• Sonuç bulunamadı

BEYDÂVÎ TEFSÎRİNİN ÖZELLİKLERİ VE KAYNAKLARI Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl adlı tefsirinin

mukaddimesinde, tefsir ilminin bütün ilimler içerisinde üstün bir yere sahip olduğunu ifade etmiştir. Ona göre tefsir yazacak bir kişinin, dini ilimlerin hepsinde bilgi sahibi olması, usûl ve fürû’unda akranlarına üstün gelmesi ve ayrıca Arap dili ve sanatlarını da çok iyi bilmesi gerekir.57 Bu düşünceden hareketle eserinde dirayet

metodunu tercih eden Beydâvî, okuyucunun önüne, farklı dini ilimlerin verileriyle bezenmiş, özellikle de lüğavî yönden çok zengin bir tefsir ortaya koymuştur.

Beydâvî’nin Envâru’t-Tenzîl adlı eseri, dirayet tefsirleri içerisinde muteber ve seçkin tefsir metinlerinden birisidir. Üslûbunun beliğ oluşu, âyetlerin manalarını derin bir tefekkür süzgecinden geçirmesi, âyetlerin tefsirinde rivâyetlerle birlikte sarf, nahiv, belâgat, kelâm ve fıkıh gibi dirayet ilimlerinden istifâde etmesi, kitabın değerini ve rağbetini oldukça arttırmıştır.58

Beydâvî, el-Keşşâf’tan fazlasıyla istifâde etmiştir. Hatta bazı âlimler Beydâvî tefsîri’ni, el-Keşşâf’a sık sık müracaat etmesi

56 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk., tlk., thr., Muhammed Subhi b. Hasan Hallâk, Mahmud

Ahmed el-Atraş, (Muhakkiklerin mukaddimesi); Beydâvî, Ğâyetü’l-Kusvâ, I, 79-83; Özal; Çelebî, IV, 290.

57 Hafâcî, I, 21-24.

58Mahmut Ay, “Osmanlı Geleneğinde Tefsir Faaliyetleri”, Mehmet Akif Koç (Ed.), Tefsîr El

24

sebebiyle, el-Keşşâf’ın bir özeti şeklinde değerlendirmişlerdir.59

Müfessir Beydâvî, tefsîrinde el-Keşşâf’tan ‘İrâb, meanî ve beyânla ilgili meseleler ile Kur’ân’ın i’caz vecihleri ve sûrelerin faziletleri gibi konularda istifâde etmiştir.60 O, el-Keşşâf’taki i’tizâl noktalarını

(fikirlerini) terk etmiş; ancak bazen de Zemahşerî’nin düştüğü hatalara düşmekten kurtulamamıştır. Mesela her bir sûrenin sonunda, o sûrenin fazileti ve bu sûreyi okuyan kişinin elde edeceği sevapla ilgili bir hadis zikretmiştir. Hâlbuki bu hadisler, hadis ehlinin ittifakıyla mevzû kabul edilmektedir.61

Bunun dışında Beydâvî, Râzî’nin Tefsîrü’l-Kebîr’inden kelâm, mantık, felsefe, fıkıh ve tabiat ilimlerinde; Râğıb’ın el-

Müfredâtı’ndan da kelimelerin iştikâkı ve manalarının tespitinde

istifâde etmiştir.62 Lugat konusunda ise Halil (ö. 175/791), Sîbeveyh

(ö. 180/796), Ferra (ö.207/822), Ahfeş (ö. 215/830 [?]), Zeccâc (ö. 311/923) ve İbn-i Cinnî (ö. 392/1002) gibi dilcilerin isimlerini bazen zikrederek bazen zikretmeksizin, onları kaynak olarak kullanmıştır. Onun önemli kaynaklarından biri de Arap şiiridir. Tefsîrinde Nabiğâ (ö. 604 [?]), Hansâ (ö. 24/645), İmruü’l-Kays (ö. 25/645), Lebid (ö. 40 veya 41/660 veya 661), Hassân b. Sâbit (ö. 60/680[?]) ve Ebû Temmâm (ö. 231/846) gibi çok sayıda büyük şairin şiirlerinden istişhâtta bulunmuştur.63

Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn adlı eserinde Mevlâna el- Menşî’nin, Beydâvî’nin ilmî derinliğine işaret eden şu beytini nakletmiştir:

59 Sübkî, VIII, 157; Dâvûdî, I, 248; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211.

60 Kâtip Çelebi, I, 186; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey,

Tefsir Usûlü ve Tarihi, haz. Mustafa Özel, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2002, s. 128.

