• Sonuç bulunamadı

4.6. Azerbaycan’daki Okullarda Azerbaycan Türkçesinin Öğretiminin Gelişim

4.6.3. Azerbaycan’da Eğitim-Öğretimin Ana Dilinde Yapılması Düşüncesinin Ortaya

XVI-XVII. yüzyıllardan itibaren Avrupa’da, XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Rusya’da eğitim-öğretimin ana dilinde yapılması düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Çarlık Rusyasında eğitim-öğretimin ana dilinde yapılması düşüncesini Çernışevski, Belinski, Dobrolyubov, Tolstoy ortaya atmıştır (Talıbov, 2000:224).

Azerbaycan’da eğitim-öğretimin ana dilinde yapılması düşüncesi ise Rusya’nın Azerbaycan’ı istilâ etmesinden sonra meydana gelmiştir. Mehmet Emin Resulzâde bu konuyu “Esrimizin Siyavuşu” isimli eserinde şöyle ifade etmiştir:

“Rus istilâsının hayrı bu oldu ki Azerbaycanlılar kendilerini içtimai bir vücut, hususi medeniyet tohumlarını taşıyan bir cemiyet, yani Ruslardan ayrı bir millet olduklarını hissetmeye başladılar (Resulzâde, 1991:34).”

XIX. yüzyılın 60’lı yıllarında Rusya’da başlayan toplumsal hareket ve eğitim hareketi Azerbaycan’da da büyük yankı uyandırmıştır. Azerbaycan Türkçesinin devlet okullarının müfredatına girmesi, bu dilde programların, ders kitaplarının hazırlanması

eğitimin ana dilinde yapılması düşüncesine destek olmuştur. Bu konuda M. İ. Nasir, S.

A. Şirvanî, M. T. Sıtkı, S. M. Ganizâde, H. Mahmudbeyov, S. Velibeyov, R. Efendiyev, C. Mehmetkuluzâde, N. Nerimanov gibi eğitimcilerin büyük hizmetleri olmuştur.

Azerbaycan’ın bu aydınları yeni okullar açmış, ana dilinde ders programı ve ders kitabı hazırlamış, böylece, ana dilinde eğitimin yaygınlaştırılmasına katkı sağlamıştır (Talıbov, 2000:224).

Azerbaycan basınında ana dilinde eğitim-öğretim veren yeni okulların açılması düşüncelerini içeren makaleler, XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarındaki eğitim-öğretim meseleleri ciddi tartışmalara neden olmuştur. Hemen hemen bütün basın organlarında bu tartışmalara yer verilmiş, gazete ve dergilerde ana dilinde okulların açılması hakkındaki düşünceler yazılmıştır. Aynı zamanda okullardaki dinî derslerin yasaklanması ve böylece yeni dünyevi okulların oluşturulması, öğretmen yetiştirme meseleleri de gündeme getirilmiştir (Tagiyev, 1993:8).

Azerbaycan’ın birçok sanatçısı bu konuda çıkardığı gazete ve dergilerde çeşitli makalelerle halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. Mesela, Hasan Bey Zerdabî tarafından yayımlanan “Ekinçi”, C. Efendi Ünsizâde tarafından yayımlanan “Keşkül”, M. A.

Şahtahtlı’nın yayımladığı “Şerg-i Rus” gazeteleri, C. Mehmetkuluzâde’nin yayımladığı

“Molla Nasreddin”, Mahmud Bey Mahmudbeyov’un yayımladığı “Rehber” ve çocuk dergisi olan “Mekteb”, “Debistan” dergileri bu sorunları dile getirmiştir (Tagiyev, 1993:9).

XIX. yüzyılın başlarında Azerbaycan’da millî basının temellerini atan Hasan Bey Zerdabî olmuştur. O, karşılaştığı birçok zorluktan sonra 22 Temmuz 1875 tarihinde Azerbaycan Türkçesiyle “Ekinçi” gazetesinin ilk sayısını yayımlamıştır. Gazete birçok sorunun yanı sıra eğitim sorunlarına da geniş yer vermiştir. Hasan Bey Zerdabî, gazetenin asıl amacının halkın eğitilmesine ve onun gelişmesine yardım etmek, halkın gözünü açmak, ana dilinde yeni dünyevi okul oluşturmak, bu vasıtayla cahilliği ortadan kaldırmak olduğunu vurgulamıştır. Onun yayımladığı gazete halka müracaatla şöyle yazmıştır:

