• Sonuç bulunamadı

Müşahede ve Sınıflandırma Sistemi

A- BATI DÜNYASINDA HAPİSHANE

6. Müşahede ve Sınıflandırma Sistemi

Müşahede ve sınıflandırma sistemi, tedrici serbesti sisteminin, günümüzün sosyal şartlarına uygun şekilde geliştirilmiş ve daha modern hale getirilmiş şeklidir. Bu sistemde, suçlu kontrol duygusunu geliştirmekte ve pişman olabilmektedir.619

Bu modelde, hükümlünün cezası kesinleştikten sonra, belli bir süre müşahede altında tutularak, kendisini suça iten nedenleri, karakteri, ailesi, diğer hükümlüler ve cezaevi personeline karşı davranışları, iş kabiliyeti, manevi durumu tespit edilerek, tüm bu bilgiler ışığında infaz yönünden sınıfı belirlenerek, gideceği cezaevi grubu

615 Foucault, s. 295-297. 616 Demirbaş, s. 21. 617 Foucault, s. 361-362. 618 Doğan, s. 106; Demirbaş, s. 21. 619 Canel, s. 12.

belirlenir.620

Bu sistem, mahkumun ıslahı ve topluma kazandırılması anlamında daha önce irdelediğimiz sistemlerin en faydalısıdır. Çünkü bu sistemin temelinde kişiyi tanımak, tanıdıktan sonra durumuna uygun bir yere hapsedip onu tekrar topluma kazandırma gayesi vardır.

Bundan önce incelediğimiz sistemlerde az veya çok suçluya acı ve ızdırap verme amacı vardır. Suçlunun ıslahının tek amaç olduğu dereceli sistemde dahi cezanın korkutucu ve ızdırap verici amacı, göz ardı edilmemektedir. Çağdaş anlayışta ise cezada acı ve ızdırap fikri terk edilmiştir. Buna göre, suçluluğu yargısal bir kararla kesinleşen suçlunun, tamamen uzmanların kontrolündeki kurumlarda iyileştirilmesi, tekrar sosyalleştirilmesi ve toplumla uyum sağlaması amacıyla mümkün olan bütün bilimsel yöntemler kullanılarak, dereceli sistem içerisinde yeniden toplum hayatına katılmasının sağlanması ve suçluda kendi kendini kontrol etme duygusunun geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bu modelde suçlu baştan itibaren “kişi” olarak ele alınmaktadır. Suçlunun kişilik özellikleri dikkate alınarak, insani ilişkiler çerçevesinde iyileştirilmesine çalışılmaktadır. Bu sistemde, kötü huyları yok edilmesi gereken bir kişi olarak kabul edilen hükümlü, bunun gerçekleştirilebilmesi için bilimsel yöntemlerin uygulanabileceği bir şahıs olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte hükümlü, cezaevinde hatta bir hücrede kalmakta ancak gündüzleri suçlunun işi ve hayatı özgür insanların işi ve hayatı gibi organize edilmeye çalışılmaktadır ve suçlu, özgür insanlar gibi toplum hayatına alıştırılmaktadır.621

XVI. yüzyılda itibaren Batı toplumu, hürriyeti bağlayıcı hapis cezası için hapishaneler inşa etmiştir. Bununla birlikte, tek hapishane tipi ortaya çıkmamıştır.

Bu hapishanelerde farklı sistemler geliştirmişler. Bu hapishaneler, aynı zamanda XVII. Yüzyılın sonundan XVIII. Yüzyılın sonuna kadar, suçluları, dilencileri, başıboş insanları muhafaza etme yeri olarak kullanılmıştır. Ancak bu asırlardaki kesilmeyen savaşların sonucu olarak, hapishanelerde suçluların ve başıboş insanların sayısı artmıştır. İdarenin fakirliği, hapishaneleri pislik ve yoksulluk içine itmiştir. Bu olumsuz koşullar nedeni ile cezaevlerinde salgın hastalıklar başlamıştır. Nitekim bu dönemde Tounton’da 1730, Londra’da ise 1750 kişi hastalıktan

620

Canel, s. 12.