61 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212.

62 Kâtip Çelebi, I, 186; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s.

128; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, s. 648.

63 Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı, (Yayımlanmamış

sebebiyle, el-Keşşâf’ın bir özeti şeklinde değerlendirmişlerdir.59

Müfessir Beydâvî, tefsîrinde el-Keşşâf’tan ‘İrâb, meanî ve beyânla ilgili meseleler ile Kur’ân’ın i’caz vecihleri ve sûrelerin faziletleri gibi konularda istifâde etmiştir.60 O, el-Keşşâf’taki i’tizâl noktalarını

(fikirlerini) terk etmiş; ancak bazen de Zemahşerî’nin düştüğü hatalara düşmekten kurtulamamıştır. Mesela her bir sûrenin sonunda, o sûrenin fazileti ve bu sûreyi okuyan kişinin elde edeceği sevapla ilgili bir hadis zikretmiştir. Hâlbuki bu hadisler, hadis ehlinin ittifakıyla mevzû kabul edilmektedir.61

Bunun dışında Beydâvî, Râzî’nin Tefsîrü’l-Kebîr’inden kelâm, mantık, felsefe, fıkıh ve tabiat ilimlerinde; Râğıb’ın el-

Müfredâtı’ndan da kelimelerin iştikâkı ve manalarının tespitinde

istifâde etmiştir.62 Lugat konusunda ise Halil (ö. 175/791), Sîbeveyh

(ö. 180/796), Ferra (ö.207/822), Ahfeş (ö. 215/830 [?]), Zeccâc (ö. 311/923) ve İbn-i Cinnî (ö. 392/1002) gibi dilcilerin isimlerini bazen zikrederek bazen zikretmeksizin, onları kaynak olarak kullanmıştır. Onun önemli kaynaklarından biri de Arap şiiridir. Tefsîrinde Nabiğâ (ö. 604 [?]), Hansâ (ö. 24/645), İmruü’l-Kays (ö. 25/645), Lebid (ö. 40 veya 41/660 veya 661), Hassân b. Sâbit (ö. 60/680[?]) ve Ebû Temmâm (ö. 231/846) gibi çok sayıda büyük şairin şiirlerinden istişhâtta bulunmuştur.63

Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn adlı eserinde Mevlâna el- Menşî’nin, Beydâvî’nin ilmî derinliğine işaret eden şu beytini nakletmiştir:

59 Sübkî, VIII, 157; Dâvûdî, I, 248; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211.

60 Kâtip Çelebi, I, 186; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey,

Tefsir Usûlü ve Tarihi, haz. Mustafa Özel, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2002, s. 128.

61 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212.

62 Kâtip Çelebi, I, 186; Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212; Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s.

128; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, s. 648.

63 Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı, (Yayımlanmamış

Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2014, s. 20.

اﻮﻟوأ

بﺎﺒﻟﻷا

ﻢﻟ

اﻮﺗﺄﯾ

ﻒﺸﻜﺑ

عﺎﻨﻗ

ﺎﻣ

ﻰﻠﺘﯾ

ﻦﻜﻟو

نﺎﻛ

ﻲﺿﺎﻘﻠﻟ

ﺪﯾ

ءﺎﻀﯿﺑ

ﻰﻠﺒﺗ

Akıl sahipleri okunan şeylere açıklık getirmezken Kâdî’nin tükenmeyen bir yed-i beyzâsı vardı. 64

Zehebî’nin naklettiğine göre Beydâvî, tefsirinde bazı aklî izahlarda bulunduğu gibi sahabe ve tabiinden gelen haberleri nakletmekten de geri durmamıştır. Tefsirinde eşsiz nükteler, güzel sanatlar, çok ince ve hassas çıkarımlar vardır. Beydâvî, bütün bunları da mükemmel ve mûciz bir üslupla, bazen ince ve titiz bir ibareyle bazen de ancak keskin basiret sahibi zeki insanların anlayabileceği kapalı bir ibareyle ifade etmiştir.65

