• Sonuç bulunamadı

Cezaların Umumiliği İlkesi

2. MUHAKEME USULÜ HUKUKUNDA SAVUNMA HAKKINI KORUYAN

2.11 Cezaların Umumiliği İlkesi

İslam ceza hukukunda kanun karşısında herkesin eşitliği ilkesi hâkimdir. Bu eşitlik, cezaların şahıslar bakımından umumiliği ilkesinin temelidir. Cezaların umumiliği ilkesi; İslam ceza hukukunda cezaların herkes için aynı olması, hiçbir zümre ve şahsa, ayrıcalık, cezalardan muafiyet ya da dokunulmazlık tanınmamış olmasıdır.453

Bu ilke, aynı suçu farklı zamanlarda işleyen bir kuvvetli şahıs ile bir mazlum şahsın aynı cezayı almasını sağladığı gibi, şayet bir suçtan dolayı aynı anda yargılanan birden çok şüpheli var ise bütün şüphelilerin alacağı cezanın da aynı olmasını sağlar. Örneğin Roma hukukunda öldürmenin cezası olarak kısas vardı, ancak bu ceza herkese uygulanmıyordu, şayet suçlu devlet görevlisi ya da itibarlı bir kimse ise öldürülmez sürgün edilirdi, ancak orta sınıftan biri ise boynu vurulurdu, daha aşağı kesimden biri ise çarmıha gerilir ya da vahşi hayvanların önüne atılarak keyif için izlenirdi.454 Arap toplumunda da benzer uygulamalar vardı, öldürülen eşraftan biriyse, öldürülenin yakınlarının istekleri bitmiyor, kısas sınırlarını aşarak, bazen yalnız suçluyu değil birden çok kişiyi öldürüyorlardı.

Hz. Peygamber ve ashap devrinde hâkimler, adaletli hüküm ve kanun karşısında eşitliğin sağlanması hususunda çok hassas idiler. Bu nedenle, söz konusu ilkenin uygulanışıyla ilgili pek çok örnek mevcuttur. Bu örnekler içerisinde, Hz. Peygamber’in, hırsızlık yapan soylu bir kadının affedilmesi talebi ile gelen sahabeye şiddetle karşı çıkması ve hırsızlık yapanın çok sevdiği kızı dahi olsa elini kesme cezasına çarptırılması gerektiğini söylemesi,455 cezaların umumiliği ilkesinin ne

kadar katî surette uygulandığını gösteren çok önemli bir hadisedir. Yine bir rivayete göre, Hz. Peygamber’den alacağı olan bir kimse bu alacağını nezaketsiz bir üslupla dile getirince, orada bulunan sahabeler bu tavra sinirlenerek kendisine tepki göstermiş, Hz. Peygamber ise sahabeyi susturarak alacaklı adama dokunmamalarını, hak sahibinin hakkını isteme yetkisine sahip olduğunu söylemiştir. Ardından alacaklının talebini yerine getirmiş, kendisine yemek yedirmiş, misafir etmiştir. Bunun üzerine alacaklı memnun vaziyette ayrılmıştır.456 Nezaketsiz bir yaklaşımla

dahi hakkını devlet başkanından talep eden kimsenin hakkını gözeterek kendisini

453 Tuğ, a.g.e, s. 31 vd.

454 Sadri Maksudi Aral, Umumi Hukuk Tarihi, 2. baskı, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1944, s. 286. 455 Bkz. Buhârî, Hudûd, 11-12; Ebû Dâvûd, Hudûd, 4.

memnun uğurlayan Hz. Peygamber, yaşantısında olduğu gibi, son hutbesi olan veda hutbesinde de insanların eşit olduğunu tekrar etmiş, kendisinden alacağı olanların gelip misilleme yapmasına müsaade etmiştir.

Cezaların umumiliği ilkesinin sonucu olarak devlet başkanı davalı ya da davacı olarak, toplumdan herhangi birisinden farkı olmaksızın mahkemenin tarafı olabilir.457

Oturma düzeninde itibarlı olan kişiye iltimas geçilse, diğer taraf kendisine haksızlık edileceğini düşünür. Bu nedenle hâkimin tarafları karşısına eşit mesafeye oturtması, onlara bakışında, yönelişinde, ses tonunda eşit davranması mecburidir.458 Hz. Ebu

Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Harun Reşit gibi devlet başkanlarının da, haklarında şikâyet olduğunda kadı huzurunda yargılanmaları, bu yargılanma esnasında toplumun diğer bireyleri ile aynı şartlarda olmaya ihtimam göstermeleri cezaların umumiliği ilkesinin en güzel örnekleridir.459 Hz. Ömer’in anlaşmazlığa

düştüğü Übeyy b. Ka’b ile hakem olarak Zeyd b. Sabit’e gitmeleri, Zeyd’in Hz. Ömer’i misafir etmek istediğinden kendisine minder vermesi ve bunun üzerine Hz. Ömer’in bunun haksızlık olacağına dair ikazına daha önce değinilmişti. Yine bu olayda, yargılama sürerken, davacının davalı Hz. Ömer’den yemin ettirilmesini talep etmesi üzerine hakem Zeyd b. Sabit, halifeye yemin ettirmek istemeyince, Hz. Ömer “Hayır ben yemin ederim” diyerek, kendisine iltimas geçilmesini engellemiştir.460

İslam tarihinde kanun önünde yöneticilerle yönetilenlerin eşitliğine işaret eden pek çok talimatname, hutbe ve uygulama örneği vardır. Bilhassa dört büyük halifenin, hutbelerinde ve atadıkları idarecilere gönderdikleri talimatnamelerde, kanun önünde eşitlik ilkesine sık sık değindikleri görülmektedir. Hz. Ebu Bekir’in halife seçildiğinde okuduğu hutbede, Hz. Ömer’in halife olduğunda yaptığı konuşmada, Hz. Ömer’ in idarecilerine gönderdiği talimatnamelerde, Hz. Osman’ın idarecilere gönderdiği talimatnamede hep yönetilenler ile yöneticilerin hak ve hukuk bakımından eşit tutulması ilkesine değinilmiştir.461 Yine Osmanlı İmparatorluğunda

da, söz konusu ilkelere itina gösterilmiştir, bu nedenle hâkimin devlet otoritesinden korkmadan tarafsız ve bağımsız yargılama yapmasının pek çok örneği vardır. Bu

457 Özkorkut, a.g.m, s. 231. 458 es-Serahsî, a.g.e, XVI, 88.

459 Fendoğlu, a.g.e, s. 185; Atar, İslam Yargılama…, s.43-44. 460 es-Serahsî, a.g.e, XVI, s. 111.

461 Hutbe ve talimatnamelerin Türkçe tam metinleri ve kaynakları hakkında bilgi için bkz. Mehmet Doğan, Yolumuzu Aydınlatan Hitaplar, Nizam Yayınları, İstanbul 1998, s. 31 vd.

örnek hadiselerden biri şöyle gerçekleşmiştir; Fatih Sultan Mehmet bir cami inşaatı esnasında emrine aykırı olarak iki mermer sütunu kısaltan bir Rum mimarın ellerini kestirmiş, mimarın şikâyeti üzerine Fatih Sultan Mehmet kadı huzurunda alışkanlığından dolayı oturmak üzere yönelince, kadı tarafından uyarılmış, kadı huzurunda ayakta tutularak yargılanmış ve dava sonunda haksız bulunmuştur. Kadı, kısas gereği padişahın ellerinin kesilmesi gerektiğine hükmedince, Rum mimar cezanın uygulanmasından vazgeçince, padişah tazminata mahkûm edilmiştir.462 Bu

hadise, hangi şiddette olursa olsun cezaların ayrım gözetilmeksizin herkese eşit şekilde uygulandığına şahitlik eden, pek çok örnekten biridir. Şeriyye tutanaklarını inceleyen batılı araştırmacılar, devlet adamı, müderris, sipahi, demirci, sosyal konumu ne olursa olsun herkesin kanun önünde ve mahkeme karşısında eşit olduğu tespit edip bu sistem karşısında hayrete düşmüşlerdir..463

Umumilik ilkesi, niteliği itibarıyla ağır cezalar olan had cezaları için geçerlidir. Çünkü bu cezalar kanunda net bir şekilde belirlenmiş olan cezalardır. Bu cezalar kişiler için değişemez. Ancak ta’zir cezaları hâkimin takdirine bırakıldığından, suçlunun sıfatına konumuna eğitimine göre değişebilir, zira bazı kimselerin sopa cezasına çarptırılması ile cezadan nasibini alması mümkün iken, bazı kimseler için hâkim tarafından ikaz edilmek, cezanın amacını sağlamaya kâfi olabilir. Ta’zir cezalarında, hâkimin takdir ederken suçlunun vasfını, şahsiyetini göz önüne alması, İslam ceza hukukunun umumiliği ilkesinin istisnası değil, hâkimin takdir etme yetkisinin içerisinde sayılması gereken bir uygulamadır.

Savunma hakkı, adaletli hüküm için mücadele verir. Bir suçtan dolayı mazlum birinin çokça ceza alıp kuvvetli birinin daha az cezaya hükmedilmesi elbette adaletli değildir. Bu adaletsizliği engelleyen, mazlumun da itibarlı kimselerin de aynı cezayı almasını sağlayan, cezaların umumiliği ilkesidir. Bu açıdan bu ilke, savunma hakkının çok önemli bir yapı taşıdır.