“Biz Müslümanlar, ilimden veba hastalığından korkar gibi korkarız. Eğer işlerimiz böyle giderse biz mağlup olup zamanla ortadan kalkacağız. İlimsizlik büyük felakettir. Ey

Müslümanların millet taassubu çekenleri, gözünüzü açın, dünyaya temaşa edin ve düşünün. Medeniyet gelişiyor, yeni buluşlar yapılıyor lakin Müslüman yerinde sayıyor, atalet hüküm sürüyor, halkımız gaflet uykusundan uyanmıyor. Bizim Rus dilinde ve ana dilinde okullarımız olmalıdır. Çocukları oraya yönlendirmeliyiz. Rus dilinde ders verebilen öğretmenlerimiz var lakin ana dilinde okul açsak da orada ders verecek öğretmenlerimiz yoktur. Peki, bu durumda ne yapmalı? Bu yüzden, biz ilk önce Rus okulları açarak öğretmen hazırlamalı, sonra onların aracılığıyla okul açarak ilmi kendi dilimizde okutmalıyız. Bu çok önemlidir (Tagiyev, 1993:9).”

Böylece, Azerbaycan’da eğitim hareketi gittikçe güçlenmiş, demokratik güçler basında okul ve eğitim meseleleri üzerine müzakereler yapmış, yeni okulların oluşturulmasını talep etmişlerdir. Fakat dış güçler, eğitim alanındaki bu gelişmelere karşı çıkmış ve yeni okul uğruna yapılmak istenenlerin önüne geçmek istemişlerdir.

4.6.4. Okullarda Azerbaycan Türkçesinin Öğretimi için Azerbaycan Eğitimcilerinin Yaptığı Mücadeleler

XIX. yüzyılda Azerbaycan’da çok sayıda eğitimci yetişmiştir. Bunlara Abbaskulu Ağa Bakıhanov’u, Mirza Şafi Vazeh’i, Mirza Fetheli Ahundov’u vb. eğitimciler örnek gösterilebilir. Bu eğitimciler, Rus yazarlar ile tanışmış ve Rus medeniyetini öğrenmişlerdir.

XIX. yüzyılın II. çeyreğinde ise Azerbaycan’ın ikinci nesli yetişmiştir. Bunlara Hasan Bey Zerdabî, Necef Bey Vezirov, Seyit Azim Şirvanî, Habip Bey Mahmudbeyov, Celil Mehmetkuluzâde, Reşid Bey Efendiyev gibi eğitimciler örnek gösterilebilir. Bu eğitimcilerin çalışmalarının sonucunda Azerbaycan medeniyeti, Azerbaycan edebiyatı gelişmeye başlamıştır. Azerbaycan’ın bu eğitimcileri Azerbaycan Türkçesiyle gazete, dergi yayımlamak; ana dilinde okullar açmak için mücadeleler vermişlerdir (Tagiyev, 1993:30).

XIX. yüzyılın 30’lu yıllarında Azerbaycan’da Ruslaştırma siyaseti ile ilgili olarak Rus okulları açılmaya başlamıştır. Buna rağmen bu okullar, Azerbaycan eğitim-öğretiminin ve medeniyetinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Bu okulları bitiren Azerbaycanlı gençler, Azerbaycan’daki halkın bilgilenmesine yardımcı olmuştur.

Azerbaycan’da Rus okullarının açılması, Azerbaycan eğitimcilerinin Azerbaycanlı çocuklar için ana dilinde okul açmak düşüncesini güçlendirmiştir. Bu düşünce gün geçtikçe gelişmiş ve gündemin en önemli meselesi hâline gelmeye başlamıştır.

XIX. yüzyılın II. çeyreğinde Azerbaycan’da sosyal, ekonomik ve medeni hayat gelişmeye başlamıştır. 1879 yılında Gori Öğretmen Okulunun bünyesinde Azerbaycan Şubesi açılmıştır. Bu okulu bitiren eğitimcilerin büyük kısmı eski hayat tarzına, medeniyet anlayışına, mevcut okul, eğitim-öğretim sistemine itiraz etmeye başlamıştır.

Onlar gençleri bilgili olmaya çağırmış, eğitimin ana dilinde yapılması düşüncesini yaymaya çalışmışlardır.

