• Sonuç bulunamadı

Lehdarın Alacak Hakkının Korunması

Lehdarın alacak hakkını aslen kazanması, alacak hakkının lehdarın malvarlığında doğduğunu, yani vaadettirenin malvarlığından lehdarın malvarlığına

devrolunmadığını ifade eder. Dolayısıyla aslen hak kazanımı, alacak hakkının

295 Cohen-Martens, s. 33. 296 Cohen-Martens, s. 35. 297

Bu yönde bkz. Krauskopf, s. 265; von Tuhr/Escher s. 237, dn 12.

298 Zira vaadettiren ifa yolunu kısaltmak için ifa yardımcısı olarak vaadedeni kullanılır. Vaadedenin

borca aykırı davranıĢı değer iliĢkisine vaadettirenin borca aykırı davranıĢı olarak yansır. Bkz.

141

vaadettirenin malvarlığına hiç girmemesi sonucunu doğurur299. Bu durumda, alacak hakkı doğrudan lehdarın malvarlığında doğduğu için, kural olarak onun alacaklıları bu alacağa el atabilir. Fakat vaadettirenin mirasçıları ve alacaklıları bakımından durum farklıdır. Zira aslen kazanımın kabul edilmesinin en temel sonucu lehdarı vaadettirenin mirasçıları ve alacaklılarından korunmasıdır300. Dolayısıyla bu durumun sonuçları özellikle Ġcra ve Ġflâs Hukuku ve Miras Hukuku bakımından özellik arz eder. Fakat hemen belirtmek gerekir ki, hak kazanımının aslen gerçekleĢmiĢ olması, kanunun üçüncü kiĢileri korumak amacıyla getirdiği

hükümlerin bertaraf edilebileceği anlamına gelmez. Yani bu alacak hakkı tasarrufun iptali davasına ve saklı paylı mirasçıların tenkis taleplerine konu edilebilir301

.

Vaadettirenin alacaklıları bakımından Ģu esas geçerlidir: Lehdarın kazanımı aslî olduğu sürece, hak vaadettirenin malvarlığında değil bizatihi lehdarın malvarlığında doğduğu için, bu hak hem vaadettirenin alacaklılarının müdahalesinden kurtulur, hem de vaadettirenin iflâsı halinde iflâs masasına girmez302. Ayrıca alacak hakkı lehdar tarafından aslen kazanıldığı için, vaadettirenin ölümü anında lehdarın malvarlığında bulunacak, yani vaadettirenin terekesine dâhil olmayacaktır303

. Fakat öğretide Krauskopf, havale hükümlerinden TBK md. 559/2‟ye kıyasen, iflâs halinde lehdarın alacak hakkı hala geri alınabilir durumda ise, iflâs halinin ortaya çıkması ile geri alma yetkisinin iflâs idaresi tarafından kullanılacağını ifade etmektedir. Zira iflâsta imtiyazlı alacakları ödedikten sonra artan para imtiyazsız alacakları ödemeye

299 Eren, s. 1179.

300 Serozan, Sağlararası ĠĢlem, s. 121, 122.

301 von Tuhr/Escher, s. 254; Heilmann, SJZ 1971, s. 174. Tenkis bakımından bu yönde bkz.

Serozan, Sağlararası ĠĢlem, s. 142.

302 Eren, s. 1179; Heilmann, MDR 1969, s. 433; Heilmann, SJZ 1971, s. 174; Serozan, Sağlararası

ĠĢlem, s. 122; von Tuhr/Escher, s. 248.

