• Sonuç bulunamadı

Mûsikî/Lahin/Gınâ Kısımları ve Kullanım Alanları:

3.8. Mûsikî/Lahin/Gınâ:

3.8.2. Mûsikî/Lahin/Gınâ Kısımları ve Kullanım Alanları:

Ali el-Kâtib mûsikîyi iki kısma ayırmıştır. Bunlardan birincisi nazarî/teorik diğeri ise amelî/pratiktir. Teorik olanın pratiğe göre daha anlamlı, faydalı, sağlam ve üstün olduğunu belirten müellif ikisinin bir araya gelmesiyle hakiki ve arzu edilen mûsikînin ortaya çıkabileceğini vurgulamaktadır. Müellif kendi dönemindeki mûsikîşinaslar arasında teoriyle uğraşanların pratikten, pratikle uğraşanların ise teoriden yoksun kaldıklarından şikâyet etmektedir. Ona göre her iki grubun da birbirlerine çok ihtiyacı vardır. Özellikle bu ilmin kaide ve kurallarına dikkat etmeyen icracıların belli bir müddet sonra yaptıkları hatalardan dolayı mûsikîde iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayıramaz hale gelebildiklerini ifade ederek kendilerini bu hatalara rağmen üstat olarak nitelendirmelerinden duyduğu üzüntüyü belirtmektedir. Müellife göre nazariyatın yani teorik kısmın anlaşılması güç ancak faydası daha fazladır.

Ali el-Kâtib bu konuda kendi fikirlerini daha da kuvvetlendirmek maksadıyla Nikomakûs’un telife (besteleme) dair kitabında söylemiş olduğu şu ifadelere yer vermiştir: “Hakiki felsefeyi öğrenmek isteyen kişi için, mûsikîye dair ameli çalışmalar

ne kadar önemli ise nazarî araştırmada bulunmak da en az onun kadar önemlidir. Zira iki sanatın (nazari ve ameli) birbirine üstünlüğü yükseklik, mertebe ve saadetin zirvesi doğru felsefenin kemâli demek olan ilmin hakikati hesaba katıldığında hiç de az değildir. El ile çalışmak hizmet yollarından biridir. Nazari ilmin, ameli ilme kıyası, işlerin yapılmasını emreden veya yasaklayan marangoz ustasının, işçilere olan konumu gibidir.

İşte bu ilmin nazariyatı konusunda kıyas yoluna gidenler ve zikrettiğimiz bu şeyleri öğrenmek isteyenlere gerçek mûsikîşinaslar adı verilir. Bu sanatta (nazariyat) anlayış namına ne varsa icracılara değil bunlara nispet edilir. Güzel bir binanın işçilere değil de mimara nispet edilmesi gibi.

355

Zekeriya Yusuf, Müellefâtü’l-Kindiyyi’l-Mûsikiyye, Bağdat, 1962, s.60. Ahmet Hakkı Turabi, el-

Kindî'nin Mûsikî Risâleleri, M.Ü.S.B.E. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dnş. Yrd. Doç. Dr Nuri

Özcan, İstanbul, 1996, s. 125.

356 Zekeriya Yusuf, , Müellefâtü’l-Kindiyyi’l-Mûsikiyye, s.54. Turabi, el-Kindî'nin Mûsikî Risâleleri,

86

Özetle, nazariyat ameliden daha değerlidir. Nazari olan ameli olandan önce gelir. Amelin nazariye olan ihtiyacı, bedenin ruha, duyunun hisse olan ihtiyacı gibidir. Sokrates ve Eflatun buna şahitlik ederler. Architas bu konuda mûsikî adında bir kitap yazmıştır. Şöyle demiştir: Mûsikîle ilgilenen, bunu el ile icra eden yani pratikle uğraşan ve bunun için âletler edinen, sebeplere, illetlere ve kıyaslara yanî nazariyata bakmayanlar müzisyen değildirler, bunlara icracı denilir. Bunların her biri yaptığı işe nispet edilir. İlim sahipleri ise asıl müzisyen olarak isimlendirilmesi gerekenlerdir. İcraya olan ihtiyaç bunun için gerekli değildir. Bu ilmin şerefi herkes tarafından bilinir.

Bu konuda söylenenlerin bir kısmını zikrettik.”357

Müellif mûsikînin sınıfları, kısımları başlığı altında pek çok yerde tasnifler yapmıştır. Bunlardan bazıları kendi tasnifi bazıları ise diğer filozof ve mûsikişinasların vermiş olduğu tasniflerdir. Bunlar arasında en fazla alıntı yaptığı filozof Fârâbî’dir. Fârâbî’ye göre lahinler iki kısımdır:

a) Duyulara haz vermek için telif edilenler: Gına bakımından azdır.

b) Hem duyulara hem de insan nefsinde hayal ve infial uyandıranlar:

Olgunluğa ulaşmış lahinler olup vezinli şiirlerle beraber okunurlar. Birinci lahine göre daha faydalı olarak kabul edilmektedir. Olgunluğa ulaşmış lahinler de kendi arasında üç kısma ayrılır.

