• Sonuç bulunamadı

4.10. XIX. Yüzyılda Azerbaycan’daki Eğitimci Aydınların Azerbaycan Türkçesinin

4.10.1. Mirza Şafi Vazeh’in Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Mirza Şafi Vazeh, 1792 yılında Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğmuştur. Birkaç yıl Gence Medresesi’nde eğitim görmüş fakat din adamlarına karşı saygısızlığından dolayı medreseden kovulmuştur. Bundan sonra kendi gayretiyle eğitimini tamamlamış, aynı zamanda bir hattat sıfatıyla Gence'de ve çevresinde ün kazanmıştır.

1840-1846 yıllarında Mirza Şafi, Tiflis'teki kaza okulunda Azerbaycan Türkçesi öğretmeni ve din müderrisi olarak çalışmıştır. Burada okulun öğretmenlerinden, Rus asıllı Grigoryev'le birlikte Rus dilini öğrenen Türkler ve Azerbaycan Türkçesini öğrenmek isteyen Ruslar için ders kitapları, metin örnekleri ve antolojiler hazırlamıştır.

Aynı zamanda Tiflis'teki Azerbaycan şairlerini bir araya getiren "Divan-ı Hikmet" adlı edebî meclisin kurucularından biri olmuştur.

1852 yılında Mirza Şafi Vazeh, Tiflis Koleji’nin Doğu dilleri öğretmeni Grıgoryev’le “Kitab-i Türkî” adlı bir ders kitabı hazırlamıştır. Bu ders kitabı Mirza Şafi’nin ölümünden sonra 1855-56’lı yıllarda Grigoryev’in çabalarıyla bastırılmıştır.

230 sayfadan oluşan “Kitab-i Türkî” Mirza Şafi’nin el yazısıyla taş baskısında basılmıştır. Kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde “Hikmetler ve Nasihatler” başlığı altında ayrı ayrı cümleler şeklinde nasihat ve hikmetli sözler verilmiştir. Bütün bu kelimeler tek tek cümleler şeklinde yazılmış ve aşağıda bu cümlelerin Rusça tercümesi, sonra ise cümlelerdeki kelimelerin tercümesi verilmiştir.

Öğrencilerin Azerbaycan Türkçesinden ihtiyaç duydukları kelime hazinesini zenginleştirmek için ve onlara tercüme yöntemi ile dil öğretebilmek için Azerbaycan Türkçesi ve Rusça karşılıklı verilmiş 75 adet cümle, kitabın 21’ci sayfasına kadar devam etmektedir. Cümlelerden sonra küçük metinler şeklinde öğrencilerin yaş ve bilgi seviyesine uygun hikâyeler verilmiştir. Kitabın ikinci bölümünde öğrencilere kitap (basın) dilinden örnekler (“Garabağname” ve “Derbendname”den örnekler), üçüncü bölümde ise Fuzuli’nin gazellerinden, “Leyla ve Mecnun”dan parçalar verilmiştir.

Mirza Şafi’nin bu kitabı yaklaşık 110 yıl önce yazılmasına rağmen çok sade ve kolay bir dilde yazılmıştır. Kitaptaki metinlere bakıldığında Mirza Şafi’nin ve Grigoryev’in bu ders kitabı için metin seçerken öğrencilerin yaş ve bilgi seviyelerini, zevklerini dikkate aldıkları ve kitaba dâhil ettikleri metinlerin öğrencilerin terbiye edilmesine katkıda bulunmayı amaçladıkları görülmektedir (Abdullayev, 1966:76) 4.10.2.Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Azerbaycan’ın ilk dilbilimcisidir. O, 3 Temmuz 1794 tarihinde Azerbaycan’ın Emircan köyünde doğmuştur. O, eserlerinde “Güdsi takma adını kullanmıştır. Bakıhanov, mükemmel derecede Arapça bilmiş ve Doğu medeniyetini yakından tanımıştır.

