• Sonuç bulunamadı

Cins (سنج) kelimesinin çoğulu ecnâs (سانجا) olup, mûsikîde özel dörtlü ve beşlilerin adıdır. Türk mûsikîsinde ise dörtlü ve beşli aralıklara cins kelimesi yerine “çeşni” tabiri kullanılmaktadır.298

Cins, İbn Sînâ’ya göre üç aralığa bölünmüş dörtlülerdir.299 Müellif ise anlatımına cinsin tanımını yapmadan hemen cins çeşitleriyle başlamıştır. Ona göre cins çeşitleri, eskilerin ve yenilerin birlikte kabul ettikleri üzere üçtür. Bunlardan birincisi güçlü olan cins, “kâmil”dir. Aynı zamanda bu cins “kavî” diye de adlandırılır. İkinci cins ise “mülevven”dir ki diğerinden gücü daha azdır, aynı zamanda “levnî” olarak da adlandırılır. Mülevvenin bu ismi almasının sebebi ise kendisiyle boyandığı, renklendirildiği ve ortaya çıktığı surettir. Üçüncüsü “Nâzım” ise lahinlerin en yumuşağı ve en az uyumlu olanı olarak kabul edilir. Bölümleri ilk resmedilen ve nazmedilen odur. Bu sebepten ötürü kendisine “nâzım” adı verilmiştir. Nâzım, aynı zaman da “te’lîfî” olarak da isimlendirilir. Mukavva (güçlendirilmiş) bunlar arasında en kuvvetli olanıdır.

Müellifin bu şekilde tasnifine baktığımızda diğer mûsikişinas ve nazariyatçılarda da benzer sınıflamalar görülmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması ve diğerleri ile arasındaki farklılık ve benzerliklerin ortaya çıkması için aşağıda bazı sınıflamalara da değineceğiz. Sınıflamalardan önce, Hüseyin Sadettin Arel’in vermiş olduğu şu bilgiden söz etmeliyiz:

Arel’e göre :

Diatonik cins: tam ses + tam ses + yarım ses

Kromatik cins: küçük üçlü + yarım ses + yarım ses;

298 İsmail Hakkı Özkan, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usulleri Kudüm Velveleri, İstanbul-Ötüken

Yayınları, 2006, s.49.

72

Enarmonik cins: iki tam ses + çeyrek ses + çeyrek sesten meydana gelmektedir.300

Kindî’ye göre üç çeşit cins bulunmaktadır.301

1. Tanini cinsi (Diyatonik) : tanini+ tanini + fadla

2. Levnî cinsi (Kromatik) : fadla+ fadla + üç tane yarım tanini

3. Telîfî cinsi (Enarmonik) : İrhâ (çeyrek tanini) + İrhâ + iki tanini aralığı Fârâbî’ye göre cins tasnifi şu şekildedir:302

1. Kavî (يوق): Bu cins de kendi içinde üç gruba ayrılmaktadır. a. El-Cinsü’l-kavî zü’l-tad‘îf (فيعضتلا وذ يوقلا سنج ) لا b. El-Cinsü’l-kavî el-muttasıl (لصتملا يوقلا سنجلا) c. El-Cinsü’l-kavî el-munfasıl (لصفنملا يوقلا سنجلا)

2. Leyyin (نيل): Bu cins de kendi içinde üç gruba ayrılmaktadır. a. Nâzım (مظان): anarmonik

b. Râsim (مسار):

c. Mülevven (نولم): kromatik İbn Sînâ’ya göre de cinsler üç çeşittir:303

1. Kavî (ةيوق) : (Diyatonik-Güçlü)

2. Mu'tedil (ةلدتعم) (Orta) : Bu cinse râsime (ةمسار) de denir. 3. Rahve (ةوخر) (Zayıf): Bu cins de ikiye ayrılır.

a. Mülevven (ةنولم) (Kromatik/renkli)

b. Te'lîfiyye (ةيفلأت) (Enarmonik/ahenkli) olmak üzere ikiye ayrılır.