Eğitimcilerin bir kısmı (H. Zerdabî, M. Şahtahtlı, C. Mehmetkuluzâde) Azerbaycan Türkçesiyle yazılmış gazete ve dergiler; bir kısmı (N. Vezirov, A.

Hagverdiyev, N. Nerimanov, Ü. Hacıbeyov) basında eğitim ve medeniyetle ilgili yazılar yayımlatmaya; bir kısmı ise (H. Mahmudbeyov, S. S. Ahundov, R. Efendiyev, M.

Mahmudbeyov) ana dilinde okullar açmaya ve Azerbaycanlı Türk çocuklarını bu okullara gelmeye teşvik etmeye başlamışlardır.

XIX. yüzyılın II. çeyreğinde ve XX. yüzyılın başlarında Azerbaycan Türkçesiyle yayımlanan “Ekinçi”, “Keşkül”, “Şerg-i Rus”, “Molla Nasreddin” gibi dergi ve gazeteler ana diline büyük önem vermişlerdir. O dönemlerde “Ekinçi” gazetesi Hasan Bey Zerdabî tarafından yayımlanmıştır. Bu gazetenin hemen hemen her sayısında ana dilinin önemi vurgulanmıştır:

“Okullarda ana dili çoktan unutuldu. Eğer biz kendi milletimizin inkişaf edip ileri gitmesini istiyorsak onlara dil vermeliyiz. Biz ana dilimizi unutmuşuz. Biz Türklerin dilini bulun. Onu sahibine geri verin ki onlar yaşasınlar ve ilerlesinler. Bize okullarda ana dilinde ilim öğretecekler mi öğretmeyecekler mi? (Tagiyev, 1993:34).”

24 Eylül 1906 tarihinde Mahmud Bey Mahmudbeyov, Bakü’de “Rehber”

dergisini yayımlamıştır. Mahmudbeyov, bu derginin sadece beş sayısını çıkarabilmiştir.

Dergide eğitim-öğretimin her zaman ana dilinde olması gerektiği düşünceleri yer almıştır. “Rehber” dergisi bu konuda şöyle yazmıştır:

“Bir millet kendi milletinin dilini kaybedip yok olmak istemiyorsa, o okulların muntazam olmasına, edebiyatının şöhret kazanmasına, edebiyat vasıtasıyla milletini tanımaya ve milletinin sosyal işlerinin yükselmesine çalışmalıdır (Tagiyev, 1993:35).”

XX. yüzyılın başlarında ana dilinde okul açılması, eğitim-öğretimin Azerbaycan Türkçesiyle yapılması gibi meselelerle mücadelede Neriman Nerimanov’un önemli rolü olmuştur. Nerimanov, edebî eserlerinde bu konular üzerinde durmuş, ana dilinde ders kitaparı yazarak Azerbaycan eğitimine katkıda bulunmuştur. O, “Hayat” ve “İrşad” gibi gazetelerde makaleleriyle kendi sesini duyurmaya çalışmıştır. Nerimanov, ana dilinde konuşmanın önemini vurgulayarak şöyle yazmıştır:

“Ana dili ne kadar refik, ne kadar âli hissiyatı kalbiye uyandıran bir kelimedir. Ne kadar muhterem, mukaddes, ne kadar azametli bir kuvvettir (Nerimanov, 1906, Hayat gazetesi, Nu: 181).”

Nerimanov, Çarlık hükûmetinin azınlık halkların Azerbaycan Türkçesiyle eğitim almasını yasakladığını ve Ruslaştırma siyasetinin devam ettiğini belirtmiştir. O, ana dilinin unutulduğunu, ona hakaretle bakıldığını, okulda Müslüman çocuklarının kendi dillerinde konuşmasının yasaklandığını söylemiştir. Nerimanov, bu konuda şöyle yazmıştır:

“Bir millet kendini tanımayınca hukukunu düşünmez. Tanımak için de millî dil, millî okul, millî matbaa, millî edebiyat lazımdır (Yeni İgbal gazetesi, 1916, Nu.212).”

Nerimanov, ana dilini okul programından çıkarmak isteyenlere ve onları alkışlayanlara kinaye ile cevap vermiştir:

“Bırakın alkışlasınlar. Lakin hakkı çökertemeyecekler. Analarımızın ninnilerini bizim kulaklarımızdan çıkaramayacaklar. Ana dilimiz her hâlde kuvvet bulacaktır (Tagiyev, 1993:37).”