Vakıf olduğu bilgilerden dolayı 1820 yılında Yermalov, Kafkasya’daki Rus Ordu Komutanlığı adına Bakıhanov’u Tiflis’e askeri hizmete götürmüştür. Böylece o, Tiflis’te yaşadığı yıllarda Rus ve Batı Avrupa medeniyeti ile daha yakından tanışma fırsatı bulmuştur. Bunların yanı sıra Bakıhanov tarih, felsefe, edebiyat, astronomi, coğrafya vb. ilimlerle de ilgilenmiş, görevinden dolayı birçok ülke gezmiş, farklı insanlarla ve devlet büyükleri ile tanışmıştır. Bakıhanov, 1834 yılında seyahatten geri dönmüş ve resmi devlet hizmetinden ayrılarak kendini halkının refahı için ilim ve medeniyete adamıştır (Talıbov, 2000:180).

Bakıhanov, eserlerinde eğitimle ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Onun için

“ilim ve kemal hâsıl etmek” en önemli özelliklerdendir. O eğitim-öğretimin ana dilinde yapılması gerektiğini önemli bulmuş, eğitimde edebiyatı “keskin silah” olarak değerlendirmiş, zor olan dilbilgisi kurallarını ve ahlaki değerleri bile güzel şiir örnekleri ile öğretmek gerektiğini savunmuş, öğretmenin şahsi liyakat ve yeteneğine yüksek kıymet vermiştir (Karabağlı, 1968:11).

Bakıhanov “Kanun-i Güdsi” eserinde Farsçanın dilbilgisini sade dilde anlatmıştır.

O, eseri fonetik, morfoloji ve sentaks olarak üç bölüme ayırmıştır. “Kanun-i Güdsi”

isimli eser, 1831 yılında Farsça, on yıl sonra ise Rusça basılmıştır.

Bakıhanov’un ahlak, terbiye hakkında özgün düşünceleri “Tehzib-ül Ahlak”

(“Ahlakın Temizliği”) ve “Nasihatname” isimli eserlerinde bulunmaktadır. “Tehzib-ül Ahlak” eseri; bir mukaddime, on iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır (Talıbov, 2000:182).

Bakıhanov’un “Nasihatname” isimli eseri Azerbaycan medreselerinde uzun süre ders kitabı olarak kullanılmıştır. Bu eser yirmi dört el yazması sayfasından ve yüz iki nasihatten ibarettir. Yazar burada terbiyeye ait düşüncelerini ortaya koymuştur. Eserin mukaddimesinde Bakıhanov, zamanının ders kitaplarını esik bulduğunu yazmış, bu ders kitaplarının dilinin zor olması nedeniyle öğrenciler tarafından anlaşılmadığını belirtmiştir. Öğretmenlerin bile bu ders kitaplarının dilini anlamakta zorluk çektiklerinden, kitaplardaki cümlelerin uzunluğundan bu cümleleri anlamanın ve kavramanın zor olmasından yakınmıştır (Abdullayev, 1966:68).

Resmi devlet işlerinden çok eğitim-öğretime yönelik çalışmalarıyla tanınan Bakıhanov, 1832 yılının başlarında Bakü’de Azerbaycanlı çocuklar için dünyevi bir okul açmanın tasarısını hazırlayarak Kafkas’ın o zamanki başhakemi General Rozen’e takdim etmiştir. Bu tasarıyla Bakıhanov, Aynı zamanda eğitim-öğretime ilişkin görüşlerini de ortaya koymuştur. Onun görüşüne göre, yerli halklar arasında eğitim ne kadar çok yayılırsa devlet o kadar çok sağlam düşünceli şahıslara sahip olur. Bu tasarıda Müslümanlar arasında eğitimin yayılmasıyla kanunsuzlukların ve cinayetlerin azalacağı söylenmiş ve eğitimin yerli halklarla Rus halkı arasındaki ilişkiyi daha sıkı yapacağı, bundan da her iki tarafın fayda sağlayacağı belirtilmiştir. Bakıhanov, bu konuda şunları yazmıştır:

“Maarife doğru ilk adım mektep tesis etmektir. Ben hemvatanlarımın faydası için bütün kabiliyetimi bu işe adıyorum ve benim nezaretim altında mektep tesis etmek hakkında fikir ortaya atmaya cesaret ediyorum (Ahmedov, 1985:41).”

Bakıhanov, tasarıda Bakü’de üç sınıflı bir okul açmak hakkında, orada verilecek dersler ve öğrenilecek diller, öğretmenlerin ve öğrencilerin sayısı, okulun binası, öğrencilerin okula kabul edilme yaşı, onların yatacağı yer ve giyeceği giysiler, eğitim-öğretim araç-gereçleri, okulu bitirenlerden eğitimine devam etmek isteyenlerin Tiflis

Gimnaziyasına ve Rusya’ya gönderilmesi vb. konularda da düşüncelerini belirtmiş ve bu alanlarda çalışmalar yapmıştır.