İbn Sînâ’ya göre kavî cinsler nefse güç ve kuvvet kazandırmaktadır. Mutedil ve rahve ise nefse zayıflık, bağımlılık ve moral bozukluğu izlenimi vermektedir. Nefis genel olarak kavî cins işitmeyi arzular. Bu sesleri işitmediği zaman bir kopma meydana gelir. Râsime bu kopmanın şeklini çizer, mülevven ise kesip atmayı ifade eder.304

300 Hüseyin Sadeddin, Arel, Türk Mûsikîsi Kimindir? , Kültür Bakanlığı Yayınları-Ankara, 1990, s.131. 301

Zekeriya Yusuf, Müellefâtü’l-Kindiyyi’l-Mûsikiyye, s.59.; el-Farukî, An Annotated Glossary of

Arabic Musical Terms, s. 125.

302 el-Farukî, An Annotated Glossary of Arabic Musical Terms, s. 126. 303 Turabi, "İbn Sînâ- Mûsikî", Litera Yayıncılık, 2004, s.39.

73 Harezmî'ye göre üç çeşit cins vardır.305

1. Tanîn: Bu cinse kavî ve mukavvî de denir. Bu dörtlü cins "müdde+ müdde +

yarım müdde" den meydana gelmektedir. Bu cins mutlak, sonra sebbâbe, sonra bınsır ve hınsır perdeleri şeklinde gösterilebilir. Bu cins nefsi heyecana, aşırı mutluluğa, coşkunluğa sevkeder. "Riclî" (يلجرلا) yani erkeksi olarak isimlendirilmektedir.

2. Levnî veya mülevven: Bu dörtlü cins "yarım müdde + yarım müdde + üçte bir

müdde + üç yarım müdde" olarak meydana gelmektedir. Levnî cins, kişiyi cömertliğe, özgürlüğe ve cesarete sevkeder. "Hunsevî" (يوثنخلا) yani çift cinsiyetli olarak isimlendirilmektedir.

3. Te'lîfî: Bu cins nâzım ve râsim olarak da adlandırılmaktadır. Bu dörtlü cins

"çeyrek müdde + iki müdde " den meydana gelmektedir. Bu cins ruhta daralma, sıkılma ve üzüntüye sevkeder. "Nisvî" (يوسنلا) yani "kadınsı" olarak isimlendirilmektedir.

Et-Tahhân’a göre lahinler üç cinstir. 306

1. Kavî: Bu cins aynı zamanda mukavva olarak da isimlendirilmektedir. Aynı zamanda bu cins kâmil olarak kabul edilmektedir.

2. Mülevven: Kavî cinse göre kuvvet bakımından daha alt tabakadadır. 3. Nâzım: Mülayemet bakımından en zayıf ve en yumuşak lahindir.

Et-Tahhân devamında Ali el-Kâtib gibi lahinleri bir başka vecih üzere üç sınıfa ayırmıştır.

a. Cermî: Şiir, telif ve îkâdan oluşur.

b. Basîti: Şiir-telif veya telif-îkâ’dan oluşan yapıdır.

c. Hattî: Bu lahin çeşidi Cermî’de zikredilen üç unsurdan sadece telif’i içinde

barındırmaktadır.

Et-Tahhân nâzım’a aynı zamanda basîtî de denildiğini ifade etmiştir.

Yukarda yapılan tasniflere baktığımızda birbirine çok yakın isimlendirmeler dikkati çekiyor. Ancak bazı yerlerde, farklılıklar görülmektedir. Bütün bunlar göz önünde

305 Uslu, X. yy.'daAnsiklopedi Bilgini Harizmî ve Eserindeki Mûsikî Bilgileri, s.66. 306 Et-Tahhân, Havi’l-fünûn ve Selvetü’l-Mahzûn, s. 31-32.

74

bulundurulduğunda Ali el-Katib ile et-Tahhân’ın tasnifi birbirine daha yakın görülmektedir.