Azerbaycan’ın önemli isimlerinden biri olan Üzeyir Hacıbeyov, ana dilinin halkın gelişmesi için vazgeçilmez araç olduğunu söylemiş ve halkın kendi dilini mükemmel şekilde öğrenmesini, kendi dilinde konuşmasını, düşünmesini, evlatlarına da kendi dillerinde eğitim-öğretim vermelerini talep etmiştir.

Ana dilinin öğretimi uğruna yapılan mücadelelerde büyük eğitimci Abbas Sehhet’in de çalışmaları yadsınamaz. Abbas Sehhet’e göre edebî dili sadece yazarlar, gazeteciler yaratmazlar. Onu bütün halk yaratır. Bu yüzden bütün halk edebî dili bilmelidir. Bu yüzden de bir halkın var olması, başka halklar arasında tanınması için kendi diline ve edebiyatına saygıyla yaklaşması gerekir.

Abbas Sehhet, okullarda Azerbaycan Türkçesinin öğretilmesine büyük önem vermiştir. Okullarda zorunlu olmayan ders sayılan ana diline karşı vurdumduymaz davranış onu rahatsız etmiştir. O, ana dilini ciddi ve esaslı bir kural ile öğretmeyi ve zorunlu dersler arasına dâhil etmeyi talep etmiştir. Abbas Sehhet, bu konuda şöyle demiştir:

“Biz ana dili ve edebiyatın eğitim-öğretimini yoluna koymazsak, onu esaslı öğrenmezsek, halk içerisinde yaymazsak hem evlatlarımız hem de başka halklar bizim dilimizden, edebiyat ve medeniyetimizden habersiz kalacak ve ona önem vermeyecekler (Tagiyev, 1993:43).”

Abbas Sehhet, ana dili öğretimini sadece tebliğ etmemiş, aynı zamanda Şamahı’da realni6 okulunda Azerbaycan Türkçesi ve Edebiyatı derslerini vermiş, öğrencilerine de ana dilini sevdirmeye çalışmıştır.

Azerbaycan Türkçesinin öğretimi için yaptığı çalışmalarıyla bilinen Azerbaycan’ın diğer eğitimcisi de Celil Mehmetkuluzâde’dir. O, Azerbaycan halkının eğitimcilerinin ana dilinde okul açmak düşüncelerini çok beğenmiş ve “Molla Nasreddin” dergisini de Azerbaycan Türkçesiyle yayımlamaya başlamıştır.

Mehmetkuluzâde, hayatının sonuna kadar Azerbaycan halkının ana diline saygı duymuş ve onu her türlü yabancı tesirlerden korumaya çalışmıştır.

Celil Mehmetkuluzâde, “Molla Nasreddin” dergisinin yayımlanmasından önce ilkokullarda ana dili derslerinin saatlerinin artırılması düşüncesini ileri sürmüştür. O, bu düşüncelerini “Molla Nasreddin” dergisinde yazdığı yazılarla daha da güçlendirmiştir.

Mehmetkuluzâde, “Molla Nasreddin” aracılığıyla düşüncelerini açıkça yazmış ve halka

6 Çarlık Döneminde Rusya’da eğitim öğretim yılında daha çok fen derslerine ağırlık verilen, eski diller okutulmayan ortaöğretim okulu

dillerini unutmamaları, çocuklarını ana dilinde okutmaları, ana dilinde eğitim-öğretim veren okulların açılmasına yardım etmeleri gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.

Böylece, “Molla Nasreddin” dergisi Azerbaycan halkına sonuna kadar sadık kalmış, onun medeniyetine ve diline saygıyla yaklaşmıştır. Ana dilinin öneminin derginin sayfalarında yer alması Azerbaycan’da eğitim-öğretime yönelik görüşlerin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. “Debistan”, “Rehber”, “Koç-Davet” gibi dergi ve gazeteler de “Molla Nasreddin”in sesine ses vermiş; ana dilinin öğretilmesi, ana dilinde eğitim veren okulların açılması düşüncesini savunmaya başlamıştır.

