• Sonuç bulunamadı

Müzelerin meydana gelmesinde en temel rolü olan toplama, biriktirme ve saklama eylemleri antik çağlardan günümüze kadar değişik şekillerde süregelmiştir. Geçen zamanla birlikte müzeler de kendilerini yenileyerek geliştirmişler ve farklı işlemler üstlenmişlerdir. Bu durumda müzelerin çeşitlenmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Günümüzde müzeleri; bağlı oldukları kuruma göre, koleksiyonlarına göre, işlevlerine göre vb. alanlarda sınıflandırmak mümkündür.

ICOM’un 7 Temmuz 1995’te Norveç’te toplanan 18. Genel Kurulu’nun sonuç bildirgesinin 2. maddesinin (1.a) şıkkında müzelerin ana tanımının;

(i) bağlı olduğu idari birime göre, (ii) bölgesel özelliğe göre,

(iii) işlevsel yapısına göre, (iv) koleksiyon çeşidine göre,

değişmeyeceği bildirimi, aynı zamanda müze türlerine ilişkin genel bir gruplamanın da yapılmasına olanak vermektedir. Buradan yola çıkılarak geniş anlamda müzelerin türleri yukarıda sayılan dört bölümde değerlendirilebilmektedir (Madran, 1999: 6-7).

Buyurgan ve Mercin, bu bölümleri baz alarak, müze türlerini biraz daha detaylı olarak aşağıdaki şekilde ele almaktadırlar (2005: 32):

1. Koleksiyonlarına,

2. Bağlı oldukları yönetim birimlerine, 3. Hizmet ettikleri bölgeye,

4. Hitap ettikleri kitleye,

5. Koleksiyonlarını sergiledikleri mekanlarına, 6. İşlevlerine göre farklı müze türleri.

Bu sınıflandırmanın alt başlıkları ve özellikleri aşağıdadır:

2. 1. 3. 1. Koleksiyonlarına Göre Müzeler ¾ Genel Müzeler,

¾ Arkeoloji Müzeleri, ¾ Sanat Müzeleri, ¾ Tarih Müzeleri,

¾ Etnografya Müzeleri,

¾ Doğa Tarihi ve Jeoloji Müzeleri, ¾ Bilim Müzeleri ve Planeteryumlar, ¾ Endüstri Müzeleri,

¾ Askeri Müzeler, ¾ Vb. …

Müzelerin sınıflandırılmasında en çok tercih edilen, en ideal görünen ayırım, koleksiyon türlerinin göz önüne alınarak yapılanıdır. “Öğrenme, yarar sağlama veya zevk amacıyla bir araya getirilmiş ve özelliklerine göre sınıflara ayrılmış nesnelerin bütünü” olarak tanımlanan koleksiyonun tanımı gereği, benzer ya da ilişkili konumdaki malzemeler tutarlı gruplar teşkil ederler (Madran, 1999: 7).

Genel Müzeler:

İçinde birden çok koleksiyonu barındırabilme özelliğine sahip olan bu müze türüdür. Ülkemizde yaygın değildir.

Arkeoloji Müzeleri:

İnsanın geçmişini, bıraktığı maddî kültür belgelerine dayanarak inceleyen bilim dalına arkeoloji denir (Abacı, 2005: 17). Tarih öncesi ve tarihin ilk çağlarına ait insanların yaptığı ya da doğada bulduğu biçimiyle kendi gereksinimleri için kullandığı nesnelerin tümünün -ilk aletler, en eski evler, tapınaklar, çanak çömlek kalıntıları, taş boncuklar, pişmiş toprak heykelcikler, taş heykeller, ocaklar, ocaklarda yanmış kömürler hayvan kemikleri yazı tabletleri- sergilendiği müzelere de, arkeoloji müzeleri denir (Abacı, 2005: 17).

Arkeoloji müzeleri Türkiye’de en yaygın bulunan müze türüdür. Anadolu’nun birçok uygarlığa ev sahipliği yapması dolayısıyla ülkemiz arkeolojik kalıntılar yönünden oldukça zengindir. Günümüzde mevcut müzelerin büyük bir kısmında arkeolojik nitelikli eserler yer almaktadır.

