• Sonuç bulunamadı

3.10. Mûsikîşinas

3.10.1. Mûsikîşinasların vasıfları

Ali el-Kâtib hakiki mûsikişinası yani mûsikînin hem pratik hem de teorisini iyi bilen kişiyi, bu sanatta mükemmel olarak nitelendirir. Bunların da sayılarının toplumda oldukça az olduğunu belirtir. Ona göre bu kişiler, eğlenen, eğlendiren, mûsikî âletini çok iyi icra eden, sesini iyi kullanabilen, sesleri taklit edebilen ve güfteyi usûlü ve kaidesine uygun olarak doğru telaffuz edebilen ve mûsikîde yaptığı her şeyin bilincinde olandır. Müellife göre bu şartları yerine getirebilen sadece üç kişidir. İbrahim el- Meymun [el-Mevsılî], Alleveyye ve İshak [el-Mevsılî]. Ancak İshak, ilim bakımından ilk ikisine göre daha bilgili olmasına karşın ses bakımından daha zayıftı.

Müellif daha sonra bu konunun daha iyi anlaşılması için önceki dönemlerde kullanılan “Muhsin” (ن س ح ُم) ifadesinden bahseder. Muhsin kimilerine göre sesi güzel, kimilerine göre ise tabiat (yatkınlık), iktidar (güç), şücâ‘ (dokunaklı, etkili ses) ve

133

marifet (bilgi) olmak üzere bu dört özelliğe sahip kişiler için kullanılan vasıflardır. Bu dört özellikten herhangi birinin eksik olması kişinin alandaki kudretinin derecesini düşürmektedir.561

Et-Tahhân’a göre iyi bir eserde olmazsa olmaz dört unsur vardır. Bunlar nağmeler, te’lif, kısmet562

ve îkâ’dır. Bu dört bölümü iyi bilen kişiler ancak hakiki mûsikişinas olabilir. et-Tahhân bu dört vasfa sahip olan kişiler arasında İbrahim el-Mevsılî ve kendi babasını göstermektedir.563 Ali el-Kâtib’e göre muhsin vasıflarına haiz insanların sayısı çok azdır. Ancak kadınların bu vasıflara erkeklere nispeten daha yatkın ve üstün olduğunu düşünmektedir. Hatta muhsinin bu dört özelliklerini taşıyan bir kadının erkeklerden bin kat daha üstün olduğunu düşünmektedir. Ali el-Kâtib kadınların bu sanatta daha üstün olduğuna dair görüşünü İshak’ın şu sözüyle güçlendirmeye çalışır: “Şarkı söylemek erkeklerin ortaya koyduğu ve kadınların

süslediği bir dokudur”.

Muğanninin vasıfları hakkında dönemin usta mûsikîşinasları kendilerine göre çeşitli tariflerde bulunmuştur. İshak’a göre usta muğannide olması gereken en önemli özellikler: Rivayet (güftenin doğru söylenmesi), hikâye (sesleri taklit etmek) ve dirayet (farkında olmak, bilinçli olmak)”tir.564

Yine döneminin en önemli mûsikîşinaslarından Mâlik b. Ebi’s-Semh’e göre mûsikîşinas: “lahinlerin hakkını veren, nefes kontrolünü iyi

yapan, vezinleri doğru kullanan, irabları doğru belirten, uzun ve kısa nağmelerin

hakkını veren, ve îkâ‘ı tam uygulayan kişi”dir.565

Yukarıda zikredilen bilgiler ışığında Ali el-Kâtib’e göre bu sanatın öğretimi için en mükemmel insanların seçilmesi gerekir. Bu alanda güçlü, boğazından nağmeleri eksiksiz ve kesintisiz bir şekilde çıkarabilen güzel sesli, kabiliyetli insanların belirlenmesi gerekir. Bu sayede alanında usta hocaların üslûpları kolay bir şekilde öğrenilebilirler. Müellif mûsikî eğitiminin küçük yaşlarda başlatılmasına karşıdır.

561 Ğattas, Kemâlü Edebi’l-Ğınâ, s.118 – 119.

562 Et-Tahhân kısmet ifadesini şiir ve lahin parçalarının düzgün ve eşit şekilde bölümlenmesi manasında

kullanmıştır. Bkz. et-Tahhân, Havi’l-fünun ve Selvetü’l-Mahzûn, s. 22.

563 Et-Tahhân, Havi’l-fünûn ve Selvetü’l-Mahzûn, s. 21. 564

Kemâlü Edebi’l-Ğınâ’da İshak el-Mevsılî’den nakille gelen bu ifade et-Tahhân kaynağını göstermeden ifade etmiştir. Bkz. Et-Tahhân, Havi’l-fünûn ve Selvetü’l-Mahzûn, s.128.