4.10.3. Mirza Kâzım Bey’in Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Azerbaycan’ın ilk profesörü olan Mirza Kâzım Bey 1802 yılında doğmuştur.

Onun tarih, hukuk, şarkiyat, dilbilimi gibi alanlarda birçok makalesi, monografi ve ders kitapları dâhil yüze yakın bilimsel eseri vardır. O, hayatının büyük bir kısmını ana dilini öğretmeye adamıştır. Mirza Kâzım Bey, önemli bir dilbilimci olarak Rusça, Fransızca, İngilizce, Almanca, Farsça, Arapça ve Osmanlıca’yı mükemmel bilmiş hatta bu dillerde bilimsel eserler yazmıştır.

Profesör Mirza Kâzım Bey’in Azerbaycan Türkçesiyle ilgili yazdığı eseri 1839 yılında Kazan’da yayımlanmış “Türk-Tatar Dilinin Grammatikası” isimli ders kitabıdır.

Bu eser Rusça yazılmıştır ve orijinal ismi “Grammatika Tureskogo-Tatarskogo Yazıka”

şeklindedir. İlk defa Azerbaycan Türkçesinin dilbilgisini yazdığı için Mirza Kâzım Bey’e “Yüksek Demitov Ödülü” verilmiştir. Bu kitap, zamanında Azerbaycan Türkçesini öğrenmek isteyen Ruslar için önemli ders kitabı ve öğretmenler için de yardımcı kitap olmuştur.

Bu gramer kitabı, 556 sayfalık bir eserdir. Kitap, giriş ve üç büyük bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde sekiz, ikinci bölümde on bir, üçüncü bölümde ise üç alt başlık yer almaktadır.

Birinci bölüme şu alt başlıklar dâhildir:

1. Alfabe

2. Seslerin telaffuzu 3. Seslilerin türleri 4. İsim

5. Sıfat

6. İsmin hâlleri 7. Sayı

8. Zamir

İkinci bölüme şu alt başlıklar dâhildir:

1. Fiil hakkında malumat 2. Fiilin manaca türleri 3. Yardımcı fiiller 4. Fiil kipleri 5. Fiil çekimleri

6-7. Farklı fiillerin zaman ve kişiye göre değişmesi 8.Edat

9. Zarf 10. Bağlaç 11. Ünlem

Üçüncü bölüme dâhil olan alt başlıklar şunlardır:

1. Kelimelerin uzlaşması 2. Kelimelerin bağlanması

3. Cümle kuruluşunun genel sistemi vb.

Mirza Kâzım Bey’in 1854 yılında yazdığı “Türk Dilinin Grammatikası” adlı eseri de önemli eserlerdendir. Bu eserinde Mirza Kâzım Bey, Azerbaycan Türkçesinin bütün gramer özelliklerini bilimsel olarak açıklamaya çalışmıştır. Ayrıca kitabın sonunda dönemin Azerbaycan halkının dilinden alınan 4000 kelimelik bir sözlük verilmiştir.

Mirza Kâzım Bey, eserlerinde Azerbaycan Türklerinin dilinin tüm özelliklerini göstermiş, gramer kurallarını da çok düzgün bir şekilde sunmuş ve kelimelerin her türünü açıklamaya çalışmıştır. Bu eserinde de o, Fuzuli, Nesimi gibi klasiklerden yararlanmış ve onların eserlerinden örnekler vermiştir. Mirza Kâzım Bey, eserinde yardımcı ögeler olarak Azerbaycan halk hikâyelerinden ve atasözlerinden yararlanmayı ihmal etmemiştir. Eser, dilinin yalın olması nedeniyle kolay anlaşılır niteliktedir (Aliyeva, 2005:127).