Sanat Müzeleri:

Sanat değeri taşıyan, ancak bilimsel değeri de ihmal edilemeyecek sanat eserlerinin gruplar halinde toplanıp; birkaç yüzyılın sanat birikimini veya bir sanat akımını ya da sadece bir sanatçıyı kronolojik olarak koleksiyonlarında sergileyen ve gelişmeleri izleyen müzelerdir (Buyurgan ve Mercin, 2005: 33).

Ülkemiz sanat müzeleri açısından maalesef fakir durumdadır. Sadece resim ve heykel kategorilerinde üç müzeden bahsedilebilir: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, İzmir Resim ve Heykel Müzesi. Bunların dışında yeni açılan İstanbul Modern, Pera Güzel Sanatlar Müzesi (2004) örnek verilebilir.

Tarih Müzeleri:

Türkiye müzeleri ile ilgili yukarıdaki gruplamalarda arkeoloji ve etnografya müzeleri olarak tanımlanan şıklar kısmen bu grup içine girebilir. Tarih müzeleri genel anlamda bir şehrin, bir bölgenin, bir ülkenin ya da toplumun tarih kronolojisini ekonomik, siyasî, toplumsal öğelerin bir araya toplanmasıyla gerçekleştirirler (Madran, 1999: 16). Ülkemizde “Kent Müzeleri” kavramı tam anlamıyla yorumlanamadığı gibi, gerçek bir tarih sürecinin siyasî, ekonomik, toplumsal yönleriyle izlenebileceği bir “Tarih Müzesi”nin bulunduğu da söylenemez (Madran, 1999: 16).

Etnografya Müzeleri:

Etnografya müzeleri folklor, halk sanatı ve gelenekleri, millî etnografya ile ilgili müzelerdir. İleri kültürlere ait etnografik değerdeki koleksiyonları içine alır. Türkiye’deki etnografya müzeleri genellikle Selçuklu, Osmanlı devri ve Cumhuriyetin ilk yıllarına ait giyim - kuşamı, araç - gereç gibi etnografik eserleri barındırmaktadır (Buyurgan ve Mercin, 2005: 36).

Abacı, belli insan topluluklarını, kültürel öğelerinin biçimlendirdiği nesneler aracılığıyla betimlemenin, etnografya biliminin kapsamında olduğunu belirtmekte ve bunun için de yurdumuzun her yöresinde, o yörenin sosyal yaşantısına ait nesnelerin sergilendiği bir etnografya müzesinin bulunduğunu söylemektedir (Abacı, 2005: 21).

Doğa Tarihi ve Jeoloji Müzeleri:

Genel olarak doğada mevcut olan, ancak özelliklerine göre sınıflandırılan eski dönemlerden kalma fosiller, mineraller, taş vb. elemanları bulunduran müzelerdir (Buyurgan ve Mercin, 2005: 37). Doğa tarihi ve jeoloji müzelerinin zooloji, bitkiler ve botanik, mineraller ve fosiller başlıkları altında koleksiyonlarına ayrıldıkları görülmektedir (Buyurgan ve Mercin, 2005: 37).

Ülkemizin tek doğa tarihi müzesinin aynı zamanda jeolojik araştırma sonuçlarını da kapsadığını belirten Madran; 1968’de açılan Maden Tetkik Arama

Genel Müdürlüğü Tabiat Tarihi Müzesi’nde 1935’den (araştırma kurumunun kuruluşundan) bu yana toplanan fosil, mineral ve taş örneklerinin yer aldığını örnek göstermektedir (1999: 16).

Bilim Müzeleri ve Planeteryumlar:

Türkiye’de genel anlamda bir bilim müzesi ya da bir teknoloji müzesi bulunmamaktadır. Ulaşım ve teknoloji anlamında Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı askerî uçak sergilemeleri ve TCDD Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi gibi çalışmalar bu anlamda örnek verilebilir. Meteoroloji gibi bilim dallarının kurumlar özelinde bazı müzeleri bulunduğu söylenebilir (Madran, 1999: 16 - 17).

Planeteryumların, bilim müzeleri içerisine dahil edilebilecek niteliklere sahip olduklarını belirten Buyurgan ve Mercin, planeteryumlarda içerik olarak, gökyüzünün sanal ortamda canlandırılmasının söz konusu olduğunu söylemektedirler. Bu müze türü çok yaygın değildir ve Türkiye’de de bir örneği bulunmamaktadır (2005: 38, 39).

