• Sonuç bulunamadı

Bağlama Edatları- Bağlayıcılar (Tĕrkegĕçler)

3.2. Kelime Türleri

3.2.8. Bağlama Edatları- Bağlayıcılar (Tĕrkegĕçler)

99 Çınayaḳ şaltırap ḳuydı. [33] “Fincan şıngırdayıverdi.”

Stenadaġı kartina dehşetlĕ maturlıġı bĕlen yaḳtırıp kite. “Duvardaki tablo, dehşetli güzelliğiyle parlıveriyor.”[113]

3.2.7.2.1. Yansıma Sözcüklerden Oluşan İsimler

Yansıma sözcüklerden isim kelime türü de türemektedir. Örneğin; şarlavıḳ “şelale”, görlevĕk “gürültü ile akan su”, görĕltĕ “gürültü” v.b.

Tatar Türkçesinde yansıma sözcükler daha çok türetilmiş şekilde kullanılmıştır. M.

Galiyev‛in incelenen eserlerinde de yansıma sözcüklerinin etkin bir şekilde kullanıldığı görülmüştür.

B. Yardımcı Kelime Türleri

Yardımcı sözcük grupları; semantik olarak doğrudan nesneleri, işaretleri vb.

adlandırmazlar, ancak gerçekliğin fenomenlerini temsil ederler. İlişkileri, yani dilbilgisel anlamları (bağlar, tutucular) veya çeşitli anlamsal tonları (parçacıklar) ifade ederler.

Nitelikler, sabitleyiciler, parçacıklar farklı değildir, sözcük oluşturucu ve biçimlendirici sıfatlar (morfolojik olarak) bunlara katılmazlar, onlar da, kendi başlarına, cümlenin bir parçası olamazlar (sözdizimsel anlamda). Şekil oluşturucu dilindeki kayıtların özellikleri ve işlevleri Kelimeleri ve cümleleri birbirine bağlamaya hizmet ettikleri ve aynı zamanda çeşitli ilişkileri ifade ettikleri için zarflara yakındırlar.134

100 3.2.8.1. Sıralama (Tĕzüvçĕ) Bağlaçları

3.2.8.1.1. Toplayıcı-Birleştirici Bağlaçlar (Cıyuçı Tĕrkegĕçler) hem, ve, da, de, ta, te, yene, taġın, ni – ni. Mesela;

Minĕm barlığıma söyĕnĕç, soḳlanıçın bĕldĕrgen hem şunıñ bĕlen minĕ de cilkĕte, alġısıta torġan balḳışı küzlerĕnde süngen idĕ anıñ.

“Benim varlığımla mutluluğunu ve hayranlığını belirten ve bununla beni de etkileyen bana ilham veren parıltı onun gözlerinde sönmüştü artık.”[181]

Tekrarlanan ne-ne bağlacı cümlelere inkâr anlamı katar. Örneğin;

E ḫezĕr…Narat astında şaytan da üsmi anıñ. Ni ülen, ni gömbe…

“ Şimdi ise… Çam altında şeytan bile yetişmiyor. Ne bir ot, ne mantar…” [283]

Toplayıcı, bağlayıcı bağlaçlardan taġın, taġı, yene(yine), bĕr-bĕr, hĕm-hĕm gibi bağlaçlar arka arkaya tekrarlanan eylemlerin tasvirine yardımcı olurlar. M. Galiyev’in bu tarz bağlaçları daha çok uzun hikâye türündeki eserinde kullandığı görülür.

Ak Abaġalar’dan örnekler:

Ayrüze, yuḳ digenně añlatıp, başın çaykadı, ḳulımnı ḳısıbraḳ tottı. Apasınıñ bolay da şökketsěz yözě taġı da töksěleněp kitte.

Tĕrkegĕçler Sıralama(Tĕzüvçĕ)

Tĕrkegĕçler

Toplayıcı-Birleştirici (Cıyuçı) Tĕrkegĕçler

hem, ve, da, de, ta, te, yene, taġın, ni - ni

Karşıt (Ḳarşı Ḳuyuçı) Tĕrkegĕçler

lekin, e, emma,tik,

belki, velekin, meger, ise,

barı

Pekiştirici (Bülüvçĕ) Tĕrkegĕçler ye, yeki, yeise,

elĕ elĕ, elle -elle

Cümle

Bağlayıcısı(İyertüvçĕ) Niteliğindeki Tĕrkegĕçler

çönki, güya, güyaki, ki, eger, gerçi,

yeġ‛ni, eytĕrsĕñ, diyersĕñ, ayıruça, bigrek te

v.b.

