• Sonuç bulunamadı

Kural Olarak Aslen ve Kendiliğinden Hak Kazanımı

Eski öğretide “hiç kimse başkası yararına sözleşme yapamaz” ilkesinin tam üçüncü kiĢi yararına sözleĢme bakımından getirdiği katı yasak, Tarihçi Hukuk Okulunun etkisini kaybetmesi ile birlikte etkisini yitirse de, öğretide tam üçüncü kiĢi yararına sözleĢmede lehdarın hak kazanımının nasıl gerçekleĢtiği tartıĢması devam etmiĢtir. Klâsik öğretide çoğunlukla, lehdarın alacak hakkını kabul teorisine göre kazanacağı savunulmaktaydı. Buna göre lehdar alacak hakkını, kendi lehine kurulan

sözleĢmeden doğrudan kazanmamakta, vaadedene bir kabul açıklamasında bulunarak

230 Staudinger/Klumpp, BGB § 328, N. 368. 231 Bettermann, s. 322, 323.

127

onunla yeni bir sözleĢme kurmak suretiyle dolaylı olarak kazanmaktaydı232

. Esasında kabul teorisinde “hiç kimse başkası yararına sözleşme yapamaz” ilkesinin

yasaklayıcı içeriğinin izleri görülmektedir. Zira kabul teorisi lehdarın alacak hakkını doğrudan üçüncü kiĢi yararına sözleĢmeden değil, kendisinin de taraf olduğu yeni bir sözleĢmeden kazanmasını öngörmektedir. Bu teori üçüncü kiĢi yararına sözleĢmeyi, âdeta lehdara hak kazandıracak asıl sözleĢmenin icabı olarak görmektedir. Bu yapı ise, günümüzde kabul edilen tam üçüncü kiĢi yararına sözleĢme kavramı ile örtüĢmemektedir. Klâsik öğretide de kabul teorisinin isabetli olmadığı

vurgulanmıĢtır. Winscheid, alacak hakkının lehdar tarafından, onun kabulüne gerek olmaksızın “kendiliğinden” kazanılacağını, bunun için vaadedenin ve vaadettirenin bu yönde irade göstermesinin yeterli olduğunu kabul etmiĢtir. Ona göre kabul teorisi, vaadeden ve vaadettirenin iradeleriyle örtüĢmediği için isabetli görülemez, zira vaadeden ve vaadettiren lehdar yararına bağımsız ve doğrudan kazanacağı bir alacak hakkı kararlaĢtırmak isterler233

. Fakat Windscheid en baĢında bu görüĢü sadece belli alanlara hasretmiĢ, dolayısıyla üçüncü kiĢi yararına sözleĢmenin ancak belli

malvarlığı devri ya da borçtan kurtarma hallerinde söz konusu olabileceğini ifade etmiĢtir234

. Unger ise, lehdar yararına dolaysız bir alacak hakkı tanınması veya onun bir borçtan kurtarılması halinde üçüncü kiĢi yararına sözleĢmenin söz konusu

olacağını ifade etmiĢtir235

. Böylece kendinden önceki teorilerin üçüncü kiĢi yararına sözleĢmeyi taraflara ve unsurlara ya da türlerine ayırıp incelemesine karĢın o, tarafların iradelerinin lehdarı yetkilendiren bir kayıt üzerinde birleĢmesini üçüncü

232 Windscheid, B.: Lehrbuch des Pandektenrechts, Zweiter Band, 7. Auflage, Düsseldorf 1891, s.

194. Prusya Medenî Kanunu ile Eski Fransız ve Alman Medenî Kanunları da bu etki ile, lehdarın hak kazanımının kabul açıklamasına bağlı olduğunu açıkça ifade etmiĢlerdi. Bkz. Kühlmorgen, s. 9 dn. 6.

233 Windscheid, s. 194. vd. 234 Windscheid, s. 189-191. 235 Unger, s. 61.

128

kiĢi yararına sözleĢmenin kurulması için yeterli görmüĢtür236

. Unger‟e göre lehdarın kendisine tanınan hakkı dolaysız olarak elde etmesi, onun bu hakkı sadece

vaadettiren aracılığıyla ancak onun malvarlığından bağımsız yani aslen kazanmasını ifade eder237. Dolayısıyla lehdar talep yetkisini bu sözleĢmeden ötürü derhal,

sözleĢmeye katılımı, rızası veya icâzetine gerek olmaksızın, vaadettirenin halefi olmadan, yani aslen kazanır238.