621

ölmüştür.622

Cezaevlerinin bu kötü durumu, Voltaire, Rousseaeu, Helvtius gibi dönemin filozofları tarafından sertçe eleştiriliyordu.623 Nitekim Beccaira (ö.1738-1794), “Suçlar ve Cezalar Hakkında” isimli eserinde, hürriyeti bağlayıcı cezayı savunurken ayrıca hükümlüye de insani bir muamele ve insancıl koşullar istemektedir.624

Yine bu dönemde Bedford Yargıcı olan İngiliz John Howard (ö.1726-1790), cezaevlerinin durumunu ve bu konuda yapılması gereken düzenlemeleri belirlemek amacıyla kendi ülkesini ve kıta Avrupasını kapsayan 42.000 millik bir seyahat yaparak çeşitli şehirlerdeki ve topluluklardaki farklı ceza sistemlerinin durumunu araştırmıştır. Araştırmasının neticesinde hapishanelerin ıslahı için, şunların yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

1. Sağlık kurallarına uyulmalı ve mahkumlara yeterli gıda verilmelidir. 2. Tutuklulara ve hükümlülere farklı disiplin kuralları uygulanmalıdır. 3. Ahlaki ve dini terbiye verilmelidir.

4. Çalışma zorunluluğu getirilmeli, mahkuma meslek öğretilmelidir.

5. Dini, ahlaki ve mesleki terbiye esaslarıyla hafifletilen hücre usulü olmalıdır.625

Yine Howard’a göre, mahkumu ıslah etmeden önce daha fazla bozulmasını engellemek gerekir. Bunun için de suçlular, temiz yerlerde bulundurulmalı ve uygun bir beslenme rejimi uygulanmalıdır. Suçluların ıslahı için üç önemli araç vardır: Yalnızlık, çoğu dini olmak üzere eğitim-öğretim ve çalışma. Mahkumların toplu halde bulunmaları ıslah olmalarını engeller ve aralarında kötü huyların da yayılmasını sağlar. Bundan dolayı mahkumların gece ayrılmaları gerekir. Bunun yanında iyi hal gösteren mahkumların cezalarından indirim yapılmalıdır.626

Yine XIX. Yüzyılda Prusya Adalet Bakanı, “hükümlüye insani muamele, yeterli bakım ve kıyafet ile sağlığın korunması” gibi durumların devletin görevi olarak tanındığı bir infaz sisteminin düzenlenmesini istemiştir. Bakanlık 1804’de

622 Demirbaş, s. 14; Doğan, s. 36. 623 Demirbaş, s. 16. 624

Beccaria, Cesare, Suçlar ve Cezalar Hakkında, s. 150.

625

Demirbaş, s. 18; Kurt, s. 28-29; Orat, Jülide - A.Çelik, Fadimane, “Diyarbakır Vilayeti Hapishaneleri”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy, 7, 2011, s. 75.

626

ceza muhakemelerinin yapısının ve cezaevlerinin iyileştirilmesi için bir genel plan ilan ederek, kurumların amaç ve inşasına, hükümlülerin sınıflandırılmasına ve ceza infazının aşamalarına göre ayrılmasını öngörmüştür. Ancak bu plan Napolyon savaşları ve ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleştirilememiştir.627 Bu kötü durum XIX. yüzyıla kadar devam etti. Bu kötü durumu düzeltmek için yapılan düzeltme ve reform denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Hapishaneler, kapasitelerinin üzerinde daha da kalabalıklaştı. Akıl hastaları bile hapishanelerde tutulurken, bir çok mahkumun karısı ve çocukları da, kurum dışında hayatlarını sürdürecek durumda olmadıklarından, hapishanede kalmaktaydı.628

Yani hapishaneler, suçluların ve düzenli yaşamı olmayanların kapatıldığı yerler olmuştur. Hapis cezasının amaçlarından biri olan ıslah etme ve yeniden topluma kazandırma amacından uzaklaşılmış, kapatılan insanların emeğinden yararlanma amacı öne çıkmıştır. Hapsedilen insanların sayısı arttıkça, cezaevi koşulları kötüleşmiştir. Toplu kapatmaların ve cezaevlerinin kalabalık olmasının sonucu olarak, hapsedilenler ruhsal ve fiziksel sağlığını yitirmişlerdir.629 Cezaevlerinin durumu giderek kötüleşmiş ve suç işleme oranı artmıştır.630 Cezaevlerinin içinde bulunduğu bu durum, 1808’de İngiliz Adshead tarafından “suçun yüksek okulu” şeklinde nitelendirilmiştir.631 Her ne kadar bu dönemde ıslah için çabalar gösterilmiş ise de, hapishanelerdeki kötü durum XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Bu ıslah etme düşünceleri ve çalışmaları asrın başında fazla etki etmemiş olsa da asrın sonlarında ve XX. yüzyılda etkisini göstermiştir.

