• Sonuç bulunamadı

HAPİS CEZASININ TARİHÇESİ

B. ISTILAH MANASI

II. HAPİS CEZASININ TARİHÇESİ

Hapisin beşerin geçmişi kadar eski olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki hapis cezasının varlığı eski medeniyetlere kadar uzanır.118

“Bu cezalandırma yöntemi, tarihi süreç bakımından şahsi intikam, kollektif sorumluluk, sürgün ve toplumdan dışlanma, kısas ve diğer bedeni cezalar, mali ceza ve uzlaşma safhalarından sonra yaygınlık kazanmış, geçmişi eski medeniyetlere uzanan bir cezadır. Yine hapsin, ilk dönemlerde suçluyu cezalandırmadan çok cezası belirleninceye veya infaz edilinceye kadar tutulması amacını taşıdığı ayrıca yerleşik hayatın ve devlet otoritesinin hakim olduğu dönem ve bölgelerde daha yaygın şekilde bilinip uygulanmıştır.”119

Nitekim Ahd-i Atik’te Allah’ın şeriatına ve kralın emirlerine karşı gelenlere öngörülen cezalardan biri de hapis cezasıdır ki bunun için “esarit” 120 hapishane için de “masamar” 121 veya “beyt kala”122 kelimeleri kullanılmaktadır. Aynı şekilde kutal kitapta peygamber diye geçen “Yeremya’nın” hapishaneye, Yusuf peygamberin de

115

Bardakoğlu, “Hapis”, DİA, XVI, 54; Seyyid Süleyman Beyyûmî, el-Habs fi’ş-Şeriati’l-İslamiyye, s. 9; Menekşe, s. 130; Hülagu, s. 5; Kal'aci, Muhammed Revvas, el Mevsuatu'l Fıkhıyye, I, 698.

116

Bardakoğlu, “Hapis”, DİA, XVI, 54; Menekşe, s. 130.

117

İbn Ferhûn, Tabsiratü’l-Hükkâm, II, 232; Bardakoğlu, “Hapis”, DİA, XVI, 54; Kontbay, s. 80; Hülagu, s. 5.

118

Menekşe, s. 130.

119

Bardakoğlu, “Hapis”, DİA, XVI, 54.

120 Ezra, 7/26. 121 Levililer, 24/12; Sayılar, 15/34. 122 Krallar, 22/27.

zindana atıldığından söz edilir. 123

Eski medeniyetlerden İbranilerde, hapis cezasına veya ölüm cezasına çarptırılanlar için hapis mekanı olarak boş sarnıçlar kullanılmıştır.124

Yeni Ahid’de de hapis ile ilgili çeşitli referanslar mevcuttur. Ancak bu referanslardan, hapis cezasının daha çok geçici bir gözaltı ve tutukluluk hali olduğu anlaşılmaktadır.125

Kur’an’ı Kerim’de de Hz. Yusuf126 ve Hz. Musa127 dönemlerindeki Mısır anlatılırken hapis cezası uygulamasına ve hapishanelere temas edilmektedir.

Eski Yunan’da hapis cezası suçluyu bir mekanda tutma işlevi görüyordu. Ancak bununla birlikte, kendisine para cezası verilene, beş günlük bir hapis cezasının üstelik prangalı şekilde bir uygulanması da söz konusuydu.128 Nitekim Yunanlılar, ünlü düşünür Sokrat’ı milattan önce hapsettirmiş ve kanını dökerek öldürme kararı almışlardı.129

Tarihin en eski milletlerinden olan Sümerler de hapis cezasını biliyor ve suçlulara uyguluyordu. Urukagina Kanununa göre hapis, borç sebebiyle, hırsızlık ve insan öldürme suçlarının cezası olarak verilmiştir.130

Babil hukukunda da ödenmeyen borca karşılık verilen cezalarından birisi hapistir.131

Roma hukukunda da bir cezaya çarptırılacak olan kimse, adalet elinin altında bulundurulması amacı ile bir yere kapatılıp hapsedilirdi.132 Nitekim krallık döneminde kral Jugutha’nın da hapsedildiği tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ancak imparator Ulpians tarafından hapis cezaları kaldırılmış ve bu konu da Roma hukukunda 300 yıl süren bir duraklama dönemi yaşamıştır. Justinianus zamanında ise yeniden hapis cezaları tatbik edilmeye başlanmıştır.133