565 Malik b. Ebi’s-Semh’in bu tanımına benzer bir ifade de İbn Hurdazbih’te geçmektedir. Bkz. Turgut

Yahşi, Mufaddal B. Seleme'nin Kitâbü'l-Melâhi ve Esmaiha adlı eserinin incelenmesi, s.41; İbn Hurdâzbih, Kitâbü’l-Lehv ve’l-Melâhî, s.44.; Ayrıca

134

Çünkü bu evrede çoçuklar bedeni ve zihni olarak sürekli bir değişim göstermekdirler. Bu hızlı değişim bazen onların konuyu tam anlamıyla kavramalarını güçleştirebilmektedir. Uzman ve işinin ehli bir hocanın bu dönemde küçük öğrencilere yaptıracağı en uygun şey sadece seslerin ve nağmelerin doğru bir şekilde çıkartılmasına yardımcı olmaktır.

Ali el-Kâtib’e göre güzel sesli öğretmen, öğrenciye kendi sesinin cinsinden özellikler kazandırır. O dönemde de nota yazısı kullanılmadığından bu ilmin nakli ancak birinden dinlenerek yapılır. Türk mûsikîsindeki meşk usûlüne benzer şekilde öğrenci hocadan dinlediğini taklid ederek öğrenir. Müellif, ses taklidinin bu sanatı öğrenmede önemli bir yere sahip olduğunu düşünür ve ses taklidinin önemine binaen şu hikâyeye yer verir: “Mesleği ölülerin arkasından ağlayıp feryad etmek olan bir kişi, “deniz gelini” adı verilen bir balığın mevcudiyetini duymuş. Bu balık, denizden geçenleri hissedince denizden çıkıp kendini gösterirmiş. İnsana benzeyen bir yüzü ve saçları varmış. Islık çalar gibi bir ses çıkarır, onu işitenlerse elinde olmadan kendini ona doğru atarlarmış. Bu yüzden insanlar onu duymamak için kulaklarını tıkarlarmış. Bu kişi arkadaşlarıyla gemiye binerek balığın bulunduğu yere ulaşmış. Denizciler balığa yaklaşınca kulaklarını tıkayıp adama da aynı şeyi yapması için işaret etmişler. Adam kabul etmeyerek onu direğe bağlamalarını söylemiş. Onlar da adamın dediğini yapmışlar. Balık denizden çıkıp o ıslık sesini çıkarmış. Adam bir müddet şuurunu kaybettikten sonra kendine gelmiş. Ancak balığın çıkardığı sesi de tamamen kavramış. Ölüler için feryad ederken ve lahinlerinde o sesi taklid etmeye başlamış. Memleketine döndüğünde yaptığı ses taklitleri sebebiyle zamanının çok önemli bir ismi olmuş.”566 Böylece dinlediği bu sesi taklit ederek hem matem günlerinde icra ettiği nağmelere yeni bir ses ilave etmiş, hem de öğrenilmesi sadece taklitle gerçekleşen bu sesin kaybolmamasını sağlamış oldu.

Müellif bir başka yerde yine bu sanatla meşgul olmak isteyen kimselere tavsiye niteliğinde şunları ifade eder: Öncelikle üslûp ve tavrı düzgün mûsikîşinasları çok iyi şekilde dinlemeli ve dinlediklerini iyice düşünerek kendisinde farkındalık oluşturmalıdır. Böylece güçlü, yumuşak ve orta seviyedeki lahinler arasındaki nüanslar

135

daha belirgin halde ortaya çıkar. Ayrıca lahnin îkâ‘ını, nakreleri ve nağmelerin zamanları ile birlikte boğazın nağmelerini tam olarak yerine getirmesi için bunları iyice araştırması gerekir. Ona göre pek çok insan, bilgisinin azlığından, sesinin zayıflığından veya nefesinin kısalığından dolayı îkâ nakreleriyle beraber nağmeleri eksik çıkarır. Bazı muğanniler lahinlerdeki tiz ve pest nağmeleri çıkarma konusunda güçlük çekmelerinden dolayı o bölümü ya okumazlar veya kendilerine göre yeni şeyler ekleyerek veya çıkararak parçayı değiştirirler. Bu durumdan şikâyetçi olan müellif sesi zayıf olan kişilerin nefesini güzel kullanarak yumuşak ve hoş bir icra ile lahnin bu nağmelerini tamamlayabileceğinden bahseder. Özellikle sesi zayıf olan ustalar çoğu zaman yumuşak ve hoş bir icra ile lahinleri güzel şekilde sunarlar. Yani ses zayıf olsa bile işi kuralına göre güzel bir şekilde sunmak mümkündür. Bunun dışında bu sanatla ilgilenen kişilerin makamları iyi bilmesi gerekir. Yukarıda zikredilen vasıflar ne zaman bir kişide bir araya gelirse telhin yapabilme becerisi onun için doğal hale gelir. Böylece karakterinde ve bilgisinde artma olduğu gibi gücünde de artma olur.567

Kemâlü Edebi'l-Ğınâ'da herkesin mûsikîşinas olamayacağı ifade edilmektedir.