3.6. Cem‘ ve çeşitleri:

Büyük ölçekli aralıklar bölümünde tanımını yaptığımız cem‘ yani skala özel dörtlü ve beşlilerin bir araya gelmesiyle meydana gelmektedir. Müellif “Nağmelerin cinsleri” başlıklı bölümde cins kelimesi geçmekte ise de içerik olarak bu bölümde özel cem‘ çeşitlerini anlatmıştır. Müellife göre cumhurun kabul ettiği en meşhur skalalar üçtür.

3.6.1. Birinci skala:

Bamın mutlak, sebbâbe, bınsırı ve hınsırından, meslesin sebbâbe, bınsır ve hınsırından oluşur. Bu skala Araplar tarafından “zü’l-meddeteyn” olarak isimlendirilir. Kısaca bu dizi şu şekilde formülize edilebilir:

Formül: Tanini+Tanini+Bakiye+Tanini+Tanini+Bakiye+Tanini

Şekil 5: Birinci Skala

Ğattâs’a göre günümüzde Arap mûsikîsinde bu diziye acem veya çargah adı verilmektedir. Mutavassitun ise bu diziyi uşşak diye isimlendirmiştir.307

3.6.2. İkinci skala:

Bamın mutlak, sebbâbe, vusta zelzel ve hınsırından, meslesin sebbâbe, vusta zelzel ve hınsırından oluşur. Geçmiş dönemde Araplar tarafından “kavî müstakim”

307 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.55.

Tanini

Sebb

â

be

Tanini Bakiye Tanini Tanini Bakiye

B ın sır M esles M esn a M utla k = hın sır M utla k Zü’l-erba‘a Zü’l-erba‘a Tanini B ın sır Sebb â be Sebb â be M utla k B am

75

olarak adlandırılan bu skala günümüz Arap mûsikişinasları tarafından ise rast olarak isimlendirilmektedir.308

Formül: Tanini+Mücenneb+Mücenneb+ Tanini+Mücenneb+Mücenneb+Tanini

Şekil 6: İkinci Skala

3.6.3. Üçüncü skala:

Müellifin üçüncü olarak bahsettiği skala değil, özel dörtlü olarak isimlendirilen bir cinstir. Bu bölümün üçüncü çeşidi Ali el-Kâtib tarafından farklı bir şekilde verilmiş.

Mûsîka’l-Kebîr’de yaptığımız incelemeler sonucunda bu üç çeşidin tam olarak

verildiğini gördük. Bu yüzden Ali el-Kâtib’in farklı olarak vermiş olduğu bu son bölümü Fârâbî’den alarak ikisini bir arada vermeyi uygun gördük. Fârâbîye göre bu skala bamın mutlak, sebbâbe, vusta fürs ve hınsırından; meslesin sebbâbe, vusta fürs ve hınsırından oluşur.309

308 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56. 309 Mûsîka'l-Kebîr, s.135. Tanini Sebb â be Mücenneb Mücenneb Tanini Mücenneb Mücenneb Vus ta Z elze l M esles M esn a M utla k M utla k Zü’l-erba‘a Zü’l-erba‘a Tanini Sebb â be Vus ta Sebb â be B am M utla k

76 Şekil 7: Üçüncü Skala

Müellife göre bu cins en uyumlu olarak kabul edilmektedir. Ğattâs bunu “asl-ı evvel” cinsinin ikinci çeşidi olarak tanımlamaktadır. “Asl-ı evvel” cinsi “zü’l- meddeteyn” ve “kavî müstakim” olarak ikiye ayrılır. Bu çeşitlerin her biri de kendi arasında üç kısma ayrılır:

3.6.3.1. Zü’l-meddeteyn: 3.6.3.1.1. Birinci çeşidi:

Şekil 8: Zü’l-meddeteyn- 1.çeşidi

Ğattâs bu cinsin bugün Arap mûsikîsinde acem olarak adlandırıldığından bahsediyor. Mutavassitun ise bunu uşşak olarak nitelemiştir.310 Türk mûsikîsinde ise çârgâh dörtlüsü olarak gösterilir.311

Formül: Tanini+Tanini+ Bakiye

310 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56.

