• Sonuç bulunamadı

Haksız tahrik nedeniyle suç işlemiş olduğunu ileri sürerek

2. İSLAM CEZA HUKUKUNDA SAVUNMA HAKKININ MEVCUDİYETİ VE

1.4. Usul Hukukuna Göre Savunma Hakkının Kullanımına İlişkin Esaslar

1.4.2. Savunma Hakkının Kullanım Şekilleri

1.4.2.3 Haksız tahrik nedeniyle suç işlemiş olduğunu ileri sürerek

Davalı, iddia konusu, suç teşkil eden fiilleri işlediğini, ancak bu fiilleri işlemekte bir haklı sebebi olduğunu ileri sürebilir. Bu haklı sebepler haksız tahrik, meşru müdafaa ve cebir, korku, tehdit altında iken suçu işlemiş olmak olarak sınıflandırılabilir.

Haksız tahrik “bir kimseyi kötü bir iş yapması için ileri sürme, kışkırtma, etki yapma, körükleme” anlamlarına gelir.144 Haksız tahrik, bir kişiyi “acı, elem, keder”

hissettirecek ve bu nedenle onu suç işlemeye yöneltecek olan eylemdir. Hayatın olağan akışına göre bir fail haksız bir takım hareketler, sözler, eylemler ile karşılaşmış, bu eylemlerden ötürü yoğun bir elem, keder, öfkeye kapılmış bu nedenle bir tepki olarak suç işlemiş olabilir. Tahrik kavramı, failin işlediği suçu ortadan kaldıran, bu eylemi suç olmaktan çıkaran bir sebep değil, failin cezasında indirim yapılmasına sebeptir. Dolayısıyla davalı kişi, işlediği bir suçu bir başkasının ona karşı haksız tahrik sayılabilecek birtakım eylemlerde bulunması ve bu eylemlerden ötürü elem, öfke, keder, acı duyması neticesinde bu suçu işlediğini beyan etmesi, bu nedenle isnat edilen cezadan daha az cezalandırılmayı talep etmesi savunmanın en doğal ve en çok rastlanılan seçeneklerinden biridir. Zira insanoğlunun öfke, acı, elem gibi duyguları doğrultusunda hareket etmesi tabiatından kaynaklanır. Bu duygular neticesinde kişi suç işlemeye yönelebilir. Bütün hukuk sistemlerinde, suçun normal

şartlarda işlenmesi ile elem, keder, öfke gibi duygular içerisinde işlenmesi farklı ele alınmıştır. Yine de, suçun elem, keder, öfke gibi duygular altında işlenmesi, suçun suç olma vasfını bozmaz, kişiyi cezalandırmadan geri bırakmaz, yalnızca suçu işleyene yaşadığı haksız tahrik oranında indirim sağlayabilir.

Haksız tahrik kavramı, klasik fıkıh kaynaklarında açıkça yer almamaktadır. Zaten bu kavram, batı kaynaklı hukuk sistemlerinin de XIX. yüzyılda ele aldığı bir kavramdır. Her ne kadar açıkça tanımlanmamış olsa da, İslam hukukunda hâkimler, kişin suç işlerken ki ruh halini dikkate almışlardır.145 Öfke gibi şiddetli duygular halinde kişi,

mantıklı makul bir insanın olağan bir gününde vereceği şekilde isabetli karar veremeyebilir, yapacağı eylem genellikle fevri bir eylemdir ve bunun hukukî sonuçlarını tahayyül edemeyebilir, ölçüp tartarak hareket edemeyebilir. Kişinin öfke halinde yapacağı talakın geçerli sayılmamasının altında da bu düşünce vardır.146

Talakı geçersiz kılan öfke, ceza ehliyetine de elbette etki eder. İbn Kayyım; öfke, unutma, korku, cinnet, hüzün ve gafleti, ceza ehliyetine etki eden haller olarak kabul etmektedir.147 İbni Âbidin de aynı şekilde öfke halinde sorumluluğun kalkacağını ya da azalacağını ifade etmiştir.148

İslam hukukunda iki ceza çeşidi mevcut olup, bunlar ta’zir ve had cezalarıdır.149

Ta’zir cezaları net bir şekilde belirlenmeyip, hâkimin takdir yetkisi içerisinde bırakılmıştır. Dolayısıyla ta’zir cezalarında, suçun öfke, elem, keder gibi hallerde işlemiş olması durumunda, bu hallerin kişiyi suça yönlendirdiği göz önünde tutularak, takdir edilen bir ceza indirimi uygulanabilir. Ancak genel kaide olarak, miktarı ve şekli kesin surette belirlenmiş olan had cezalarında hâkimin takdir yetkisi yoktur.150 Mesela namusa iftira (kazf) suçunun cezası Nur Suresi’nin 4. ayetinde seksen sopa olarak emredilmiştir. Hâkim kanunilik ilkesi gereği bu seksen sopayı artırma ya da azaltma yoluna gidemez. Hâkim had cezasını suçlunun durumuna göre

145 Udeh, a.g.e, II, s. 255.

146 Sabri Erturhan, “İslâm Hukuku Açısından Öfkeli Şahsın Talakı”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, Yıl 2002, s. 208-222.

