• Sonuç bulunamadı

Mahkemenin Maddî Yapısı, Görünümü İle Savunmaya Uygun Ortam ve

2. MUHAKEME USULÜ HUKUKUNDA SAVUNMA HAKKINI KORUYAN

2.9. Mahkemenin Maddî Yapısı, Görünümü İle Savunmaya Uygun Ortam ve

Hz. Peygamber’in hâkimlik vazifesini yaptığı zamanlarda duruşmaların görüleceği mahkeme salonları, ayrı özel binalar yoktu. Hz. Peygamber genellikle camide devletin diğer faaliyetlerini yürüttüğünden, onu orada bulan kişiler gelip şikâyetini arz edince, hemen orada duruşma yapıyordu, bazen evlerde, bazen de pazar yeri gibi olayın vuku bulduğu anda orada yargılama yapıyordu.430 Özel bir mahkeme salonu

ihtiyacı belli bir zaman sonra İslam devleti büyüyüp insanlar kalabalıklaşınca hâsıl oldu. Bu konuda Hz. Osman ilk adımı atarak, sadece yargılamaya mahsus bir bina tahsis etti.431

Camiler, evler ya da duruşma için özellikle yapılmış olan bir binanın maddî yapısı düşünüldüğünde hepsinin kişilere savunma imkânı verme açısından yeterli olduğunu izah etmek gerekir. Hanefi, Maliki ve Hanbelîlere göre mescitlerde hüküm vermekte bir sakınca yoktur çünkü bu uygulamayı bizzat Hz. Peygamber yapmıştır. Ancak Şâfiîlere göre mescitte hüküm vermek mekruhtur, Şâfiîlere göre yargı yapılacak yerin, dışarıdan herkesin girebileceği, görebileceği, sıcak soğuk gibi mevsim şartlarına uygun, geniş bir mekân olması gerekir.432 Esasen duruşmanın yapılacağı

özel bir bina olup olmamasından çok savunma makamını etkileyebilecek olan husus, hâkim karşısındaki kişilerin fiziksel konumu ve buna bağlı olarak hissedeceği durumdur. İslam hukukunda camide ya da özel bir binada da olunsa, her iki tarafın kadı karşısında duracağı mevki eşit olmalıdır.433 Taraflardan biri, diğerinden daha

üstün görünecek farklı seviyede ya da farklı koltuklarda oturamaz.

Mahkemelerin fizikî yapısının tarafların eşitliği ilkesine uygun olması gerektiğine dair fikirler diğer hukuk sistemlerinde henüz çok yakın bir tarihten bu yana düşünülüp uygulanmaya başlanmıştır. Anglo-sakson hukuk isteminde iddia makamı

430 Atar, İslam Adliye…, s. 47.

431 Fahrettin Atar, “Mahkeme”, DİA, yıl: 2003, cilt: 27, s. 341; Zuhaylî, a.g.e, VIII, s. 235. 432 Zuhaylî, a.g.e, VIII, s. 256.

olan savcılar hâkim kürsüsünde değil, sanık ile yan yana, aynı tip bir masada oturmaktadırlar, sanık ile savcı hâkime eşit mesafededir. Türk Ceza Muhakemesinde ise iddia makamı olan savcılar, oldukça yüksek olan hâkim kürsüsünde, hâkimin yanında oturmakta, sanıklar ise kürsüden daha alçakta bir konumda, genellikle ayakta savunma yapmaktadırlar. Bu açıdan savunma hakkına eşit muamele yapılmadığına ilişkin tartışmalar ve bilimsel çalışmalar zaman zaman gündeme gelmektedir. Günümüzden asırlar önce Hz. Peygamber’in yargılama usulüne bakıldığında ise, davalı ve davacının eşit mesafede hâkimin karşısında oturtulduğu görülmektedir. Hz. Peygamber genellikle duruşma anında taraflara yüzünü döner, tarafları karşısına (yan yana, eşit muamele ederek) oturtarak dinlerdi.434 Ayrıca bir

kimsenin derdini oturarak anlatması ile ayakta anlatmasının farklı olması pek tabiidir. Ayrıca, göz teması kurmakta zorlanacak kadar kürsüden aşağıda olmak kişilere konuşma esnasında sıkıntı verebilir.

Rivayet edildiğine göre Ebu Yûsuf vefatından önce “Allah’ım biliyorsun bir tek olay dışında davada taraflar arasında adaletli olmayı terk etmedim, o tek olay için beni affeyle’ diyerek dua etmekteyken, kendisine o olayın nasıl olduğu sorulunca, ‘bir davada bir Hristiyan, müminlerin emirini dava etmişti. Ben halifeye yerinden kalkmasını ve davacı ile eşit seviyede oturması gerektiğini söyleyemedim, ancak elimden geldiğince Hristiyan’ı hâkimlik kürsüsünün yanına çektim, ancak davayı onları oturuşta eşit konuma getirmeden evvel dinlemiştim, haksızlığım bu idi” demiştir. 435