311 Özkan, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usulleri Kudüm Velveleri, s.50.

Tanini Tanini Bakiye Tanini Sebb â be Mücenneb Mücenneb Tanini Mücenneb Mücenneb Vus ta F ürs M esles H ıns ır H ıns ır Zü’l-erba‘a Zü’l-erba‘a Tanini Sebb â be Vus ta F ürs Sebb â be B am M utla k

77

3.6.3.1.2. İkinci çeşidi:

Şekil 9: Zü’l-meddeteyn- 2.çeşidi

Bu çeşidi Ğattâs günümüz Arap mûsikîsinde nihavent veya uşşak cinsi olarak belirtmektedir. Mutavassituna göre ise nevâ olarak isimlendirilmektedir.312 Türk mûsikîsinde buselik dörtlüsü olarak kullanılmaktadır.313

Formül: Tanini+ Bakiye+Tanini

3.6.3.1.3. Üçüncü çeşidi:

Şekil 10: Zü’l-meddeteyn- 3.çeşidi

Üçüncü çeşidi Ğattâs günümüz Arap mûsikîsinde kürdî olarak ifade eder. Mutavassituna göre buselik olarak adlandırıldığını belirtir.314 Türk mûsikisinde ise kürdî dörtlüsü olarak kullanılmaktadır.315

Formül: Bakiye+Tanini+Tanini

3.6.3.2. Kavî müstakim: 3.6.3.2.1. Birici çeşidi:

Ğattâs bu çeşidin Arap mûsiki ıstılahındaki karşılığının rast olduğunu belirtir.316 Formül: Tanini+mücenneb+mücenneb

312

Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56.

313

Özkan, a.g.e. , s.50.

314 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56.

315 Özkan, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usulleri Kudüm Velveleri, s.51. 316 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56.

Tanini

Bakiye Tanini

Bakiye

78 Şekil 11: Kavî müstakim- 1.çeşidi

3.6.3.2.2. İkinci çeşidi:

Ğattâs’a göre bu çeşidin bugünkü Arap mûsikî ıstılahındaki karşılığı bayatidir. Mutavvassitun ise bu cinsi nevrûz veya hüseyni olarak isimlendirmektedir.317

Formül: mücenneb+mücenneb+tanini

Şekil 12: Kavî müstakim- 2.çeşidi

3.6.3.2.3. Üçüncü çeşidi:

Ğattâs’a göre bu çeşidin bugünkü Arap mûsikî ıstılahındaki karşılığı segâhtır. Eskiler tarafından ırak olarak isimlendirilmektedir.318

Formül: mücenneb+tanini+mücenneb

Şekil 13: Kavî müstakim- 3.çeşidi

3.7. Tarîka:

Sözlükte Arapça “yol, metot, üslup, menhec, yöntem, sistem, prosedür” mânâsına gelen bu kelimenin çoğulu tarâik (قئارط) ve turuk (قرط)tur.319 Mûsikîde

317 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56. 318 Ğattâs, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s.56. 319 El-Müncid, s.908. Mücenneb Tanini Mücenneb Mücenneb Tanini Mücenneb Mücenneb Tanini Mücenneb

79

tarîkaya çeşitli mânâlar verilmiştir. Bunlar arasında cins, makam, giriş müziği320 veya aranağme gibi çeşitli anlamlar görülmektedir. Ancak Kemâlü Edebi’l-Ğınâ’da özellikle makam olarak tanımlanmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Amnon Shiloah da bu terimin makam olarak kullanılmasının yerinde olacağını düşünmektedir. Ancak bu makam teriminin günümüzde tasvir edilen makam tanımının tamamen dışındadır. Shiloah, Ali el-Kâtib’in eserin bazı yerlerindeki ifadelerinden çıkarımda bulunarak ritmik unsurların da içinde bulunduğu mûsikîal yapı olarak isimlendirilebileceğini vurgular.321 Başka bir yerde müellif tarîka kavramını İran enstrumantal müziğin melodi kalıpları için kullanmıştır.322