Mollanasreddinciler Azerbaycan Türkçesini beğenmeyen, ana diline karşı vurdumduymaz davranan, bütün hareketlerinde onun değerini azaltan kişilere karşı amansız mücadelelerine devam etmiş ve bu insanları derginin sayfalarında eleştirmişlerdir. Mehmetkuluzâde, hatıralarında şöyle yazmıştır:

“Okuyucularımıza malum olduğu üzere, biz “Molla Nasreddin” mecmuasını açık ana dilinde yazmaya başladık. Biz bu dilde yazı yazarken ve ortalığa “ana” sohbeti geldiği zaman biz “ana”yı “ana” olarak yazıyoruz. Ama gayri yazarlarımız yazılarında “ana”

kelimesine rastladıklarında “ana” kelimesi yerine “mader”; “ata” kelimesi yerine ise

“peder” yazıyorlar (Mehmetkuluzâde, 1967:676).”

Mollanasreddinciler, derginin sayfalarında Azerbaycan Türkçesini Arapça, Farsçanın etkisinden kurtarmak gerektiğini yazmışlardır. Onlar Azerbaycan Türklerinin kendilerine has dili olduğunu fakat bu dile çok yabancı sözcük girdiğinden artık okunması ve yazmasının zorlaştığını söylemişlerdir.

Ana dili için yaptığı mücadelelerle tanınan diğer isim Firidun Bey Köçerli olmuştur. Firidun Bey, “Molla Nasreddin” dergisinde yayımladığı “Ana Dili”

makalesinde Azerbaycan Türkçesine vurdumduymaz, saygısız davranan; onu Farsça, Arapça ve Osmanlı kelimeleri ile bozan aydınları eleştirmiştir.

“Her milletin kendine mahsus ana dili vardır ki bu dil onun özel malıdır. Ana dili milletin manevi birliğidir, hayatının mayesi menzilesindedir. Ananın sütü bedenin mayisi olduğu gibi ananın dili de ruhun gıdasıdır. Herkes öz anasını ve vatanını sevdiği kadar ana dilini de sever. Bu gerçeği diğer milletlerin hakiki edipleri ve yazarları iyi

anlamışlar ve eserlerini ana dilinde yazmakla böyle milletin ahlakını düzeltip aklına ve ruhuna terbiye vermişler ve vermektedirler (Molla Nasreddin dergisi, 1913, Nu. 22).”

Görüldüğü üzere, XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Azerbaycan eğitimcilerinin Azerbaycan Türkçesiyle eğitim veren okulların açılması için çok çaba harcamışlardır. Onlar amaçlarına tam olarak ulaşamasalar da halkı uyandırmış ve ana dili öğretimi işine halkın katılmasını da sağlamışlardır. Azerbaycan eğitimcilerinin bu alandaki düşünceleri 1918-1920 yıllarında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Döneminde tam olarak hayata geçirilmiştir. 28 Nisan 1920 darbesinden sonra ise Azerbaycan’da eğitim-öğretimin ana dilinde yapılması düşüncesi tam olarak gelişmiştir.

4.6.5.Azerbaycan’da İlk “Cemiyet-i Hayriye” Kurumlarının Azerbaycan Türkçesiyle Eğitim Veren Okul Açma Çalışmaları

Burjuva-demokratik inkılâbından sonraki yıllarda, 1905-1907 yıllarında, Azerbaycan’ın medeni hayatında büyük gelişme olmuştur. Başka alanlarda olduğu gibi halk eğitimi alanında da daha keskin talepler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu zamanlarda Bakü’de “Nicat”, “Neşr-i Maarif”, “Saadet”, “Ümit” gibi hayır kurumları kurulmaya başlamıştır. Bu kurumların asıl amacı, eğitim-öğretimden mahrum kalmış Müslüman halkını cahillikten kurtarmak olmuştur.

Bakü’de Müslümanlar arasında ilme olan ilgiyi artırmak için 1906 yılında

“Neşr-i Maarif” kurumu kurulmuştur. Bu kurumun tüzüğü 1 Ağustos’ta onaylanmıştır.

Kurumun başkanı Hacı Zeynalabdin Tagiyev ve M. G. Hacınski; kâtibi ise A. İ. Caferov olmuştur. Bu kurumun asıl amacı, Bakü’deki Müslümanlar arasında bilgiyi yaygınlaştırmak, var olan okullara yardım etmek, yeni okul, kütüphane açmak ve öğretmenler yetiştirmek olmuştur. Bu amaçlar, tüzüğün birinci maddesinde şu şekilde dile getirilmiştir:

“Cemiyetin ümde kasdı Bakü şehrinde Müslüman cemaatinin (Azerbaycan Türkleri kasdedilir) arasında ilim ve maarifi yaygınlaştırmak, özellikle temel bilgileri, ana dilimiz olan Azerbaycan lisanını ve Rusçayı öğretmek ve bir kısım maarifin intişarına yardım etmektir (Abdullayev, 1966:295’ten, Bakü Müslüman Neşr-i Maarif Cemiyetinin Nizamnamesi, Bakı, 1906).”