142

yetmezse, kalan para imtiyazsız alacaklılar arasında garameten paylaĢtırılır304

. Vaadettirenin sahip olduğu geri alma yetkisini kullanmayarak, lehdarı diğer

alacaklılara göre daha avantajlı bir duruma sokması ise hakkaniyete uygun olmaz305

. Fakat bu hükme göre, havale edenin iflâsı hâlinde henüz kabul edilmemiĢ olan havale kendiliğinden sona erer. Bize göre bu hükmün kıyasen uygulanacağı kabul ediliyorsa, üçüncü kiĢi yararına sözleĢmede de, geri alma yetkisinin iflâs idaresinin bir irade açıklaması gerekmeksizin, iflâsın açılması ile kendiliğinden gerçekleĢeceği kabul edilmelidir. Fakat öğretide von Tuhr, vaadettirenin alacaklılarına fayda

sağlayan geri alma yetkisini sadece iflâs haline hasretmemiĢtir. Ona göre alacak hakkı vaadettiren tarafından geri alınabilir durumda ise, vaadettirenin alacaklılarının bu hakkı geri alma yetkisini kullanabileceğini kabul etmek gerekir. Böylece

alacaklılar lehdarın malvarlığından vaadettirenin malvarlığına dönen alacak hakkına, kendi alacaklarını tahsil etmek üzere el atabilirler306. Bu görüĢe göre, vaadettirenin alacaklılarının, alacakları için öngörülen vade geldiğinde, lehdarın hakkına istedikleri gibi el atabilecekleri sonucu doğar. Oysa bu yetkiyi hiçbir ölçüte dayandırmadan vaadettirenin alacaklılarına kullandırmak, ya da bu yetki devrini bir hukukî temele dayandırmamak isabetli olmaz. Bu nedenle ödeme güçsüzlüğü bakımından bir ölçüt belirlenmelidir. Nitekim von Tuhr‟un yetki devrini sınırlamayan görüĢü yerine, Krauskopf‟un bu yetkiyi TBK md. 599 hükmündeki iflâs hali ile sınırlayan görüĢü kanımızca daha isabetlidir. Dolayısıyla yukarıda açıklanan, TBK md. 559 hükmünü kıyasen uygulayan görüĢün ölçüt alınması, geri alma yetkisinin ancak iflâs gibi, ödeme güçsüzlüğünün had safhaya ulaĢtığı bir halde istisnaen iflâs masasına tanınması kanımızca daha isabetli bir çözümdür.

304 Kuru, B.: Ġstinaf Sistemine Göre YazılmıĢ Ġcra ve Ġflâs Hukuku, Ġstanbul 2016, s. 597. 305 Bu yönde bkz. Krauskopf, s. 166.

143

Yukarıda sayılanlardan farklı olarak, lehdarın hak kazanımının vaadettirenin ölümüne bağlandığı üçüncü kiĢi yararına sözleĢmelerin en geniĢ uygulama alanı sayılabilecek hayat sigortası sözleĢmelerinde, lehdarın korunmasının özel bir önemi vardır. Öğretide özellikle eĢ ve çocukların lehdar olarak belirlendiği hayat sigortası sözleĢmelerinin, aile bireylerine destek amacıyla yapılıyor olması nedeniyle, lehdarın olası alacak hakkının sigortalının alacaklılarından korunması gerektiği düĢüncesi hâkim olmuĢtur307

. Bu koruma düĢüncesi doğrultusunda, hayat sigortası

sözleĢmesinde belirlenen lehdarın, sigortalı henüz hayatta iken de kendine ait bir alacak hakkı kazanması veya ölüm halinde aile bireylerine ödenecek sigorta bedelinin cebri icra taleplerinden hariç tutulması bir çözüm yöntemidir. Bu doğrultuda Ġsviçre Sigorta SözleĢmeleri Kanunu‟nun (VVG) üçüncü kiĢi yararına sigorta sözleĢmelerini düzenleyen 78. maddesi açıkça lehdarın sigorta

sözleĢmesinden kendine bir alacak hakkı elde ettiğini düzenlemiĢtir. Aynı kanunun 80. maddesinde de sigorta lehdarı olarak eĢ veya sigortalının diğer mirasçılarının belirlenmiĢ olduğu hallerde, lehdar kaydı sigorta ettiren tarafından geri alınabiliyor olsa bile, sigortalının alacaklılarının kendi alacaklarını tahsil amacıyla sigortalının ve lehdarın bu sigorta sözleĢmesinden doğan alacak hakkına el atamayacakları

düzenlenmiĢtir308

. Türk Hukukunda eĢ ve mirasçıların sigorta sözleĢmesinden doğan alacak hakkını koruma konusunda böylesine genel ve koruyucu bir norm mevcut değildir. Dolayısıyla lehdar geri dönülebilir biçimde atandığı sürece yalnızca bir alacak hakkı elde etme umudu mevcut olduğu için, sigorta ettirenin sigorta alacağı