Roma’da ölüm cezası alan kimse cezası infaz edilmediğinde ömür boyu hapis 123 Yeremya 37/16; Tekvin, 39/20. 124 AnaBritanica, V, 489. 125 Resullerin İşleri, 5/21, 23; 16/ 23, 27, 35, 40; 22/19. 126 Yusuf, 12/35. 127 Şuara, 26/29. 128

Gülşen, Recep, Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların İnfazında Çağdaş Tutum, s. 8.

129

Ebû Gudde, s. 51.

130

Avcı, Mustafa, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 27.

131

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 27.

132

Riemschneider, Kapsar, Eski Anadolu'da Hapishane ve Ceza, s. 341.

133

cezasına çarptırılırdı.134 Aynı şekilde Roma hukukunda ölüm ve diğer bedensel cezalar, temel cezalar olmakla birlikte, kölelerin savaş esirlerinin ve alt düzeyde bulunan kişilerin zorla çalıştırılmak üzere hapsedilmesi de mümkündür. Mısır Firavunları da hem bir ihtiyat hem de suça bir ceza olarak, hapis cezasını uygulamışlardır. Yine Roma devletinde borçlu ve suçlu kimselere verilen cezalardan birisi de hapis cezasıydı. Hatta bu cezayı vermek için özel ve büyük hapishaneler edinmişlerdi.135

Eski Hint hukukunda da suçlulara verilen cezalardan birisi hapis cezasıydı. Eski Hint’te, M.Ö. 1280 yılında oluşturulan Manu Kanunlarında geçen iki madde hapis cezasından bahseder. “Kral eza çekenlerin ve çirkin suçluların teşhir edilmesi için, bütün hapishaneleri ana yol üzerinde inşa etmelidir.”136 Bu kanuna göre davacı hasmını tevkif ettirebiliyordu. 137

Tarihte hapis cezasını uygulayan bir başka millet Hititlerdir. Hititlerin, suçlulara verdikleri cezalardan birisi de hapis cezasıydı. Bu ceza hapishanede olabileceği gibi aynı şekilde mağdurun evinde mahkemeye kadar tutmak şeklinde de olabilmekteydi.138

Asur İmparatorluğunda da, (M. Ö. 746-539) bazı suçlar için hapis cezası verilmekteydi. Asurlular döneminde; kaçakçılara, hırsızlara, devlet hizmetinden kaçanlara, vergisini ödemeyenlere ve yabancı esirlere hapis cezası verilebilmekteydi.139

Persliler (bugünkü İran) de de hapis cezası, bilinen bir cezalandırmadır. Öyle ki suçluları hapsetmek için hapishaneler inşa etmişler. Nitekim Persliler, Yemen’le giriştikleri bir savaşta hapis cezası yatan 800 kişiyi savaşmak karşılığında serbest bırakmıştır.140

Bizans hükümdarları da hapis cezasına başvurmuş, bunun için de hapishaneler inşa etmişler. Esir aldıkları düşman, kral ve idarecileri denizin ortasında yaptırdıkları

134

Riemschneider, s. 342.

135

Ebû Gudde, Ahkamü’s-Sicn, s. 49-50

136

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 24.

137

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 24.

138

Riemschneider, s. 345-347.

139

Riemschneider, s. 342; Yıldız, Gültekin, Mapusane, s. 9.