4.10.4. İsmail Bey Gutgaşınlı’nın Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

İsmail Bey Gutgaşınlı, 1806’da Azerbaycan'ın Gutgaşın (şimdiki Gebele şehri) şehrinde doğmuştur. O, ilk tahsilini ailesinden almıştır. 1819 yılında ise Tiflis’teki Rus askerî okulunda eğitimine devam etmiştir. 1825-1850 yıllarında Rus ordusunda hizmet etmiş ve general rütbesine kadar yükselmiştir. 1826-1828 yıllarında Rusya-İran,

1828-1829 yıllarında Rusya-Türkiye savaşlarına katılmıştır. 1832-1836 yıllarında Varşova'da yaşamıştır. İsmail Bey, bir yazar olarak tanınmasını sağlayan "Reşid Bey ve Saadet Hanım" eserini 1835 yılında Varşova’da kitap hâlinde yayımlatmıştır. Bu eser, İsmail Bey’in çok iyi bildiği Fransız dilinde yazılmış, konusunu ise Azerbaycan hayatından almıştır.

İsmail Bey Gutgaşınlı’nın "Reşid Bey ve Saadet Hanım" eserini, ilk defa Azerbaycan edebiyatının araştırıcısı Salman Mümtaz arayıp bulmuş, yazarı hakkında bilgiler de ekleyerek yayıma hazırlamıştır. "Reşid Bey ve Saadet Hanım" eserinin Eski Doğu aşk destanlarını hatırlatması, yazarın Doğu tarihine, edebî ve kültürel geleneklerine hâkimiyetini de apaçık göstermektedir. Lakin geleneksel aşk destanlarından farklı olarak Gutgaşınlı, kahramanlarının ruhsal ıstıraplarının yanı sıra onların sosyal hayatla, yaşanılan zamanla, toplum içerisinde karşılaştıkları problemlerle ilgili duygu ve düşüncelerini yansıtmaya de önem vermiştir. Hem Doğu hem de Batı kültürüne vâkıf olan yazar kendi kahramanlarının şahsında bu iki farklı kültür sisteminin olumlu yönlerinin sentezine çaba göstermiştir.

Son yıllarda ortaya çıkarılan "Sefernâme" eserinde ise İsmail Bey'in Mekke ziyareti anlatılmıştır. Bu eser, yazarın şahsiyeti, eğitimi, düşünce tarzı ve geçen yüzyıl ortalarında kullandığı Azerbaycan Türkçesi hakkında çeşitli fikirler vermiştir.

4.10.5. Mirza İsmail Gasir’in Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Mirza İsmail Gasir, 1806 yılında Şirvan’ın Leki köyünde doğmuştur. XIX.

yüzyılda ilk ana dilinde okullardan biri Mirza İsmail Gasir tarafından 1848 yılında Lenkeran’da açılmıştır. Gasir, kendisi de bu okulda ders vermiştir. Bu okulda Azerbaycan Türkçesinin yanı sıra Rusça, Farsça, edebiyat dersleri, bazı ilimler hakkında ise kısa bilgiler verimiştir. Ayrıca Gasir’in rehberliğinde Lenkeran’da 1850 yılında

“Fövc-ül-Füseha” (güzel konuşanlar) edebî meclisi açılmıştır. Gasir’in en önemli özelliklerinden biri de ders kitabı hazırlaması olmuştur. O, 1898 yılında “Kanun-i Mirza İsmail Gasir” isimli ders kitabı yazmıştır. Gasir 18 yıl Lenkeran iki sınıflı ilkokulunda Azerbaycan Türkçesi ve din öğretmeni olarak çalışmıştır (Talıbov, 2000:225).

4.10.6.Mirza Fetheli Ahundov’un Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Mirza Fetheli Ahundov, 1812 yılında Azerbaycan’ın Şeki şehrinde doğmuştur. O, ilköğretime Hamne’deki mollahanede başlamış fakat eğitim sisteminin sert kurallarına dayanamayıp orayı terk etmiştir. Bundan sonra onun terbiyesi ile amcası Hacı Alasker ilgilenmiş, ona dinî eğitim vermiştir.

Ahundov, 1834 yılında Tiflis’e gitmiş, Kafkasya’nın başhakeminin kaleminde hayatının sonuna kadar Doğu dilleri üzerine mütercimlik yapmıştır. O, 1836-1840 yıllarında Tiflis Köy Okulunda Azerbaycan Türkçesi dersleri vermiştir.

1845 yılında Tiflis’te açılan Rus tiyatrosunda Shakspeare, Moliere, Gogol, Ostrovski gibi yazarların eserleri, piyesleri sahneye konmuştur. Mirza Fetheli Ahundov, o dönemlerde tiyatroyla ilgilenmeye başlamış ve 1850-1855 yıllarında komedi türünde altı eser yazmış ve sadece Azerbaycan’da değil bütün yakın Doğu’da dram türünün temelini atmıştır (Talıbov, 2000:205).

Mirza Fetheli Ahundov, bilimsel, edebî ve felsefî eserlerinde çeğitim-öğretimle ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Ahundov’a göre, eğitim-öğretimin en önemli amacı bilimsel bilgilere sahip, yüksek ahlaki sıfatlara sahip, medeni, iradeli insanlar yetiştirmektir. O, yeni okullar açmayı, iyi eğitimli halk öğretmenleri yetiştirmeyi ve öğretimi ana dilinde vermeyi önemli bulmuştur. Ahundov, eserlerinde “Bilimi nerede öğrenelim, kimden öğrenelim, hangi dilde öğrenelim ve nasıl öğrenelim?” gibi soruları sormuş ve bunlara geniş cevaplar vermiştir (Karabağlı, 1968:12).

Bu konuda Ahundov arkadaşı Hasan Bey Zerdabî’ye yazdığı mektubunda şöyle demiştir:

“Ey âlim Hasan Bey!

Sen her tür gazetende biz Müslümanlara ilmin faziletini ve faydasını bildirerek bize teklif ediyorsun ki, ilim öğrenin, ilim öğrenin! Çok iyi, fikirlerin kıymetlidir. Biz sizin nasihatinizi işitip ilim öğrenmeye hazırız. Bize söyle bakalım, ilmi nerede öğrenelim, kimden öğrenelim ve hangi dilde öğrenelim? Sizin arzularınız bizim çobanlarımız da kadınlarımız da okuma yazmayı öğrendikleri zaman gerçekleşir (Talıbov, 2000:208).”

Ahundov, ilmi nerede öğrenelim derken okulların olmadığından, kimden öğrenelim derken öğretmenlerin olmadığından, hangi dilde öğretelim derken eğitimin ana dilinde olmamasından şikâyet etmiştir. O dönemlerde faaliyet gösteren okullarda dersler Farsça ve Rusça verildiğinden Ahundov, Gori Öğretmen Okulunda Azerbaycan Şubesinin açılması için yılmadan çalışmıştır.

Ahundov, okulun kesinlikle dinden ayrılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, okulda dil ve edebiyat öğretiminin amacı ve vazifesi gençlere vatan, millet sevgisini, bağımsızlığı için canını ve malını feda etmeyi öğretmek ve onları buna hazırlamaktır (Karabağlı, 1968:12).

Ahundov, eğitimle insanda olması gereken şu yedi özelliğin geliştirilebileceğine inanır:

1. İnsan kötü işlerden kaçmalı, hayır işler yapmalıdır.

2. İnsan iyilik etmeye çalışmalı, kimsesizlere, fakirlere yardım etmelidir.

3. İnsan zulmü uzaklaştırmalı ve ona karşı mücadele etmelidir.

4. İnsan toplumda diğer vatandaşlarla samimiyet içinde yaşamalıdır.

5. İnsan ilim öğrenmelidir. Çünkü insan ilimsiz aileyi, devleti, saltanatı idare edemez. İlim öğrenmek için okumak, ana dilinde yazıp okumayı bilmek gereklidir. İlim aracılığıyla insanlar toplumdaki kanunlardan haberdar olurlar.

6. İnsan her yerde ilmi yaygınlaştırmaya çalışmalıdır. İlmi yaygınlaştırmak için çocuklara, gençlere eğitim verilmelidir. Çocukların eğitiminde sopa ve tokat kesinlikle kullanılmamalıdır. Böyle şiddet içerikli eğitim çocuğun ahlakını bozar, onu korkak ve yalancı yapar.

7. İnsan toplumda kanunları savunmalıdır (Talıbov, 2000:207).

Ahundov, öğretmenlik yaptığı zamanlarda dil öğretiminde Arapçanın doğurduğu zorlukları görmüş ve 1850 yılından itibaren eserlerinde Arapçanın eksiklerini, zorluklarını, halkların medeni inkişafına mani olduğunu göstererek bu alfabenin başka bir alfabe ile değiştirilmesi gerektiğini savunmuştur.