Müfessir Beydâvî, tefsîrinde çoğu zaman farklı kıraat vecihlerine de değinmiştir. Fakat sadece mütevâtir olanını değil şaz olanına kadar hemen hemen bütün kıraatleri zikretmiştir. Beydâvî, kıraat vecihlerini zikrederken kârileri, bazen “basriyyân, hicâziyyân, kûfiyyûn şöyle okumuştur” diyerek, ekolleriyle zikretmiş, bazen de meçhul sigasıyla, “kurie/şöyle okundu” demekle yetinmiştir.Ancak çoğu zaman kıraat âlimlerinin isimlerini açıkça söylemiştir. Ayrıca şaz kıraatları aktarırken da “kurie” meçhul sigasıyla vermiştir.66 Bunun yanı sıra gerekli gördüğü yerlerde

kıraat vecihlerinin mâna üzerindeki etkisini de ortaya koymuştur. Beydâvî tefsîri’nde takip edilen bir diğer metot da müfessirin, yeri geldiğinde nahiv sanatlarına başvurmasıdır. Araştırmanın ilerleyen bölümlerinde örneklerle açıklanacağı üzere o, bazı ibarelerde ‘irâb vecihlerini sırasıyla vererek, bu farklı vecihlere göre oluşan yeni anlamları zikretmiştir.

64 Kâtip Çelebi, I, 186.

65 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212. 66 Bkz. Gür, s. 25.

26

Ahkâm âyetlerinin tefsirinde ise bazen özet bir şekilde fıkhî meselelere girmiş ve kendi mezhebini teyit ve tervîc edici mahiyette açıklamalarda bulunmuştur. Yine itikâd ile ilgili âyetlerin tefsirinde Ehl-i sünnet ve Mutezile’nin görüşlerini ayrı ayrı zikretmiş ve aralarındaki ihtilaf noktalarına değinmiştir. Genellikle de sonda, Ehl-i sünnetin görüşünü tercih ettiğini bildirmiştir.

Beydâvî her ne kadar itikâdî meselelerin çoğunda Zemahşerî’ye muhalefet edip, Mutezile düşüncesine karşı Ehl-i sünnet inancını desteklemiş olsa da bazı konularda cumhur ulemâya muhalefet ederek Zemahşerî’nin görüşüne tabî olmuştur.

Bunun dışında Beydâvî, tefsirinde bazen ikinci, üçüncü veya dördüncü görüş olarak zikrettiği rivayetleri, bunların zayıflığına işaret olsun diye ﻞﯿﻗ (kîle/denildi) veya يور (ruviye/rivayet edildi) şeklinde nakletmiştir.

Onun bir başka özelliği de kevnî âyetleri tefsir ederken kozmik konulara ve fizik ilmine dair meselelere girmesi ve bu gibi âyetleri bilimsel veriler ışığında tefsir etmesidir. Beydâvî, böyle bir tefsir metodunu Fahreddîn Razî’nin Tefsîr-i Kebir’deki metodundan esinlenerek almıştır.67

Beydâvî tefsîri’ne ibare yönüyle bakıldığında ise bu tefsirin muhtasar, ibarelerinin kısa, zor ve karmaşık olduğu görülecektir. İlim camiâsında Beydâvî tefsiri için “demir leblebi” tabirinin kullanılması, onun bu yönüne vurgu yapmak içindir. İbarelerinin bu şekilde kısa ve öz olması Envâru’t-Tenzîl üzerinde çok fazla hâşiye ve ta’lîka yapılmasına sebep olmuştur. Bu konuda Demirci, Tefsir

Tarihi adlı çalışmasında şöyle demektedir: “Beydâvî tefsiri, edebî ve

felsefî tahlillerin veciz bir üslupla ifade edilmesinden dolayı zor anlaşılmasına rağmen, özellikle araştırmacı âlimler tarafından

Ahkâm âyetlerinin tefsirinde ise bazen özet bir şekilde fıkhî meselelere girmiş ve kendi mezhebini teyit ve tervîc edici mahiyette açıklamalarda bulunmuştur. Yine itikâd ile ilgili âyetlerin tefsirinde Ehl-i sünnet ve Mutezile’nin görüşlerini ayrı ayrı zikretmiş ve aralarındaki ihtilaf noktalarına değinmiştir. Genellikle de sonda, Ehl-i sünnetin görüşünü tercih ettiğini bildirmiştir.