140

hapishanelerde hapsettirmişlerdir.141

Hapis cezası, eski Türklerde de vardı. Nitekim Hun devletinde eşkıyalık yapanların ailesi devlet tarafından rehin alınarak hapsedilirdi. Aynı şekilde babasına isyan edenler, kavgaya karışanlar da hapsedilirdi.142 Ancak eski Türklerde toplum göçebe bir hayat yaşadığından suçluları hapsedecek mekanları pek yoktu. Bu yüzden hapis cezası bir ceza olarak değil de ancak yargılama süresince bir tedbir olarak uygulanmıştır.143 Nitekim eski Türk devletlerinden Hun ve Göktürk Devletinde hapis cezası sadece 10 gün veriliyordu. Bu nedenle, bütün devletin sınırları içindeki hükümlülerin sayısı da çok azdı. Ayrıca devlet, göçebe olduğu için, eski Türk devletleri sürekli cezaevleri kurmak istememişlerdir.144

Hapis, İslam öncesi Arap toplumunda da uygulanan cezalardan birisidir. Evler, dehlizler, kuyular bu tür cezaların ifası için kullanılıyordu.145 Özellikle kabileciliğin yaygın olduğu Arap toplumunda kabile düzenine karşı ayaklananlar hapis ile cezalandırılıyordu. Bedeni ve mali cezaların hakim olduğu hapis cezası daha çok kölelerin efendilerine, kişilerin aile ve kabile başkanlarına karşı muhalefet ve saygısızlığı ifade eden hafif bireysel suçları için ıslah aracı olarak kullanılmaktaydı. İslam’ın tebliğinden önce hapis cezası olduğu gibi, aynı şekilde tebliğ döneminde de bu cezanın devam ettiği tarihi bir gerçektir.146 İslam’ın tebliğ edildiği ilk yıllarda İslam’ı kabul eden kişiler, müşrik Araplar tarafından işkence edilerek hapsedilmişlerdir.

Bu dönemde Mekke’de bugünkü manada bir devlet mekanizması olmadığından Ebu Süfyan gibi Mekke’nin ileri gelenleri, Müslüman olanları ve bazı suçluları kendilerine ait mekanlarda hapsediyorlardı. Mekkeli müşriklerin bir kısım Müslümanlara bu cezayı uygulamaları hapsin hem bir ceza, hem de eski dinlerine dönmeleri için zorlama (tazyik) anlamına geliyordu.147

Hz. Peygamberin de, hapsi tazyik olarak kullandığına dair örnekler vardır. Hz. Peygamber, sınırlı sayıda da olsa çeşitli suçlardan veya bazı ithamlardan dolayı

141

Ebû Gudde, s. 50.

142

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 38.

143

Canel, Pınar, Türkiye’de Cezaevleri ve F Tipi Uygulamaları, s. 5.

144

Gülşen, s. 10.

145

Ebû Gudde, s. 52.

146

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 40.

147

hapsetmiştir.148 Hz. Peygamberden sonra devlet başkanı olan halifeler de hapis cezasını vermişlerdir.149

Cermen halklarında da hürriyeti bağlayıcı ceza olmakla birlikte hapis cezası az da olsa uygulanmıştır. Cermenler döneminde ceza hukuku ve tanrısal intikam birbirinden ayrılmadığından hürriyeti bağlayıcı ceza dediğimiz hapis fazla bilinmiyordu. İlk olarak 813 yılında büyük kral tarafından suçlular, iyileşmeleri için yüksek bir yere hapsedilmiştir. 150

817 yılında Aachen’de yapılan bir toplantıda ise manastır rahiplerinin işledikleri basit suçlar için hapis cezasına çarptırılmalarına karar verilmiştir.151

Hapis, Hz. Peygamber ve Raşid Halifeler döneminde uygulanmıştır. Mesela bu dönemlerde kadılık görevinde bulunan Ebu’d-Derda Medine’de, Şureyh b Haris el- Kindî Kufe’de, Ebu Musa el-Eş’arî Basra’da, Hayr b. Nuaym ve Osman b. Kays Mısır’da bazı suçlar için hapis cezasını uygulamışlardır. Nitekim Kâdî Şureyh borcunu ödemeyen kişiyi hapsetmiştir.152 Buna bağlı olarak sonraki Müslüman devletler de bir ceza şekli olarak hapis cezasına yer vermişlerdir.

