• Sonuç bulunamadı

3. DENİZ YETKİ ALANLARI VE BU ALANLARA İLİŞKİN YARGI

3.3. Münhasır Ekonomik Bölge

3.3.1. Maine Körfezi Davası

Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada arasındaki Maine Körfezi Davası 1982 BMDHS’nin kabul edilmesinin ardından UAD’nin karara bağladığı ilk davadır.

Bu davayı önemli kılan diğer bir husus da uyuşmazlığın taraflarının münhasır ekonomik bölge ile kıta sahanlığını tek bir sınırlandırma hattı ile belirlenmesini talep ettikleri ilk dava olmasıdır.522 Taraflar 29 Mart 1979 tarihinde imzaladıkları özel

521 Sertaç H. Başeren, “Münhasır Ekonomik…” s. 31.

522 Maine Körfezindeki uyuşmazlığın kökenleri Bağımsızlık Savaşına kadar uzanmaktadır. Kanada ile ABD arasında balıkçılık uyuşmalığı olarak süre gelen ve Truman Bildirisi ile kıta sahanlığının sınırlandırılmasına dönüşen sorun, tarafların petrol, gaz ve balıkçılık imtiyazları konusunda

anlaşmayı 25 Kasım 1981 tarihinde onaylayarak uyuşmazlığı UAD’ye havale ederek Divan’dan kıta sahanlığı ve balıkçılık bölgesinin tek bir hatla sınırlandırılmasını talep etmişlerdir.523 Tarafların her ikisi de 1958 CKSS’ye taraftır.524

ABD ile Kanada arasındaki uyuşmazlık 1960’lı yıllarda Maine Körfezi kıta sahanlığındaki Georges Bank bölgesinde tarafların hidrokarbon kaynakları araştırma faaliyetleri ile başlamıştır. 1977 yıllarının başlarında her iki tarafın da 200 millik bir münhasır ekonomik bölge ilan edip balıkçılık bölgelerini ayırmaları, sınırlandırılacak deniz alanlarına münhasır ekonomik bölgenin de eklenmesine neden olmuştur.525 1982 BMDHS’de kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölgenin aynı yöntem ile sınırlandırılacağının belirtilmesine rağmen aynı zamanda da bu alanların ayrı deniz alanlarını temsil ettiğinin belirtilmesi uyuşmazlığı karmaşık bir hale getirmiştir. Tek bir sınırlandırma hattı yöntemini izah edecek örnek bir dava veya bir devlet

uygulamasının526 bulunmaması da davayı Divan açısından özel kılmaktadır.

Taraflar, birtakım farklı görüşler ileri sürse de uyuşmazlığın uluslararası hukuk temelinde, hakkaniyet ilkelerine göre ve tüm ilgili/özel koşullar dikkate alınarak çözülmesi konusunda görüş birliğine varmışlardır. Tarafların uyuşmazlık konusunda ayrıldıkları nokta uygulanacak yöntemlerin seçimi konusunda olmuştur.

Kanada 1976 yılına kadar uyuşmazlık bölgesinde her iki tarafın da eşit uzaklık yöntemini kullandığını hatırlatarak sınırlandırmanın bu yönteme göre yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.527 Kanada ayrıca iki tarafında 1958 CKSS’de imzasının bulunduğunu belirterek, Sözleşmenin 6. Maddesindeki eşit uzaklık/özel şartlar anlaşmazlığa düşmesi ile farklı bir boyut kazanmıştır. 1976’da devam eden görüşmelere rağmen ABD 200 millik bir münhasır balıkçılık bölgesi tesis etmiş, aynı uygulamayı Kanada’da gerçekleştirince birbiri üzerine binen alanlar nedeniyle uyuşmazlık büyümüştür. Bkz. Davis R. Robinson, David A.

Colson, Bruce C. Rashkow, “Some Perspectives on Adjudicating Before The World Court: The Gulf of Maine Case”, American Journal of International Law, Vol. 79, 1985, 578-579.

523 Alastair R. Lucas, “Maritime Boundary Delimitation in the Gulf of Maine”, Journal of Energy and Natural Resources Law, Vol. 4, No. 1, 1986, s. 34.

524 Dolliver Nelson, “Gulf of Maine Case”, Max Planck Encyclopedia of Public International Law, Oxford University Press, https://opil.ouplaw.com/home/mpil, 22.05.2019.