Beydâvî her ne kadar itikâdî meselelerin çoğunda Zemahşerî’ye muhalefet edip, Mutezile düşüncesine karşı Ehl-i sünnet inancını desteklemiş olsa da bazı konularda cumhur ulemâya muhalefet ederek Zemahşerî’nin görüşüne tabî olmuştur.

Bunun dışında Beydâvî, tefsirinde bazen ikinci, üçüncü veya dördüncü görüş olarak zikrettiği rivayetleri, bunların zayıflığına işaret olsun diye ﻞﯿﻗ (kîle/denildi) veya يور (ruviye/rivayet edildi) şeklinde nakletmiştir.

Onun bir başka özelliği de kevnî âyetleri tefsir ederken kozmik konulara ve fizik ilmine dair meselelere girmesi ve bu gibi âyetleri bilimsel veriler ışığında tefsir etmesidir. Beydâvî, böyle bir tefsir metodunu Fahreddîn Razî’nin Tefsîr-i Kebir’deki metodundan esinlenerek almıştır.67

Beydâvî tefsîri’ne ibare yönüyle bakıldığında ise bu tefsirin muhtasar, ibarelerinin kısa, zor ve karmaşık olduğu görülecektir. İlim camiâsında Beydâvî tefsiri için “demir leblebi” tabirinin kullanılması, onun bu yönüne vurgu yapmak içindir. İbarelerinin bu şekilde kısa ve öz olması Envâru’t-Tenzîl üzerinde çok fazla hâşiye ve ta’lîka yapılmasına sebep olmuştur. Bu konuda Demirci, Tefsir

Tarihi adlı çalışmasında şöyle demektedir: “Beydâvî tefsiri, edebî ve

felsefî tahlillerin veciz bir üslupla ifade edilmesinden dolayı zor anlaşılmasına rağmen, özellikle araştırmacı âlimler tarafından

67 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 213.

büyük bir itibar görmüştür. Müellifin özellikle felsefe, kelam ve tabiat konularına dair bilgilerini, belâgat kaideleriyle mezcedip edebî bir üslupla ortaya koyması; Kur’ân’ın manalarını anlamak isteyen kimseler için bu tefsiri, vazgeçilmez kaynaklardan biri haline getirmiştir.”68

Beydâvî’nin Envâru’t-Tenzîl’i dönem itibariyle hem Osmanlı toprakları içerisindeki medreselerde hem de Osmanlı toprakları dışındaki İslâm beldelerinde çok okutulan bir tefsir kitabıdır.69

Günümüze bakıldığında ise ülkemizde; İlahiyat fakültelerinde, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Dini Yüksek İhtisas Merkezlerinde ve müstakil olarak eğitim-öğretimlerini sürdüren medreselerde ya ders kitabı olarak ya da ihtiyaç halinde kendisine müracaat edilen başat bir tefsir olarak okutulmaktadır. Dünyada da birçok İslâm devletinde, İslâmî eğitim öğretim yapan fakülte, akademi vb. ilim merkezlerinde ve genel olarak mescitlerde ders halkası şeklinde okutulmaktadır. Bu yönüyle Beydâvî tefsîri gerek üzerinde yapılan çalışmalar bakımından gerekse birebir okunması bakımından canlılığını koruyan, zenginliği her geçen gün biraz daha gün yüzüne çıkan sayılı tefsirlerdendir.

Netice itibariyle Beydâvî tefsiri, Allah (c.c) kelâmını, neredeyse kendi dönemindeki bütün ilimlerin verileri ışığında tefsir etmesi, dil ve edebiyat yönünden çok zengin olmakla birlikte orta hacimli bir eser olması, onu çok okunan üzerinde çok fazla çalışma yapılan nadide bir eser haline getirmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak, bütün zenginliğine rağmen eleştirilerden de hâlî kalmamıştır. Beydâvî’yi eleştirenler genellikle birkaç nokta üzerinde birleşmektedirler. Bu ortak noktalar şunlardır:

1. İbarelerin kısa, karmaşık ve anlaşılmaz oluşu.