Halifeliğini ilan edip, hilafet mücadelesine giren Abdullah b. Zübeyr kendisine biat etmeyen Muhammed b. Hanefiyye’yi Mekke’de yaptırdığı ve “Ârim” ismini verdiği hapishanede tutmuştur.153

Yine savaşta elde ettiği ganimetleri beytülmale göndermeyen Hakim b. Amr, Ziyad b. Ebihî tarafından uyarılmış itaat etmeyince, yakalanarak hapsedilmiş ve hapishanede vefat etmiştir.154

Muaviye b. Ebi Süfyan da, Amr b. Zübeyr’i beytülmaldan haksız bir şekilde 100 bin dirhem aldığı iddiasıyla bu meblağı iade edene kadar hapsetmiştir.155

Ömer b. Abdilaziz, adaletin ve sosyal düzenin sağlanabilmesi için kendisine gelen bazı davaları hapis ile neticelendirmiştir. Mesela, içki içen bir şahsa, seksen

148

Ebû Gudde, s. 65.

149

İbn Ferhûn, II, 232; Kettânî, et-Terâtîbü'l-İdâriyye, I, 247.

150

Demirbaş, Timur, Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi, (Hapishane Kitabı), s. 7.

151

Kurt, s. 22.

152

Atar, İslâm İcra ve İflas Hukuku, s. 233- 234; Ebû Gudde, s. 206; Hülagu, s. 24.

153

İbn Ferhûn, II, 233; Yılmaz, “İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishanelere ve Mahkumların Durumlarına İnsan Hakları Bağlamında Genel Bir Bakış”, OMÜİFD, sy. 12-13, Samsun 2001, s. 556; Hülagu, s. 23.

154

İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XI, 217.

155

değnek vurduktan sonra onu tövbe edip, bir daha içki içmemek için söz verene kadar hapsetmiştir.156

Bunun yanında kendi hilafetinden önce haklı nedenlerden dolayı hapse atılmış olanların, hapis sürelerinin devamına karar vermiştir.157

Kaynaklarda birçok halifenin, Müslümanların mallarına el koyan birçok idareciyi, valiyi farklı şehirlerde hapsettiğine dair bilgiler vardır.158 Bununla birlikte hapis sebepleri ilk dönemlerdeki gerekçelerden pek farklı değildir. Raşid halifeler dönemiyle birlikte ve sonrasında özellikle sınırların genişlemesi, farklı kültür ve milletlerle karşılaşma, vahyin ışığından yavaş yavaş uzaklaşma, Asr-ı saadet insanının ahirete intikali… gibi gerekçeler suçların atmasına ve çeşitlenmesine sebep olmuş, bundan dolayı hapis cezası gittikçe İslam coğrafyasında uygulama alanı bulmuş ve kökleşmiştir.

Emeviler döneminde yeni uygulamalar da devreye girmiş ve siyasi suçlar hapis cezasının kapsamını genişletmiştir.159 Nitekim bu döneme damgasını vuran ve kendisinden çokça bahsedilen Vali Haccac’ın 50 bin erkek ve 30 bin kadın mahkumu hapsettiği nakledilmektedir.160 Rivayetlerde bu mahkumların hapsedildiği yerin çatısı olmadığı, onları sıcak ve soğuktan koruyacak herhangi bir önlemin de alınmadığı nakledilir.161 Bu bilgi abartılı gözükse de hapis cezasının varlığına işaret etmesi açısından önemlidir.

Her ne kadar Emevi dönemi hapishaneleri devlet sarayının bir parçası ve iktidar karşıtlarının barınağı olsa da bu tarz rivayetlere tarihte vuku bulan olayların etkisi altında kalıp, tarafsızlığı bir kenara iterek aşırı Emevi aleyhtarı söylemler nedeni ile ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Zira Haccac’ın bir şehir valisi olduğunu düşündüğümüzde o dönemde bu kadar sayıda insanın bir şehirde suç işlemiş olması pek mümkün gözükmemektedir. Bu kadar insanın çatısız bir yerde hapsedilmesi, kanaatimizce o kimselerin mahkum olmadıkları, belki yönetime başkaldıran bir şehrin ya da birkaç şehrin ahalisi veya Emevi devletinin topraklarına dahil edilmiş

156

Yılmaz, “İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishaneler…” s. 557.

157

Yılmaz, “İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishaneler…” s. 556.

158

Ebû Gudde, s. 199.

159

Yılmaz, “İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishaneler…” s. 555.