307 Helfenstein E.: Die Stellung der Ehefrau im Lebensversicherungsvertrag, Bern 1942 s. 50; bu

yönde bkz. Serozan, Sağlararası ĠĢlem, s. 152. Örneğin TTK md. 1405‟in sigorta sözleĢmesinin lehdarı olan eĢ ve çocuk için koruyucu bir norm olarak yorumlanması gerektiği yönünde bkz.

ġenocak, K.: Hayat Sigortalarında Lehtarın Sigorta Ettirenin Yerine Geçmesi, Ġnönü Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dergisi 2011, C. 2, S. 1, s. 4.

144

haczedildiği veya iflâs masasına girdiği vakit, lehdarın hak kazanma umudu da sona erer309. Fakat lehdar dönülemez bir biçimde atandıysa, bu atama ile alacak hakkı artık onun malvarlığına dâhil olacağından, bu kez de sigorta ettirenin değil ancak lehdarın alacaklılarının sigorta alacağını haczetmeleri mümkün olabilir310

.

Hayat sigortası sözleĢmeleri bakımından TTK‟dan kaynaklanmıyor olsa da, öğretide ĠĠK md. 82 hükmünden kaynaklanan bir haciz yasağı olduğu kabul edilmiĢtir.

Hükmün 1. fıkrasının 11. bendine göre “vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar

için tazminat olarak mutazarrırın kendisine veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi lazım gelen paralar” haczedilemez. ĠĢte bu nedenle sigorta

olayı bir haksız fiil sonucunda ortaya çıktıysa, sigorta ettiren veya ailesine ödenecek sigorta alacağının haczedilememesi gerekir311. Hatta burada aile kavramı eĢ ve çocuğu aĢacak ölçüde geniĢ yorumlanmalı ve kiĢinin aynı çatı altında yaĢadığı herkesi kapsadığı kabul edilmelidir312. Ayrıca haczi kabil olsa bile, ĠĠK‟nın 83. maddesindeki sınırlamanın hayat sigortası alacağı üzerindeki haciz için de geçerli olduğu ileri sürülmüĢtür. Hükme göre “sigortalar … tarafından tahsis edilen iratlar,

borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra memurunca lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir.” ĠĢte bu nedenle sigorta alacağı

üzerindeki haczin kısmen mümkün olduğu kabul edilmelidir313

. Dolayısıyla VVG‟nin içerdiği kadar geniĢ bir koruma içermese de, lehdarın sigorta alacağının cebri icradan korunması ĠĠK‟nın yasaklayıcı hükümleri ile mümkün olabilmektedir.

309

Serozan, Sağlararası ĠĢlem, s. 153. Lehdar dönülebilir Ģekilde atandıysa sigorta alacağının sigorta ettirenin malvarlığında olduğu yönünde bkz. ġenocak, s. 139. Vaadettirene uygulanacak haczin konusu da sigorta bedeli üzerindeki alacak hakkıdır: Hanağası, E.: Hayat Sigortası Çerçevesinde

Haciz Uygulamaları, Prof. Dr. Ejder Yılmaz Armağanı, C. 1, Ankara 2014, s. 1000. 310

ġenocak, s. 156; bu yönde bkz. Serozan, Sağlararası ĠĢlem, s. 153.

311 Hanağası, s. 1001. 312 Hanağası, s. 1002, dn. 26. 313 Hanağası, s. 1003.

145

F. Lehdarın Alacak Hakkını Kabul Ettiğini Bildirmesi