• Sonuç bulunamadı

Marsel Galiyev’in Aḳ Abaġalar “Beyaz Eğrelti Otları” Eserinin İçeriği

2.2. Marsel Galiyev’in Edebi Kişiliği ve Eserleri

2.2.3. Marsel Galiyev’in Aḳ Abaġalar “Beyaz Eğrelti Otları” Eserinin İçeriği

37 memleketi yükseltmiştir. Sözcüklerle muazzam mucizeler yaratmış! Son yıllar nesrinde Tatar dili bu derecede güzel, nezaketli, ahenkli bir şekilde yankılanmamıştı.

Tatar köyünde doğup büyüyen sıradan bir insanoğlu, kozmik yükseklikteki şairler derecesinde fikirler ortaya koyuyor; bu büyük, gizemli, büyülü fikirler güzel bir ahenkle betimlemeler meydana getiriyor. Dilimizin bu saflığından, sesinden nefesler kesiliyor, boğaz düğümleniyor, mutluluk gözyaşları dökülüyor. Bu eserde, özgür fikrin serbest akışı; bu eserde, halkımızın acı kaderi, onun şanlı geçmişi ile gururlanma; bu eserde

“Tatar Fenomeni”nin aslını anlamaya çalışma; bu eserde gönlü etkileyen efsaneler, tarihi olaylar mevcuttur.

Marsel Galiyev; dürüstçe hakikati yazıyor, kişiyi onurlandıran hatıralar paylaşıyor.

Başka bir bakış açısına ne gerek var ki? Benim gözümde Hasan Sar’yan, Röstem Yaḫin, Nebi Devliler, Ravil Feyzullinler daha ilginç, daha anlaşılır, daha heybetli göründüler.

Röstem Yahin hakkındaki o kadar nefis, nezaketli yazıda adeta bestecimizin bizzat özü yansımıştır. Yazar, Yaḫin’in müzik yeteneğinin kökleri hakkında şöyle diyor: "Tatarın geniş dallı ve derin köklere sahip yaşam ağacında sadece kırılan, kömürlenen kaygı-hasret, endişe ve sıkıntı dalları değil; aynı zamanda yukarıya doğru tırmanan güçlü ve sağlıklı fidelerinde hayata olan övgü, sevgi ve mutluluk ruhu da bulunmaktadır. Röstem bey, kendi sanatında kullandığı milli renkleri işte bu dallardan almıştır. Yazarın her kıssasında anlatılan tarih; kanlı, facialı, incitilen, ibretli ve gururlu tarihtir! Tatarların diğer milletlerin maneviyatına ve ilmine olan büyük katkılarıyla gururlanmayalım mı?”

Doġalı Yıllar’ı okuyunca bende onların üslubunu koruyarak güzel bir şekilde Rusçaya aktarıp dünyaya tanıtma isteği oluştu. Tatar edebiyatında nasıl zevkli şahsiyetler olduğunu dünya görsün! Onlar dünyayı dolaşıyor, yeni şeyler keşfediyor, ufukları açılıyor ve bakış açıları gitgide genişliyor!75

Flera Safiullina (Filoloji Doktoru, Profesör)

38 romandan daha dar, hikâyeden de daha geniş ve karmaşık” şeklinde tanımlanır.76 Ana kahramanın hayatındaki bir bölümü kaleme alan Aḳ Abaġalar eseri, hacim itibariyle fazla uzun bir eser olmamasına karşın (toplam 60 sayfa) kendisinde felsefi görüşleri, lirik unsurları ve çeşitli söz sanatlarını barındırması nedeniyle sanatkârlık açısından dikkate değer bir eserdir.

İlk satırlarından itibaren okuyucuyu hayali ve gizemli bir dünyaya sürükleyen uzun hikâyedeki olaylar, birinci kişi ağzından (özne anlatıcı) sanat akademisi öğrencisi Daniyar tarafından aktarılır. Ana kahraman Daniyar’ın aşk, doğa, yaşam ve sanat hakkındaki düşünceleri kendisi tarafından yorumlanarak ve iç içe örülerek verilir. Eserde iki olay örgüsü, iki katmanlı hayat modeli mevcuttur. Birincisini ben’in yani Daniyar’ın hayatında gerçekleşen dış olaylar; ikincisini ise yaşanan olaylardan etkilenerek ortaya konulan felsefi ve lirik düşünceler katmanı oluşturur. Yazar, eserde yer alan lirik bir kahraman gibi olayları sanki kendisi yaşamış gibi anlatır, okurda kendi duygularını paylaştığı hissi uyandırır, bu da eserin etkileyiciliğini ve inandırıcılığını arttırır.