Bir ülkenin gelişmesinde bilimin büyük bir rol oynadığını düşündüğümüzde, bu alanda yapılacak çalışmaların ne denli önemli olduğunu fark ederiz. Bilimin gelişip ilerleme aşamalarının insanlar tarafından bilinmesi, takip edilmesi çok önemlidir. Geçmişte yapılan çalışmaların, yaşanılan süreçlerin bilinmesi gelecekte yapılacak çalışmalar açısından önem taşımaktadır. Bu konuda halka ve öğrencilere hizmet verebilecek nitelikte müzelerin bulunması bilime bakışı ve de bilimsel çalışmaya olan ilgiyi artıracaktır.

Endüstri Müzeleri:

Buyurgan ve Mercin, endüstri müzelerinin medeniyetin temsilcileri olduğunu ve bütün teknolojileri içine aldığını belirtmektedirler (2005: 39). Fabrikalar, santraller vb. bu müze türüne girmektedir. Bu müze türünün amaçlarının, ilgili bulundukları bilim kollarının öğretimine ve personellerinin yetiştirilmesine yardım ederek, araştırma, inceleme ve gözlem becerilerini yükseltmek olduğunu belirten Buyurgan ve Mercin, bu tür müzelerin, endüstriyel mirası korumakla birlikte endüstrinin gelişmesine de imkan hazırladığını söylemektedirler (2005: 39). Ülkemizde bu konuda hizmet veren tek müze Rahmi Koç Sanayi Müzesi’dir

Askerî Müzeler:

Askerî müzeler Türkiye’de ilk olarak Aya İrini’de 1726’da kurulmaya başlanarak kurumsallaşmış en eski müzelerdir. Genel olarak bu müzeler Türk ordusunun tarihini gösterirler. Aynı zamanda Milli Mücadele tarihini de yansıtırlar. En iyi askerî müze İstanbul Askerî Müzesi’dir (1959). İstanbul Askerî Müzesi dünyada sayılı müzeler arasındadır. MSB’na bağlı Uçak Müzesi, İstanbul Havacılık Müzesi, Devlet Mezarlığı Müzesi de bu tür müzeler içerisine girer (Buyurgan ve Mercin, 2005: 44).

2. 1. 3. 2. Bağlı Oldukları Yönetim Birimlerine Göre Müzeler

Türkiye özelinde bağlı bulundukları idarî birimlere göre müzeleri Madran şu şekilde gruplandırmaktadır (1999: 17):

1. Kültür Bakanlığı’na bağlı müzeler, 2. Millî Parklara bağlı müzeler,

3. Millî Saraylar İdaresi’ne bağlı müzeler, 4. Üniversitelere bağlı müzeler,

5. Savunma Bakanlığı’na bağlı müzeler, 6. Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı müzeler, 7. Yerel Yönetimlere bağlı müzeler,

8. Çeşitli devlet kurumlarına bağlı müzeler (Tekel, Meteoroloji, MTA, vb.), 9. Vakıf müzeleri,

10. Özel müzeler.

2. 1. 3. 3. Hizmet Ettikleri Bölgeye Göre Müzeler ¾ Ulusal Müzeler

¾ Bölgesel Müzeler ¾ Yerel Müzeler

Bu gruplandırma coğrafî alanlardan yola çıkılarak yapılmıştır. Müzelerin kapsamları da bu durumla ilişkilidir. Örneğin ulusal müzeler, daha geniş, daha zengin bir koleksiyona sahipken; yerel müzeler daha çok belli bir alandaki koleksiyonu sunmaktadırlar.

2. 1. 3. 4. Hitap Ettikleri Kitleye Göre Müzeler ¾ Eğitici Müzeler

¾ Uzmanlaşmış Müzeler ¾ Genel Toplum Müzeleri

Madran, bu gruplamada müzelerin toplumla ilişkilerinden yola çıkılarak ICOM tanımlarının müze kapsamına aldığı kütüphane, arşiv merkezleri, eğitime yönelik sivil toplum kuruluşları gibi yapıları da kapsayacak yorumlara gitmenin mümkün olduğuna değinmektedir (1999: 8). Bu müzelerden uzmanlık müzelerini Abacı, koleksiyonlarını belli bir konu etrafında toplamış müzeler olarak tanımlamaktadır (2005: 25). Yukarıda verilen müzelerden eğitici müzeler ve uzmanlaşmış müzeler toplumun belli bir kesimine hitap eden müzelerdir. Genel toplum müzeleri ise toplumun geneline hitap etmektedirler.

