamayan bu rivayet

hakkında Beydâvî tefsiri muhakkikleri, senedinin zayıf olduğunu söylemişlerdir. (Bkz. Hafâcî, I, 266; Münâvî, I, 126-127; Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud Ahmed el-Atraş, I, 27.

Hurûf-ı mukatta’a ile ilgili bu görüşü, Ebu’l-Âliye (ö. 106/725) savunmakta ve şu rivayeti delil göstermektedir. “Bazı Yahûdiler Hz. Peygamber’e geldiler; o da onlara Bakara’nın başı ﻢﻟا âyetini okudu. Onlar da (ebced hesabına göre) müddeti 71 sene olan bir dine nasıl girelim ki? dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber tebessüm etti. Onlar da başka birşey yok mu? diye sordular. Resulullah da bu sefer, ﺺﻤﻟا -ﺮﻤﻟا ve -ﺮﻟا ‘yı okudu. Bunun üzerine Yahûdiler, “aklımızı karıştırdın, hangisini alacağımızı şaşırdık”, dediler.327 Bu görüşte

olanlara göre Hz. Peygamber’in harfleri, bu tertip üzere okuması, Yahûdilerin de böyle bir çıkarsama yapması, bu düşüncenin delili sayılabilir.

5. Bir görüşe göre de bu harfler Allah’ın isimlerinin parçaları/kısımları, kelâmının da maddeleridir. Dolayısıyla bu harflerin şerefine binâen bunlarla yemin edilmiştir.

6. Bu harfler Kur’ân’ın isimleridir. Bundan dolayı onlardan haber verilirken, “Kur’ân” veya “Kitap” denilmiştir. Şu âyetlerde bunun örneğini görmek mümkündür: “ ُبﺎَﺘِﻜْﻟا َﻚِﻟَذ ﻢﻟا

َﻦﯿِﻘﱠﺘُﻤْﻠِﻟ ىًﺪُھ ِﮫﯿِﻓ َﺐْﯾ َر َﻻ - ِﺮْﻛِّﺬﻟا يِذ ِنآ ْﺮُﻘْﻟا َو ص - ٍنآ ْﺮُﻗ َو ِبﺎَﺘِﻜْﻟا ُتﺎَﯾآ َﻚْﻠِﺗ ﺮﻟا ﻦﯿِﺒُﻣ”

7. Diğer bir görüşe göre ise (ا) mahreçlerin başlangıcı olan aksa’l-halk’tan (boğazın en uzak yeri), (ل) tarafu’l-lisân’dan (dilin kenarları), (م) de dudaklardan çıkar. Dudaklar da mahreçlerin sonudur. Burada şu mana gizlidir: “Bir kulun ilk sözü, orta sözü ve son sözü Allah’ın (c.c) zikri olmalıdır.

8. Beydâvî tefsîri’nde yer alan görüşlerin sonuncusu, konunun başında da temas ettiğimiz selefin görüşüdür. Bu görüşe göre bu harflerin bilgisi, Allah (c.c) katında gizli bir

327 Yapılan araştırma neticesinde hadis kaynakları içerisinde bulunamayan bu rivayet

hakkında Beydâvî tefsiri muhakkikleri, senedinin zayıf olduğunu söylemişlerdir. (Bkz. Hafâcî, I, 266; Münâvî, I, 126-127; Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud Ahmed el-Atraş, I, 27.

sırdır. Hülefâ-i Râşidîn ve diğer bazı sahabîlerden de rivayet olunduğu üzere bu harfler, Allah (c.c) ile Resûlü arasında var olan sırlar ve rumuzlardır. Allah (c.c) bunu, sadece peygamberine bildirmiştir. Bunların mahiyetleri üzerinde düşünmek de faydasızdır.328

İmam Beydâvî, Hurûf-ı mukatta’ânın mahiyeti hakkında söylenmiş bu görüşlerin bazıları hakkında yorum yapmazken, bazılarının zayıf bulduğu yönlerini açıklamıştır. Mesela bu harflerin, sûrelerin ismi olduğuyla ilgili görüş hakkında şöyle demiştir: “ﻢﻟا ayrı ayrı okunan üç harften oluşmuştur. Bu üç harfin her birisi bir isim olursa, bir müsemmâya aynı anda üç isim verilmiş olur ki bu da Arap dilinde hoş karşılanmayan bir durumdur.

Beydâvî’nin düşüncesine ek olarak bu görüşle ilgili şöyle bir durum da söz konusudur. Kur’ân’da aynı hurûf-ı mukatta’â ile başlayan birden fazla sûre vardır. Sözgelimi ﻢﻟا ile başlayan altı sûre, ﺮﻟا ile başlayan beş sûre, ﻢﺴط ile başlayan iki sûre ve ﻢﺣ ile başlayan yedi sûre vardır. Şayet bu hafler sûrelerin isimleri kabul edilirse, aynı harflerle başlayan bu sûreleri birbirinden ayırmak için bu harflerden sonra birkaç kelimenin daha okunması gerekir ki bu da gereksiz bir zorlama olur.

Aynı şekilde Beydâvî, bu harfler bazı kelimelerin kısaltmalarıdır, şeklindeki görüşü de zayıf bulmaktadır. Ona göre bu konuda delil olarak getirilen şiir şâzdır; İbn-i Abbâs ise söz konusu açıklamasını, hurûf-ı mukatta’ânın; isimlerin kaynağı, kelimelerin esası ve güzel bir örneklik olduğuna dikkat çekmek amacıyla söylemiştir. Çünkü İbn-i Abbâs, aralarında herhangi bir tefsir bağlantısı olmayan farklı kelimelerden bazı harfler saymıştır. Bu harflerin sadece bu manalara tahsis edilmesini gerektirecek hiçbir delil yoktur.

328 Geniş bilgi için bkz. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan

112

Beydâvî, hurûf-ı mukatta’ânın ebced hesabına göre kavimlerin yaşam sürelerine ve ecellerine işaret ettiği şeklindeki görüşü de kabül etmez. Müfessire göre ilgili hadiste bu görüşü destekleyecek herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Hadiste geçtiği üzere Hz. Peygamber, Yâhudilerin aşırı bilgisizliklerinden dolayı, şaşırıp tebessüm etmiştir. Dolayısıyla bu durum Hz. Peygamber’in Yâhudileri tasdik ettiği anlamına gelmez.

Yine Beydâvî’ye göre bu harflerin, iddia edildiği gibi kasem olmaları durumunda, gizli bir kasem fiilinin ve failinin düşmüş olması gerekir ki bunun için de mevcut bir delil yoktur.329

Beydâvî’nin tercih ettiği görüş ise şudur: Hurûf-ı mukatta’a, kelâmın aslî unsuru ve parçalarıdır. Kur’ân’a inanmayanların da aynı harfleri kullanmasına rağmen bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmekten âciz olduklarını vurgulamak maksadıyla bazı sûreler, bu harflerden bazılarıyla başlamıştır. Ancak bu görüşü de Suyûtî (ö. 911/1505) eleştirmektedir. O, Beydâvî’nin bu görüşünde, Keşşâf sahibini taklit ettiğini ve bu görüşün zorlama bir görüş olup sahabîlerden, tabiînden ve etbeü’t-tâbiînden bunu destekleyecek herhangi bir naklin bulunmadığını söylemiştir.330