160

Mesudî, Ali b. Hüseyin b. Ali, Murûcu’z-Zeheb ve Me’adinu’l-Cevher, III, 175; Ebû Gudde, s. 316; Yılmaz, “İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishaneler…”, s. 555.

161

Müslüman şehirlerin esir vatandaşlarıdır.

Emevi hapishanelerinde yatan mahkumların çoğu, siyasi iktidar muhaliflerinden oluşmuştur. Abdullah b. Muaviye’nin (ö.129/747), Ebû Müslim’e yardım maksadı ile hapishaneden yazmış olduğu mektup, Emevi döneminde siyâsî suçtan hüküm giyen mahkumların çoğunlukta olduğunu gösteren bir örnektir.

Söz konusu mektupta Abdullah b. Muaviye (ö.129/747), şunları söyler: “Hapishanede kolaylıkları sertlik, yumuşaklıkları kabalık, getirdikleri dert, yönelttikleri tedirginlik, ziyaretleri bekçilik ve müjdeleri keder olan valilerin merhametsizlikleri yanı sıra, üzerimizde ağır bir işkence olarak demir pası kokusu ve ağırlığı var. Acı şikâyetimizi Allah’dan sonra sana iletiyoruz. Musibetin şiddetini sana şikayet ediyoruz. Ne zaman bize dostluk gösterecek olursan, bizde açık bir nasihat, samimi bir muhabbet bulursun. Senin gibi birisi böylesini boşa vermez ve çevresini kovmaz. Hürmetini gördüğün kimseye hürmetini gözet. Hücceti ile zafer bulduğun kimsenin hüccetini tanı. Şüphesiz insanlar senin havuzundan taze su içerler ve biz buna susamışız. Bolluk ve bereket, sükunet ve yumuşaklıktan sonra onlar elbiseler içinde yürürler, biz ise prangalara vuruluruz. Yardım istenecek, sığınılacak olan Allah’tır. Korkanlar, eman bulup kaçanlar döndüğünde, insanlar davetinizden beklentiler içinde iken biz, devletimiz ile belalıyız. Allah bizi seninle rızıklandırsın, cömertliğini bize göstersin. Allah’ın selamı ve rahmeti sana olsun.”162

Edebi bir üslupla yazılmış olan bu mektuptan, Emevî saltanatının muhaliflere karşı takınmış olduğu sert tavır ve mahkumların hangi koşullar içerisinde yaşadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Her ne kadar Abdullah b. Muaviye’nin kendini acındırmak, Ebû Müslim’in yardımını temin maksadı ile mektubunda abartılı bir üslup takındığını düşünsek de, Emevî hapishanelerinde iktidar karşıtlarının cezalandırıldığı, hapishanelerdeki şartlarlailgili şikayetlerin arttığı, şartların da zorlaştığı anlaşılmaktadır.163

Emevilere karşı ayaklanan ve onların yanlış uygulamalarını bertaraf edip, toplumun huzurunu sağlamak iddiası ile iktidarı ele geçiren Abbasiler de hapis cezasını çokça kullanmışlardır.

Kaynaklardaki bilgilere göre Abbasiler, Kufe’de, Basra’da, Bağdat’ta

162

Keskiner, Osman, Arap Edabiyatında İnşâ Sanatının Gelişmesi, s. 117vd.

163

yeraltında inşa edilen, ışığı olmayan, insan hayatının idamesi çok zor olan hapishanelerde suçluları hapsetmişlerdir.

Abbasiler döneminde, siyasi, ahlaki ve dini içerikli hapis cezasının yanında, sıkça rastlanan diğer bir hapis çeşidi de, firar eden sahipsiz, talibi çıkmayan köle ve cariyelerin hapsedilmesidir. Bütün bilgileri kayıt altına alınan kaçak köle ve cariyeler altı ay süre ile hapsedilirdi. Altı ay sonunda sahipleri çıkmazsa serbest bırakılırdı.164

Halife Mütevekkil, kızdığı Hanin b. İshak adındaki doktoru hapsetmiştir.165 Halife Mu’tasım da Süleyman b. Vehhab’ı geceyi gündüzden, gündüzü geceden ayıramayacak karanlık bir yere 20 gün hapsetmiş ve üzerine beş kapı kilitlemiştir.166