101

“Ayrüze “hayır” der gibi başını salladı. Elimi sıkıca tuttu. Teyzesinin zaten kılıksız olan yüzünün rengi daha da değişti.”[21]

̶ Nerse, borınıña is kĕrdĕmĕ? Kĕmge ḳarşı barasıñ taġın?! ̶ didĕ de, ḳaltıranıp, ağarıp ḳalġan yözĕn yem‛şeytĕp kostyum yaḳamnan ĕlektĕrĕp aldı.

“Etkilendin mi yoksa? Kime karşı geliyorsun yine?!- dedi ve titreyerek beyazlaşan yüzünü buruşturup ceketimin yakasından tutuverdi.”[222]

Min şunda ġına Ayrüzenĕñ hem bu yorttan hem minem dön‛yamnan bötĕnleyge kitüvĕn añladım.

“Ben ancak o anda Ayrüze’nin hem bu evden hem de benim hayatımdan tamamıyla gittiğini anladım.”[210]

3.2.8.1.2. Karşıt Bağlaçlar (Ḳarşı Ḳuyuçı Tĕrkegĕçler)

e, lekin, ḫelbuki, tik, feḳat‛, ḫetta, emma, meğer, güya, güyaki.

Aḳ Abaġalar hikâyesinden örnekler:

Ene ul ḳar yomarlıy da, saḳ ḳına sělteněp, terezege ırġıta. Tuñġan ölgědegě abaġalar güya siskeněşěp ḳuya.

“…İşte o, karı yuvarlıyor ve yavaşça silkelenip pencereye doğru fırlatıyor. Buz tutmuş kısımdaki eğrelti otları sanki irkiliveriyor.”

Şul süzěnnen soñ yögěrěp kitse ikĕn ul. Ḳuvışırġa, onıtılırġa, kölěşěrge idě běr.

Emma Ayrüzeněñ yözě citdilene, min uyımnıñ çınġa aşmasın töşěnem. [3]

“ Bu sözünden sonra, koşarak gitseydi o. Keşke bir kez kovalaşsak, her şeyi unutsak, kahkaha atsak… Ama Ayrüze’nin yüzü ciddileşiyor, ben düşüncelerimin gerçekleşmeyeceğini anlıyorum.” [7]

Sin bötěn nersege balalarca soḳlana alasıñ. Min siña ġaceplenem. Běraz kızıġam da ḫetta.

“Sen her şeye çocuk gözünden bakabiliyorsun. Ben sana hayran kalıyorum, biraz da imreniyorum hatta. [7]

Min anıñ küzlerěnde çaġılıp ḳına kitken yeşěrěn saġış, uyçan citdilěk kürděm. Lekin ul ozaḳḳa barmadı. Hem ul taġın sabıy ḳıyafetěne kěrdě.

102

“Ben, onun gözlerine yansıyan gizli hüznü, düşünceli ciddiliği gördüm. Fakat bu, uzun sürmedi. Ve tekrar o, masum bir çocuğa dönüştü.”[41]

Ul miña küz ofıḳların kiñeytěp ḳarıy. Taġın taġın söyle digen şikěllě alar. Emma min tıyılıp ḳalam.

“O, bana göz bebeklerini büyüterek baktı. “Konuşmana devam et” der gibi onlar.

Ama ben kendimi durduruyorum.”[13]

İndĕ ḳazıp bĕtĕrĕp kilgende, baz poçmaġınnan temam çĕrĕp, suḳḳanda çĕrĕgĕ onlanıp koyıla torġan bağana töbĕ çıḳtı. Lekin üzegĕ çĕrĕmegen, milenĕp ḳatḳan idĕ anıñ.

“Kazı işlemi bitmek üzere iken mahzenin köşesinden tamamen çürüyüp dökülen bir ağaç kütüğü çıktı. Ancak onun özü çürümemiş, kuruyup sertleşmişti.” [199]

Eger cirde kĕşĕden köçlĕ tĕrĕklĕk iyesĕ bulsa, ul çitlĕklernĕñ bĕrsĕnde kĕşĕ utırır idĕ.