Ancak bu terimin dışında “lahn”, “nağme”, “destan”, “mecrâ”, “isba‘323”, “şedde” gibi terimlerin birbirinin yerine kullanıldığını görmekteyiz. Ğattâs, bu terimi özellikle melodi ve ritmik örgünün beraber kullanıldığı heyet olarak tanımlamaktadır. Çünkü eskilerin bu tabiri îkâ ile beraber kullandığını örnek verir.324 Ğattâs’ın bu ifadesi Abdülkâdir Merâğî’nin Câmiu’l-Elhan’nında da bulunmaktadır. Merağî “sakîl-i evvel-i mutlak, mezmûmun sakîl-i evveli, mahmûlün sakîl-i evveli” gibi

ifadeleri kullanarak bu tarîkaların îkâlarla beraber kullanılmasına örnek vermektedir.325 Faruqi ise pek çok mûsikişinastan alıntılar yaparak icra şekli, ritmik makam, makam, enstrumantal mûsikî gibi çeşitli anlamlarda kullanıldığını belirtiyor.326 Farmer ise bu terimin makam ve cins mânâsında kullanıldığını ifade etmesine rağmen daha çok cins mânâsında kullanıldığı görüşündedir.327

Müellife göre tarîkalar hakkında farklı görüşler vardır. Bazıları tarîkaları perdelere göre bazıları ise parmak isimlerine göre sınıflandırmaktadır. Müellifimiz parmak isimlerine göre tasnifte bulunmuştur. Ali el-Kâtib’e göre en meşhur tarîkalar mutlak, mezmûm, mahmûl, mahsûr olmak üzere dörttür. Bunlar arasında perdeler sırayla artarak devam eder. En pest perdede mutlak vardır.

320

Bkz. Nuri Uygun, Safiyyüddinn Abdülmü'min Urmevî ve Kitâbü'l-Edvârı, İstanbul Kubbealtı Neşriyat, 1999, s.250.

321 Shiloah, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s. 16-18. 322 Shiloah, Kemâlü Edebi’l-Gınâ, s. 17.

323 Parmak mânâsındadır. Özellikle udda perdelerin yerine parmak isimleri kullanılmıştır. 324

el-Mu῾cemu’l-Mûsîka’l-Kebîr, IV, s.38-39.

325

Ubeydullah Sezikli, Abdülkâdir Merâgî ve Câmiu’l-Elhân’ı, s.242.

326 el-Farukî, An Annotated Glossary of Arabic Musical Terms, s. 353-354.

327 Farmer, Studies in oriental music First volume: History and Theory , (Ed : Eckhard Neubauer),

80

a. Mutlak (قلطم): Bu tarîka hınsır perdesine nispet edilir. Çünkü her telin son

perdesi hınsır olup o da bir sonraki telin mutlak hali yani telin açık haline eşittir. Mutlak tarîka denilmesinin sebebi bir tarîkada mutlak ve mutlağın komşuları olan yani hınsır nağmelerinin çok kullanılmasıdır.

b. Mezmûm (مومزم): Mezmûm, sebbâbe perdesi yani işaret parmağının bastığı

perdeye nispet edilerek elde edilen tarîkadır. Ğattâsa göre :"Eskilerin nağme cinsleri hakkında kullanmış oldukları bir tarif olan mezmûm, sebbâbe parmağıyla sebbâbe perdesi üzerinde yapılan nağmelerdir."328

Et-Tahhân mezmûmun cömertlik, kerem, şerefin anlatıldığı şiirlerde kullanıldığını belirtmektedir.329

c. Mahmûl (لومحم): Müellife göre mahmûle bu ismin verilmesinin sebebi iki

tarîka arasında yani mutlak ve mezmûm taşınmasıdır. Mahmûl vusta perdesine nispet edilir. Hurdâzbih bu tarîkayı orta parmağın (vusta) kullanılmasıyla meydana gelen nağme cinsleri olduğunu ve bunların İshak'tan önce vusta kadîm ve daha sonraları kullanılan vusta zelzelin de dâhil olduğunu belirtmiştir. Et-Tahhân mahmûlün hareketli şiirlerde coşkunluğu ve lezzeti arttırmada kullanıldığını belirtmektedir.

d. Mahsûr (روصحم): Bınsır perdesine nispet edilerek elde edilen tarîkadır.