1. Güçlendirici lahinler: (ةيوقملا ناحللأا) 2. Yumuşatıcı lahinler: (ةنيلملا ناحللأا)

3. Düzeltici lahinler: (ةلدعملا ناحللأا): Bu lahinlere istikrarî ve aynı zamanda

hafıza (koruyucu) lahinler de denilmektedir.358

Ali el-Kâtib Kemâlü Edebi’l-Gına’nın bir başka yerinde Fârâbî’nin lahinleri üç sınıfa ayırdığını söyler. Bunlar sırasıyla:

a. Nefse sadece dinleme lezzeti ve rahatlık verir.

b. Nefse fayda verir ve bunun yanında hayaller, infialler oluşturur, onun içinde bir takım şeyler tasavvur etmesine, bazı hallere benzemesine yol açar ve onda resimler çizer. Bu durum gözle görülen heykeller ve sanat eserleri gibidir.

357 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.33-34. 358 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.35.

87

c. Bunlardan bazısı vardır ki sadece göze estetik bir güzellik sunar. Bazıları çeşitli şeylere, onların tepkilerine, fiillerine, huylarına özelliklerini taşır. Eskiden insanların ilahlarının benzerleri diye saygı gösterip tapındıkları heykeller böyledir. Bunlar bir mahlûk şeklinde ve çeşitli fiilleri, huyları, her birinin nispet edildikleri iradeleri yansıtırlar. Hind diyarında da şu anda durum böyledir.359

Fârâbî’nin Mûsîka’l-Kebîr’inde Ali el-Kâtib’in yapmış olduğu tasniften biraz daha farklı bir sınıflandırma mevcuttur. Bu tasniflerden ilki:

Lahinler özetle üç çeşittir:360

a. Birincisi, ruha lezzet, kulağa bir hoşluk kazandırır ve rahatlık verir.

b. İkincisi, nefse yukarıdaki kazandırdığı özelliklerle beraber, nefiste gözle görülen bir takım şeyler gibi bir takım hayaller, tasavvurlar ve resimler oluşturur.

c. Üçüncüsü, canlılardaki lezzet verici veya eziyet verici etkileşimlerden - infialatlardan- meydana gelen lahinlerdir. Örneğin insanın üzüntü ve sevinç durumunda gösterdiği seslendirmeler bunlara örnek olarak verilebilir.

İkinci sınıflama ise şöyledir:

a. Lezzetli lahinler (ةذلملا ناحل ) : kulağa ve ruha rahatlık veren lahinler olup لأا istirahatın doruk noktasında kullanılmaktadır. Bunlar infiali lahinler için de faydalıdır.

b. İnfiâlî lahinler (ةيلاعفنلاا ناح ): Ruhta etkiye neden olabilecek lahinlerdir. للأا Etkileşim esnasında ortaya çıkan hareketlerin sonucunda veya etkileşime tabi olarak çıkan ahlak ve karakterler esnasında meydana gelen lahinlerdir.

c. Hayâlî lahinler (ةليختملا ناحل ): Özellikle ruhta tahayyüle, tasavvura ve emellere لأا sevk eden lahinler. Şiir ve hitabette kullanılırlar. Bu tür lahinlerin faydaları şiir sözleri ile paraleldir.

Sözler güzel ve tatlı bir nağme ile birleştiği zaman daha tesirli olur. Bu üç lahnin bir arada olduğu durumlarda meydana gelen tesir en mükemmel ve en faydalı olandır. Bu lahinler şiir sözleri ile birleştiği zaman şiirin tesirini de arttırır.361

Devamında Ğattâs

359 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.142. 360Kitâbu'l-Mûsîka'l-Kebîr, s.62-63. 361 Kitâbu'l-Mûsîka'l-Kebîr, s.66-67.

88

Abdülmelik ve Ahmed Hıfnî, özellikle bu lahinlerin mânâlara delâlet eden sözlerle beraber olması durumunda daha fazla etki bıraktığını ifade etmektedir.362

Kitabın bir başka bölümünde müellif eskilerin lahinleri haremî (ىمرحلا), bastî

(ىطسبلا ) ve hattî (ىطخلا) olmak üzere üç kısma ayırdığından bahseder.