Tüzüğün ikinci maddesinde bu amaca ulaşmak için kurumun yapması gereken çalışmalar şu şekilde sıralanmıştır:

a) Mevcut olan okullara maddi yardım etmek, b) Yeni açılan okulları teşvik etmek,

c) Halk için genel okuma meclisi tertip etmek ve genel okuma yerleri açmak, d) Genel okuma yerleri için kitaplar yayımlamak (Abdullayev, 1966:295’ten Bakü

Müslüman “Neşr-i Maarif” Cemiyetinin Nizamnamesi, Bakü, 1906).

Hasan Bey Zerdabî, “Neşr-i Maarif” kurumunun çalışmalarını çok beğenmiş ve bu çalışmalara büyük umutla bakmıştır. O, bu kurumun halk için çok yararlı ve gerekli bir teşkilat olduğunu sık sık vurgulamıştır. Zerdabî’nin bu kuruma verdiği değer

“Kaspi” gazetesinde yayımlanan şu sözlerinden de anlaşılmaktadır:

“Sizden ricam ben öldüğümde benim için tantanalı bir defin merasimi düzenlemeyin.

Beni sade bir şekilde sadece defnedin. Defin merasimim için nazarda tutulan bütün meblağı Müslümanlar arasında bilgiyi yayan cemiyete verin. Bu daha faydalı olur (“Kaspi” gazetesi, 29 Kasım 1907, Nu. 264).”

22 Ağustos 1906 tarihinde “Neşr-i Maarif” kurumu “Nicat” kurumu adını almıştır.

Hasan Bey Zerdabî bu cemiyetin faal üyesi olmuştur. Daha sonraki yıllarda ise Mahmud Bey Mahmudbeyov gibi eğitimciler bu kurumun en iyi üyeleri arasında olmuşlardır. Bu kurumun başkanı M. Muhtarov, İsa Bey Aşurbeyov, kâtibi ise M. B. Hacıbababeyov olmuştur. Kurumun tiyatro, edebiyat ve pedagoji bölümleri de faaliyet göstermiştir.

22 Ağustos 1906 tarihinde “Nicat” kurumu tarafından hazırlanan tüzük onaylanmıştır. Tüzüğe göre bu kurumun amacı şunlar olmuştur:

“1.Müslümanlar arasında eğitimi, bilgiyi yaymak ve Müslüman çocuklarına ilkokul, ortaokul ve yüksek okul eğitimi vermek,

2.Ana dili ve edebiyatı öğretimini geliştirmeye yardım etmek,

3.Müslüman tayfasının avamlığının olmasını muhtelif yollarla ve tedbirlerle giriftar olduğu felaketten kurtarılmasına maddi ve manevi yardım etmek (Tagiyev, 1993:41-42).”

“Nicat” kurumu, 15 Şubat 1910 tarihinde 344 sayılı mektup ile Bakü şehir Duması’na müracaat ederek son zamanlarda Müslüman toplumunun eğitime olan ilgisinin arttığını ve onların taleplerini karşılamanın zorlaştığını yazmıştır. Buna sebep olarak şunları göstermiştir:

1. İster Rus-Müslüman Okullarında isterse de Azerbaycan ilkokullarında Azerbaycan Türkçesinin öğretilmesi istendiği gibi değildir. Çünkü eğitim-öğretim süresi kısadır. Bu kısa süre içerisinde çok iş görmek mümkün değildir.

Bu da öğrencilere gerekli bilgileri vermeye olanak tanımıyor.

2. Okulda gerekli olan ders kitapları olmadığından öğrencilere yeterince okuma ödevi verilemiyor. Bu ise çok önemlidir. Çünkü ders kitaplarının, ilave okuma kitaplarını yeterli olmaması öğrencilerin okulu bitirdikten sonra da kendilerini geliştirmelerine olanak tanımıyor.

3. Genellikle, bütün yaşlı Müslümanlar Azerbaycan Türkçesine çok az vakıftırlar.

Onların dergiye, kitaba çok ihtiyaçları vardır. Bu özellikle şehir hesabına eğitim veren akşam ve cuma okullarında çok hissedilmektedir (Tagiyev, 1993:42).