Müellife göre mahsûra da bu ismin verilmesinin sebebi sesin ve sesin gücünün onda sınırlandırılmış olmasıdır. Et-Tahhân’a göre mahsûr üzüntü, yas, geçmiş hatıraları anlatan şiirlerde kullanılır.

Ali el-Kâtib’e göre tarîkalar, özellikle iki vusta ve bınsır perde yerlerine göre oluşturulan cinslerle meydana gelir. Ona göre sebbâbe bütün lahinlerde ortak olarak kullanılıp, lahin ismi zikredilen üç cinsin dışına çıkmaz.

Müellif bu bölümde mecrâ (ىرجم) kelimesini kullanmaktadır. Mecrâ lugatte “akıntı, akım, sel, hat, kanal” mânâsında kullanılmaktadır. Ğattâs’a göre bu terim edebiyatta harfin hareketi mânâsında, mûsikîde ise lahinlerin cinsi için güzel nağmelerin kullanıldığı yöntemlerdir. Bu terimi ilk defa İshak el-Mevsılî’nin kullandığını ifade

328 İbn Hurdâzbih, Kitâbü’l-Lehv ve’l-Melâhî, s.45. 329

81

eder.330 Faruqi’ye göre ise özellikle belirli îkâlarla birlikte kullanılan dörtlülerdir.331 Ali el-Kâtib iki vusta ve bınsıra mecâri (يراجم)demektedir. Bir lahinde bu üçünden ikisi müşterek kullanıldığında mürecceh ( جرمح ) ismini alır. Sebbâbe nağmesi yumuşayıp ve mücenneb nağmesi ile değiştirildiğinde tecnîb (بينجت) olarak adlandırılır. Bu şekli alan lahne ise mücenneb (بنجم) denir. Müellif bu isimlendirmelerin kendi görüşü olduğunu söylemiştir.

Başta müellif tarîkaların parmak isimlerine göre nispet edildiğini ancak neye nispet edileceği bilinmediği zamanlarda bunların maktalarına, başlangıçlarına hatta îkâlarına göre nispet edilebileceğinden bahseder. Buna göre mâhûrî, muhâlif, süreycî, Ma‘bedî, garîzî gibi ifadeler başka sebeplerden ötürü nispet edilmektedirler.

Mâhûrî (يروخام) îkâya nispet edilerek isimlendirilir. Çünkü mâhûrî îkâdaki bazı

darpların vurulmamasıdır. Çoğunlukla îkâdaki asıl tekli vuruşların kaldırılmasıyla yumuşak vuruşlarla hızlandırılarak yapılır. Müellif mâhûrînin kendi dönemindeki birçok insan tarafından sakîl-i sânî-i muhaffef olarak bilindiğini söyler.

Muhâlif (فلاخم) de îkâya nispet edilerek adlandırılır. Müellife göre muhâlif en az

iki devirden meydana gelen îkâın, devirleri arasında birbirinin tersinin kullanılmasıdır. Yani iki devirli vuruşlarda ikinci ilkinin zıttı veya tam tersi durumun meydana gelmesidir. Ali el-Kâtib bunun remel ve hezeclerde kullanıldığını ve lahne güzellik kattığını belirtir.

Süreycî, Ma‘bedî ve Garîzî gibi terimlerin de zikredilmesinin gerekliliğinden

bahseder. Müellife göre kendi dönemlerinde kendine has üslup ve tavırları olan bu mûsikîşinasların okumuş oldukları lahinlere isnaden bu şekilde adlandırılmıştır

330 el-Mu῾cemu’l-Mûsîka’l-Kebîr, V, s.65.

82

3.8.Mûsikî/Lahin/Gınâ: