• Sonuç bulunamadı

MAHKUMUN HAKLARI VE MAHKUMA YAPILACAK MUAMELE

B. Sicnü’l-Kâdî

V. MAHKUMUN HAKLARI VE MAHKUMA YAPILACAK MUAMELE

İnsanın doğuştan getirdiği ve zarurât-i hamse dediğimiz (canın, ırzın, aklın, malın ve dinin muhafazası) bir takım hakları vardır. İslam dini, insanın bu haklarını koruma altına almıştır. İnsan bu hakları insan olma şerefinden alır ve bu haklar kim olursa olsun tüm insanlar için saygınlığa sahiptir.

Bu haklarının yanında hürriyeti kısıtlanmakla birlikte mahkumun bir insan olarak tatmin etmeye çalıştığı arzuları ve karşılamaya çalıştığı cinsel, yeme, içme gibi… çeşitli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar mahkumun bir hakkı olduğu gibi onu hapseden devletin de bir görevidir. Zira işlediği bir suç neticesinde cezaya çarptırılarak hapse atılan mahkumun, doğal olarak hürriyeti kısıtlanmakta ve bir takım özgürlükleri ve istekleri rafa kaldırılmaktadır. Fakat bir insan olması hasebi ile yaşamı için vazgeçilmez kabul edilen bu maddi ve manevi haklarından istifade etmesi mahkum da olsa insanın en doğal kanuni ve dini hakkıdır. Bu mahkumun bir hakkı olduğu gibi aynı zaman da toplumsal huzur ve güvenlik için de elzemdir. Çünkü hapse mahkum edilmiş suçlu, temel ihtiyaçlardan olan ve hayatın idamesi için vazgeçilmez olan bu haklardan mahrum bırakıldığı vakit; topluma, yargıya, hakime hatta inanca bile küser. Bunun yanında mahkum, her ne kadar hapishanede toplumdan uzak yaşasa da, dış dünya ile bağı kopmuş olsa da unutmamak gerekir ki cezası bittiğinde yine aynı topluma dönecek ve hayatını sürdürecektir. Bu anlamda hapishanede hakkı gasp edilmiş, kendisi yok sayılmış, bir takım arzu ve isteklerine karşılık verilmemiş bir mahkum, dışarıya çıktığında toplum için bir tehlike arz edecektir.

Binaenaleyh bir suçtan dolayı hapse atılmış da olsa mahkuma bir takım haklar verilmeli, bu hakları kullanabilmesi için de ona ortam hazırlanmalıdır. Bunun yanı sıra mahkumu cezanın bitiminden sonrası için dış dünyaya hazırlayarak sosyalleşmesini sağlamak gerekir. Bunun için mahkumun insan olduğunun unutulmaması ve insani haklarından yararlandırılması gerekir ki, buna mahkumun hakları denilmektedir.

Mahpusun hakları veya mahkumun insani hakları denildiğinde anlaşılması gereken, “insan olmasından kaynaklanan ve hukukun kendisine tanıdığı

haklardır.”873 Yani yemesi, içmesi, giyinmesi, haberleşmesi, tedavi gibi temel ihtiyaçlarının tedarik edilmesi; kötü muamele, işkence gibi haksızlığın ise yapılmamasıdır.

Mahkumlara uygulanacak insani muamelenin boyutları, İslam hukukunda da ele alınmış mahkuma ideal bir muamele ve ideal bir hapishane teşkilatı modeli ortaya konulmuştur.

Hz. Peygamber ve ondan sonra gelen Raşit Halifeler, İslam hukuku açısından mahkuma yapılacak muamelenin çerçevesini çizmiş, sonra gelen idareciler de mahkumun hakları ve mahkuma yapılacak muamele konusunda, kendilerini örnek almışlardır.

Bu idarecilerden birisi de Ömer b. Abdilazizdir. Mahkumun hakları ve mahpusa yapılacak muamele hususunda Hz. Peygamberi ve kendinden önceki idarecileri örnek alan Ömer b. Abdilazizin, valilerine şöyle bir mektup gönderdiği nakledilmektedir: “Zindanları araştırın, suçu sabit olanları orada tutun. Suçu olmayanları hapsetmeyin. Kim içinden çıkılmaz, karışık bir durumla karşılaşırsa, o hususta bana yazsın. Mahkumlar hakkında bilgi toplayın. Muhakkak ki hapis onlar için felakettir. Cezalarını arttırmayın. Malı mülkü olmayan, yalnız yaşayan insanlarla anlaşma yoluna gidiniz. Borcu nedeni ile hapsedilenlerle diğer mahkûmları bir arada tutmayın. Kadın mahkûmlarla erkek mahkumları ayrı koğuşlara yerleştirin. Rüşvet alan kimseleri, hapishanelere görevli tayin etmeyin.”874

Ömer b. Abdilaziz, bu ifadeleri ile infaz hukukunun önemli ilkelerine temas etmektedir.