“Nicat” kurumu, bu bilgileri verdikten sonra “Bakü Müslüman” kurumu için yayınevi oluşturulmasını ve orada orijinal ders kitaplarının, okuma kitaplarının, tercüme kitaplarının olmasını rica etmiştir. “Nicat” kurumu, 1907 yılında Müslümanlar için akşam kursları açmıştır. Bu kurslarda Rusçadan “Rodnoy Mir”, Azerbaycan Türkçesinden ise Mahmudeyov’un “Yeni Mektep” ders kitapları kullanılmıştır.

“Nicat” kurumunun faaliyete yeni başladığı dönemlerde Bakü’de Müslüman toplumu tarafından 7 Haziran 1907 tarihinde “Saadet” ruhani kurumu oluşturulmuştur.

Bu kurumun programı, “Nicat” kurumunun programına tamamen ters olmuştur. Burada rehberlik esasen ruhanilerin elinde olmuştur. Bu sebeple, “Saadet” kurumu oluşturulur oluşturulmaz bir ruhani medresesi açma kararı alınmıştır (Abdullayev, 1966:298).

1907 yılında “Saadet” kurumu üç esas şube ve üç hazırlık şubesi açmıştır. Ayrıca 1907 yılının Eylül ayında Bakü’de “Medrese-i Saadet” isimli bir kurum açılmıştır.

Burada 7-10 yaşındaki çocuklar eğitim görebilmişlerdir. “Saadet” ruhani kurumunun okulları için ders kitapları İstanbul veya Tebriz’den getirilmiştir. “Saadet” kurumunun

“Nicat” kurumundan farkı burada dinî etkilerin daha kuvvetli olması olmuştur. Bu okulun edebiyat ders programında esas yeri Osmanlı şair ve ediplerinin eserleri tutmuştur. Bu kurumun başkanı, başkan yardımcısı, idare heyeti üyelerinin çoğu ruhanilerden oluşmuştur.

“Saadet” kurumunun müfredatında din, İslam tarihi gibi dersler yer almıştır. Buna rağmen bu kurumda Azerbaycan Türkçesinin öğretilme durumu kötü olmamıştır.

Burada Azerbaycan’ın önemli eğitimcilerinden Ferhat Ağazâde, Üzeyir Hacıbeyov ve Mirza Abdülkadir İsmailzâde Vüsagi gibi şahsiyetler öğretmenlik yapmıştır. “Saadet”

kurumunda Azerbaycan Türkçesine ayrılan ders saati de az olmamış; birinci alfabe şubesinde haftada 10 saat, ikinci şubede 4 saat, üçüncü şubede 4 saat, birinci esas şubede ise 3 saat Azerbaycan Türkçesi dersi yer almıştır (Abdullayev, 1966:298).

1910 yılında Bakü’de “Sefa” isimli üçüncü kurum oluşturulmuştur. Bu kurumun o zamanlar Azerbaycan’da geniş şekilde yayılmış mollahenelerin karşısını almak, çocukları yeni usullü okullara yönlendirmek gibi amaçları olmuştur. “Sefa” kurumunun tüzüğünde belirlenen amaçlar şöyle sıralanmaktadır:

a) Bakü’deki mevcut medreseleri Usul-i Cedit Okulu hâline getirmek, b) Okuyucular için okuma yerleri ve kütüphaneler açmak,

c) Halka dağıtmak ve satmak için Azerbaycan Türkçesiyle ve Rusça ucuz kitaplar yayımlatmak,

d) Hükûmetin izni ile tiyatro oyunlarını sahneye koymak, müsamereler teşkil etmek,

e) Fakir Azerbaycanlı çocuklara maddi açıdan yardım etmek, onların eğitim-öğretim almasına yardımcı olmak vb. (Abdullayev, 1966:298).

1911 yılında Nuha’da (şimdiki Şeki şehri) devlet tarafından onaylanmış bir hayır kurumu daha kurulmuştur. Kurumun tüzüğünde asıl amaçlarının Nuha şehrinde ve

1911 yılında Nuha’da (şimdiki Şeki şehri) devlet tarafından onaylanmış bir hayır kurumu daha kurulmuştur. Kurumun tüzüğünde asıl amaçlarının Nuha şehrinde ve

Benzer Belgeler