Ahundov, Arapçanın değiştirilmesi için birkaç alfabe projesi hazırlamıştır. Lakin bu projelerin hiçbiri gerekleşmemiştir. O, ilk projesinde Arapçanın Latin alfabesi ile değiştirilmesi meselesini ileri sürmemiştir. O, bu projede Arapçanın ıslahı meselesi ile

yetinmiştir. Ahundov, Arapçada noktalama işaretlerinin olmadığını ve bu eksikliğin yazıda zorluklar ve anlaşılmazlıklar meydana getirdiğini dikkate alarak “Elamet” adı ile bazı işaretlerin kabul olmasını gerekli saymıştır.

Ahundov, halkı en kısa sürede okumaya alıştırmak için dünyada kullanılan yazılar üzerinde düşünmüş sonuçta Fransız bilim adamı Charl Mesmer’in alfabe konusundaki düşüncelerine katılmış ve kullanılan dünya yazılarının üç gruba ayrıldığını göstermiştir:

1. Heroglifi yazı (Çinlilerin yazısı gibi)

2. Sillabi yazı (Arapçada olduğu gibi sağdan sola yazılan yazı)

3. Alfabeti yazı (Avrupalıların soldan sağa yazdıkları yazı) (Abdullayev, 1966:51).

Bütün bu düşüncelerin sonucunda Ahundov, heroglifî ve sillabi yazıya oranla alfabeti yazının bütün üstünlüklerini açıklamış, alfabeyi değiştirmek için özgün düşünceler ileri sürmüş ve bu konuda şunları söylemiştir:

“İlim ve maarif halkın bütün tabakaları arasında yukarıdan aşağıya kadar, fakirden zengine kadar istisnasız herkese şamil olmalıdır. Çoban, ekinci, tacirin de okumaya imkânı olmalıdır. Lakin halkın tam saadeti başka şartlara ve vaziyete bağlıdır ki onların hepsinin de esası ilimlerin yayılmasıdır. Bu ise alfabenin değişmesine bağlıdır. Alfabeyi değiştirmek çok sade bir iştir. İlk olarak, her bir harfin vahit şeklinden başka muhtelif şekiller olmamalıdır. İkincisi, noktalar sessiz harflerden tamamen atılmalıdır. Üçüncüsü, sesliler, kelimelerin terkibinde sessizlerin yanına yazılmalıdır. Dördüncüsü, kelimelerin terkibindeki biri diğerine bitişik yazılan harflerin yerine ayrı ayrı yazılan harfler kullanılmalıdır. Bunun neticesinde de her çocuk bir ayın içinde alfabeyi öğrenecek ve bütün kitapları okuyacaktır (Abdullayev, 1966:56’dan, Mirza Fetheli Ahundov arşivi, dosya:10, sayfa 58-61).”

Ahundov, o dönemde İstanbul’da yaşayan yakın arkadaşı Mirza Melküm Han’a (Ahundov, çoğu zaman Melküm Han’a “Ruhülgüds” diye müracaat etmiştir.) yazdığı mektupların birinde şöyle demiştir:

“Bizim teklif ve vazifemiz iki şeyden ibarettir: Ya yeni alfabenin hayalinden tamamen el çekip, naümit olmak ya da başka tedbirlerle onun hayata geçirilmesi hususunda ve

mâniaları aradan kaldırmak konusunda çalışmak. Yeni alfabenin hayalinden el çekmek benim gücüm haricindedir. Ben bu fikre öyle bağlanmışım ki bundan kurtulmam çok zordur (Abdullayev, 1966:55).”

Ahundov, bütün halkın okuma yazmayı öğrenmesi için çabalamıştır. O, bir çobanın bile bilgilenmesini istemiştir. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de alfabenin değişmesi gerektiğini ısrarla savunmuştur. Bu konuda o, hiçbir maddi harcamalardan da kaçınmadığını arkadaşı Melküm Han’a yazdığı mektubunda şöyle belirtmiştir:

“Cenap Ruhülgüds!