147 Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350), “İğâsetü’l-Lehfân fî Hükmi Talâki’l-Gadbân (Öfkeli Şahsın Talakının Geçersizliğine Dair)”, (çev.: Muhammet Ali Danışman), İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı 9, Yıl 2007, s. 264; Erturhan, İslam Hukuku Açısından…, s. 208.

148 İbn Âbidin, Muhammed Emin; Reddu’l-Muhtar, Kahraman Yayınları, İstanbul 1984, IV, s. 95. 149 Muhammed Ebu Zehra, İslam’da Suç ve Ceza, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1994, II, s. 60. 150 Ebu Zehra, a.g.e, II, s.79.

azaltıp çoğaltamaz.151 Dolayısıyla had cezasında, suçlunun haksız tahrike maruz

kalmış olması sebebiyle had cezasında indirim yapılamaz.

Ancak İslam hukukunda, bazı durumlarda, uygulanması gereken had cezası uygulanmamıştır, esasen başka bir sebepten had cezası düşmüştür, fakat meselede bir de haksız tahrik unsuru görülmektedir.152 Bunlardan ilki, suçu kesinleşen katili,

maktulün yakınlarının öldürmesi durumudur. İslam hukukuna göre kasten ve haksız yere bir insanı öldüren kişi kısas hükmü gereği öldürülür.153 Kasten adam öldüren

birisinin kısas cezasına çarptırılması ve devletin henüz cezayı uygulamadığı bir vakitte (örneğin infaz vaktinden önceki gece), maktulün yakınlarının gelip, katili öldürmelerinden dolayı kendilerine, adam öldürme suçunun cezası olan kısas cezası uygulanmaz, devletin otoritesini sarsıp cezayı kendileri verdikleri için uygun görülen bir ta’zir cezası verilir.154 Zira İslam hukukunda cezayı devlet verir, devlet uygular, kişilerin kendi başlarına ceza infaz etmesi hukukî değildir.155

Esasen canın İslam hukukunda dokunulmazlığı vardır, ancak bir kişiyi kasten öldüren kişiden, bu dokunulmazlık kalkar.156 Her ne kadar maktulün yakınlarının,

suçlu kişiyi öldürmelerinden dolayı kısas cezası almamalarının sebebi klasik kaynaklarda ‘suçlunun suç işlemiş olması nedeniyle can dokunulmazlığının kalkmış olması’ olarak tespit edilmiş ise de,157 söz konusu durumda suçlunun can

dokunulmazlığı kişiler için değil devlet için kalkmıştır. Fakat böyle bir durumda, maktulün yakınlarının derin elem keder ve öfke içerisinde hareket ettikleri de

151 Had cezalarının uygulanamayacağı, ya da azaltılıp ertelenmesini gereken durumlar da vardır ancak bunlar istisnadır ve sınırlıdır. Bu durumlar, kişinin şahsî özelliklerinden kaynaklanan bazı özel hallerdir. Örneğin kişinin had cezası uygulandığında ölecek kadar zayıf olması gibi. Ayrıntılı bilgi için bkz. aşağıdaki başlık “4.4.2.8 Bir Takım Şahsî Sebepler Nedeniyle Cezalandırılamayacağını Ya da Daha Az Cezalandırılması Gerektiğini İleri Sürerek Savunma”

152 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kenan Yıldız, “İslam Ceza Hukukunda Haddi Gerektiren Suçlarda Devletin ve Şahısların Yetki Alanları”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014.

153 Bkz. Bakara, 2/178–179.

154 Udeh, a.g.e, II, s. 145; Ebu Zehra, a.g.e, s. 394. 155 Ebu Zehra, a.g.e, s. 393.

156 Dokunulmazlık ve dokunulmazlığın kalkması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Recep Şentürk, “İsmet”, D.İ.A, yıl: 2001, cilt: 23, sayfa: 137-138.