525 Maine Körfezi Davası, para 68.

526 Benzer bir durum Avusturya ve Papua Yeni Gine arasında ortaya çıkan Torres Boğazı’nın sınırlandırmasında söz konusu olmasına rağmen bu durum yöntem olarak Maine Körfezi Davası’ndan tamamen farklıdır. Bu Davada deniz yatağı ile deniz üstü su tabakası ayrı şekilde ele alınmıştır.

Ayrıca taraflar tek bir hatla sınırlandırma konusunda Mahkemeden herhangi talepte bulunmamıştır.

Bkz. Choon-ho Park, “Australia-Papua New Guniea Report No: 5-3, International Maritime Boundary, Vol. I, s. 929-975.

527 Maine Körfezi Davası, para 128.

ifadesinin birleşik bir kural olduğunu ve ayrıca eşit uzaklık yöntemin teamül kuralı haline geldiğini iddia etmiştir.528

ABD ise kendi kıyı uzunluğunun Kanada’dan daha fazla olmasını gerekçe göstererek, sınırlandırmanın işleminin ekolojik sistemleri birbirinden ayıran bir hatla veya Maine Körfezi’nin esas kıyısını teşkil ettiğini iddia ettiği, kendi kıyısına ağırlık verilecek şekilde kara sınırının hizasından kıyıya dik bir çizgi çekilerek yapılmasını talep etmiştir.529

Divan öncelikle, tarafların her ikisinin de 1958 CKSS’ye taraf olmasından bahisle, eşit uzaklık yöntemiyle tek bir hattın belirlenmesi konusunu gündemine almıştır. Divan’a göre, eşit uzaklık yönteminin ilgili/özel koşullarla birlikte 1958 CKSS’de kabul edilmiş olmasının, söz konusu yöntemin münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında da kullanılmasını hukuki saymayacağını belirtmiştir.

Divan, herhangi bir deniz alanının sınırlandırılmasında kullanılması uygun olan kural ve yöntemin başka bir sınırlandırılmada da uygun olacağı düşüncesinin doğru olmadığını belirterek bu görüşü kabul etmemiştir.530 Divan, eşit uzaklık yönteminin 1958 CKSS’ye göre kıta sahanlığının sınırlandırılmasında uygulanması gereken bir yöntem olduğunu kabul etmekle birlikte, söz konusu davada olduğu gibi başka bir deniz alanının sınırlandırılmasında kullanılmasının sözleşme bakımından bir gereklilik olmadığını belirtmiştir.531 Divan ayrıca, eşit uzaklık-ilgili/özel koşullar kuralının genel manada bir uluslararası teamül kuralı olduğunu iddia etmenin kabul edilebilir olmadığını vurgulamıştır.532

Divan, teamül hukukunun gereği olarak ilgili tüm koşulları dikkate alarak, sınırlandırmanın hakkaniyet ilkeleri temelinde yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Divan’a göre hakça bir sonuca ulaşmak adına kullanılacak olan hakkaniyet ilkeleri

528 Maine Körfezi Davası, para 128-130.

529 L. H. Legault ve Blair Hankey, “From Sea to Seabed: The Single Maritime Boundary in the Gulf of Maine Case”, The American Journal of International law, Vol. 79, No. 4, 1985, s. 963; D. M.

McRaf, “The Gulf of Marine Case: The Written Proceedings”, The Canadian Yearbook of International Law, Vol. XXI, 1983, s. 281.

530 Maine Körfezi Davası, para 120.

531 Maine Körfezi Davası, para 124.

532 Maine Körfezi Davası, para 122.

asla uluslararası hukukun genel ilke ve kuralları olamaz.533 Divan bu durumu şu şekilde açıklamıştır; “Hakkaniyet ilkelerinin farklı davalardaki somut olaylara aynı çözümü sunması mümkün görünmemektedir dolayısıyla uluslararası deniz alanlarının sınırlandırılmasında genel bir hakkaniyet ilkesinden bahsetmek söz konusu değildir. Kodifikasyon çalışmaları bu boşluğu tamamlayamamıştır”.534