Bu örneklerden ve mektuplardan anlıyoruz ki Halife Ömer b. Abdilaziz, halkın huzurunu temin için ne cezaların tatbik edilmesinden vazgeçtiğini ne de hukukun üstünlüğünü ve devlet otoritesini sağlamlaştırma düşüncesini kılıf olarak kullanıp amaç dışı aşırı uygulamalara gittiğini görmekteyiz. Buna ilaveten Ömer b. Abdilaziz’in genelde adalet özelde ise hapishane ve mahkumlarla ilgili izlemiş olduğu siyaseti derinlemesine tetkik ettiğimizde modern bir hapishanenin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini görmekteyiz.875

873

Yıldırım, Ahmed Hamdi, İslam Hukukunda Mahpusun İnsani Hakları, s. 11.

874

Atar, İslam İcra ve İflas Hukuku, s. 257.

875

Halife Ömer b. Abdilaziz, vatandaşın mağdur olmaması ve adaletin gecikmeden tecelli etmesi için devlet başkanı olarak görevlilerden hapishaneleri araştırıp suçlu ile suçsuzu ayırt etmelerini istemektedir. Çünkü geciken her adalet aynı zamanda adaletsizliktir. Zira geç tecellî eden adalet, hakların yok olmasına ve tarafların mağduriyetine neden olabileceği için zulümden başka bir şey değildir.876 Bu anlamda suçsuz bir insanın yıllarca zindanlarda çürüdükten sonra suçsuz olduğu ortaya çıksa adalet tecelli etse de geçvuku bulduğundan bir adaletsizliktir. Zira belki de yıllarca yanlışlıkla ya da ihmalkarlıkla hapishanede tutulan kişinin yuvası yıkılabilir, işi ve sağlığı bozulabilir. Dolayısıyla halife bu isteği ile adalet mekanizmasını hızlandırarak adaletin vaktinde tecelli etmesini ve kimsenin suçsuz bir şekilde hapishanede tutulup mağdur edilmemesini istemektedir.

Bunun yanında Ömer b. Abdilaziz, kimsenin keyfi olarak mahkumların cezalarını artırıp onlara haksızlık etmemesini isteyerek cezada haddi aşmayı, suç- ceza dengesini bozmayı ve cezada keyfiliğe de engel olmak istemiştir.

Adi suç işleyenle borcunu ödemeyen ya da ödeyemeyen kimseyi aynı yerde hapsedilmemesini isteyerek adi suç işleyenle imkanı olmayanları aynı yerde tutup hapsetmenin doğru olmadığını dahası adi suç işleyenin borcundan dolayı hapishaneye düşmüş kişiyi kötü etkilemesine engel olmak istemiştir. Halife bu isteği ile modern dünyanın kullanmış olduğu hapishane ya da koğuş tipinin ilk temellerini atmış sayılır.

Halife, kadın ve erkek mahkumların ayrı koğuşlara koyulmasını isteyerek onların mahremiyetini korumak istemiştir.

Ömer b. Abdilaziz, rüşvet alan kişilerin hapishanelerde tayin edilmemesini isteyerek, rüşvet alarak görev sorumluluğunu ve bilincini yok eden, hukukun en temel gayesi olan adaleti zedeleyen kimselerin, yani adaleti sağlamakla yükümlü bulunan adliye teşkilatına mensup bir memurun böyle bir haksızlığın içinde yer almasının rüşvetle mücadeleyi imkansız kılması sebebiyle çok daha tehlikeli sonuçlar doğuracağı, toplumun yozlaşmasına ve çöküşünde etiki bir rol oynayacağı

Autorites Urbaines Sous Les Abbassides”, Arabica, 55 (2008), s. 406.

876

Aslan, Nasi, “Kur’ân ve Sünnete Göre Sanık ve Mahkûm Hakları”, Kur’ân ve Sünnete Göre Temel

aşikardır.877 Zira hapishanede adalet ve düzeni koruyan bu memurlardır. Bu memurlar rüşvete bulaştığında hapishanede adaletin ve düzenin korunması söz konusu değildir.