Ak Abagalar’da ağırlıklı olarak hissetirilen duygulardan en önemlisi, aşk duygusudur. Hikâyenin ilk sayfalarında Daniyar’ın hemşerisi olan Ayrüze’ye duyduğu samimi ve sıcak aşk duygularını kaleme alırken, yazar aşkın önemine, tabiat ve yaşama dair düşüncelere geniş yer verir. İnsanla doğayı bir bütün olarak gören ana kahraman Ayrüze’nin gözlerini beyaz eğrelti otlarının çiçeklerine benzetir, aşkın sarhoş edici etkisiyle mutlu kız silueti “güneşe batırılıp çıkarılan kız sureti” çizmek ister. Bir müddet sonra Ayrüze’nin uzaktan akrabası Fakiye’nin etkisiyle Daniyar ile Ayrüze aşkı sona erer.

Bütün kaybediş ve bulmalardan sonra Daniyar, şehirde Dinara ile karşılaşır. Dinara’ya olan gizemli aşkı sayesinde hayata başka bir pencereden bakmaya başlar. Geçmiş hayatını gözden geçirerek yeniden değerlendirir ve hayatın o ana kadar görmediği başka yönlerini keşfetmeyi öğrenir. “Ancak gerçek hakikate ulaşabilmek için hayatta beklemedik dönüşler, ani değişimler gerekliymiş: “Bir şeyler kaybetmek zorunda olsan bile fark etmez!”. Yazara göre, hayat, kaybetme ve bulmalardan ibarettir. Bunun farkına varan Daniyar büyük hedeflere ulaşma yolunda önce Ayrüze’yi, sonra Dinara’yı kaybeder.

76 Türk Dünyası Edebiyat Kavramları ve Terimleri Ansiklopedik Sözlüğü, AKDTYK Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 2006, 112 s.

39 Aşkın etkisiyle ruhu özgürleşen ancak aşkının kaybedişiyle hüzünlenen Daniyar, sonunda kendi iç dünyasına yoğunlaşır: “Bana hüzün, bunalma lazım. Sadece değerli şeyleri kaybettiğinde, kendini incitilmiş durumda hissettiğinde, gönlü titretici hisler ortaya çıkar. Hayır, bu karamsarlığa kapılmaktan değil, tamamen başka, akıl dışı, sakin bir akım. Hüzün gönülde daha da büyür, cana yakın, değerli kaygıya dönüşür ve seni dış dünyadan ayırıp kendi dünyanı icat etmeye sevk eder.”77

Ara sıra komşusu yaşlı müzisyen Geydelbert’le sanat üzerine dertleşir. Geydelbert, orduevinde müzik dersleri veren, konserlerde piyano çalan ve besteler yapan, hayal dünyasında geçmişle gelecek arasında yaşayan asabi ve entelektüel bir karakterdir. Yazar, bu şahıs üzerinden insanın kendi “ben”ini açmak için durmadan mücadele etmesi gerektiği fikrini iletir. “Sana talih gülmemiş. Yetenek vermiş. Ama sen onu söndürmeye çalışıyorsun. Biz daha çok kendimizi insanlar arasında ispat etmek için yaşıyoruz.

Kendine kendini ispat et ve insanlara varlığını ispat et, kanıtla. Sanatınla elbette. O zaman seni tanırlar ve sen kendini tanırsın. Eğer böyle ahenkli eşitlik olmazsa; sen inancını, irade gücünü kaybedeceksin. Gönlünden ayrılacaksın… Benim bütün felaketim şunda. Ben şimdi yaşamdan korkuyorum”, der o üniversiteyi bırakıp köye gitmeyi düşünen Daniyar’a. Akademideki mimarlık tarihi dersinin hocası Samat İshanoviç da her zaman güçlü olmak, “sürekli kendini bulmak” gerektiğini dile getirir. Ancak idealist ve kendi yeteneğine güvenen Daniyar, tecrübeli yaşlı kuşağın duruşuna tepki de gösterir. Mesela:

“Samat İhsanoviç’in yanından öfkelenerek ayrıldım. Genç kuşağın karşısında yaşlı kuşak bir kalkan gibi engel olmasa gençlik neler yapmazdı ki? Bu oluşan öfkenin etkisiyle yeni bir eser çiziverdim.”