Abbasi halifelerinin hapis cezasını etkili şekilde kullandığı mesela kadıları, komutanları, rakiplerini, şairleri, vezirlerini hatta kızdıkları evlatlarını dahi hapsettiklerine dair kaynaklarda bilgiler vardır.167 Sadece resmi görevlileri değil aynı şekilde devrin önemli müctehidleri olan Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel, Süfyan es- Sevrî, İbâd b. Kesir, Büveytî, Leys b. Sa‘d gibi müctehidleri Halku’l-Kur’an, kadılık görevini kabul etmeme, kendilerine nasihat etme gibi sebeplerle hapsetmişlerdir.168 Bağdat’ta Halku’l-Kur’an meselesinden dolayı zincire vurularak hapsedilen Ahmed b. Hanbel halkın tepkisi üzere belli bir zaman sonra serbest bırakılmıştır.169

İlk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar, suçluları hapsettiği gibi koydukları vergileri haksız bulup eleştiren âlimleri de hapsetmişler. Nitekim Karahanlılar zamanında yaşamış olan Hanefi fakihi Serahsî (ö. 483/1090), konulan haksız vergilerin ödenmesine karşı gelenlerin bu hareketlerini tasvip ve methettiği için, hukuki-siyasi meselelerdeki düşünceleri sebebi ile yakalanmış ve hapse atılmıştır. Serahsî, 15 yıl kadar hapishanede kalmıştır. Önce kalenin bir kuyusuna atılan Serahsî, Cuma namazından alıkonulmuş, ailesinden ve kitaplarından mahrum bırakılmıştır. Belli bir dönemden sonra ders vermesine izin verilince kuyunun ağzına gelen öğrencilerine ders vermiş, daha sonra da hisarın bir köşesine nakledilmiştir. Bir müddet sonra yüksek bir bürokrat olan Amir Gün’ün evinde nezaret altında tutulmuş,

164

Yımaz, İslâm Tarihinin İlk Üç Asrında Hapishaneler…”, s. 558.

165 Ebû Gudde, s. 404. 166 Ebû Gudde, s. 416. 167 Ebû Gudde, s. 316-317, 391, 407. 168 Ebû Gudde, s. 347-404. 169

peşinden de serbest bırakılmıştır.170

Fatımiler döneminde, Mısır’da hapishaneler inşa edilmiş, birçok emir, vezir ve kadı bu hapishanelere hapsedilmiştir. Fatımi Sultanına muhalefet eden ve baş kaldıran Ebû Rakve es-Sair, Kahire hapishanesine hapsedilmiştir. Aynı şekilde İbn Teymiye de Cebel kalesine hapsedilmiştir.171

Moğollarda, Cengiz yasasında hapis cezasına yer verilmiştir. Cengiz Yasasında hapis cezası, yasa hükümlerini ihlal eden Han Klanına mensup üyelere uygulanırdı.Ayrıca Moğollarda ölüm cezaları Aralık ayında infaz edildiğinden ölüm cezasına çarptırılanlar infaza kadar hapishanede tutuklu kalırdı. Bunun yanında Moğollarda, kadınlara verilen hapis cezası para cezasına ya da bir başka cezaya da çevrilebilmekteydi.172

Memluklular, suçluları hapsederken kişileri cinsiyetine, suçun çeşidine hatta suçlunun mesleğine göre gruplandırmışlardır. Ülkenin pek çok yerinde hapis cezasına çarptırılan kişilerin cezalarını çekmek için hapishaneler inşa edilmiştir. Hatta kale burçları da hapishane olarak kullanılmıştır. Ancak hapishaneler ya verilecek cezanın infazına kadar ya da süresiz olarak suçlunun konulduğu bir mekandır.173

Hapis cezası, Timurlular devrinde de var olan bir cezadır. Timurlular döneminde var olan fiziki cezaların başında dayak, hapis ve ölüm cezası gelmektedir. Dönemin kaynaklarına baktığımızda hapis ve ölüm cezalarının birlikte uygulandığını görmekteyiz. Bu her halde yargılanma sürecinde hapiste tutmak ve hüküm verilince de yerine getirmek içindir. Bu hapis cezasına çarptırılanların da daha çok siyasi mahkum diyebileceğimiz, saltanat müddeilerine, isyan edebileceği düşünülen yerel hakimlere, elçilere kadar değişik kesimdeki kişilere uygulanan bir ceza olduğunu görüyoruz.