İslam hukukçuları, yaşadıkları dönemde mahkumlara uygulanan muamelelerdeki aksaklıkları ve kötü uygulamaları görerek, olması gerekeni kurallar manzumesi olarak dönemin idarecilerine takdim etmiş veya hatırlatmışlardır.

Ömer b. Abdilaziz’in valilere hapis, hapishane şartları ve mahkumların hakları ile ilgili olarak gönderdiği mektubun içeriğini Hanefi hukukçu Ebû Yûsuf daha da genişleterek Harun er-Reşid’e takdim ettiği tavsiye niteliğindeki kararlar, bu kurallar manzumesinin en meşhuru ve kapsamlısıdır.

Ebû Yûsuf’un bu tavsiyeleri bu gün dahi mahkumların ve hapishanelerin ıslahı için yapılacak düzenlemelerde, üzerinde önemle durulması ve dikkate alınması gereken niteliktedir.

İnsan ve mahkum hakları açısından döneme damgasını vuran günümüze ilham olan İslam hukukunun bu konudaki görüşünü ortaya koyan bu tavsiyeleri şöyle sırlamak mümkündür.

1. Geçim sıkıntısı olan ve akrabalarının da yardım etmediği fakir mahkumların iaşesi, zekat mallarından veya beytü’l-maldan karşılanmalıdır. Ancak beytü’l-maldan karşılanmasını tercih ederim. Fakat mahkum zengin ise iaşesinin parasını kendisi karşılamalıdır. Geçmişte Hz. Ali Irak’ta, Muaviye Şam’da mahkumlara yemek, yazlık ve kışlık elbise vermiştir.

2. Mahkumun konulduğu hücreler tek kişilik olmalı ve mahkumun namazını ayakta kılamayacak kadar dar olmamalıdır.

3. Mahkumlara mevsim şartlarına göre, yazlık-kışlık elbise verilmelidir. 4. Hapisten maksat, beraber yaşadığı insanları zarara uğratan, kuralları çiğneyen kimseleri, belirli süre zarfında tüm tasarruflarından men amacıyla bir yerde tutmaktır. Onun için mahkumlara işkence yapılmamalı aç ve açık bırakılmamalıdır. Çünkü insanları dövmek veya işkence etmek ıslah etmez, bilakis daha da bozar. Cinayet işleyenler dahi dövülmemelidir. Zira şiddet, peşinden şiddeti getirir.

5. Mahkumlara iyi davranılması gerektiği gibi, aynı şekilde esirlere de iyi

877

davranılmalıdır.

6. Mahkumlara zincire vurulup çarşı pazar teşhir için gezdirilmemelidir. Düşmanın eline düşen bir müslümana böyle bir uygulama reva görülmezken, Müslümanlar tarafından kendi din kardeşine yönelik böyle kötü bir uygulama yapılması düşünülemez.

7. Kimsesi bulunmayan mahkum vefat ettiğinde, devlet techizini ve tekfinini yapıp İslami usullere göre defnetmelidir.

8. Suçu olan ile suçu olmayan mahkum ayırt edilmeli suçu olan hapsedilmeli, suçu olmayan ise serbest bırakılmalıdır.

9. Mahkumlar, yöneticeler ve akrabaları tarafından ziyaret edilip durumları araştırılmalıdır.

10. Mahkumlara verilen giyecek ve yiyecek yardımlarının, mahkumlara ulaşmama riski varsa bunların kıymeti tespit edilip, aylık maaş olarak kendilerine verilmelidir.

11. Mahkumların isimleri güvenilir bir kişi tarafından bir deftere yazılmalı, aylık iaşe ödenekleri bu deftere göre ödenmelidir.878

Ebû Yûsuf, halifeye bu tavsiye mektubunda Hz. Ali, Muaviye ve daha önceki halifelerin de uygulamalarını örnek vererek bu maddelerin mahkumun bir hakkı ve devletin bir görevi olduğunu hatırlatır. 879

Mahkumların haklarını ve mahkumlara yapılacak muameleyi hatırlatan bu tavsiye kararları, aynı zamanda İslam hukukunun da kabul ettiği görüşlerdir. Aynı şekilde bu tavsiye kararlarının bazıları, günümüz hukukunda da esas alınmış ve mahkum hakları olarak kabul görmüştür.