XIX. yüzyılın ilk yarısında başlayan hapishaneleri düzeltme ve hükümlüleri ahlaki olarak iyileştirme yönündeki çabalar, özellikle bu yüzyılın sonlarında Almanya’da Wahlbergin çalışmalarıyla cezaevlerindeki hükümlülerin haklarına dikkat çekilmiştir. Devletle hükümlüler arasında karşılıklı haklar ve yükümlülükler bütünü olduğunu söylemiştir. Bu hakları ve hükümlülükleri yine bu asırda Alman Berthold Freudenthal, ayrıntılı olarak hukuki zeminini araştırarak, ortaya koymaya

627

Canel, s. 42.

628

Canel, s. 36; Demirbaş, s. 16; Doğan, s. 91

629

Doğan, s. 93.

630

Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, s. 496.

631

çalışmıştır.632

Bu zamana veya araştırmaya kadar genel olarak kabul edilen görüş, hükümlünün bir hakkı olmadığı ve cezaevi idaresinin keyfine teslim edildiğiydi. Nitekim ilk cezaevi davasının açıldığı 1871 yılında ABD Yüksek Mahkemesi, bu davayı reddederek hükümlülerin hiçbir hakları olmayan “sivil ölüler” olduğunu belirtmiştir. Hükümlülerin koşullarının değiştirilmesi amacıyla açılan davayı reddeden Yüksek Mahkeme, hükümlülerin “devletin esiri” olduğunu ve “sivil ölü” olduklarını belirtmiştir. Ancak XX. yüzyılda şartların da değişmesi ile 1944 tarihli karanında Yüksek Mahkeme, hükümlülerin anayasal hakları olduğunu, fakat bu hakların kanunla kısıtlanabileceğini belirtmiştir.633 Ancak Freudenthal, devlet ve hükümlü arasındaki ilişkinin hukuki karakterini ortaya koymuştur. Freudenthal, bunları genel kamu hukuku esaslarına dayanarak yapmıştır. Freudenthal’a göre, cezanın infazı bedensel ve onur kırıcı nitelikte olamaz. İnfazın etkileri hükümlünün mal varlığına saldırıyı haklı kılmaz ve hükümlünün kişiliği ile sınırlı kalınmak zorundadır. Devlet, cezaevlerinde temiz, sorunsuz bir yaşamı mümkün kılmak ve iş kazalarına karşı koruma tedbirlerini almak zorundadır. Devlet, hükümlünün bakıma muhtaç olan yakınlarına ve tahliyeden sonra kendisine bakmak zorundadır. Hükümlüye “sen” diye hitap edilmesi, saçların sıfırla kesilmesi, kıyafetlerde onur kırıcı ayırım yapılması kabul edilemez.634

XX. yüzyılın başına gelindiğinde, onur kırıcı cezalar kaybolmaya ve hapis cezasında ıslah amacı yeniden belirginleşmeye başlamıştır.635 Bu dönemde batı toplumunda hükümlünün suçlu da olsa bir insan olduğu anlayışı kabul edilmiştir. Bu anlayış neticesinde ona birtakım haklar tanınmıştır. Öyleki Almanya’da 1908’de toplam 1061 cezaevi vardı. Bütün bu cezaevlerinin kendi iç yönetmeliği vardı. XX. Asrın başındaki bu olumlu gelişmeler yine bu asırda yaşanan iki dünya savaşı ve infazın insanileştirilmesi fikrine karşı olan totaliter sistemler tarafından sekteye uğratılmıştır.636

Tüm engellemeler ve sektelere rağmen XX. yüzyılın ikinci yarısında 632 Demiraş, s. 23. 633 Demirbaş, s. 25. 634 Demirbaş, s. 24. 635

Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis, s. 50.