Herkesin aynı duyuma sahip olmadığı, güzel sesi çirkin sesten ayırdedemeyenlerin, kabiliyeti olmadığında ne kadar alıştırma yaparsa yapsınlar istenilen düzeye ulaşmadığı belirtilmektedir.568 Mûsikîde ehil olmayan bazı kişiler yetersizliklerini kapatmak için çevrelerindeki servet ve makam sahibi kişilerle yakınlık kurarak onların meclislerinde kendilerini mûsikişinasmış gibi gösterme çabasında bulunmuşlardır. Müellife göre bu tür insanların basit şiirlerden, eksik lahinlerden, mûsikîal değeri olmayan âletlerden zevk almaları onların bundan ne kadar yoksun olduklarını göstermektedir.569

Müellif bu konudaki görüşünü kuvvetlendirmek için isim vermeden bazı filozoflardan alıntı yaparak şunları söylüyor: “İnsanlar arasında nefisleri ika miktarlarını kabul etmeyenler

vardır. Bunlar duydukları her hangi bir şey için veya alkış tutarken bile ritim tutamazlar. Bazılarının hançeresi nağmeyi kabul etmez ve şarkı söyleyemezler. Biz bunu çokça görmekteyiz. Bu anlamda ilk ihtiyaç duyulan şey şarkı söylenilen tabakanın

567 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.136. 568 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.16. 569 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.16.

136

belirlenmesidir. Bu sâyede sahibi şiddetinden dolayı zor duruma düşmez ve sesi zayıf

kalmaz.”570

Müellif bu sanat hakkında konuyu ana hatlarıyla şu ifadelerle ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre gınâ sanatı, insanın sadece kendisiyle iyi bir hocanın ilgilenmesi veya bu konuda ileri düzeydeki kişileri çokça dinlemesiyle öğrenebilecek bir sanat değildir. Bunun için kabiliyetin, uyumlu bir tabiatın, eserleri hızlı kavrayabilme yeteneğinin olması ve izahında güçlük çekilen ifadelerin, nağmelerin, güçlü ve asma perdelerinin (şedlerin) ve îkâ‘ların iyice bilinmesi gerekir. Bu konuda ne eğitim, yeteneğin yerini; ne de yetenek, eğitimin yerini alabilir. Bu sanatı öğrenmek isteyen kişi üstün bir kabiliyet, usta bir öğretici, devam eden temrinler, geniş bir zaman ve güçlü öğrenme arzusuna sahip olduğunda hızlı bir şekilde yol alır. Bu etmenlerden biri eksik olunca gelişim de tam anlamıyla gerçekleşmez. Bunların tamamlanmasıyla işitilen ses ruha tesir eder, nefsin ayıredici güçleri zuhûr eder ve doğru bilgiye ulaşılır. Böylece gönül ğınâ ile birlikte bütünleşir yükselerek faziletleri kendine çeker. Bu durumda kişi korkak idiyse cesaretlenir, cimri olduğu söyleniyorsa cömertleşir yahut korkular gözünde küçülür.571

Maharetli mûsikîşinasın vasıfları hakkında pek çok edvâr kitabında bilgi vardır. Bu konuda Kindî’ye göre, bir doktorun şifa arayan veya sağlığını korumak isteyen hastasına hangi tedavinin faydalı olacağını bilmesi gibi mûsikîşinas da nefsin faziletini harekete geçirmeyi ve ona zarar verecek şeylerden sakındırmayı bilir.572

Et-Tahhân’a göre talebenin mûsikî eğitiminde hocaya da pek çok görev düşmektedir. Öncelikle hoca öğrencisine yumuşak, latif, incelikle yaklaşmalıdır. Onu korkutacak, ürkütecek şeylerden kaçınmalıdır. Öğrenciyi acele ettirmeden azimle eğitimini sürdürmesine yardımcı olmalıdır.573

Seçilen öğrencide aranan vasıflar arasında görünüşü makbul, uzuvları düzgün, zeki, dili dakik, konuşması hoş, ağzı küçük, boynu belirgin, kısaca dış görünüşe ve ahlaka dair her ne varsa uygun ve yerinde olmalı.574 Et-Tahhân’a göre

570 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.66. 571

Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.21.

572

Zekeriya Yusuf, Müellefâtü’l-Kindiyyi’l-Mûsikiyye, s.108; Turabi, el-Kindî'nin Mûsikî Risâleleri, s. 171.

573 Et-Tahhân, Havi’l-fünûn ve Selvetü’l-Mahzûn, s.78-80. 574 Et-Tahhân, Havi’l-fünûn ve Selvetü’l-Mahzûn, s. 137-138.

137

muğannîler kâmil ve hâzık olmak üzere iki türlüdür. Kâmil muğanni eseri güzel okuyan kişi; hâzık ise vezinleri yerli yerince koyan, lahni en güzel şekilde icra eden, gönle hitap eden, kıyasın inceliklerini bilen, lafızlara heybet katan, irabı güzel yapan, cinsler ve îkâ arasını iyi bölümlendiren, işitene güzellik veren, uzun nağmeleri iyi bilendir. Kısaca hâzık muğanni teori ile pratiğe ilaveten neyi ne zaman doğru şekilde yaptığını bilen kişidir. İshak el-Mevsılî’ye göre dört cinsle iştihar etmiş dört hâzık muğannî vardır. Bunlardan Mabed sakîlde, İbn Süreyc remelde, Hakem el-Vâdî hezecde, İbrahim el- Mevsılî ise mahûride meşhur olmuştur.575