68 Muhsin Demirci, Tefsir Tarihi, (8. Baskı), İFAV Yayınları, İstanbul 2010, s. 175. 69 Ay, “Osmanlı Geleneğinde Tefsir Faaliyetleri”, Tefsîr El Kitabı, s. 288.

28

2. Re’yi şiddetli bir şekilde savunup, nakle yer vermediği. 3. Felsefe ve mantıkla uğraştığı için akıl ve felsefeye uysun

diye bazen nassları te’vil etmesi.

4. Sûrelerin sonlarında, sûrelerin fazileti ve bu sûreleri okuyan kişinin elde edeceği sevapla ilgili mevzû kabul edilebilen hadisleri zikretmesi.70

Bergamalı Ahmet Cevdet Bey (ö. 1926), Beydâvî’ye yapılan bu eleştiriler hakkında şöyle demiştir: “Beydâvî’ye hücûm edenlerin bir kısmı ibarelerin zorluğunu öne sürerler. Bunlar kolay ibarelere, alçak vadilerde gözü kapalı yürümeye alışmış âcizler gürûhudur.” “Öbür yandan Mesâbihu’s-Sünne şârihinin (Beydâvî’nin), filozofların görüşlerine âyet ve hadisleri feda edecek kadar dikkatsiz ve kayıtsız olduğu kesinlikle kabul edilemez.”71

Ahmet Cevdet Bey’e göre Beydâvî, metot olarak dirayet tefsiri geleneğine göre hareket etmiştir.Hal böyleyken doğal olarak re’ye değer vermiş, felsefî ve mantıkî izahâtta bulunmuştur.72

Aslında Beydâvî’yi, re’yi şiddetli bir şekilde savunduğu ve nakle yer vermediği iddiasıyla eleştirenler, kanaatimizce haksız bir eleştiride bulunmaktadırlar. Beydâvî tefsîri’nde âyet-i kerîmelerin yerine göre âyetle, hadisle ve sahabî kavliyle tefsir edilmesi; esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin fazlasıyla yer alması; isrâiliyyât rivayetlerine yer verilmesi ve hatta hadis âlimleri tarafından çoğunluğu mevzû kabul edildiği halde her sûre sonunda fedâilü’l-Kur’ân rivayetlerinin bulunması, onun nakle ne derece ehemmiyet verdiğini göstermektedir.

Âlimler içerisinde dirayet tefsiri geleneğini benimseyenler olduğu gibi böyle bir tefsir şeklini yanlış bulanlar, buna karşı

70 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130. 71 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130. 72 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130.

2. Re’yi şiddetli bir şekilde savunup, nakle yer vermediği. 3. Felsefe ve mantıkla uğraştığı için akıl ve felsefeye uysun

diye bazen nassları te’vil etmesi.

4. Sûrelerin sonlarında, sûrelerin fazileti ve bu sûreleri okuyan kişinin elde edeceği sevapla ilgili mevzû kabul edilebilen hadisleri zikretmesi.70

Bergamalı Ahmet Cevdet Bey (ö. 1926), Beydâvî’ye yapılan bu eleştiriler hakkında şöyle demiştir: “Beydâvî’ye hücûm edenlerin bir kısmı ibarelerin zorluğunu öne sürerler. Bunlar kolay ibarelere, alçak vadilerde gözü kapalı yürümeye alışmış âcizler gürûhudur.” “Öbür yandan Mesâbihu’s-Sünne şârihinin (Beydâvî’nin), filozofların görüşlerine âyet ve hadisleri feda edecek kadar dikkatsiz ve kayıtsız olduğu kesinlikle kabul edilemez.”71

Ahmet Cevdet Bey’e göre Beydâvî, metot olarak dirayet tefsiri geleneğine göre hareket etmiştir.Hal böyleyken doğal olarak re’ye değer vermiş, felsefî ve mantıkî izahâtta bulunmuştur.72

Aslında Beydâvî’yi, re’yi şiddetli bir şekilde savunduğu ve nakle yer vermediği iddiasıyla eleştirenler, kanaatimizce haksız bir eleştiride bulunmaktadırlar. Beydâvî tefsîri’nde âyet-i kerîmelerin yerine göre âyetle, hadisle ve sahabî kavliyle tefsir edilmesi; esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin fazlasıyla yer alması; isrâiliyyât rivayetlerine yer verilmesi ve hatta hadis âlimleri tarafından çoğunluğu mevzû kabul edildiği halde her sûre sonunda fedâilü’l-Kur’ân rivayetlerinin bulunması, onun nakle ne derece ehemmiyet verdiğini göstermektedir.