Timurlular döneminde, hapis cezasının bazen mirzaların yanında yer alan ve işinde gevşeklik gösterenlere uygulandığına dair örneklere de rastlamaktayız.174

170

Hamidullah, Muhammed, “Serâhsi”, DİA, XXXVI, 544-547; Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 85-86.

171

Ebû Gudde, s. 321.

172

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 39.

173

Kurt, s. 22.

174

Timur’un oğlu Mirza Miranşah Azerbaycan ve buna bağlı yerlerin idaresinden sorumlu idi. Timur Hindistan’da seferde iken o kendi bölgesinde idi. Burada israf yollu hareket etmiş, idarede gevşeklik

Timurlular döneminde, hapis cezasının bazen saltanat mücadelesini kaybeden hanedan mensuplarına da uygulandığına müşahede etmekteyiz. Nitekim Miranşah’ın oğlu Ebu Bekir, kardeşi tarafından yakalanıp Sultaniye Hisarında hapsedilmiştir.175

Yine Hüseyin Baykara devri vezirlerinden olan Hace Ali es-Sanî yargılandıktan sonra hazineye büyük miktar ödemek zorunda kalmış, üç yıl hapis yattıktan sonra da öldürülmüştür.176

Osmanlı Devleti’nde, başlangıçta hapis cezasını tam ve asli bir ceza olarak uygulanmamış fakat zamanla asli bir cezai müeyyide olarak yaygınlaşmıştır.177 Osmanlıda hapis cezasının verilmesinde hakimin, infazında ise ehl-i örfün178 geniş çapta yetkili olduğu, hatta bazen konu ile ilgili olarak kanuni düzenlemeye gidildiği de olmuştur. Mesela, “Bosna Kanunnamesi’nde kalpazanlık suçunun cezası olarak uzun süreli hapis, Yavuz Sultan Selim Kanunnamesi’nde kamu yararı gözetilerek, hapis ve para cezasının birlikte veya seçimlik olarak uygulanabileceği yer almaktadır.”179 Ancak hapis cezasının etkin bir cezalandırma yöntemi olarak benimsenmesi Tanzimat döneminden sonra olmuştur.180 Nitekim, modern anlamda hapis cezalarının infazı için ilk cezaevi 1865 yılında Sultan Ahmet’te yapılmıştır.181

Osmanlılar döneminde ilk hapis cezası 1389-1402 yılları arasında hüküm süren Yıldırım Beyazid döneminde meydana gelmiştir. Yağma ve talanda bulunan Germiyanoğlu Yakup Bey ve adamları hapsedilerek, İpsala Zindanı’na gönderilmiştir. Yine 1393 yılında meydana gelen başka bir olayda, görevini kötüye kullanan yirmi kadar kâdi hapsedilmiştir.182

Osmanlılarda özellikle esnaf ve sanatkarların umumi nizamnamelerine aykırı et

baş göstermiş hatta çevre ülkelerden askerlerin saldırıları söz konu olmuştur. Emirler durumu soruşturup, Timur’a rapor ederek ve onun onayı ile suçlu görülenler cezalandırılmıştır. Cezalandırılanların arasında Mirza’ya yeteri kadar göz-kulak olamayan emirler, memurlar ve onu böyle davranmaya teşvik edenler suçlarına göre dayak, tazminat, hapis ve idam gibi cezalara maruz kalmışlardır. (Alan, s. 41.) 175 Alan, s. 41. 176 Alan, s. 41. 177 Menekşe, s. 130. 178

Ehl-i Örf: Osmanlıda padişahın icraî, idarî ve askeri yetkilerini temsil eden, ulemâ dışında kalan, Enderun veya Acemi Oğlanları Mektebi’nden yetişerek sipahilikten asesbaşlığa, kethüdâlıktan