“Haremî”, şiir, telif ve îkâ‘ olmak üzere üç unsurdan oluşur. Bu üç unsur

müziğin tüm konularını kapsayan tam bir yapıdır.

“Bastî”363, telif-şiir veya telif-îkâ‘dan oluşur. Kindî’ye göre şiir ve îkâ‘ bir araya gelmezler. Çünkü îkâ‘ lahin hareketinin bir özelliğidir. Telif ve şiirden oluşan lahinler daha çok hudâ vb lahinlerde yapıldığı gibidir. Hikâyelerin anlatılışı esnasında îkâ‘nın çok kullanılmadığı lahinlerdir. Ancak telif ve îkâ‘dan oluşan lahinler hem ritim âletinin hem de enstrumanlar tarafından îkâ‘nın hissedildiği lahinlerdir.

“Hattî” ise sadece teliften oluşur. Bu da iki kısma ayrılır. Birisi bütün

hissedilenlerde görülür. Tellerin akort edilmesi sırasında çıkarılan ses, başlangıç vuruşları gibi. Bu eskiler tarafından “seslerin girişi” diye isimlendirilir. Diğeri ise nefesli sazlarda yani mizmarlarda sesin akordunu oturtmak için kullanılan sesleridir.364

Son olarak lahinlerin tasnifi ile ilgili Kindî’nin de bir ayrıma gittiğini görmekteyiz.365 Ona göre lahinler mütetâlî (ىلاتتملا) ve lâ mütetâlî (ىلاتتم لا) olmak üzere ikiye ayrılır.

a.) Mütetâlî: (Ardarda) Bir notadan başlayıp tiz veya pestte doğru birer birer artarak

meydana gelen lahin türüdür.

b.) Lâ mütetâlî: (Ardarda olmayan) ise levlebî (ىبلوللا) ve muvaşşah (حشوملا) olmak

üzere ikiye ayrılır.

b.1. Levlebî (Helezoni): Levlebî de kendi arasında levlebî dâhil (içe doğru

helezoni) (لخادلا ىبلوللا) ve levlebî haric (dışa doğru helezoni) (جراخلا ىبلولل ) olarak ا ikiye ayrılır.

362 Kitâbu'l-Mûsîka'l-Kebîr, s.66. 363

Bu terimi Ahmet Hakkı Turabi’de Kindî ile ilgili çalışmasında kullanmıştır. Bkz. “Ebû Ya’kub b.

İshâk el-Kindî’nin Mûsikî Risâlelerinde Tespit Edilen Terimler”, M.Ü.İ.F.D.,İstanbul-2005, s.70.

364 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.76.

365 Zekeriya Yusuf, Müellefâtü’l-Kindiyyi’l-Mûsikiyye, s.61-62; Turabi, el-Kindî'nin Mûsikî

89

b.2. Muvaşşah (Örgü) diye isimlendirilen bu çeşit dafîr (ريفضلا) olarak da

isimlendirilmektedir. Dafîr de kendi arasında munfasıl ve müştebek olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

b.2.1. Munfasıl (Ayrık örgü): Bir notadan başlayıp diğerine geçiş yapar. Yine ilk

devreye döndükten sonra geçiş yaptığı yerden ikincinin harici nağmesine geçer. İkinci ve en son geçtiği notanın arasında kalarak ahenk sağlanmış olur.

b.2.2. Müştebek (Bileşik örgü): Bir notadan başlayıp başka birine geçilir. Ardından

tekrar ilk devre geçilir ve sonuna kadar devam eder. Sondan başa tekrar dönüş gerçekleştirilerek bu çeşit tamamlanmış olur.

Mûsikî insanlığın başlangıcından beri varlığını korumuş ve hemen hemen hayatın her alanında kendini göstermiştir. Özellikle filozoflara baktığımızda onlar mûsikînin en küçük faydasının insanları eğlendirmek olduğunu iddia etmişlerdir. Müellif eserin bir kısmında mûsikî/lahin/gınanın hakikatte böyle olmadığı halde bazı gruplar tarafından sadece eğlence aracı olarak kullanıldığını zanneden insanların varlığından bahseder. Ancak hukema (filozoflar) ise mûsikîyi siyaset, hile ve tedavi olmak üzere birçok sahada kullanmışlardır.366

Korkakları cesaretlendirecek, hafîf meşrep insanları ağır başlı hale getirecek kadar kuvvetli ve tesirlidir. Kısaca mûsikînin en küçük faydası insanları neşelendirmektir. Sonraki başlıklarda mûsikînin fazileti ve tesirine dair bilgiler daha tafsilatlı bir şekilde izah edileceği için burada bu kadarıyla iktifa etmeyi uygun gördük.