“Eğer yeryüzünde insandan daha güçlü canlı olsaydı, o kafeslerden birisinde mutlaka insan olurdu.”[60]

E bĕznĕn ara?... Bĕznĕñ yaḳınlıḳ minem balaçaḳta ḳalġandır…

“Ya bizim ilişki?... Bizim aramızdaki yakınlık benim çocukluğumda kalmıştır…”

[201]

Tik, barı ve barı tik (fakat, ama, yalnız, sadece, ancak) edatları birbirine bağlı cümlelerde ikinci cümlenin önüne geldiğinde cümleye sınırlama anlamı katar. Örneğin;

Ul başın igen ḫelde bik ozaḳ utırdı, eytĕrsĕñ ul, barı tik üzĕ gĕne işĕte alġan sĕrlĕ moñ te‛ĕsirĕne birĕlĕp, onıtılıp utıra idĕ.

“Başını eğmiş bir vaziyette bir süre oturdu sanki o, yalnızca kendisinin duyabildiği gizemli bir ezginin etkisinde kalıp kendinden geçmişti.”[233]

Tatar Türkçesinde feḳat‛ bağlacı sıralı cümleler arasında güçlü bir zıtlık, keskin bir sınırlama olduğunda kullanılır. M. Galiyev‛in incelediğimiz manzum eserleri ve uzun hikâye türündeki nesir eserinde feḳat‛ bağlacının kullanıldığı cümle örneklerine rastlanmamıştır.

ise bağlacı birbirine bağlı bileşimlerin kendi aralarında sıkı bir bağlantı içerisinde olduğunu bildirir.

103 Yaḳtılıḳ töştĕ ise, min terezege kilem, e ul perde artına kĕrĕp yuġala. “Güneş ışığı süzüldüğünde ben pencereye yaklaşıyorum; o, ise pencerenin arkasına gizleniyor.[97]

3.2.8.1.3. Pekiştirici Bağlaçlar (Bülüçĕ Tĕrkegĕçler): ye, yeki, yeise, elĕ -elĕ, elle - elle.

Pekiştiri bağlaçlar kendi içerisinde birden çok anlam vermek için kullanılırlar.

1. yeki, ye, yeise (veya, ya da, yahut) bağlaçlarla oluşturulan cümlelerdeki parçalarda birine ağırlık verilir ya da herhangi birinin gerçekleşme ihtimali göz önünde bulundurulur.

İḫlas küñĕlĕn bĕlü öçĕn kĕşĕ bĕlen ye açulanışırġa, yeise anı kiskĕn-ḫeveflĕ helge ḳuyarġa kirek.

“Bir insanın gerçek yüzünü görmek için ya onunla kavga etmek ya da onu zor durumda bırakmak gerekiyor.[69]

2. elĕ - elĕ (kâh - kâh, bĕr - bĕr), bĕr - ber (kâh - kâh, bĕr - bĕr) bağlaçları ikileme şeklinde kullanıldığında olay veya eylemin tekrarlandığı anlamını verir.

Mĕne ul ḳabalana-ḳavdarlana elĕ bĕr, elĕ ikĕnçĕ papkasın aça.

“İşte o, alelacele bir o dosyayı bir bu dosyayı karıştırıyor.”[236]

Söylegende, dulḳınlanudanmı, avırlıġın elĕ bĕr ayağına, elĕ ikĕnçĕ ayağına küçĕrĕp, tirbelĕp tora.

“Konuşurken heyecanlandığından mı ağırlığını kâh bir ayağına kâh diğer ayağına verip sallanıyordu.”[253]

3. elle - elle (…mı … yoksa) bağlacı anlatıma şüphe, tereddüt anlamı verir.

3.2.8.2. Cümle başı edatları (İyertüçĕ Tĕrkegĕçler)

Cümle başı edatlarını diğer bağlaçlardan ayırt edebilmek için onların özelliklerini net bir şekilde anlayabilmek gerekir.

Dilde ayrı bir söz grubu olarak değerlendirilmeyen sadece söz dizimsel olarak giriş sözler (cümle başı edatları) olarak kullanılan sözler vardır. Bu sözlerin Türkiye Türkçesindeki karşılığını M. Öner cümle başı edatları olarak adlandırmıştır.136

136 Öner, 1998, s.17.

104 Tatar Türkçesi’ndeki belli başlı cümle başı edatları şu şekildedir: çönki, güya, güya ki, eger, gerçi, yeġ‛ni, eytĕrsĕñ “sanki, adeta”, diyersĕñ, ki, dörĕsregĕ “daha doğrusu”, başlıca “genelde”, ayıruça, bigrekte “özellikle, ayrıca”, nik diseñ, nik digende, ikĕnçĕ törlĕ eytkende “başka bir deyişle”, citmese “üstelik” v.b.