2. 1. 3. 5. Koleksiyonlarını Sergiledikleri Mekanlara Göre Müzeler ¾ Geleneksel Müzeler

¾ Açık Hava Müzeleri ¾ Anıt müzeler

Bu gruplandırma mekanlar baz alınarak yapılmıştır. Geleneksel müzeler, koleksiyonların sergilenmesinin yanında müzelerin diğer işlevlerini de yürütmesine imkan sağlayan özel bir mekanda koleksiyonların toplanması ile oluşturulan müzelerdir. Açık hava müzeleri, eserlerin açık havada sergilendiği müzelerdir.

Anıt müzeler ise, belli bir özelliği nedeniyle değerli olan mekanın - yapının müze olarak sunulması - sergilenmesi ile oluşan müzelerdir. Bu bakımdan mimarisi ve içindeki süslemeleriyle önem kazanmış ve değerli bulunan kimi yapılar müze olarak değerlendirilir. Camii, kilise, kale, sur, anıt, tapınak vb. yapıların müzeye çevrilmesiyle oluşturulur (Buyurgan ve Mercin, 2005: 51).

2. 1. 3. 6. İşlevlerine Göre Farklı Müzeler ¾ Atatürk (Müze) Evleri

¾ Tek kişilik veya nesneyi konu alan müzeler ¾ Devrim Müzeleri

Bu tür müzeler, yukarıda bahsedilen sınıflandırmaların dışında, farklı görevleri üstlenen ve farklı görevleri yerine getiren müzelerdir.

Müze Evler:

Tarihi, mimarisi ve içindeki değerler dolayısıyla korunması gereken konak ve evlerdir (Buyurgan ve Mercin, 2005: 51).

Devrim Müzeleri:

Türk tarihinde bir devrimi yansıtan müzelerdir (Madran, 1999: 14). Devrim müzelerinin kapsamı diğer müzelerden farklıdır. Diğer müzelerde eserler nesnel halde gözler önüne serilirken, devrim müzelerinde özneldir. Asıl amaç nesne değil, amaçtır. Vurgu amaca yapılır (Buyurgan ve Mercin, 2005: 53).

Sanal Müzeler:

Müzelerde ilk olarak envanter kaydı gibi daha çok büro ortamında kullanılmaya başlanan bilişim teknolojileri, zamanla eser takibi, sergileme, ışıklandırma, iklim kontrolü ve güvenlik alanlarında kullanılmaya başlanmıştır. Teknolojik gelişim hızıyla birlikte müzelerin iletişim sağlamaya yönelik olarak interneti kullanmaları ise 1990’lı yılların başından itibaren etkin olmuş ve böylece “sanal müze” kavramı ortaya çıkmıştır (Çolak, t.y.).

Sanal müze, değişik medya imkanlarından faydalanılarak hazırlanmış sayısal nesneleri ve bunlara ait bilgileri barındıran, ziyaretçi ile iletişimin kesintisiz olması ve muhtelif erişim şekillerini karşılamak için alışıldık iletişim metotlarının ötesine geçen, dünya çapında erişimini olanaklı kılmak amacıyla fiziksel anlamda bir mekana ihtiyaç duymayan müzeler şeklinde tanımlanmaktadır (Çolak, t.y.).

Çolak, sanal müzelerin sağladıklarını şöyle sıralamaktadır: • Sanal müzeler, dünya çapında erişim sağlarlar.

• Sanal müzeler ziyaretçiler ile kesintisiz iletişimi sağlarlar.

• Sanal müzeler, doğru tasarlandıklarında uzaktan eğitim, hayat boyu eğitim amacıyla kullanılabilirler.

• Sanal müzeler, sayısal ayrımın kapanmasına katkıda bulunurlar. • Sanal müzeler, doğru ve güvenilir bilgi kaynaklarıdır.