Âlimler içerisinde dirayet tefsiri geleneğini benimseyenler olduğu gibi böyle bir tefsir şeklini yanlış bulanlar, buna karşı

70 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130. 71 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130. 72 Bergamalı Ahmet Cevdet Bey, s. 128-130.

çıkanlar da vardır.73 Dolayısıyla Beydâvî’ye, rey’ ve istinbâta yer

verdiği, dil, edebiyat ve felsefenin birikimlerinden istifade ederek tefsir yaptığı için karşı çıkanlar, aslında sadece Beydâvî’ye değil, dirayet tefsiri geleneğine karşı çıkmaktadırlar. Bu sebeple böyle bir eleştiriyi sırf Beydâvî’ye yönelik yapmak, bu metodu sadece Beydâvî’nin takip ettiği bir metod olarak görmek isabetli bir eleştiri olarak gözükmemektedir.

Beydâvî tefsîri’nin ibâre ve üslup yönüyle eleştirilmesine gelince; her ne kadar Ahmet Cevdet Bey karşı çıkıyor olsa da kanaatimizce bu eleştiri, haksız değildir. Çünkü bu tefsirin ibareleri genel anlamda muhtasar ve bazı yerlerde anlaşılamayacak kadar kısa ve karmaşıktır. Nitekim Beydâvî’nin tefsiri üzerine şerh, hâşiye ve ta’likâ türünden çok sayıda çalışma yapılmış olması bu tezi güçlendirmektedir. Bununla birlikte müfessir, tefsîrini genellikle kısa ve özlü bir şekilde yazdığı halde Kur’ân’da geçen kıssa vb. olayları aktarırken ilgili mekân ve şahıs isimlerini büyük oranda vermiştir. Aynı şekilde Kur’ân’da yüzeysel olarak anlatıldığı için bazı yönleri kapalı kalmış meseleleri de teferruatlı bir şekilde izâh etmiştir. Bu yönüyle de bakıldığında Beydâvî’nin, Kur’ân tefsîrini genel anlamda kısa ve özlü bir şekilde ele alıp bazen anlaşılamayacak derecede îcâz ve ihtisârda bulunması; buna karşılık kıssaları anlatırken yer yer isrâiliyyât nevinden haberleri de katarak geniş açıklamalarda bulunması üslup açısından tutarlı bir metod olarak değerlendirilmemektedir.

Beydâvî tefsîri’nde sûre sonlarında yer alan ve sûrelerin faziletine dair rivayet edilmiş hadisleri, genel olarak Zemahşerî’nin

el-Keşşâf’ında bulmak mümkündür. Zehebî’ye göre hadis ehlinin

ittifakıyla mevzû olduğu kabul edilen hadisleri nakleden müfessir

73 İbn-i Kesîr, İmâdüddîn Ebû’l-Fidâ İsmail b. Nûriddîn Ali, b. Cemâliddîn, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-

Azîm I-VIII, (2. Baskı), thk. Sâmî b. Muhammed Selâme, Dâr-u Tayyibe, 1420/1999, Mukaddime, I, 7; Sadreddin Gümüş, Kur’ân Tefsîrinin Kaynakları, Kayıhan Yayınevi, Ankara, 1990, s. 127-130.

30

Beydâvî, bu konuda Zemahşerî’ye tabi olmuş ve onun düştüğü hataya düşmüştür.74 Hafâcî, Beydâvî tefsiri üzerine yazmış olduğu İnâyetü’l-Kâdî ve Kifâyetü’r-Râdî adlı hâşiyesinde, sûrelerin faziletini

bildiren böyle rivayetlerin, genellikle Ubey b. K’ab’ adına fedâilü’l- Kur’ân’la ilgili rivayet edilen meşhur hadislerden olduğunu ve hadis âlimleri tarafından mevzû kabul edildiğini söylemiştir.75 Aynı