Bu tür edatlar, M. Galiyev tarafından bol kullanılmıştır:

Seyır yaḳtılıḳ ĕçĕnde şeher, sulışın ḳısıp, bötĕn kürĕnĕşlerĕ bĕlen torataş-cansız ḳala. Eytĕrsĕñ min kĕşĕlerĕ taşlap kitken böten ġasır ilĕne kilĕp çıḳḳanmın.

“Tuhaf bir parlaklık içerisindeki şehir, nefesini tutup tüm manzarasıyla cansız kalıyor. Sanki insanlar tarafından terk edilen başka bir yüzyılın ülkesine gelmişim gibi.”

[169]

Dinaranıñ terezesĕ boyıġıp kalġan kĕbĕk. Eytĕrsĕñ tereze öy ḫucasınıñ ḫolıḳ-ḫaletĕn çaġıldırıp tora.

“Sanki Dinara’nın penceresi hüzünlenmiş. Adeta pencere ev sahibinin ruh halini yansıtıyor.”[176]

Ḫatın-ḳız, şul perdenĕ açarġa tĕlep, ürtĕle-ürtĕle yarata. Eger sĕrlĕlĕgĕñnĕ yuġaltasıñ, açılasıñ iken ̶ ideal buludan tuḳtıysıñ.

“Kadınlar ise; o gizemli perdeyi açmakta ısrar etmeni sever. Eğer gizemliliğini kaybedersen, kalbini açarsan, mükemmel olmaktan uzaklaşırsın.”[216]

Ḳızıl telgeşlerĕn yafraḳ astına çiye ḳuvaḳları, töngĕ yañġırdan soñ taġın da ağarıp ḳalġan ḳayınnar, küpĕrĕp torġan kereşkeler (bir tür ağaç adı) kiyĕrĕlĕp sulış ala. Ġüya tabiġat‛ çişĕnĕp taşlaġan.

“Kızıl salkımların yaprakları altına gizleyen kiraz çalılıkları, gece yağmurundan sonra daha da beyazlaşan kayınlar, kabarık kereşkeler güya üzerinden her şeyi atmış gibi derin bir nefes alıyor.”[270]

Тik, hem, feḳat‛ edatları kendi anlamlarını kısmen koruduklarında zıtlık bağlacı görevini de üstlenirler.

Avıl umartalıḳ sıman. Tik kĕşĕler oça ġına almıylar. “Buradan köy bir arı kovanına benziyor fakat insanlar uçamıyor.”[190]

105 Daniyar! Ġomumen, ul eybet kĕşĕ. Tik eybetlĕgĕn şeḫĕs bularaḳ kürsete gĕne bĕlmi.

“Daniyar! Genelde o iyi bir insan yalnızca bir birey olarak iyiliğini nasıl göstereceğini bilmiyor.”[247]

M. Galiyev‛in incelenen eserlerinde yan yana kullanılarak anlamı pekiştiren hem, ve, da, de, ta, te, yene; zıtlık bildiren e, lekin, ḫelbuki, tik, feḳat‛, ḫetta, emma, meğer, güya, güyaki ve cümle başı edatı niteliğindeki çönki, güya, güya ki, eger, gerçi, yeġ‛ni, eytĕrsĕñ “sanki, adeta”, diyersĕñ, ki, dörĕsregĕ “daha doğrusu”, başlıca “genelde”, ayıruça, bigrekte “özellikle, ayrıca” gibi edatları sıklıkla kullandığı tespit edilmiştir.

Yazar, cümleler arasında güçlü bir zıtlık, keskin bir sınırlama olduğunda daha çok tercih edilen feḳat‛ bağlacını eserlerinde kullanmamış; ise bağlacının kullanımına ise sınırlı sayıda örnekte rastlanılmıştır.

C. Modal Kelime Türleri

Bu gruba; bildirme (heberlĕk) sözler, cümle sonu edatları (kisekçe) ve ünlemler (ımlıḳlar) dâhil edilir. Bu sözcük grubu, anlambilimsel ve dilbilgisel doğası gereği ilk iki grupta yer alan sözcük gruplarından biraz farklıdır. Anlambilimsel yönden ünlemler ve yansıma sözcükler, aynı olayları bildirir, fakat onlar bağımsız kelimelerin aksine, olayları kısa bir şekilde, yani duygu ya da benzerlik yoluyla ifade ederler. Onların nominatif bir işlevi yoktur. F. Hisamova’ya göre bu kelime gruplarının dilbilgisel tarafı da spesifiktir:

ünlemler tek başına cümlenin öğesi olmazken yansıma sözcükler kendi başlarına cümlenin öğesi olabilir.137