Tavsiye kararlarında birkaç konu dikkat çekmektedir. Bunlar, işkence, tutukluluğun süresi, hapishanenin şarları ve esir ile mahkumun hapsidir. Söz konusu bu tavsiyelerden de anlaşıldığı gibi işkence sadece asrımızın konusu ve sıkıntısı değil, Ebû Yûsuf döneminde de, belki de tarih boyunca var olan bir vakadır. Yine günümüzde de çok tartışılan tutukluluk süresi Ebû Yûsuf’un döneminde de yaşanan sıkıntılardan birisi alsa gerek ki Ebû Yûsuf ona atıfta bulunuyor. Ebû Yûsuf’un da

878

Ebû Yûsuf, Kitabü’l-Harâc, s. 463-470; er-Rahbi, Abdulaziz b. Muhammed el-Hanefi, Fıkhu'l-

mulûk ve miftahu'r-ritâc el-mursad alâ hızâneti Kitâbi'l-Harâc, II, 237-245; Yılmaz, “İslâm Tarihinin

İlk Üç Asrında Hapishaneler…”, s. 565-566.

879

işaret ettiği gibi, suçu olan cezalandırılmalıdır. Suçu olmayan ise serbest bırakılmalıdır. Bunun için de adalet mekanizması harekete geçirilmeli, uzun süre gecikmelere mahal verilmemelidir. Çünkü çabukluk ilkesi, yargılamanın özüyle doğrudan ilgili olmasa bile gecikmenin doğurduğu neticeler itibarıyla tarafları yakından ilgilendirmektedir. Geç tecelli eden adalet, hakların yok olmasına ve tarafların mağduriyetine sebebiyet verebileceği için zulümden başka bir şey değildir. Bu bağlamda yargılamanın makul bir süre içinde sonuçlanması insan hakları açısından önemlidir. Zira geciken her adalet adaletsizliktir.880

Ebû Yûsuf, mahkumun tutulduğu yer olan hapishanenin tek kişilik hücrelerden oluşmasını ve mahkumun namazını ayakta kılamayacak kadar da dar olmamasını istemektedir. Belki Ebû Yûsufun döneminde nüfusun az, suç işleme oranlarının düşük oluşu tek kişilik hücrelerden müteşekkil bir hapishaneye imkan tanıyordu. Ancak günümüz koşularında nüfusun ve suç işlemenin çok olmasından dolayı böyle bir imkan pek yoktur. Fakat diğer mahkumlara zarar vermemesi ya da işlediği suça binaen diğer suçluların kendisine zarar vermemesi için bazı mahpuslara tek kişilik hücreler yapılabilir. Aynı şekilde mahkumun ibadet etme hakkı olduğundan ona bu imkanı tanımak gerekir. Bunun için de hapishanenin fiziki şartları buna müsait olmalıdır.

Ebû Yûsuf, esir ile mahkumun hürriyeti kısıtlı olduğundan her ikisini de tutsak kabul etmiş, insan olmaları hasebiyle de her ikisinin yeme-içme, giysi gibi zaruri ihtiyaçlarının bulunduğu ve bunun temin edilmesi mahkumun bir hakkı devletin de bir görevi olduğunu devlet başkanına hatırlaır. Ancak bunu temin ederken zengin ile fakir mahkumu ayırt etmesini, fakir mahpusun bu ihtiyaçları zekat malından veya beytu’l- maldankarşılanmasını ancak beytu’l- maldan olmasını tercih etmektedir. Zengin tutuklunun iaşe bedelini ise şahsın kendisinden alınması gerektiğini hatırlatmaktadır.881

İslam dini, insana eşref-i mahlukat olarak kabul eder. Bu değer göz önünde bulundurularak mahkumun dövülmemesi, ağır işlerde çalıştırılmaması, işkence edilmemesi, ayrıca küfür, hakaret ve teşhir edilmemesi gerekir. Bunun yanında hapsedileceği mekanın ya da hapishanenin insani bir yaşamın idame edilmesini

880

Aslan, Nasi, İslam Hukukunda Yargılama Etiği ve İlkeleri, s. 156-157.

881

sağlayacak nitelikte olması gerekir. Aksi bir durumun ise Kur’an, Sünnet ve insanın yaratılış gayesi ile bağdaşmayacağı aşikardır.

Mahkum haklarını irdeleyebiliriz.