Fıkıhta esas ilke, zanlıları suçlamamak, suçlu olmadıkları düşünülerek muamelede bulunmaktır. Hz. Peygamber kişileri suçlayıcı bir tavır içinde olmaz, insanları suçla damgalamaya yönelik muameleler yapmazdı. Aksine insanların suçtan uzak, temiz ve masum olduklarını düşünen bir yaklaşım içinde olurdu.436 Öyleyse, İslam

hukukunda ceza yargılamasında zanlı kişiyi psikolojik yönden baskı altına alacak, onu suçlayacak, suçlu ve diğer insanlardan farklı konumda hissettirecek, onurunu ve itibarını zedeleyecek şekilde kılık-kıyafete ilişkin şartlar, zorunlu saç-sakal tıraşı gibi dış görünme ilişkin şartlar ya da insanlık dışı kelepçeleme (örneğin ters kelepçeleme)

434 Bkz. Ebû Dâvûd, Akdiye, 8. 435 es-Serahsî, a.g.e, XVI, 61.

436 Ömer Çelik-Mustafa Öztürk-Murat Kay, Üsve-i Hasene, Tebliğde-Terbiyede-Muâmelede En Güzel İnsan Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Erkam Yayınları, İstanbul 1425-2004, s. 328; Yektar, a.g.t, s.123.

gibi zorunlu uygulamalar yoktur. Bunlar İslam hukukunun temel kaidelerine uymaz. Bu tip uygulamalar ne yazık ki tarihte pek çok kez görülmüştür. Örneğin Naziler, Auschwitz Toplama Kampındaki tutukluların kollarına ilk zamanlarda dövmeyle yıldız simgesi, daha sonraki zamanlarda ise tutukluların kimlik numaralarını kazımıştır. Tutuklu ya da şüpheliye duruşmada ya da duruşmaya getirilirken, bir takım fizikî şartlar getirilecek ya da güvenlik amaçlı uygulamalar yapılacaksa, bunlar insanın şeref ve haysiyetine zarar verme sınırına yaklaşmamalıdır.437

Hz Ömer’in talimatnamelerine göre, hâkim yürürken ya da binek üzerinde giderken hüküm veremez. Çünkü bu esnada karar verme yetisi etkilenebilir, belki meselenin içeriğini tam olarak idrak edemez, dikkatini toplayamaz, belki davalıyı tam olarak dinleyemez.438 Öyleyse duruşma salonu fizikî olarak hâkimin tarafların söylediklerini tam olarak duyabileceği yapıda olmalı, hâkimin dikkatini dağıtıcı fizikî etkenler olmamalıdır. Bu anlamda duruşmaya katılan üçüncü kişilerin duruşmanın seyrine etki edecek şekilde davranmaları yasaktır. Hz. Peygamber, duruşma esnasında müddei aleyhin savunma yaptığı sırada ya da daha sonra cezası hükme bağlanmışken, davaya taraf olmayan üçüncü kişilerin bu kişiye kötü söz söylemelerini istemezdi. Bir ceza davasından suçlu olduğu tespit edilen kimse için orada bulunanlar “Allah seni kahretsin, rezil etsin!” gibi cümleler söyleyince Hz. Peygamber bu söylemlerden hiç hoşlanmamış, bu kimseleri “Hayır, öyle söylemeyiniz” 439 diyerek uyarmıştı. Böylece iddia karşısındaki kişi, maddî manevî

her türlü etkiden, sözlü veya fizikî saldırılardan uzaklaştırılmış, hem de onurunu incitici muamelelerden korunmuş olmuştur.

Hz. Peygamber’in huzuruna girmek isteyen insanların karşılaşacağı kapı görevlileri yoktu. İnsanların hâkime ulaşmasına mani olan onları kontrol eden görevlilerin olmaması hususu da, hâkime ulaşmayı kolaylaştırmış, iddia ve savunma hakkının kullanılmasını, fizikî açıdan kolaylaştırmış, ayrıca kişilerdeki mahkeme müessesesinden korkuyu ortadan kaldırmıştır.440

437 İslam hukukunda ki temel kaidelerden biri de insanın şeref ve haysiyetinin korunmasıdır. Bkz. Zuhaylî, a.g.e, VII, s 443.

438 es-Serahsî, a.g.e, XVI, s. 126. 439 Ebû Dâvûd, Hudud, 35. 440 Bkz. Buhârî, Edeb, 11.

Hâkimin öfkeli iken hüküm vermesinin yasaklandığına daha önce temas edilmişti.441 Bunun yanında, fazla sıcak-soğuk, hâkimin duruşmada fazla oturması ya da gün içinde çok davaya bakması gibi nedenlerle yorgunluk, uykusuzluk, açlık gibi düşünme yetisini etkileyebilecek diğer fizikî etkenler de öfke hükmünde görülmüştür.442 Bu olumsuz etkenlerin mevcut olması halinde hüküm verilmemesi,

bu fizikî şartların iyileştirilmesi ve olumsuz etkenler kaldırıldıktan sonra hüküm verilmesi gerekliliği, savunmaya tam anlamıyla imkân verilmesini kolaylaştıran tedbir ve ilkelerdendir.