636

uluslararası reform hareketlerinin ortaya çıkmaya başlaması ile birlikte, ilk kez infaz hukuku alanında bir ülkenin iç hukukuna yön verebilecek kurallar olma özelliğine de sahip olan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası örgütler tarafından hazırlanan bildiriler ve alınan kararlar, çağdaş infaz uygulamaları alanında standart kuralların oluşmasını sağlamıştır.637

Oluşan bu kararlar, Birleşmiş Milletler’in 30 Ağustos 1955 tarihinde düzenlediği suçların önlenmesi ve suçlulara yapılacak muamele konulu birinci kongresinde 94 kural olarak kabul edilmiştir. Bu kurallar daha sonra, BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından 31 Temmuz 1957 tarihinde onaylanmıştır. Bu kurallara BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından 13 Mayıs 1977 tarihinde bir madde daha eklenmiş ve standart kurallar toplam 95 maddeye çıkarılmıştır. Ancak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından bu esaslar üzerinde yeniden çalışılmış ve 12 Şubat 1987’de kabul edilen tavsiyeler ve yeni kabul edilenlerle birlikte 100 kurala çıkarılmıştır.638

Buna göre, “cezaevlerinin kapasitesinin 500 kişiyi aşmaması, mahkumların sınıflandırılmasına imkan sağlanması, oda ve koğuşların makul genişlikte olması, ışıklandırma, ısınma, sağlık, temizlik, beslenme, ibadet ve yıkanma gibi ihtiyaçların karşılanması, odaların en az bir metre küp temiz hava alabilecek genişlikte olması, pencerelerin içeriye temiz hava girişini sağlayacak ölçüde ve güneş ışığında okumayı ve çalışmayı sağlayacak nitelikte olması, mahpuslara içme suyu ve yemek sağlanması, kurumda bir revir ve mahkum çocukları için kreş bulunması, karanlık odalar veya hücreler yapılmaması, mahpusların ziyaretçi kabul edebilmesi ve haberleşebilmesi, açık havaya çıkarılması, eğitilmesi veya çalıştırılabilmesi, bedensel faaliyetlerde bulunabilmesi, dilekçe ve şikayet hakkının kullandırılması, tutuklu ve hükümlülere kötü muamelede bulunulmaması” gibi temel kurallar düzenlenmiştir.639

Bu kurallar, örnek bir hapishane sisteminin nasıl olması gerektiğini, ayrıntıları ile tanımlama amacını gütmektedir. Bunlar sadece uygulamada karşılaşılan pratik güçlüklerin üstesinden gelmek için gösterilen devamlı çabaları, teşvik etme amacına yöneliktir. Zaten metin, kararların zorunlu olarak uygulanmasını sağlayacak hukuki 637 Demirbaş, s. 23; Canel, s. 36. 638 Kurt, s. 71; Demirbaş, s. 26-27. 639

bir yaptırım içermektedir.640 Üye ülkelerin bu kuralların uygulanmasını sağlamak amacıyla hangi önlemleri aldıkları hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne beş yılda bir rapor vermeleri istenmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 1980’de hapishaneler konusunda bir işbirliği komitesi kurmuştur. Bu komitenin görevleri ise “Avrupa hapishane sistemlerinin gelişmesini izlemek, tutuklulara uygulanacak asgari kuralların etkinliğini gözlemlemek ve bunların pratik açıdan Avrupa’da uygulanmalarını geliştirmek ve ileride revizyonları sağlamak amacıyla tekliflerde bulunmaktır.641

Avrupa ceza kurallarının, mükemmel bir ceza infaz sistemi olmayıp, cezaların infazı konusunda mutlaka olması gereken standartları ortaya koyduğu belirtilmelidir. Bu kurallar, varılması gereken hedef değil cezanın infazında insanileştirme çabalarının başlangıcı olarak kabul edilmelidir.642

Türk İnfaz Sistemini yeniden düzenleyen 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hazırlanırken Avrupa cezaevi kurallarından önemli ölçüde yararlanılmıştır.643