Bugün de öğretide ve bazı temel kanunlarda239

, lehdarın kendi yararına kurulan sözleĢmeden, kural olarak, alacak hakkını aslen ve kendiliğinden kazanacağı görüĢü benimsenmiĢtir. Lehdarın alacak hakkını aslen kazanması sonucunda, alacak hakkı vaadettirenin malvarlığında doğup lehdarın malvarlığına geçmez, doğrudan lehdarın malvarlığında doğar. Hakkın kendiliğinden kazanımı ise, lehdarın hakkı sözleĢmeye katılımı, izni veya icâzeti hatta kendisine yapılacak hak kazanımı ile ilgili bilgisi dahi olmadan kazanmasını ifade eder240. Lehdarın alacak hakkını kabul etmesiyse (TBK

236 Unger, s. 62 vd. 237 Unger, s. 63. 238

Unger, s. 64. Bugün Yargıtay da bu prensibi kabul etmektedir: Bkz. “Üçüncü kişi yararına

sözleşmede üçüncü kişiye özgü bir hak tanınmış olur. Üçüncü kişi, yararına kurulan sözleşmeden doğan hakkını derhal, herhangi bir irade açıklamasına, sözleşmeye katılmasına, kabul açıklamasında bulunmasına, hatta bu durumu bilmesine gerek kalmadan kazanır. Alacak doğrudan doğruya üçüncü kişinin (davalının) kişiliğinde doğar.” Yarg. 3. HD, T. 6.12.2004, E. 2004/12296, K. 2004/13423.

(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası: EriĢim Tarihi: 09.05.2019).

239 BGB § 328/1 ile ABGB md. 881/2 lehdarın kazanımının aslen (unmittelbar) olduğu yönünde açık

bir ifade içermektedir. TBK ve OR‟de bu konuda açık bir hüküm yoktur. Buna rağmen Türk ve Ġsviçre öğretisinde aĢağıda inceleneceği üzere kazanımın aslen olduğu görüĢü benimsenmektedir.

240

Akyol, s. 177, 180; Bayer, s. 219 vd., Bucher, s. 479; Dörner, s. 169 vd.; Eren, s. 1179;

Fikentscher/Heinemann, s. 181; Füssli Kommentar/Penon, OR 112, N. 17;

Gauch/Schluep/Schmid/Emmenegger, s. 360; Georgi, s. 58; Gernhuber, s. 468 vd.; Hadding, W.:

Zur Theorie des Vertrages zu Rechten Dritter im deutschen Recht, Festschrift für Imre Zajtay,

Tübingen 1982, s. 187; Hassold, s. 249 vd.; Heilmann, H.: Der Vertrag zugunsten Dritter – ein

schuldrechtliches Verfügungsgeschäft, ÖJZ 1977, C. 7, s. 179; Heilmann, SJZ 1971, s. 173, 174;

Heilmann, ZHR 1950, s. 87 vd.; Hellwig, s. 253; Hoffmann, AcP 158, s. 210; Hornberger, JA Teil

I, s. 8; Huguenin, s. 333; Krauskopf, s. 73 vd.; Kress, s. 618, 631; Kühlmorgen, s. 9 vd.; Larenz, AT, s. 218; Linder, s. 34, 35; Lorenz, E.: Zur Kapitellebensversicherung für den Todesfall- Umfang

und Art des Rechtserwerbs durch den bei Vertragsabschluss ohne besondere Abreden bezeichneten Bezugsberechtigten, Festschrift für Robert Schwebler, Karlsruhe 1986, s. 360; Medicus/Lorenz, s.

129

md. 129/2), onun hakkı kazanması ile ilgili değil, alacağın geri alınamaz hale gelmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla lehdarın alacağı kabul yetkisinin mevcudiyeti kabul

teorisinin devamı olarak yorumlanamaz241.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, burada lehdarın hak kazanımının tesisen gerçekleĢebileceğini söylemek mümkün olmaz.242

Zira tesisen iktisap halinde hakkın asıl sahibi bu hakka iliĢkin bazı yetkileri kendi hakkından ayırıp bir baĢka kiĢiye kazandırmaktadır.243

Oysa üçüncü kiĢi yararına sözleĢmede kural olarak hem vaadettiren hem de lehdar alacak hakkını aynı anda ve sözleĢmeye dayanarak kazanır. Dolayısıyla lehdarın alacak hakkı vaadettirenin alacak hakkının içeriğinden koparılan bir niteliğe sahip değildir. Bu nedenle lehdarın hak kazanımı tesisen gerçekleĢmez.

Sonuç olarak yukarıda da ifade edildiği üzere, tam üçüncü kiĢi yararına sözleĢmede lehdar alacak hakkını sözleĢmeye katılımı aranmaksızın, kendiliğinden ve aslen kazanır. Devren kazanım ise, aĢağıda incelenen hallerde, istisnaen söz konusu olur.