Daniyar, bireyin ruhsal ve fiziki özgürlüğünü her şeyden üstün sayar ve insanın hayattaki yeri hakkında şöyle der: “Kendi gönlünde, icadında özgür olmak için hayat labirentlerinde yolunu kaybetmeden, yanılmadan yürüyebilmen gerekir. Hayat, hızlı şekilde öne ilerleyen trendir”.

Babasının hastalığına dair aldığı telgraf Daniyar’ı çocukluk yıllarına, geçmişine götürür. Babasının ölümüyle insan ömrü ve yaşam hakkında sorgulamalar yapmaya başlayan eser kahramanı, bir süre karmaşık duyguların etkisinde kalır. Üniversitede yaşadığı talihsiz bir olay sonucunda okuldan atılır. Tekrar köyüne dönen Daniyar, doğal

77 Galiyev, 1996, s. 56.

40 insanı yüceltmeye, insanın değerini anlamaya, sıradan bir köylünün (mesela; Mirhetim amca) büyüklüğünü, ruhi yönden zengin olan iç dünyasını anlamaya ve görmeye başlar.

“İşte dünya böyledir. Küçük insan diye düşünüyorsun. Aşağılayarak bakıyorsun. Fakat onun içinde cevher yatıyormuş. Doğal yetenek. Kendisi icat. Öyle tip insanlar öne çıkmaz, çok övünmez. Onlar kendi içlerinde ne kadar servetin yattığını bile bilmeden, sezinlemeden yaşar… Yanlışlıkla açılırlar ve hemen unutulurlar… Ne kadar uzakta durmuşum ben insanlardan”, diyor.78 Sıradan bir insanın hayata ve geçip giden olaylara bakış açısı Daniyar’ı çok etkiler.

Uzun hikâyenin sonunda, hayatta yolunu bulmaya çalışırken umutsuzluğa kapılan Daniyar, bahçesinde akça ağaçlar üzerine akşamın sessizliği çökmüş karanlık bir odada açık pencerenin yanında düşüncelere dalar. “Hoşça kalın, beyaz eğrelti otları” diyerek gençliğiyle vedalaşıp kendisini bulmaya şehre gitmeye ve eğitimine devam etmeye karar verir. Böylece, “romantik bireye özgü olan özelliklerini korur, iç dünyasındaki hayal ve isteklerini kaybetmeden hayatın yeni bir basamağına doğru yürür.”79

Uzun hikâyenin şiirsel ismi olan ve metinde birkaç kez karşımıza çıkan Ak Abağalar, sembolik anlam içerir. “İlk lirik girişte, pencereye çizilen kar tanesi nakışı, hem Daniyar’ın kar attığı gönül penceresi olan Ayrüze’nin hisleri anlamındadır hem de mutluluğun yansıması “Eğrelti otları arasından mutlu gözler dikilmiş, senin gözlerin beyaz eğrelti otu çiçekleri…” olarak anlaşılmaktadır. Eğrelti otları, aşkın simgesi anlamında da okunabilir. Dinara ile ilgili lirik kısımlarda bu şekilde yorumlanabilir.

Aklığı benimseyen yazar, beyaz eğrelti otlarında, “kar eğrelti otları”nda Daniyar’ın gençlikteki temiz hayallerini de yansıtmıştır.80

78 A.g.e, s.59.

79 Zahidullina, 2006, s.128.

80 Yarullina Yıldırım, 2016, s.200.

41 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MARSEL GALİYEV ESERLERİNDE DİL İNCELEMESİ

3.1. Tatar Türkçesinin Ses Özellikleri

Ses sistemi çok karmaşık bir olgudur ve üç açıdan ele alınması gerekir. İlk olarak ses birimlerinin oluşumu, konuşma organlarını kontrol eden merkezi sinir sisteminin bir işlevi olduğundan, sesler insan vücudunun faaliyetlerinin bir sonucu kabul edilir. Bu, seslerin biyolojik yönüdür. İkincisi, doğadaki herhangi bir ses gibi, konuşma sesleri de bazı yiyeceklerin salınımları sonucu oluşur, yani fiziksel bir fenomen haline gelir, bu onların akustik (veya fiziksel) yönünü oluşturur. Ve üçüncü olarak çeşitli ruhsal birimleri (kelimeler, biçimbirimler, vb.), yani iletişim kurmak, görüşlerimizi ifade etmek için sesler düzenlenirler ve bu üçüncü en önemli yön ise olan dilsel (veya işlevsel) yönü oluşturur.81