Gelinen noktada batı toplumunda, hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği hapishaneler diğer bir ismi ile cezaevleri, önceleri yerin altında karanlık bir ortam, bütün suçluların bir arada hapsedildiği, penceresi, tuvaleti olmayan, havalandırması bulunmayan mahzenler ve zindanlar şeklindeki mekanlarken, zamanla mahkumun sosyalleştirilerek topluma yeniden kazandırılması için XVI. yüzyıldan itibaren modern cezaevleri yapılmıştır. Bu amaç ve gaye için de çeşitli infaz sistemleri geliştirilmiştir. Modern cezaevleri ve bu cezaevlerindeki geliştirilen sistemler mahkum ıslahına yardımcı olmuş, ancak savaşlar, yoksulluk cezaevlerini kalabalıklaştırmış, bununla birlikte hastalıklar yayılmış, bir de totaliter rejimlerin baskısı da eklenince XX. yüzyılın ortasına kadar hapishaneler, ıslah etme veya yeniden topluma kazandırma amacından uzaklaşmıştır. Fakat bütün engellere rağmen XX. Asrın ikinci yarısında uluslararası reform hareketlerinin başlaması ile birlikte zamanla çağdaş infaz uygulamaları alanında standart kuralların oluşmasını sağlamıştır. Bu standart kurallarla birlikte XX. ve XXI. Asırda hükümlülere yönelik 640 Kurt, s. 71. 641 Kurt, s. 72. 642 Kurt, s. 73. 643 Kurt, s. 73.

çeşitli cezaevleri tesis edilmiştir. Mahkumlar, bu cezaevlerinde cinsiyetlerine, yaşlarına, suçlarına… göre tasnif edilmiştir. Günümüz cezaevleri; kadın cezaevleri, erkek cezaevleri, çocuk cezaevleri, genç cezaevleri, açık, yarı açık cezaevleri, eğitim cezaevleri, dağıtım cezaevleri… gibi çeşitlere ayrılmaktadır.644

Bu cezaevlerindeki olumsuzlukların giderilebilmesi için, devletin yanında sivil toplum kuruluşları da önemli görevler üstlenmiştir. Batı toplumunda 18. yüzyıldan itibaren cezaevi derneğine veya vakfına rastlamaktayız. Bunlardan ilki olan Phailadephia Cezaevi Vakfı’dır. Bu vakıf, dini temele dayanan Quakerler tarafından 1776’da kurulmuştur. Fransa’da da, hapishanelerin işleyişini denetlemek ve buralarda iyileştirmelere gidilmesini sağlamak amacıyla, dernekler kurulmaya başlanarak, 1818’de resmi hapishanelerin iyileştirilmesi derneği ve daha sonra Hapishaneler Derneği ile çeşitli insancıl dernekler kurulmuştur.645 Almanya’da ise 1826’da Ren-Westfaller Cezaevi Derneği kurulmuştur. Bunu ülkenin her tarafında benzer dernekler takip etmiştir. Hollanda’da, hükümlülerin manevi ıslahı için Hollanda Cemiyeti Derneği kurulmuş ve bu dernek 1946’dan itibaren Hollanda Yeniden Topluma Katma Derneği ismini almıştır.646

Bütün bu sivil toplum kuruluşlarının amacı, mahkumiyet esnasında ve tahliyeden sonra mahkumlara iyileştirici etkide bulunmaktı. Ancak üzülerek ifade edelim ki XXI. Asırda hala ülkemizde, bu nitelikte bir dernek veya vakıf bulunmamaktadır.

Batı toplumu, bu modern cezaevlerinde sosyal kontrolü sağlamak için bilgi teknolojisinden yararlanmaktadır. Özel güvenlik, kapalı devre televizyon, kamera, elektronik veri toplama sistemleri bu amaçla kullanılmaktadır.

İlk çağdan günümüze kadar batı toplumunda hapishaneler olumlu anlamda çok değişikliğe uğramış, ancak yine de mahkumun ıslahı ve ferahı için istenilen seviyeye gelememiştir.

Bunca tasnife ve tedbire rağmen cezaevlerinin ve mahkumların sayısının artması, cezaevlerindeki insanların hapishaneden çıktığında yine suç işleyip cezaevine dönmesi, hapishanenin mahkumları tam anlamı ile ıslah etmeyip topluma

644

Harun-Demir, Abdullah, Ceza İnfaz Kurumları Din Hizmetleri Rehberi, s. 22-25.

645

Foucault, s. 340.

646

yeniden kazandıramadığına işaret etmektedir.