Divan, yukarıdaki değerlendirmeler doğrultusunda öncelikle kıyıların bitişik olduğu kesime kadar olan sınırın geometrik bir yöntem kullanılarak yapılmasına karar vermiştir. Bu noktadan sonra kıyıların karşı karşıya olduğu kesimde ise taraflarca tespit edilen başlangıç noktasının eşit uzaklık yöntemine göre belirlenememesinden dolayı hakça bir sonuca ulaşmak maksadıyla sınırlandırmanın kıyı uzunlukları göz önünde bulundurularak yapılmasına hükmedilmiştir.535 Divan’a göre taraflar arasındaki kıyı uzunlukları tek başına bir sınırlandırma kriteri olmamakla birlikte söz konusu uyuşmazlıkta, mevcut coğrafi koşullar çerçevesinde sınırlandırmanın uygunluğunu tespit edecek bir husustur. Divan ayrıca, sadece kıyı uzunlukları hesaplanarak bir sınırlandırma yapılmasının bir yöntem olmadığını bunun yalnızca bu davaya özel bir durum olduğunu belirtmiştir.536 Tarafların kıyı uzunlukları arasındaki belirgin farklılığı göz önünde bulunduran Divan, çizilecek bir orta hat ile kıyılar arasında 1.38’e 1 oranını yansıtacak bir düzeltme yapılmasına karar vermiştir.537

Maine Körfezi Davası’nda son olarak sınırlandırılacak alandaki adaların durumu ele alınmıştır. Divan, Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları’nı referans göstererek karadan uzak adalara veya yerleşim bulunmayan kaya ve cezir yüksekliklerine sınırlandırma işleminde etki tanınmasının doğru olmadığını, bu tür coğrafi oluşumlara önemleri nispetinde gerek duyulması halinde sonradan düzeltici etki verilebileceğini belirtmiştir. Bu çerçevede bölgedeki adaların konumunu ve

533 Mustafa Koç, a.g.e. s. 74.

534 Maine Körfezi Davası, para 157.

535 Maine Körfezi’nin coğrafi yapısı incelendiğinde oldukça ayrıntılı olduğu görülmektedir. Körfez, bir uzun yanı Atlantik Okyanusuna açılan, diğer uzun yanı tamamen ABD kıyılarından oluşan, kısa kenarlarından kuzey tarafı Kanada kıyıları, güney kısa tarafı ise ABD kıyılarından oluşan dikdörtgen biçiminde bir alandır. ABD ile Kanada’nın kara sınırı dikdörtgenin bir uzun yanı ile kısa kenarının birleştiği noktada dik açı oluşturur. Bkz. Sevin Toluner, Milletlerarası Hukuk…, s. 237.

536 Maine Körfezi Davası, para 185.

537 Maine Körfezi Davası, para 217-218.

özelliklerini inceleyen Divan, Kanada hakimiyetinde olan ve Körfez girişinden 9 mil içerde bulunan Seal Adası ve çevresindeki adaların büyüklüklerini ve coğrafi konumlarını dikkate alarak bu coğrafi oluşumlara yarım etki tanınmasına karar vermiştir. Orta hat üzerinde adalara verilen bu yarım etkiyle birlikte tarafların kıyı uzunlukları arasındaki oran 1.38:1 iken 1.32:1olarak değişmiştir.538

Maine Körfezi Davası’nda Divan’ın kararında yönlendirici olan etken tek bir hatla sınırlandırma talebinin uyuşmazlığın taraflardan gelmiş olmasıdır. Ayrıca 1958 Cenevre Sözleşmelerinin bu sınırlandırma yöntemini açık bir şekilde yasaklamamış olması Divan’ın sınırlandırmayı teamül hukuku temelinde gerçekleştirmesine olanak sağlamıştır.539

Maine Körfezi Davası öncelikle tek bir sınır hattı ile birden fazla deniz alanının sınırlandırılması yönteminin teamül kuralı haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Tek bir hatla birden fazla deniz alanının sınırlandırılması yöntemi münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırma hukukuna dahil olmasıyla bu davadan sonraki uyuşmazlıkların hemen hemen birçoğunda uygulanmıştır. Divan, her ne kadar 1958 Cenevre Sözleşmelerinde tek bir hatla sınırlandırma yönteminin olmadığını vurgulasa da 1982 BMDHS’nin 74. ve 83. Maddelerinde sınırlandırma konusunda herhangi bir yöntemin kullanılacağının belirtilmemiş olması, hakça bir çözüme ulaşmak için elverişli bütün yöntemlerin kullanılabileceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Divan ve Mahkemelere geniş takdir hakkı tanıyan Deniz Hukuku Sözleşmeleri, elverişli ilke ve kuralların uluslararası yargı organları tarafından teamül kuralı haline getirilmesine zemin hazırlamıştır.