Ne kadar ki, ben sağım, alfabe fikrinden ve onu hayata geçirmek arzusundan ayrılamayacağım. Siz bu yolda çok zahmetler çekip ve paralar harcadığınız gibi ben de 10 yıldan fazladır ki bu yolda ağır zahmetlere ve büyük harcamalara katlanmışım. İşin başlangıcında talebeleri heveslendirmek için defterime not ettiğime göre her birine bir eşrefi enam adı ile vermekle 80 altın eşrefi bağışlamışım ki, yeni alfabeyi öğrensinler.

Bu kadar para da mutlu Mirzalere vermişim ki, yeni alfabenin birçok nüshasını çıkarsınlar. İstanbul’a gidip gelmek için 500 manat harcamışım. Hatta bugün bile bu mesele ile alakadar olan yazılara, posta ve kâtiplere elmüzdine (bahşiş) giden harcamalardan bir gün de olsun asude ve rahat değilim. Bundan sonra da bu yolda ne kadar zahmet ve mehariç lazım olursa samimi kalpten kabul edeceğim ki, öz hemvatanlarımı karanlıktan ışığa çıkarayım ve bunun manevi lezzetini tadayım (Abdullayev, 1966:57).”

Mirza Fetheli Ahundov, dil meselelerini çözmek için İstanbul’a, Tahran’a giderek yardım istemiş lakin onun düşüncelerine ve yeni alfabe tasarısına yardım edilmemiştir.

Yeni alfabe için yapığı bütün bu çalışmalara, gösterdiği bütün mücadelelere rağmen Mirza Fetheli Ahundov, 1878 yılında alfabe değiştirme isteğini gerçekleştiremeden vefat etmiştir.

4.10.7. Mir Möhsün Nevvab’ın Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Mir Möhsün Nevvab, 1833 yılında Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde doğmuştur. O, ilk eğitimini Şuşa’da Molla Abbas’ın medresesinde almış; burada Arapça, Farsça ve

Türkçe’yi mükemmel şekilde öğrenmiştir. Daha sonraki yıllarda ise Ruşça, matematik, astronomi, kimya, felsefe, mantık gibi dersleri büyük hevesle öğrenmiştir. Nevvab, Şuşa’da yaşasa da dünya hâdiseleri, halkların iktisadî ve medeni terakkisi ile yakından ilgilenmiş, halkının bu günü ve geleceği için her zaman endişelenmiştir. O, Şuşa’da ve aslında bütün Karabağ’da ilmi ve eğitimi tebliğ eden büyük eğitimcilerden olmuştur.

Şuşa’da kütüphane açılmasında en çok emeği geçenlerden biri de Nevvab olmuştur. O, Şuşa’ya “Ekinçi”, “Ziya-i Kafkaziyye”, “Keşkül”, “Ahter” gibi gazeteleri getirtmiş ve birçok gazetede Karabağ ile ilgili makale ve haberler yayımlatmıştır. Ayrıca Mir Möhsün Nevvab, Şuşa’da özel taş baskı matbaası oluşturmakla eğitimci düşüncelerin daha da yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır.

XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinde Azerbaycan’ın çeşitli yerlerinde yeni yöntemlerin uygulandığı okullar ve medreser açılmıştır. Bu okullarda eğitim-öğretim Azerbaycan Türkçesiyle yapılmıştır. Rusça ise bağımsız bir ders olarak öğetilmiştir. Azerbaycan’da bu tür okullardan biri de Nevvab tarafından açılmıştır. Onun açtığı okulun ismi

“Gövheriyye” olmuştur. Nevvab, ayrıca yirmiden fazla kitap yazmıştır. Bu kitaplar içerisinde “Kifayet-ül-Etfal”, “Nur-ül-Enter”, “Tezkire-i Nevvab”, “Nasihatname” gibi eserler de yer almaktadır.

4.10.8. Seyit Azim Şirvanî’nin Eğitim-Öğretime Yönelik Çalışmaları

Seyit Azim Şirvanî, 1835 yılında Şamahı’da doğmuştur. İlköğrenimini Dağıstan’da almış, Arapça, Farsça ve Dağıstan halklarından birkaçının lehçesini öğrenmiştir. O, 1853 yılında Bağdat’a gitmiş, daha sonra ise Şam’da eğitim görmüştür.

Seyit Azim’in eğitim-öğretime yönelik çalışmaları üç okulla ilgili olmuştur.

Seyit Azim’in eğitim-öğretime yönelik çalışmaları üç okulla ilgili olmuştur.

Benzer Belgeler