şüphesiz ortadadır.158 Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında, ortada bir haksız tahrik

nedeniyle cezanın azalması örneği de mevcuttur denilebilir.159

Benzer bir durumda zina ile ilgili bir hususta ortaya çıkmaktadır. Karısını, bir başka erkekle ilişki halinde gören kocanın, bu esnada yaşadığı öfkeden şuurunu kaybederek, karısını ve adamı öldürmesinden dolayı, (bu konuda görüş birliği yoktur) bir görüşe göre kısas gerekmez.160 Bu durumda, katile kısas uygulamayanların görüşüne göre, can dokunulmazlığı kalktığı için şüphe hâsıl olmuştur ve had cezaları şüphe ile düşer. Ancak bu durumda da ortada haksız tahrik unsurunun mevcut olduğu görülmektedir.161 Zira zina halinde birini yakaladığında

toplumdan herhangi birine bu kişileri öldürme yetkisi verilmemiştir, ya da bir katili gö ren Müslüman katili kendisi öldüremez. Burada kısas cezası yerine yalnızca ta’zir cezası ile cezalandırılması öngörülen kişiler, muhakkak bu olaydan elem, keder, öfke duyan ilgili kişilerdir. Söz konusu ilgili kişiler, zina meselesinde zina eden kadının eşi, katili infaz etme meselesinde ise öldürülenin yakınlarıdır.

Haksız tahrik hükümlerinin açıkça uygulanmasına örnek olarak; iftira, hakaret suçunda karşılıklı birbirlerine hakaret eden kişilerin bu eylemlerinden dolayı haksız tahrik nedeniyle cezalandırılmamaları verilebilir. Bir kişinin kendisine hakaret eden kimseye karşı yalan beyanda bulunmamak ve iftira atmamak şartıyla maruz kaldığı

158 Günümüz Türk Ceza Kanunlarında adam öldürme suçundan yargılanan kişilere kan davası ve namus davası nedeniyle haksız tahrik indirimi uygulanmaktadır. Bkz. “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu”, Resmi Gazete, 12/10/2004, Md. 29.

159 Hadi Sağlam- Mehmet Çolak- Sema Gökbayır, “İslam Ceza Hukukunda Haksız Tahrikin Ceza İndirimine Etkisinin Değerlendirilmesi” Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2012, s. 159-194.

160 Hz. Peygamber, eşi zina halinde yakalama durumunda, şiddetli bir öfke-elem-keder haline sebep olsa dahi, kesin bir delil olmadan, İslam hukukunun şart koştuğu mahkeme safhaları olmadan, duygusal davranıp fevrî hareket etmenin, devletin vermesi gereken suçu şahısların kendilerinin vermelerinin yanlış olduğuna işaret etmiştir. Bkz. Buharî, Tevhid, 20. Nur, 24/6–7 ayetleri bu hususta çok açıktır, karısı zina eden kişi ya dört şahit getirerek mahkeme tarafından cezalandırılmasını talep edebilir ya da taraflar lanetleşerek boşanır. Bunun haricinde bir şeye müsaade edilmemiştir. Bu durumlarda işlenen öldürme suçlarında kısas uygulamaması kişilere verilen bir izin değildir. Zaten, haksız tahrik, suçu masumlaştırmaz, suçu suç olmak vasfından çıkarmaz, ancak belli şartlarda cezada indirim sağlayabilir. Söz konusu fetvalar kişinin kendi eliyle öç almalarını teşvik edici fetvalar olmayıp, kişinin yaşadığı şiddetli öfke nedeniyle işlediği suçun ağır cezasından kurtarmaktadır. Ceza bir haktan dolayı değil, mazeretten dolayı düşmüştür.

hakaret nispetinde karşılık vermesi caiz görülmüştür.162 Karşılıklı kazifte bulunan iki

kişinin ikisine de had vurulmaması yönünde Hz. Ali’nin bir uygulaması olmuştur.163

Sonuç olarak İslam hukukunda kişinin derin öfke, elem, keder içerisinde suç işlemesi, gerek cezaî ehliyetini etkilemesi bakımından ele alınmış, gerek ta’zir cezalarında indirim sebebi olarak dikkate alınmıştır. Bu durum, kişinin bir suçtan yargılanırken haksız tahrikten dolayı suç işlediğini ifade edebilmesine olanak vermiştir. Elbette ortada haksız tahrik olup olmadığını, cezada indirime gidilip gidilmeyeceğini durumun şartlarına ve cezanın türüne göre hâkim belirleyecektir, ancak haksız tahrikin İslam hukukunda dikkate alınan bir husus olduğu aşikârdır.