şekilde Beydâvî tefsîri’ndeki hadislerin tahrîcini yapan el-Münâvî de Fethü’s-Semâvî bi Tahrîci Ehâdisi’l-Kâdi Beydâvî adlı eserinde, bu gibi hadislerin mevzû olduğu görüşündedir.76

Suyûtî ise Nevâhidü’l-Ebkâr adlı hâşiyesinde müfessir Beydâvî’yi hem hadis konusunda yetkinliğinin olmadığı hem de felsefe vb. ilimlere gereğinden fazla daldığı iddiasıyla eleştirmiştir.77

Ancak şunu unutmamak gerekir ki Beydâvî tefsiri, genel anlamda sûre sonlarındaki fedâilü’l-Kur’ân rivayetleri itibariyle eleştirilmiştir. Beydâvî tefsîri’ne bir bütün olarak hadis malzemesi açısından bakıldığında ise bu tefsirde, sağlam ve mûteber birçok rivayetin yer aldığı görülecektir.

Netice itibariyle Beydâvî tefsiri, bazı konularda kendisine yöneltilen haklı addedilebilecek eleştirilerden hâlî kalmamışsa da bu eleştiriler, böylesine zengin ve istifâdeli bir tefsirin kıymetini düşürecek, ona ve müfessirine halel getirecek kadar büyük çaplı değildir.

74 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212. 75 Hafâcî, V, 113.

76 Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdurraûf, Fethü’s-Semâvî bi Tahrîci Ehâdîsi’l-Kâdı

Beydâvî I-III, thk., Ahmed Müctebâ, Dâru’l-‘Âsime tsz., II, 716, 745; III, 1042.

77 Bkz. Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. ebî Bekr, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’’l-Efkâr I-

Beydâvî, bu konuda Zemahşerî’ye tabi olmuş ve onun düştüğü hataya düşmüştür.74 Hafâcî, Beydâvî tefsiri üzerine yazmış olduğu İnâyetü’l-Kâdî ve Kifâyetü’r-Râdî adlı hâşiyesinde, sûrelerin faziletini

bildiren böyle rivayetlerin, genellikle Ubey b. K’ab’ adına fedâilü’l- Kur’ân’la ilgili rivayet edilen meşhur hadislerden olduğunu ve hadis âlimleri tarafından mevzû kabul edildiğini söylemiştir.75 Aynı

şekilde Beydâvî tefsîri’ndeki hadislerin tahrîcini yapan el-Münâvî de Fethü’s-Semâvî bi Tahrîci Ehâdisi’l-Kâdi Beydâvî adlı eserinde, bu gibi hadislerin mevzû olduğu görüşündedir.76

Suyûtî ise Nevâhidü’l-Ebkâr adlı hâşiyesinde müfessir Beydâvî’yi hem hadis konusunda yetkinliğinin olmadığı hem de felsefe vb. ilimlere gereğinden fazla daldığı iddiasıyla eleştirmiştir.77

Ancak şunu unutmamak gerekir ki Beydâvî tefsiri, genel anlamda sûre sonlarındaki fedâilü’l-Kur’ân rivayetleri itibariyle eleştirilmiştir. Beydâvî tefsîri’ne bir bütün olarak hadis malzemesi açısından bakıldığında ise bu tefsirde, sağlam ve mûteber birçok rivayetin yer aldığı görülecektir.

Netice itibariyle Beydâvî tefsiri, bazı konularda kendisine yöneltilen haklı addedilebilecek eleştirilerden hâlî kalmamışsa da bu eleştiriler, böylesine zengin ve istifâdeli bir tefsirin kıymetini düşürecek, ona ve müfessirine halel getirecek kadar büyük çaplı değildir.

74 Zehebî, Muhammed Hüseyn, I, 211-212. 75 Hafâcî, V, 113.

76 Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdurraûf, Fethü’s-Semâvî bi Tahrîci Ehâdîsi’l-Kâdı

Beydâvî I-III, thk., Ahmed Müctebâ, Dâru’l-‘Âsime tsz., II, 716, 745; III, 1042.

77 Bkz. Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. ebî Bekr, Nevâhidü’l-Ebkâr ve Şevâridü’’l-Efkâr I-

III, Câmi’atü Ümmi’l-Kurâ, Suûdi Arabistan, 1424/2005, II, 199.